Brüksel’de yer alan, Baumschlager Eberle Architekten tasarımı Montagne du Parc projesi; yapının formu, cephesi ve iç mekan kurgusu ile akıcı bir mimari deneyim barındırırken aynı zamanda tüm inşaat sürecinde benimsenen sürdürülebilir yaklaşım ile öne çıkıyor.

Baumschlager Eberle Architekten, Montagne du Parc projesinde en başından itibaren sürdürülebilir bir yaklaşım benimsiyor. Malzeme ayrıştırma ve geri dönüşüm, ikonik kaide ve bodur kazan kuleleriyle eski binanın dikkatli bir şekilde kat kat yıkılması bu sürece katkı sağlamış. Binanın çevreci kimliğini oluşturmak için devasa yeraltı tanker yapısı yeniden kullanılmış, park alanları minimuma indirilmiş ve çok sayıda bisiklet standı düzenlenmiş.

Binanın genel görünümü, dış taşıyıcı destekler tarafından şekillendirilmiş. Binayı bir pelerin gibi saran 300 sütundan oluşan dış iskelet, yapının büyük ölçeğinin etkisini hafifletiyor. Polikrom etki, yanardöner yeşil fuksit granül sayesinde ortaya çıkıyor ve bazı bölgelerde kolon kesitindeki değişikliklerle kendini gösteriyor. Önden bakıldığında cepheler narin, zarif taşıyıcı yapılar olarak görünüyor. Geriye çekildiğinde ise kolonlar daha sıkı bir şekilde paketlenmiş, binanın hatlarını yoğunlaştırmış ve kenarlarını vurgulamış gibi algılanıyor. Avlu cephelerinde kullanılan, dikey kabartmalara sahip yatay prekast fiber takviyeli beton şeritler, değişen çatı yükseklikleri ile formların akıcı karakterini güçlendiriyor. Bu şeritler aynı zamanda sabit güneş koruması ve kontrol edilebilir bir gölgeleme sistemi sağlıyor. Baumschlager Eberle Architekten, tasarımlarında ölçüt olarak, hem merdiven boşluklarını hem de sıhhi ve diğer bina hizmetleri de dahil olmak üzere tüm yardımcı hizmetleri entegre ettikleri üç ana çekirdek tanımlamış. Bu ‘“sert” unsurlar, ahşap çıtalardan oluşan “yumuşak” bir kabuğun içinde yer alıyor ve pürüzsüz formlar ile mekanı şekillendirip düzenliyor.

İçeride, tüm kalıcı unsurlar mekansal akışı takip ediyor, açık ofis bölgeleri hem resmi toplantı alanlarını hem de mekansal deneyimi bozmadan akustik ve görsel unsurları barındırıyor. “Mini mutfak” şeklindeki gayri resmi mola alanları çekirdeklere yakın konumlandırılmış. Bina kullanıcılarının uzun süre vakit geçirecekleri tüm alanlar bol miktarda doğal ışık alıyor. Atrium, dört katı ve bunların yemek yeme, geçici çalışma, toplantı ve dinlenme alanlarından oluşan dört işlevini birbirine bağlayan dikey bir unsur olarak çalışıyor. Atriyumda da her şey mekansal akış deneyimini en üst düzeye çıkarmak ve optimum esneklik sağlamak üzere tasarlanmış.

Montagne du Parc, üst katların bağımsız kullanım için bölgelere ayrılabileceği esnek bir bina tanımlıyor. Bir genel müdürlük binası olarak inşa edilmiş olmasına rağmen, bir dizi başka kullanıma da elverişli olacak şekilde tasarlanmış. Pasajlar, avlular ve şehrin iki bölümünü birbirine bağlayan bir asansör kamuya açık olarak düzenlenmiş. Cadde üzerinde iki kat boyunca uzanan zemin kat, mağazalar, konaklama ve kamusal kullanım için alan sunuyor.

Mevcut yeraltı alanının 15.000 m3 su içeren mevsimsel bir ısı akümülatörü olarak kullanılması, binanın işletme verimliliği ve konfor seviyelerinde hayati bir rol oynuyor. Döngüsel olarak, yaz aylarında akümülatör soğutma için kullanılıyor. Kışın ise sıcak aylarda depolanan ısı, hoş bir çalışma sıcaklığı elde etmek için kullanılabiliyor. Bu mevsimsel ısı depolama sayesinde bina hiçbir fosil yakıt tüketmiyor ve ısıtma ve soğutma için enerji tüketimi hiçbir zaman 15 kWh/m²/yıl’ı aşmıyor. Bu da yapıya “Pasif Ev” statüsü kazandırıyor. Akıcı hatlara sahip çatı, bitki ve ekipmanlardan büyük ölçüde arındırılmış yeşil bir peyzaj sunuyor ve böylece arılar, kuşlar ve çok çeşitli bitki örtüsü için 5.500 m²’lik bir yaşam alanı sağlanıyor. Çatıda ayrıca, binanın kendi tesistası (HVAC) için sürdürülebilir enerji sağlayan ve son kullanım tüketimine (aydınlatma, elektronik, vb.) katkıda bulunan bir dizi güneş paneli bulunuyor. Montagne du Parc ayrıca avlularında ve binanın çevresinde 1.400 m² daha yeşil alan sunuyor.