Modüler bir Tüketim Öyküsü Olarak Konut

Celal Abdi Güzer, Prof. Dr.
ODTÜ Mimarlık Bölümü

Konut kavramı çok boyutlu anlamlar içerir, farklı biçimlerde yaşamımızın bir parçası haline gelir. Temel işlevi barınma olsa da aynı zamanda bir yatırım, birikim, güvence, sığınma, kimlik aracı, mahremiyet alanı, yaşama bağlanma noktamızdır. Konut anılarımızı biriktirdiğimiz, izlerimizi bıraktığımız, karşılıklı temsiliyet ilişkisi geliştirdiğimiz ortamdır. Yaşamımızla kurduğu bu çok boyutlu ilişki konutu yaşamın merkezine taşır. Konut edinmek, edinilmiş konutu sürdürülebilir kılmak insanın temel beklenti ve hedefleri içinde öne çıkar. Bu nedenle konut sahipliği insanca bir yaşamın temel göstergelerinden biri, vazgeçilmez bir haktır. Konutun nitelik ve standartları yaşam standartlarımızın da temel belirleyicisi ve göstergesidir. 

Öte yandan konut bir çevre içinde var olur, onunla doğrudan ya da dolaylı ilişkili birçok girdi ile anlam kazanır. İçinde yer aldığı kent, mahalle, sokak, bu çevre içindeki konumu, diğer konut ve yapılarla kurduğu ilişki, komşular, çevrede süren yaşam, içinde yer alanlar, tamamlayıcı parçaları, altyapı ve donanım olanakları konutun standartları üzerinde doğrudan belirleyicidir. Konut üzerinden sadece o konutun fiziksel niteliklerini değil, gelir dağılımı farklarını, refah düzeyini, yaşam standartlarını, tarihi geçmişi, geleneksel değer ve öncelikleri, çevrede yaşayanların kimlik ve statülerini okumak, kentsel doku içindeki yerleşik nüfusun özelliklerini ve farklarını gözlemek olasıdır.

Bu geniş yelpaze konutu çok boyutlu bir ilişkiler ağının parçası haline getirir, büyük bir üretim ve tüketim şemsiyesine dönüştürür. Konutun sadece kendisi değil, içinde barındırdıkları, öngördüğü yaşam biçimi, öncelik ve alışkanlıklar, sürdürülebilir olması için gereken hizmetler ile bir bütün olarak geniş bir üretim ve tüketim zemini, üretim ve tüketimi meşrulaştırmaya ve ivmelendirmeye yönelik bir ortamdır. Bu nedenle konut tüketim toplumunun tüketime mazeret oluşturmak için kullandığı en güçlü araç, çok boyutlu olarak işlevselleştirdiği bir yaşam öyküsünün en önemli ögesidir. Konut doğrudan bir tüketim aracı olmanın ötesinde tüketilen nesnelerin biriktirildiği, onlar üzerinden kendi anlamını tamamlayan ve alt tüketim alanlarına yer açan bir ortamdır. Öte yandan tüketim salt gereksinimle ilişkili bir kavram değildir. Ritzer’in söylediği gibi tüketim araçları, mal ve hizmetlerle ilgili daha geniş bir olgular kümesinin bir parçasıdır: Üretim, dağıtım, reklam, pazarlama, satış, bireysel beğeni, stil, moda (1). Konuta eklemlenen tüketim de bu geniş olgular kümesi içinde anlam kazanır. Konutun kendisi gibi içinde biriktirilenler de sadece gereksinimimiz olan ürünler değil aynı zamanda bize dayatılan, yaşamımızı zenginleştireceğine, üzerinden kimlik değeri kazanacağımıza inandırıldığımız ürünlerdir. Bu anlamda tüketim toplumunun tüketimi ivmelendirmeye yönelik tüm araçları konutu merkezi bir pazarlama ortamı olarak ele alır. Herhangi bir ürün konut içinde konutun sunduğu kimlik ve sınıf anlayışı ile bütünleşik olarak pazarlamaya açılır. Konutun konfor ve refah seviyesi, konut içindeki yaşamın olanakları ürünle karşılıklı bir değer ilişkisi içinde gösterilir.

Konutun öyküsü idealize olmuş bir yaşamı, insanın kendi öyküsü ile paralel, giderek büyüyen ve alt parçaları olan bir hayali, ulaştıkça yeni hedefler içeren bir yolu temsil eder. Tüketim toplumunun en gelişmiş ve yerleşik ortamı olan Amerika’nın, “refah toplumu” adı altında meşrulaştırdığı model içinde ev barınma işlevinin yanı sıra, hatta önünde, tüketime mazeret üretme ve tüketimin sürekliliğini sağlama işlevlerini üstlenir. Bu anlamda “ev”, sadece mimari ve mekansal bir proje olarak değil, aynı zamanda idealize edilmiş bir dizi rol modelin var olma zemini ve temsiliyet ortamı olarak öne çıkar. “Bana evini göster, sana kim olduğunu söyleyeyim.” modern yaşam içinde değer kazanmanın en belirgin sloganlarından biridir. Konutla kurduğumuz ilişkinin öyküsü “başımızı sokacak evden” başlar, “kapısı ve adı olan sitelere” yönelir, “bağımsız ve bahçeli ev” olur, sonra sırasıyla öyküye manzara, saygın komşular, çalışanlar, havuz, garaj eklenir, ev iyi bir semte taşınır, araba sayısı artar, garaj büyür, yazın gidilecek başka bir yerin, gelir getirecek başka evlerin hayali kurulmaya başlanır. Öykü modülerdir. Büyümeye, eklemelere ve tüketime açık bırakılır. Konut sadece kendini değil, mobilyadan elektroniğe, mutfak eşyalarından süs eşyalarına içinde biriktireceklerimizi de pazarlar. Örneğin sadece mutfak mekanında yemek eylemi için üretilen ve farklı işlevler içeren yüzlerce küçük ev aleti “yaşamı kolaylaştırma”, “yaşam kalitesini arttırma” gibi sloganlarla pazarlanmakta, adeta evin zorunlu bir bileşeni gibi sunulmaktadır. Yoğurt yapma, ekmek kızartma, tost yapma, çırpma, karıştırma, sıkma derken sadece bu aletlerin sayısı değil aynı zamanda bunlar için gereken depolama mekanları da artmakta, evler büyümekte, bunlar için gereken temizlik ve bakım araçları çeşitlenmektedir. Uzmanlaşma tüketimin arttırılması için sihirli bir araç olarak görülmekte, mutfak temizlik sıvısı banyo temizlik sıvısından ayrışmakta, çamaşırlar için renklerine, iplik cinslerine göre farklılık gösteren deterjanlar önerilmektedir. Benzer biçimde konutun bütün bileşenleri uzmanlaşmaya dayalı detaylara açılmakta ve çeşitlenmekte böylelikle sürekli yenilenen bir gereksinim alanı tanımlanmaktadır. Buzdolabından çamaşır makinesine, güvenlik sitemlerinden eğlence sistemlerine sürekli yeni işlevlerle donatılan, tasarımı farklılaştırılan üst modeller konut donanımına yönelik tüketimi de sürekli kılmayı hedefler. Telefon, internet, tv, özel eğlence kanalı, güvenlik abonelikleri aylık sabit tüketimler haline gelir. Konutun sadece kendisi değil, içinde yer aldığı çevre de bu tüketimin parçası ve zeminidir. Bağımsız birimin içinde yer aldığı bina, site ya da yakın çevre farklılaşan tüketim biçimleri sunar. Tüketim ya da verilen servisler arttıkça apartman, site aidatı, bakım gerektiren ortak paylaşımlar artar. Konut çevrelerinde konut yaşamını destekleyecek yeni tüketim alanları oluşur. Paket servisleri, bakım ve tamir noktaları, gündelik alışveriş mekanları konut çevresi ile bütünleşik hale gelir. Büyük resim içinde konut çok girdili bir tüketim öyküsünün baş karakteri hatta var olma nedenidir. 

Bu öykü içindeki sürüklenişe ayak uydurabilmek, öyküyü yaşatabilmek için sürekli kazanmak ya da borçlanmak, borç ödemek ve yeniden borçlanmaktan oluşan kısır bir döngünün içine girmek kaçınılmazdır. Bir yandan konutun büyüklüğü ve barındırdıkları bir refah göstergesi gibi sunulurken öte yandan o konut içindeki yaşamı sürdürülebilir kılmak için gereken bütçe ve çalışma süresi artar. Sunulan konfor ile o konforu sağlamak için girilen çaba ve güçlükler arasındaki ilişki kısır bir döngüye dönüşür. Önündeki 20-30 yıl için borçlanan kişi sadece iş değiştirme, ara verme, yeni şeyler deneme, yeniden başlama ve düzenin dışına çıkma lüksünü değil, özgürlüğünü de yitirir.  Krediler sadece konutu değil, seçme özgürlüğümüzü de ipotek altına alır. Bir süre sonra yaşadığımız öykü kendi öykümüz olmaktan çıkar, konutun öyküsüne dönüşür.

Öte yandan tüketim toplum konut etrafında örgütlenen paket programlar, yaşama biçim ve öncelikleri sunar. Öğrenci evi, bekar evi, düşük gelirli, orta gelirli evi gibi üst gelir gruplarının konutları da kendi hazır paketleri ile tüketime açılır. Bahçeli ev, villa, apartman, toplu konut, yazlık konut, site, kapalı site, rezidans gibi konut tanımları yalnızca mimari tipolojilere değil, aynı zamanda tüketim biçim ve kalıpları konusunda da fikir verir. Aynı büyüklükte iki konut konum ya da içinde yer aldıkları çevre nedeni ile birkaç kata varan maliyet farkları içerebilecekleri gibi, konutları küçültüp merkezi alanlarda yer bulmak ya da kent dışına kaçarak konutları büyütmek olasıdır. Bu farklı tercih ve öncelikler konut ve konut kullanıcısı arasındaki kimlik ilişkisini de temsil eder.

Refah toplumu modelini ikinci elden tüketen coğrafyalarda bazı radikal farklılıklar gözlense de özüne bakıldığın konutun tüketimle kurduğu ilişki ve tüketim toplumu tarafından işlevselleştirilme biçimi benzerlik taşır. Türkiye’de belli aralarla gündeme gelen ekonomik krizler her şeyden önce konut üzerinden temsiliyet kazanır. Özellikle konutun sadece barınma değil, bir biriktirme, birikim koruma ve kazanç aracı olarak görüldüğü ortamlarda konut fiyatlarının ve kiraların abartılı artışı doğrudan bir barınma sorununun, kentler arası ve kent içi göçün zeminini oluşturur. Konut tüketimin artışını ya da kısıtlanmasını, buna bağlı olarak satın alma gücündeki artış ve eksilmeleri, refah seviyesini, gelir dağılımı adaletini, işsizlik oranlarını doğrudan temsil eder. Kriz dönemlerinde, satın alma gücünün düşmesine bağlı olarak konutun modüler tüketim bileşenlerinin bazıları bırakılabileceği gibi konutun kendisinden de vazgeçilebilir. Bunun tersi de söz konusudur. Satın alma gücü artışına paralel olarak konutun etrafında yer alan tüketim çeşitlenir, artar hatta konutun kendisi değiştirilir. 

Konut ve tüketim ilişkisi göze alındığında konut mimari anlamının ötesinde, tüketimin toplumunun örgütlenme biçiminin odağında yer alacak farklı bir anlam kazanır. Tersten gidildiğinde de konut tipolojileri mimari tercihlerden çok tüketim önceliklerine göre, tüketim toplumunun yerleştirdiği kültürel değer ve alışkanlıklara bağlı olarak gelişir. Bu anlamda gelir durumu ve sınıfsal özelliklere göre yerleşik hale gelen konut ve konut çevresi algıları mimari tipolojilere dönüşür. Konut tercihlerimiz bireysel değer ve önceliklerimizden çok bu yerleşik algılar üzerinden oluşur. Burada yönlendirilen sadece sahip olabileceğimiz konut değil, aynı zamanda daha iyi bir yaşam için hedeflememiz gereken konuttur. Bu konutların şekillenmesinde baskın olan temel girdi ise işlevsel, mimari, mekânsal önceliklerden çok pazar ekonomisinin kendi öncelikleri içinde değer bulan bir verimlilik kavramı, yatırımın geri dönüş hız ve oranlarıdır. Konut konusunda bu üretim ve tüketim öncelikleri içinde mimarlık bu öncelikleri izleyen, meşrulaştırıcı bir zemin olmanın ötesine geçemez. Şüphesiz sıradışı, ayrıcalıklı örnekler olsa da bunların model oluşturma, dönüştürücü rol oynama gücü sınırlı kalmaktadır. Pek çok başka alanda olduğu gibi konut konusunda da alternatif yaklaşımların oluşabilmesi öncelikli olarak tüketim toplumunun dayattığı ve çoğunu sorgulamadan kanıksadığımız değerlere eleştirel bir mesafe ile yaklaşmamız gerekir. 

Kaynaklar

  1. Ritzer, G. (2000) Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek. İstanbul: Ayrıntı, s:23

Notlar

Konut konusunda yazarın daha detaylı yazıları için öneri:

  • Güzer, Celal Abdi, (2001) Konut Üzerine De(ne)meler, Mimarlar Derneği 1927 
  • Güzer, Celal Abdi, (1999) 68’den 98’e Konutun ve Mimarın Kısa Öyküsü’ , Cogito,YKY, Bir Anatomi Dersi: Ev, No:18, pp:242,249
  • Güzer, Celal Abdi, (2004) Konutta Tasarımın Sınırları: Bir Çatışma Alanı Olarak Gelenek ile Gelecek Die Grezen des Entwurfs beim Wohnungsbau: Der Konflikt zwischen Tradition und Zukunft. “Yeni Barınma”, (2004), p.75-87. 
  • Güzer, Celal Abdi, (2007 ) “Konutta Sıradışının Sıradanlığı”, Ege Mimarlık, 63, 25
  • Güzer, Celal Abdi,  (2000) “Mimarlığın Popüler Yüzü: Özel Konutlar”, XXI Mimarlık Kültürü Dergisi, No:9, s:55-65