Mimarlık Yeniden: Birlikte İnşa Etmek
21. yüzyılın belirsizlikler ve dönüşümlerle şekillenen dünyasında, kolektif zekanın rehberliğinde, yere ait malzemelerin, yerel bilginin ve dayanışmanın dönüştürücü gücüyle biçimlenen, üretimi paylaşan ve mimarlığı yalnızca yapı üretimi değil, bir arada düşünme ve yaşama biçimi olarak yeniden ele alan projeleri bir araya getirdik.
Hazırlayan: Gülce Halıcı, Mimar
Modern dönemin bireyselleşen üretim anlayışı, mimarlığı uzun süre kullanıcıdan ve yerel bilgiden uzaklaştırsa da günümüzün sosyal ve çevresel gerçekleri, kullanıcı ve mimarlık arasındaki kopukluğu sürdürülemez hale getirdi. Mimarlık bir tasarım disiplini olmanın ötesine geçerek birlikte üretmenin, birlikte düşünmenin ve ortak bir gelecek kurmanın alanı olmaya başladı. Dünyanın farklı yerlerinde yaşanan krizler, iklimsel dönüşümler, sosyal adaletsizlikler ve hızla değişen yaşam biçimleri, mimarlığı paylaşımcı bir zemine çağırıyor. Mimarlık, artık tasarımdan çok diyaloğa; otoriteden çok paylaşmaya dayanıyor.
Mimarlar topluluklarla birlikte çalıştıklarında, yalnızca yapılar değil, sosyal bağlar da kuruyorlar.
Tasarım sürecine kullanıcıların, zanaatkarların ve farklı disiplinlerin dahil edilmesi, mekanın kimliğini zenginleştiriyor; gündelik hayata, yerin ruhuna ve toplumsal hafızaya dokunuyor. Böylece ortaya çıkan yapı, yalnızca bir nesne değil, bir sürecin ve bir topluluğun hikayesine dönüşüyor. Toplumların giderek parçalandığı, bireyselleşmenin hız kazandığı bu çağda, birlikte üretmek bir tür direniş biçimi haline geliyor. Birlikte üretim, kullanıcıyı edilgen bir konumdan çıkarıp özne haline getiriyor ve mekanı yaşayan bir organizmaya dönüştürüyor. Sürdürülebilir mimarlık yalnızca enerji verimliliği ya da malzeme seçimiyle değil, üretim sürecinin adil, kapsayıcı ve yerel olmasıyla mümkün. Mimarlığın birlikte üretime olan ihtiyacı, artık idealist bir söylem değil, çağın zorunluluğu. İklim krizinin, sosyal eşitsizliklerin ve göçlerin belirlediği bir dünyada, kalıcı çözümler ancak ortak akıl ve paylaşılan sorumlulukla üretilebilir. Mimar, dinleyen, kolaylaştıran, farklı sesleri ortak bir dile dönüştüren bir figür haline geldiğinde her proje, kolektif bir anlatıya, paylaşılan bir vizyona, ortak bir geleceğe dönüşüyor.
Birlikte inşa yaklaşımı, mimarlığın en insani yanını yeniden hatırlatıyor; çünkü mimarlık artık yalnızca binalar inşa etmenin değil, toplulukları, aidiyeti ve ortak yaşamı kurmanın aracı haline geliyor. Çünkü gerçekten kalıcı olan, iyi tasarlanmış yapılar değil; birlikte düşünülen, birlikte üretilen, birlikte yaşanılan yapılardır. 21. yüzyılın belirsizlikler ve dönüşümlerle şekillenen dünyasında, kolektif zekanın rehberliğinde, yere ait malzemelerin, yerel bilginin ve dayanışmanın dönüştürücü gücüyle biçimlenen, üretimi paylaşan ve mimarlığı yalnızca yapı üretimi değil, bir arada düşünme ve yaşama biçimi olarak yeniden ele alan projeleri bir araya getirdik.
Anandaloy Center, Bangladeş
Anandaloy Center, Bangladeş’in Rudrapur köyünde Studio Anna Heringer tarafından tasarlanan, kapsayıcılığı ve yerel üretimi odağına alan bir topluluk yapısı sunuyor. Toplumda görünmez kılınan engelli bireyler için bir terapi merkezi olarak başlayan proje, köydeki kadınlara ait üretim mekanlarının da eklenmesiyle çok işlevli bir yapıya dönüşüyor. İnşaat sürecine köy halkı, zanaatkarlar ve engelli bireyler katılarak yerel bilgiyle tasarım bilgisini buluşturuyor. Bölgedeki ilk erişilebilir yapı olarak Anandaloy, “herkesin dahil olduğu bir mimarlık” anlayışını görünür kılıyor; yerel kalkınma, sosyal adaleti tek bir potada birleştiriyor.
Econef Çocuk Merkezi, Tanzanya
Econef Çocuk Merkezi, Tanzanya’nın Arusha bölgesinde Asante Architecture & Design ile Lönnqvist & Vanamo Architects iş birliğinde, Architects and Engineers Without Borders desteğiyle hayata geçirilen, çocuklara güvenli ve sürdürülebilir bir yaşam alanı sunan katılımcı bir topluluk projesi sunuyor. Yapı, yerel zanaatkarlarla ve çocuklarla birlikte, geleneksel tuğla ve ahşap teknikleri kullanılarak inşa edildi. Yapı, çocuklara aidiyet, güvenlik ve ilham sunan bir mimari umut alanı oluşturuyor.
La Borda, İspanya
La Borda, Barselona’da kullanıcıları tarafından kendi kendine örgütlenerek geliştirilen bir konut kooperatifi olarak Lacol tarafından tasarlanan katılımcı ve sürdürülebilir bir yaşam modeli sunuyor. Spekülatif olmayan, erişilebilir ve kolektif yaşama dayalı bir konut anlayışını benimsiyor. 28 daire ve paylaşım alanlarını merkezi bir avlu çevresinde örgütleyen proje, geleneksel corralas tipolojisini çağdaş yaşama uyarlıyor. La Borda, kullanıcı katılımı, çevresel sürdürülebilirlik ve dayanışmacı ekonomiyi bir araya getirerek 21. yüzyıl kent yaşamı için alternatif bir konut modeli sunuyor.
Pilares Quetzalcóatl, Meksika
Pilares Quetzalcóatl, Meksika’nın Tláhuac bölgesinde Dellekamp Arquitectos tarafından tasarlanan bir topluluk merkezi olarak, mimarlığın katılımcı ve dönüştürücü gücünü örnekliyor. Tasarım ekibi, yerel yönetim, eğitimciler ve bölge halkıyla birlikte çalışarak, merkezin ihtiyaçlara göre biçimlenmesini sağladı. Katılımcı tasarım süreci, yerel malzeme kullanımı ve topluluk desteğiyle maliyeti düşürürken kullanıcıların aidiyet duygusunu güçlendiriyor. Merkez, herkesin erişimine açık etkinlikleriyle Tláhuac’ta sosyo-kültürel yaşamı canlandıran, dayanışma ve öğrenme için yaşayan bir kamusal alan sunuyor.
Rüyalar Evi, Çin
The House of Dreams, Insitu Project tarafından Çin’in Henan Eyaleti’nde yürütülen örnek bir kırsal dönüşüm projesi sunuyor. 80’den fazla yerel katılımcının atık yapı malzemelerini yeniden kullanarak eski mağara yerleşimini konukevleri, avlular, ortak mutfak ve kültürel etkinlik alanlarını içeren çok işlevli bir merkeze dönüştürdüğü projede katılımcı üretim modeli, köylülerin karar alma süreçlerine doğrudan dahil olmasına olanak tanıyarak mimarlığı sosyal dayanışma ve kolektif yaratıcılık platformu haline getiriyor. Proje sürdürülebilirlik, döngüsel ekonomi ve yerel beceri gelişimini bir araya getiriyor.
Sanjaynagar, Hindistan
Sanjaynagar Gelişim Projesi, Hindistan’ın Ahmednagar kentinde Community Design Agency (CDA) tarafından yürütülen örnek bir katılımcı dönüşüm projesi sunuyor. Yerel yönetim, sivil toplum kuruluşu Snehalaya ve mahalle sakinleriyle birlikte geliştirilen proje, 298 ailenin yaşadığı gecekondu bölgesini, yerinden etmeden sağlıklı, güvenli ve sürdürülebilir bir mahalleye dönüştürüyor. Sekiz avlu etrafında örgütlenen yerleşim yalnızca yeni konutlar değil, uzun vadeli bir topluluk bilinci de inşa ediyor; sakinlerle birlikte bakım ve yönetim süreçlerini planlayarak mahalleyi kalıcı bir dayanışma modeline dönüştürüyor.









