Mimarlığı Güneşle Buluşturmak

Yrd. Doç. Dr. Fatih Canan 
Arş. Gör. Fatma Kürüm Varolgüneş

Giriş

Güneşlenme (1) yeryüzünde yaşamı var eden ve onun ritmini belirleyen birincil öneme sahip bir doğa olayıdır. Yaşam üzerinde bu denli etkisi olan güneşlenmenin, insanların yaşamını sürdürdüğü yapılı çevrelerin oluşumunda belirleyici rolü olmuştur. Mimarlık tarihi incelendiğinde Vitruvius’un eseri “De architectura”da, konutların güneşin yörüngesine göre nasıl konumlandırılması gerektiği konusunda bilgiler verildiği görülür. Farklı dönemlerde, yapılı çevrelerin güneşlenmeyle olan etkileşimi mimarları ve mühendisleri ilgilendiren önemli bir konu olmuştur.

Çalışmada modern mimarlığın gelişmeye başladığı dönemde, Fransız mimar Henri Sauvage tarafından Paris’te Des Amiraux sokağında tasarlanmış olan basamaklı forma sahip konut binası tanıtılmıştır. Güneşle formun bütünleştirilmeye çalışıldığı bu bina, dönemi temsil edebilecek bir özgünlüğe sahiptir.

Tedavi Edici bir Unsur Olarak Modernist Dönemde Güneşlenmenin Yapılı Çevrede Ele Alınışı

19. yy’ın ikinci yarısından başlayarak sanayileşme sürecinde olan Avrupa kentlerinin nüfusu ve yoğunluğu artmıştır. Bu dönem, aynı zamanda, yapılı çevre ile doğal ortam arasındaki kopuşun da başladığı bir dönem olmuştur. 19. yy’ın ikinci yarısından başlayıp 20. yy’ın başlarına kadar geçen süre içerisinde, Avrupa kentlerinde salgın hastalıklar boy göstermiştir. Özellikle tüberküloz, hızlı sanayileşmeye bağlı sağlıksız ve kalabalık kent koşullarında yaşayan işçi sınıfında sık rastlanan bir hastalık olmuştur. Bu hastalığı yenebilmek için bir mücadele dönemi başlatılmıştır. Bilimsel gelişmelerin yaygınlaştığı bu dönemde, tıp alanında Pasteur ve Koch’un öncülüğünde gerçekleşen yeni buluşlarla, havanın ve günışığının tüberküloz basili üzerindeki etkileri gösterilmiştir. Auguste Rollier ve Sir Henry Gauvain gibi uzmanlar, tüberküloz hastalığını yenmek için helyoterapiyi (2) savunmuşlardır (Campbell; 2005). Güneşlenme mikrobisidal bir etken olarak öne çıkartılmış ve böylece insanların temel yaşam alanı olan konut, önleyici tıbbın ilgi alanına girmiştir (Siret; 2012). Sorunun kökünden çözülebilmesi için yaşam alanlarına güneş ve temiz havanın girmesinin önemi bilimsel ortamlarda dile getirilmiştir. Bir dönüm noktası sayılabilecek olan, 6 Aralık 1902 tarihinde, Savoire adlı doktorun Paris Güzel Sanatlar Okulu’nun amfisinde düzenlediği, “tüberkülozla mücadelenin mimarlıkla, mühendislikle ve endüstri ile ilişkisi” temalı konferansı çok ses getirmiştir. Savoire bu konferansta, tüberkülozun tedavisi konusunda Almanya’daki sanatoryumlardan elde edilen deneyimlerden söz etmiş, tüberkülozdan ölen kişilerin sağlıksız binalarda yaşamış olduklarını bildirmiştir. Geleceğin mimar adaylarına, güneş ve hava alan sağlıklı konut inşa etmenin öneminden söz ederek önerilerde bulunmuştur (Descat ve ark; 2006). Avrupa’da sanayileşmeyle başlayan bu tarihsel süreç, “hijyenist dönem” olarak da adlandırılmaktadır (Siret ve Harzallah; 2006). Bu süreçte hijyenizm bir yaşam biçimi olarak ortaya çıkmıştır (3).

Bu dönem içerisinde, sağlık alanında yeni bir tedavi yöntemi olarak helyoterapi toplumsal anlamda önem kazanmaya başlamıştır. Ancak kentlerin yapısal özellikleri insanların güneşlenmesi için uygun değildi. Batı Avrupa’da 19. yy’ın ikinci yarısına kadar, kent/mimarlık ve güneşlenme ilişkisi göz ardı edilmiştir. Hattâ olumsuz bir hava koşulu olarak görülen güneşlenmeden korunmanın gerekli olduğu düşünülmüştür (Siret; 2013). Bu nedenle güneşin iyileştirici gücünden yararlanma var olan kentlerde olanaklı görünmüyordu. Güneşlenmenin tedavi edici etkisine inananlar kentlerin dışına çıkarak ferah ve korunaklı doğal çevrelere gitmeyi tercih ediyordu. Tüberküloz hastalarının tedavilerini kolaylaştırmak amacıyla, 19. yy’ın ikinci yarısından başlayarak, birçok Avrupa ülkesinde temiz hava erişimine ve güneşlenmeye olanak sağlayan sanatoryumlar inşa edilmeye başlanmıştır (Dave; 2005).

Dönem itibariyle ütopistler, ideal kenti, içinde yaşayan insan topluluklarıyla birlikte hayal ederken, günışığına birincil derecede önem vermişlerdir (Siret; 2013). Sosyal ve simgesel bir amaç doğrultusunda günışığı ideal kentin yaratılmasında önemli bir yere sahiptir: Mekâna “dökülmeli” ve insanları “temizlemelidir” (4). Sağlıklı ideal toplumun ancak sağlıklı kentlerde var olabileceğini düşünmüşlerdir.

Bu dönemde güneşlenme olayına fiziki anlamda 2 farklı şekilde bakıldığı söylenebilir:
1.Güneş ışımalarının gökyüzünden akışkan gibi yayıldığının varsayılması:
Su ve hava gibi “akışkan” güneş ışıması üniform karakterdedir. Gökyüzünden yayılan bu “ışık” tıpkı hava gibi yeterince binalara ulaştırılmalıdır. Gökyüzünden kente bir tür “ışık drenajı” söz konusudur. Bu ışıma bir tasarım/planlama girdisi olarak değerlendirildiğinde gün/saat ve yön dikkate alınmamıştır. Sokakların ve binaların yön gözetilmeksizin günışığını almaları yeterli görülmüştür.
2.Güneş ışımalarının doğrudan etkisinin dikkate alınması:
Doğrudan gelen güneş ışımasının bakteri kolonilerini birkaç saat içerisinde yok edebileceği birçok tıbbi deneyle gösterilmiştir. Yayılı (5) gelen güneş ışımasıyla bunun sağlanması güç görünüyordu. Bu bilimsel gerçek 20. yy başlarında güneşlenme olayına bakışı değiştirmiştir (Siret; 2013). Güneş ışımalarından doğrudan yararlanma düşüncesi mimarları ve planlamacıları yeni çözümler üretmeye zorlamış, yönlenme ve güneşlenme süresi dikkate alınmaya başlanmıştır. Bina yükseklik ve sokak genişlikleri belirlenirken gün içerisinde binaların birbirlerine yapabilecekleri gölge etkileri önemsenmiştir.

Mimarlığı Güneşle Buluşturan Öncü Modernist bir Mimar: Henri Sauvage

Tüberküloz üzerine yapılan araştırmaların sonuçları, modern mimarlığın gelişmeye başladığı dönemde, birçok mimarı konut tasarımında önlem almaya zorlamıştır. Konutlarda güneşlenme ve havalandırma sorunlarının çözümlenmesi bir gereklilik olarak algılanmıştır (Champy; 2009). Hijyenik kaygılarla güneşlenmenin kent ortamında sağlanmasını önemli gören mimarlar, teoriler üretmiş ve bazı uygulamalar gerçekleştirmiştir (Harzallah ve ark.; 2005). Bu mimarların en tanınmışlarından biri Henri Sauvage’dır. Ütopik görüşleri ve yalnızca eskizlerde kalan çalışmaları yanında, Paris’te 2 adet uygulama gerçekleştirme şansı bulabilmiştir. Henri Sauvage, çağdaşı Le Corbusier’den önce mimarlığa güneşlenmeyi birincil tasarım ölçütü olarak dahil etmiştir. Le Corbusier güneşlenmeyi mimarilıkta ve şehir planlamasında özellikle 1930’lu yıllardan başlayarak, hijyenist dönemin gereklilikleri doğrultusunda ele almıştır.

Henri Sauvage’ın tasarım yaklaşımı bulunduğu çağ itibariyle dikkate değerdir. Yoğun kent ortamında hava ve güneş alan hijyenik konutlar üretmeyi hedeflemiştir (Belin; 2014). Henri Sauvage Almanya’da inşa edilmiş olan sanatoryumlardan esinlenerek basamaklı forma sahip bina tasarımıyla ilgili fikirler ve uygulanmış projeler üretmiştir (Siret ve Harzallah; 2006). Charles Sarazin ile birlikte tasarladığı basamaklı konut binası, ilk kez 1912 yılında Paris’te, Vavin sokağında (rue Vavin) inşa edilmiştir (Frampton; 2008). Teras ev tipolojisine uygun tasarlanan binada, her konutun kendi teras bahçesi bulunmaktadır.

Tasarlamış olduğu öteki basamaklı konut binası yine Paris’te Des Amiraux sokağında (rue Des Amiraux) inşa edilmiştir (Chaljub, 2009). İşçiler için düşük maliyetli ve sağlıklı olacak şekilde tasarlanmıştır. Her iki projede gökyüzünden yayılan ışığın yön gözetilmeksizin bütün katlara ulaştırılması amaçlanmıştır. Bunun için sokağın profili aşağıdan yukarıya doğru aşama aşama genişletilmiştir. Bu biçimlenme ile havanın bütün konutlara yeterince girmesi, özellikle alt katların güneşlenmelerinin artırılması ve her dairenin ışık alan havadar teraslara sahip olması istenmiştir. Yayılı güneş ışıması dikkate alındığından bütün cephelerin doğrudan güneşe erişimlerinin sağlanması için bir çaba harcanmamıştır. Binada kule şeklinde yer alan düşey dolaşım çekirdekleri gölge oluşturdukları için, kademelenmenin oluşturacağı güneşlenme potansiyeli bir miktar azalmıştır (Siret ve Harzallah; 2006).
Basamaklı bina tipolojisi sayesinde, yaşayanların yaşam kalitesinden ödün vermeden, kentte yüksek bir yoğunluğun da sağlanabileceği öngörülmüştür (Simonetta; 2015). Rey, Henri Sauvage’ın basamaklı bina kurgusunun psikolojik boyutuna vurgu yapar (Descat ve ark.; 2006 ): “…Teras kullanıcıyı mutlu etmektedir: Bitkiyle donatılabilir, sıcak mevsimlerde, çiçekler, yeşillik ve sarmaşıklar güzellik katar, kırsal mobilya ve çadırlar yer alabilir. Çeşitlilik gösteren korkuluklar zarif bir şekilde konutları birbirinden ayırır ve cephede mutluluk veren bir etki yapar…“

Mimari Çözüm ve Üslup

Proje ilk kez 1916 yılında Paris Belediyesi’ne sunulmuş ve sonrasında üzerinde çok sayıda revizyon gerçekleştirilmiştir. Parselde yapılabilecek konut sayısındaki yetersizlik ve kütlede geri çekilmeler nedeniyle arka kısımda bir iç avlunun oluşturulamaması olumsuzluk olarak görülmüştür. Binaların arka cephesinin güneş ve hava alamaması da ayrıca eleştirilmiştir. (Minnaer; 2005). Sauvage bu olumsuzluğun, geri çekilmelerle sokak yönünde oluşan fazladan hacimle dengelenerek giderildiğini belirtmiştir. Binanın yapımı 1923-1927 yılları arasında gerçekleştirilebilmiştir (Minnaer; 2005).

7 katlı ve 3 cepheye sahip bu bina yaklaşık 1.800 m2 alan üzerinde inşa edilmiştir. Toplam 88 tane daire bulunmaktadır. Bunların 14 tanesi 1 odalı, 39 tanesi 2 odalı ve 35 tanesi 3 odalıdır (Anonim). Her bir konutta mutfak, ıslak hacim ve depolama alanı bulunmaktadır. Kütle basamaklı bir şekilde yukarı doğru yükselirken, iç kısımda ışığın girmesinin sorunlu olduğu büyük bir hacimsel boşluk meydana gelmiştir. İlk başta Sauvage, kütlenin alt düzeylerinde oluşan bu karanlık boşluğu kamusal kullanıma açık bir sinema salonu olarak tasarlamayı öngörmüştür. Bu fikrini Belediye yönetimine sununca, konut bölgesinde böyle bir işlevin ses sorununa neden olacağı gerekçesiyle önerisi kabul edilmemiştir (Gallo; 2015). Bu teklif yerine, kapalı bir yüzme havuzunun yapılmasının çok daha hijyenik ve sosyal anlamda daha uygun olacağı görüşüne varılmış ve proje bu doğrultuda gerçekleştirilmiştir. Bina içerisinde gizlenmiş olmasından dolayı havuzun varlığı sokaktan anlaşılamamaktadır. Bugün de kamusal kullanıma açık olan kapalı yüzme havuzu mütevazı boyuttadır (33×10 m). Havuz konut bloklarıyla çevrelenerek, piramidal yapının ortasında yer almaktadır. Böylece bir çeşit ısı yalıtımı sağlanarak havuzun işletme maliyeti düşürülmüştür (Gallo; 2015). Çözümdeki başka bir farklılık da, dolaplı soyunma odası yerine, bireysel kullanımlı ve doğrudan havuza açılan soyunma kabinlerinin havuz çevresinde 2 katta sıralanmış olmasıdır. Kapalı yüzme havuzu, art deco akımı bağlamında “style Paquebot” (Fransızca) ya da “Streamline Moderne” (İngilizce) bir tarzda düzenlenmiş olup Paris’teki en eski kapalı yüzme havuzlarından birisidir.
Binanın strüktürel sistemi betonarme karkastır. Binanın yükü, hafif bölme duvarların kullanımıyla azaltılmaya çalışılmıştır. Tam anlamıyla hijyenik bir bina gerçekleştirebilmek için, bina cephelerinde, Paris metrosundakine benzer beyaz seramikler kullanılmıştır. Orijinal çözümlemeleriyle özgün bir
20. yy modern mimarlık ürünü olan bina, 22 Mart 1991 tarihinde, tarihi miras olarak sınıflandırılmıştır. Sauvage basamaklı bina tipolojisi fikrini daha sonraki yıllarda geliştirmeye devam etmiştir. 1927 yılında 1200 odalı ve 16 kattan oluşan bir otel projesi (Quai d’Orsay, Paris), 2 piramitten oluşan 15 katlı apartman projesi (Front de Seine, Paris, 1928) ve 1929’da Paris’in batı giriş kapısı olan Porte Maillot’da iki tane 23 kattan oluşan piramidal formlu bina önermiştir. Sözü edilen bu projeler yaşama geçirilememiştir (Laget, 2014). Henri Sauvage’ın basamaklı bina fikrini patentlemiş olmasının, bu tipolojinin fazla yaygınlaşmamasının nedeni olarak gösterilmektedir (Dumont; 1991).
1940’lı yıllarda penisilinin bulunması ve kullanımının yaygınlaşmasıyla hijyenist yaklaşım yavaş yavaş son bulmaya başlasa da, modern mimaride güneşlenme konusu var olmaya devam etmiştir. İşlevci yaklaşımlarla Avrupa’da yeni kent alanlarının planlamasında güneşlenme göz ardı edilmemiştir. 1970’lerde yaşanan petrol krizi fosil kökenli yakıtlara olan bağımlılığı sorgulatmıştır. Yine aynı dönemlerde küresel ölçekte artan çevresel bilinçlenmeyle birlikte, var olan tasarım/planlama pratikleri eleştirilmiş, mimarlıkta ve şehircilikte güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanmayı amaçlayan bilimsel çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Bu çalışmalar arasında Özellikle Knowles tarafından geliştirilen, güneşe erişim hakkını esas alan, bina biçimlerinin ve kent dokularının doğrudan belirlenebildiği “Solar envelope” yönteminden söz edilebilir (Knowles; 1981, 2003). “Solar envelope” (güneş hacmi/kabuğu), yakın komşulukta yer alan binaların belli bir süre zarfında güneşlenmeleri dikkate alınarak oluşturulan bir hacimsel sınırlamadır. Bu hacim içerisinde kalmak suretiyle istenilen tasarım gerçekleştirilebilir.

Sonuç

Bilimsel gelişmelerin hız kazandığı ve toplumların etkilendiği modernist dönemde, yapılı çevrede güneşlenme kapsamlı bir şekilde ele alınmış ve çeşitlilik gösteren teoriler geliştirilmiştir. Modern mimarlığın yerel verileri ve özellikle iklimi yok sayması sıklıkla eleştirilmektedir. Ancak modern mimarlıkta güneşlenme, günümüzün sürdürülebilir mimarlığında olduğu gibi öncelikli olarak enerji kazanımı sağlama amacıyla olmasa da, sağlıklı yaşam koşullarının oluşturulması için dikkate alınmıştır. Mercek altına alınmış olan Henri Sauvage’ın basamaklı bina örneği, dönem itibariyle özgün bir mimari çözüme sahiptir. Yoğun kent ortamında konutlarda güneşlenmenin sağlanması için yaratıcı çabalar gösterilmiştir. Tasarımda ortaya çıkan zorlamalar avantaja dönüştürülmüştür. Bina bünyesinde barındırdığı yüzme havuzuyla ilginç karma bir kullanıma sahip olup modern mimarlık mirası olarak korunmaya alınmıştır.

Sürdürülebilirlik moda bir terimden öte, mimarlık dünyasının vazgeçilmez bir kavramıdır ve uygulanmaya konulması gerekmektedir. Tasarım alışkanlıklarımızın yenilenmesi, örneklerin üretilmesi ve yaygınlaştırılması gerekmektedir. Doğayla uyum sağlama çabaları her dönemde farklı kültürlerde kendini göstermiştir. Mimarlık tarihi incelendiğinde bunun örnekleri görülebilmektedir. Binalarda gerektiğinde yararlanılan ve korunma sağlanan güneşlenme, geçmişteki birikimlerden esinlenilerek günümüz mimarlığında yeni teknolojilerle birlikte yer almaya devam etmelidir. Bir ideal olarak gösterilen sürdürülebilir bir geleceğin var edilmesinde yaratıcı çözümlerin sunulması, mimarları bekleyen önemli bir sorumluluktur.

Kaynaklar

•Anonim; URL: http://www2.archi.fr/DOCOMOMO-FR/fiche-sport-amiraux.htm
•Belin, B; “Conception interactive d’environnements urbains durables à base de résolution de contraintes”, These de doctorat, École doctorale: Sciences , technologies de l’information et mathématiques, Université de Nantes, Nantes, 2014.
•Campbell, M.; “What Tuberculosis did for Modernism: The Influence of a Curative Environment on Modernist Design and Architecture”, Medical History, No.49, pp.463-488, 2005.
•Chaljub, B.; “Lorsque l’engagement entre maîtrise d’ouvrage et maîtres d’œuvre encourage l’innovation architecturale: le cas du centre ville d’Ivry-sur-Seine, 1962-1986”, Cahiers d’histoire. Revue d’histoire critique, No.109, pp. 77-94, 2009.
•Champy, F; “L’engagement des professionnels comme conséquence de tensions consubstantielles à leur pratique: l’architecture moderne entre les deux guerres”, Sociétés contemporaines 2009/1, No. 73, p. 97-119, 2009.
•Dave, L.; “L’influence du bon air sur l’architecture. Une « guérison formelle ?» Apparition du sanatorium alpin en Suisse 1880-1914” Revue de Géographie Alpine, V.93, No.1, pp. 43-52, 2005.
•Descat, S., Monin, E,; Siret, D.; “La ville durable au risque de l’histoire, Chapter: Introduction à une histoire du soleil dans la ville”, Publisher: Jean-Michel Place, pp.101-118, Paris, 2006
•Dumont, M. J.; “Le Logement social à Paris 1850-1930, Les habitations à bon marché”, Edition Mardaga, Liège, 1991.
•Frampton, K.; “l’Architecture Moderne-Une histoire critique”, (s:39), Thames &Hudson, Singapour, 2008.
•Gallo, E.; “Parisian swimming pools of the nineteenth and early twentieth centuries, examples of ‘sustainable development’ and savings”, 5th International Congress on Construction History, V.2, pp.127, Chicago, 2015.
•Harzallah, A., Siret, D., Monin, E.; Bouyer, J.; “Controverses autour de l’axe héliothermique: l’apport de la simulation physique à l’analyse des théories urbaines”, Colloque Repenser les limites: l’architecture à travers l’espace, le temps et les disciplines, Paris, INHA, 2005.
•Knowles, R. L.; “The Solar Envelope: its Meaning for Energy and Buildings”, Energy and Buildings V.35, pp.15-25, 2003
•Knowles, R. L.; “Sun Rhytm Form”, The Massachusetts Institute of Technology Press, Massachusetts 1981.
•Laget, P.; “L’invention du système Des immeubles à gradins. Sa genèse à visée sanitaire avant sa diffusion mondiale dans la villégiature de montagne et de bord de mer”, In Situ Revue Des patrimoines, No.24, 2014. (URL: http://insitu.revues.org/11102 ; DOI : 10.4000/insitu.11102)
•Latour, B.; “Pasteur: guerre et paix des microbes, suivi de Irréductions”, La Découverte/Poche, collection sciences humaines et sociales, pp.346, 2001.
•Minnaert, J. B.; “Henri Sauvage (1873-1932) Notices biographiques”, Cité de l’architecture et du patrimoine, Institut français d’architecture Centre d’archives d’architecture du XXe siècle, Paris, 2005. (URL: http://archiwebture.citechaillot.fr/pdf/asso/FRAPN02_SAUHE_BIO.pdf)
•Simonetta, C.; “Portaluppi Sauvage and the construction of the city”, École Polytechnique Fédérale de Lausanne, 2015.
(URL:http://archivesma.epfl.ch/2016/078/simonetta_enonce/simonetta_enonce.pdf/)
•Siret, D.; “Rayonnement solaire et environnement urbain: de l’héliotropisme au désenchantement, histoire et enjeux d’une relation complexe”, Développement durable et territoires, V. 4, no: 2, 2013.
•Siret, D.; “Soleil, lumière et chaleur dans l’architecture moderne: excursions dans l’œuvre de Le Corbusier”, L’Émoi de l’histoire no.34 , « L’histoire dans tous les sens », Revue de l’Association Historique Des élèves du lycée Henri-IV, Paris, pp.177-193, 2012.
•Siret, D.; Harzallah, A.; “Architecture et controle de l’ensoleillement”, Congres IBPSA France, Saint Pierre de la Réunion, 2006.

Notlar

1.Çalışmada güneşlenme teriminin kullanımı fiziki anlamda olmuştur. Güneşlenme belli bir zaman aralığında bir yüzeyin maruz kaldığı güneş ışıması yoğunluğudur.
2.Güneşle tedavi.
3.Yaşam biçimi olarak hijyenizm, 19.yy ortalarının Avrupa’sında kitlesel sanayileşmeyle birlikte ortaya çıkmıştır. Etkisi 1940’lı yıllara kadar sürmüştür. Her alanda batı toplumlarını etkilemiştir: tıpta, mimarlıkta, şehircilikte yenilikler getirmiştir. Kanalizasyon, çöp toplama ve atık su arıtım sistemlerinin gelişmesini sağlamıştır. Sosyal yaşamda da büyük etkileri olmuştur. Spor yapma kültürünün ve termal tedavinin gelişmesini sağlamıştır (Latour; 2001).
4.Victor Prosper Considerant gibi ütopist düşünürler, kent ortamında, günışığını analojik bir yaklaşımla su ve havaya benzeterek fiziki ve spiritüel anlamda temizleyici rolüne dikkat çekmişlerdir.
5.Yayılı (difüz) güneş ışıması: Doğrudan gelen güneş ışıması dışında, gökyüzünün her yönünden dağınık gelen ışımadır. Atmosferdeki bulutlardan ve çeşitli gaz moleküllerinden yansıyarak yeryüzüne ulaşır. Enerji değeri doğrudan gelen ışımaya göre düşüktür.

*Fatih Canan, Yrd. Doç. Dr.
Selçuk Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü

**Fatma Kürüm Varolgüneş, Arş. Gör.
Bingöl Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü