Mimari Tasarımda Yerel-Ekoloji İlişkisi ‘‘Gökçeada Penceresinden Bakmak’’

Dr. Öğr. Üyesi Fatih Canan
Y. Mimar Fatma Kürüm Varolgüneş

Efesli filozof Herakleitos’un “değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” sözü mimarlığın, barınma gereksiniminin ortaya çıkışından günümüze kadar geldiği noktayı kısaca özetler. Bütün canlılar gibi insanın yaşamını sürdürmesi, öncelikle doğal çevresiyle uyum kurmasına bağlı olmuştur. Ne var ki insan uyum kurmakla kalmamış; düşünme, iletişim kurma, araç yapma gücüyle doğaya egemen olma sürecine girmiştir (Ronan; 2003). Bu durum mimarlığın da tarihsel süreç içinde sürekli kabuk değiştirmesine neden olmuştur. Yaşam biçimi, toplum yapısı, dönemin siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel durumu mimarinin oluşumunda etkili olmuş unsurlardır. Teknolojik gelişmelerin başlamasıyla modernizmin temelleri atılmıştır. Yaşam alanının tümünü etkileyen modernizm, yerel mimarlıkta var olan doğaya saygılı olma anlayışını olumsuz yönde etkilemiştir (Wines; 2008). Modern toplumun doğayı sorumsuzca suistimali sonucunda kirlettiğimiz doğa tepki vermeye başladığında “yaptıklarımız yok ettiklerimize değdi mi?” sorusu birçok mimarın ekolojik duyarlılığı tasarımlarına dahil etmesini sağlamıştır (Wines; 2008). Endüstri devrimi öncesi tarım temelli dünya düzeninde yerel malzemelerin kullanılması, yerel iklim koşullarına göre yapıların tasarlanması gibi uygulamalar mimarlıkta ekolojik yerellikle sağlanmıştır. Tarihi miras olarak bize kalan geleneksel yapılarımızı incelediğimizde ekolojik mimarlığın taşıdığı izlere bir bir tanık olmaktayız. Bu miras bugün kentlerimizin sürdürülebilir gelişimi için bir esin kaynağıdır. Hassan Fathy’e göre “Biz yalnızca geleneğe saygı duymalıyız ve önceki neslin çalışmalarını devam ettirip yeni nesillere taşıyarak çevre problemlerini çözebiliriz” (Abdelwahap; 2012). Bu sözün ışığında atalarımızdan miras kalan mimariyi inceleyerek çevreye nasıl saygılı binalar yaptıklarını literatüre kazandırmalıyız. “Yavaş Ada” (cittaslow) ünvanına sahip Türkiye’nin en büyük adası olan Gökçeada’nın doğal yaşamının ve ekolojik özelliğinin hala sürdürülmesi bu adanın incelenmesini önemli kılmıştır.

Güncel Kaygılar ve Ekolojik Mimari

Kentleşme, sanayileşme ve teknolojik gelişmeler bir yandan toplumlar için daha iyi yaşam koşulları sağlarken, öte yandan doğal kaynakların tükenmesine, ekolojik dengenin bozularak çevre sorunlarının artmasına neden olmaktadır. Küresel ısınmayla ilgili yapılan çalışmalar karbon salımının hızına ve düzeyine bağlı olarak büyük hasarların meydana geldiğini ortaya çıkarmıştır (Li; 2011). Bu nedenle; düşük karbonlu yeni yaşam tarzını popülerleştirmek ve karbon salımını azaltmak için yeni yaklaşımlar aranmaya başlamıştır. Bu arayış, insanlığı ekoloji kavramıyla bir kez daha karşı karşıya getirmiştir. Ekolojik tasarım, çevreye duyarsız tasarımla ağır yaralanan dünyayı yeniden oluşturmaya çalışmaktadır. Yerin, arsanın, bölgenin koşullarına göre doğa ile birlikte tasarlamak kaçınılmazdır. Çünkü doğal çevre mutlaka var olan değerleriyle korunmalıdır. Enerji tasarrufu sağlayan ekolojik yapılar, sahip oldukları nitelikler nedeniyle yaşam kalitesi yüksek mekanların oluşmasını sağlamaktadır. Ekolojik yapı tasarımı insan ve doğa ilişkisini gözeterek, iklimsel ve topoğrafik verileri vazgeçilmez bir ön veri paketi olarak kabul eden ve kaynakları tutumlu kullanmaya yönelik gayret gösteren bir yaklaşımdır (Tuğlu; 2005). Ekolojik mimarlık, insanla doğa arasındaki etkileşimin benzersiz örnekleridir. Ekolojik mimarlığın kronolojik gelişimi Tablo 1’de özetlenmiştir.

Ekolojik yapı tasarım anlayışında, dönüşümlü ve doğal malzemelerin bilinen yöntemlerle birleştirilerek insan ölçeğine yakın yapı oluşumunda kullanılmaları esastır. Eleştirel ekolojik bakışla gözlenen ilkel ya da yerel mimarlığa, neredeyse ideal ekolojik mimariye örnektir. Yerel mimarlığın ekolojiye uygunluğunun nedeni, hem yerleşim ve çevrenin evrensel ilişkilerini, hem de insanın zaman-mekan deneyimiyle ortaya çıkan doğal tasarım sürecini basit ama anlamlı sistematik ilişkilerle kurmasıdır. Yerel mimarinin ekolojiye uygunluğunun araştırılabilmesi için ekolojik mimari tasarım ölçütlerinin bilinmesi gerekmektedir. Bu bölümde ekolojik mimarlık tasarım ölçütleri Tablo 2’de özetlenmiştir.

Gökçeada’nın Özellikleri

Türkiye’nin en büyük adası olan Gökçeada, Ege Denizi’nin kuzeydoğusunda, Çanakkale Boğazı önünde yer alır ve Türkiye’nin batı uç noktasındadır (Dündar; 2015). Gökçeada antik dönemde İmbros daha sonra İmroz olarak adlandırılmıştır (Lorenc; 2013). Gökçeada, doğal zenginlikleri, iklimi ve tarım alanlarıyla prehistorik çağlardan başlayarak yerleşimlere sahne olmuştur (Hüryılmaz; 2006).

Gökçeada’nın kısıtlı ve elverişsiz ulaşımı ada yaşantısının kendine özgü koşullarda şekillenmesini sağlamıştır. Başta olumsuz görünen bu durum adanın doğaya daha yakın, sağlıklı, huzurlu ve alçakgönüllü bir yaşam tarzını benimsemesine katkı sağlamıştır.

Kendiliğinden, organik bir dokuda gelişen adanın ana elemanları geleneksel evlerdir. Rum mimarisi ve Osmanlı Türk mimarisinin uyum içerisinde birbirine geçmesiyle şekillenen ada mimarisi; ekonomik yapı, kültürel etkileşim, iklim, topoğrafya, jeolojik yapı ve malzemenin etkisiyle biçimlenmiştir. Geleneksel yaşam ve kültürel yapı kısmen devam etmektedir. Geleneksel kent dokusu ve evleri; nüfus profilinin değişmesi, yerel verilere dikkat edilmemesi, yanlış restorasyonlar, bakımsızlık ve ilgisizlikten dolayı özgün değerlerini günden güne yitirmektedir.

Ekolojik Tasarım Ölçütlerinin Gökçeada Özelinde İrdelenmesi

Topoğrafya

Ekolojik tasarım bulunduğu çevre ile bir bütün olmalıdır. Yapının çevre ve doğa ile bağlantısı üzerinde bulunduğu arazi, üzerine oturduğu toprak ile sağlanır. Yapının arazi üzerine doğru şekilde konumlandırılması ve yönlendirilmesi arazi özelliklerinin incelenip analiz edilmesiyle olanaklıdır. Gökçeada köyleri arazinin engebeli olmasına karşın toplu ve planlı olarak kurgulanmıştır. Tepeköy, Zeytinli, Eski Bademli, Dereköy ve Kaleköy gibi Rum köyleri Gökçeada’nın ada mimarisini en iyi şekilde yansıtmaktadırlar.

Köyler, zamanında korsan saldırılarından korunmak ve kıyılardaki verimli tarım topraklarını korumak için yüksek tepelere ve denizden uzak bölgelere kurulmuştur. Arazi eğimine uygun şekilde konumlandırılan konutlarda egemen rüzgar yönündeki mekanları rüzgardan korumak amacıyla bitkisel düzenleme yapılmıştır. Gökçeada’nın yerleşim biçiminde arazi yapısı kadar, rüzgarlara açıklık, sokağa, manzaraya ve güneşe bakan yön de etkili olmuştur. Ancak Gökçeada günümüz yerleşimleri kıyı bölgelerine konumlandırılmış ve doğal topoğrafyaya dikkat edilmeyen yapılaşma oluşmaya başlamıştır. Eşelek, Şirinköy, Uğurlu yerleşimleri ve Gökçeada merkezinde bu örneklere çokça rastlanılmaktadır.

İklim ve Yönlenme

Gökçeada Marmara ile Akdeniz iklim rejimi arasında geçiş göstermektedir. Gökçeada yılın tamamında rüzgar almaktadır. Ortalama rüzgar hızı 4,1 m/s’dir. Frekansı en fazla olan ve en kuvvetli esen rüzgar yönü kuzey ve kuzeydoğudur (Cengiz ve ark.; 2013).

Kışın kıyılardaki iklim koşullarının iç kesimlere göre daha fırtınalı geçmesi yerleşmeleri etkilemiştir. Adanın kuzey doğusunda yılın büyük bir kısmında rüzgarlar kuzeydoğudan estiği için konutlar sırtlarını kuzeydoğuya çevirmişlerdir ve kuzey ve kuzeydoğuda pencereler azdır (Kahraman; 2005). Konutlar güneşten yararlanabilmek için güney yamaçlara kurulmuştur. Konutların ön cepheleri güneye yönlendirilmiştir. Gökçeada’nın balkonu olarak anılan Kaleköy kuzey rüzgarlarına kapalı, kıyıya ve öteki adalara egemen bir şekilde konumlandırılmıştır. Gökçeada’da dikkat çeken en önemli yapılar yel değirmenleridir. Tarım odaklı kültürün bir başka ilgi çekici yapı grubunu oluştururlar. Yöre mimarisinin önemli bir parçası olan yel değirmenlerinin ancak harabeler şeklindeki kalıntıları günümüze ulaşabilmiştir (Dündar; 2012). Gökçeada’nın pek çok yerinde karşılaştığımız bu değirmenler yenilenebilir enerji kaynağı olan rüzgar enerjisinden yararlanmak için yerleşim dışındaki rüzgara açık alanlarda, kıyı ve tepeler üzerine kurulmuşlardır.

Form ve Plan Kurgusu

Büyük bir bölümü sit olan Gökçeada’da mimari yapılar yerel dokuya uygun olarak planlanmıştır. Burada, Rumlar ve Türkler gibi farklı etnik kökende insanların bir arada yaşaması Rum ve Osmanlı Türk mimarisinin uyum içerisinde iç içe geçmesine ve buraya özgü eşsiz bir mimari dokunun oluşmasına yardımcı olmuştur. Taş evler, Arnavut kaldırımlı sokaklar, kiliseler, çamaşırhaneler, kahve ve çeşitli dükkanların toplandığı meydanlar köylerin mimari dokusunu oluşturmaktadır.

Gökçeada konutlarında olduğu gibi sokaklarında da içinde bulunduğu iklimin etkisi kendini gösterir. İki tarafında konutların dizildiği dar sokaklar güneşin dik geldiği saatler dışında yazın gölge, kışın ise sert rüzgarlardan koruyan bir set oluşturur. Gökçeada da sokak, kamusal mekan olarak tanımlanabilen çok yönlü bir özelliğe sahiptir. Bazı evlerin önünde bir ön bahçe bulunmadığı için konutlara geçiş doğrudan sokaktan sağlanmaktadır.

Araç olarak yalnızca at arabalarının geçişine izin veren dar sokakların köşe başlarındaki duvarların pahlanması ve eğimin fazla olduğu yerlerde merdiven yerine zikzakların ve eğrilerin yapılması at arabası ve insan geçişlerini kolaylaştırmaktadır. Sokaklarda yapılmış olan bu ayrıntılar insana olan saygının en güzel örneklerinden biri olarak literatüre girecektir.

Gökçeada kimliğini oluşturan geleneksel yapılara bakıldığında basit bir formun düşünüldüğü ve ekolojik tasarım ölçütlerini kullanmakta başarılı olunduğu görülmüştür. Genellikle evler avlulu, bir ya da iki katlıdır. Zemin kat, avlunun ev içindeki uzantısı gibidir ve her birinin kendine özgü işlevleri bulunmaktadır. Evin deposu durumundaki zemin katın bir köşesinde, toplanan zeytinlerin konduğu “abadi” denilen ahşap ambarlar bulunur. Duvar kenarlarına yarı gömülü olarak yerleştirilen küplerde şarap ve zeytinyağı saklanır (Dündar; 2012). Odalar mekansal düzenlemenin ana birimi ve en önemli  öğesidir. Kare ya da kareye yakın dikdörtgen odalarda işlevsellik, kullanışlılık ve uyum gözetilmiştir. Yaşam tarzının gerektirdiği sedir, dolap, yüklük, ocak, raf gibi öğelere yer verilmiştir. Mobilya yerine kullanılan malzemelerin kaldırılarak saklandığı dolaplarla, mekanın değişik işlevlere hizmet etmesi sağlanmıştır.

Ayrıca Gökçeada da tarım ve hayvancılığın önemli bir yer tutması “dam” adı verilen bağ evlerini oluşturmuştur. Bağ evleri Ada’nın hemen her yerinde bulunmakta ve adanın mekansal kimliğini oluşturmaktadır. Gökçeada geleneksel mimarisinde insan ve çevreye saygı göz ardı edilmemiştir. Komşu konutlar birbirinin ışığını kesmezken, birbirlerinin manzarasına da engel olmamaktadırlar. Komşunun bahçesine bakan pencere açılmazken yağmur suları da komşunun bahçesine akıtılmaz, sokağa yönlendirilen yağmur suyu sistemi yol ekseninde bulunan yağmur suyu oluklarıyla uzaklaştırılmaktadır.

Malzeme Kullanımı

Ekolojik tasarımlarda üretim ve nakliye aşamasında az enerjiye gereksinim duyulan ve bu aşamalarda doğaya olabildiğince az zarar veren doğal ve çevreye saygılı malzemeler kullanılmalıdır. Gökçeada’nın genel mimari dokusunu oluşturan Rum evleri genellikle adadan çıkarılan andezit ve sertleşmiş kum taşlar kullanılarak yığma ya da kagir tekniğiyle inşa edilmiştir. Konutların yapımında doğal malzemeler tercih edilmiştir. Taş binalarda, mimari konstrüksiyonun tamamlayıcısı olarak ahşaba da yer verilmiştir. Döşeme ve çatıların vazgeçilmez unsuru olan ahşap, evlerin ara bölmelerinde kullanılmıştır. Geç dönem konutlarda ahşap kullanımın arttığı, üst kat cephelerinde ahşap çıkmalara yer verildiği görülmektedir. Bu çıkmalar payandaları, pencere düzenlemeleri ve cephe kaplamalarıyla Anadolu Türk evlerindeki uygulamaları yansıtırlar (Dündar; 2012).

Çoğunlukla geniş saçaklı olan çatıların üst örtü malzemesi alaturka kiremittir. Çatının taşıyıcı malzemesinde ahşap kullanılmıştır. Üst katın duvarları saman ve çamurdan özel bir karışımla sıvalıdır. Dereköy, Tepeköy, Kaleköy ve Zeytinli gibi eski yerleşmelerdeki evlerin bahçeleri içinde taştan yapılmış ocaklar bulunmaktadır.

Ekosistemi Koruma

Gökçeada bir kıyı kenti olmasına karşın organik tarım ve hayvancılık aktif bir şekilde yapılmaktadır. Dağ yamaçlarında zeytinlikler ve üzüm bağları bulunmaktadır. Geçmiş dönemlerden beri yapılan teraslama uygulaması o dönemdeki insanların doğayı koruma hissini bize yansıtmaktadır. Geleneksel konut mimarisi incelendiğinde optimal arazi kullanımı saptanmıştır. Yapı için kullanılan malzemeler doğadan elde edildiği için geri dönüşümü de olanaklı malzemelerdir. Adada bulunan geleneksel konutlarda karbon ayak izinin çok az olduğu gözlemlenmiştir. Her şeyin bir tüketim malzemesi haline geldiği, doğanın, coğrafyanın ve yerel kültürlerin bile turizm adı altında tahrip edildiği günümüzde, Gökçeada doğa ile iç içe mimari dokusuyla, ekolojik değerlere hassasiyetiyle geleceğin turizmini önceden keşfetmiş görünmektedir (Gülcemal; 2015).

Sonuç ve Öneriler

Birçok akımla değişim geçiren yapı sektöründe insan ve doğa arasındaki mesafenin iyice açılmasıyla ekolojik mimarlık kavramı yeniden ortaya çıkmıştır. Ekolojik mimarlığın birçok ölçütü geleneksel mimarlığın tasarım anlayışıyla örtüşmektedir. Bu çalışmada öncelikle iklim, topoğrafya gibi fiziksel yerleşimle ilgili doğal verilerin yapı tasarımında değerlendirilmesi gerekliliği, Gökçeada’nın geleneksel konut mimarlığı incelenerek anlatılmaya çalışılmıştır. Gökçeada’da bulunan geleneksel konutların çevre koşullarına uyumu, malzeme kullanımı ve strüktürel özellikleri, form ve plan kurgusuyla ekolojik tasarım ölçütlerini taşıdığı söylenebilir. Gökçeada’da incelenen yerleşmelerde, mekansal kimliğin oluşumunda bölgede yaşayan Türk ve Rumların dini, siyasi kimliklerinden çok bölgenin doğal çevre verilerinin daha etkili olduğu gözlemlenmiştir. Geçmişte bu adada topoğrafya çok iyi kullanılmıştır. Gökçeada’nın geleneksel yerleşim dokusunda doğal kaynakları koruma-kullanma dengesi çok iyi sağlanmıştır. Henüz bakir bir yapıya sahip ada mimari değerlerini bugüne kadar koruyan ender kıyı yerleşimlerimizdendir. Bu değerlerin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması gerekmektedir. Bu çalışmada Gökçeada’nın geleneksel mimarisi bu nedenle incelenmiştir. Henüz yeni gelişme gösteren bu adanın ekolojik kimliğini koruyabilmesi için tasarım aşamasında alınan doğru kararlarla doğaya verilen zararı en aza indirmek olanaklıdır. Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi ve atıktan enerji üretimi potansiyeline sahip Gökçeada’da bu enerji kaynaklarından verimli bir şekilde yararlanılması gerekmektedir. Peyzaj tasarımında hem rüzgarı hem de güneşi aynı anda kontrol etmek için dikkatli ve ayrıntılı iklim analizlerinin yapılması gerekmektedir. Atık suların geri dönüşümünü sağlayan sistemin kurulması, katı ve organik atıkların geri dönüşümü için bertaraf atık sistemleri kurulması konutların tam olarak eko kimliği kazanmasını sağlayacaktır. Yeni yapılacak olan yapıların doğaya az zarar veren malzeme kullanılarak doğal araziyle uyumlu bir şekilde tasarlanması gerekmektedir. Gökçeada’da birçok taş konut (özellikle Rum köyleri olan Tepeköy, Dereköy, Zeytinli, Kaleköy vb.) atıl olarak durmaktadır. Yeni yerleşim yerleri açmak yerine var olan konutların onarılarak kullanılması ekosistemin korunması açısından çok önemlidir. Bu nedenle bu konutların onarılıp konut, butik otel, pansiyon, kafeterya gibi işlevlendirilerek turizme kazandırılması hem var olan mimariyi yaşatacak hem de doğal dengeyi bozmadan turizmin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır. Adanın yeni planlamasında sürekli ve dengeli gelişme ile birlikte ekolojik ilkelerin yönlendirdiği ekonomik gelişme benimsenmelidir. Gökçeada gibi elimizde kalan değerlere sahip çıkmamız bize doğanın bir parçası olduğumuz duygusunu unutturmayacaktır.

Not: Değerli katkıları için Gökçeada Atatürk Anadolu Lisesi Coğrafya Öğretmeni Faysal Çelik’e ve Özel Gökçeada Rum Ortaokulu ve Lisesi Müdürü İoakeim Kampouropoulos’a teşekkür ederiz.

Kaynaklar

Ronan, C. A.; “Bilim Tarihi”, çev.: İhsanoğlu, E.; Günergun, F.; 3. Baskı, Tübitak Yayınları Akademik Dizi, Ankara, 2003.

Wines, J.; “Green Architecture”, Taschen, Köln,
çev.: Canan, F.; 2008.

Abdelwahap, Z.; “Renewable Energy, Sustainable development and Enviromental Protection in Ksours”      (Case of Algeria). Energy Procedia, 666-671, 2012.

Li, W.; “Sustainable design for low carbon architecture”, Procedia Environmental Sciences, 5, 173-177, 2011.

Tuğlu, H.; “Ekolojik Açıdan Sürdürülebilir Yapılar ve Malzemeler”, Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul,  2005.

Beyaztaş, H.; “Mimari Tasarımda Ekolojik Bağlamda Biçim ve Doğa İlişkisi”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, 2012.

Hüryılmaz, H.; “Kuzey Doğu Ege Denizi’nin Rüzgarlı Bahçesi: Gökçeada”, Çanakkale, 2006.

Cengiz, T. ve ark.; “Gökçeada’da Optimal Arazi Kullanımının Belirlenmesi”, Journal of Agricultural Sciences, 148-162, Ankara, 2013.

Dündar, M.; “Gökçeada-Osmanlı Devri Mimarisi”, International Journal of Human Sciences, 553-569, 2012.

Kahraman, S. Ö. ve ark.; “Geçmişten Günümüze Gökçeada’da Yerleşmelerin Dağılımında Etkili Olan Faktörler”, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Coğrafya Dergisi, 25-42, İstanbul, 2005.

Gülcemal, E.; “Gökçeada’nın Toplumsal ve Mimari Kısa Öyküsü”, www.arkitera.com76507Gökçeada, 2015.

http://cittaslowturkiye.org/, 2015.