Mimari Emek ve Sosyo-Ekolojik Araştırma

Can Boyacıoğlu, Dr. Öğr. Üyesi
Gebze Teknik Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

Şebnem Çakaloğulları, Yüksek Mimar

Seben Aşkın Kütükçü, Arş. Gör.
Gebze Teknik Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

Türkiye’de mimarlık disiplininin yakından ilişkili olduğu ekonomik sektörler son yıllarda önemli süreçler geçirdi. Yüzyıl başında hızla çok uluslu sermayeye adapte olan sistem, sonrasında özellikle İstanbul’daki olası depremin anlatı olarak tetiklediği ancak gitgide ülke geneline yayılan bir kentsel dönüşüm sürecinin ve bu sürece bağlı markalı konut-kapalı yerleşke üretim patlamasının etkisinde kaldı (Yalman, 2021). Bu dönemde Türkiye özelinde kamunun sınırlı müdahaleler dışında kentsel sorunların çözümünü özel sektör dinamiklerine terk etmiş olması ve bu sektörlerin çağdaş süreçlerin tetiklemesi beklenen ekolojik kentleşme, kırsal kalkınma odaklı tasarım, yeni kentsel müdahale yöntemleri gibi dönüşümleri şu ana kadar karşılayamadıkları görülmektedir (Koç ve Saral, 2022). Bu da kendi denetim mekanizmalarını ve eleştirel yapısını üretemeyen sermaye odaklı bir mimarlık pratiğinin “yapma eylemi” üzerinden neoliberal ekonomik sisteme dahil edilmesine bir eleştiridir. Çalışma sosyolojik, ekolojik ve ekonomik anlamda herhangi bir noktaya yapılan her mimari eylemi bir cerrahi müdahale olarak tanımlar ve bunu bir mimari emek şekli olarak kabul eder. Bu çerçevede mimari emek tanımının, neoliberal dinamikler etkisindeki mimarlık sektöründe bir karşılık bulamamasını da bu bağlamda tartışmaya açmaktadır.

Mimari Emeği Tanımlamak 

Mimarlık disiplini; ilk bakışta materyal olmayan yaratıcı emeğin ön planda olduğu bir pratik olarak okunsa da, bu durum modern süreçler ile şiddetlenen, tasarımın ve pratiğin birbirinden ayrılmasının bir uzantısıdır. Mimarın yaratıcı emek yoğun tasarım sürecini materyal emeğin ön planda olduğu “inşa” eyleminden ayrı tutulmasıyla günün sonunda bir nesne yani bir meta ürettiğini göz ardı edilmektedir. Oysa mimari emek bu iki sürecin tamamını kapsamaktadır. Neoliberalizm eleştirileri ile birlikte “emek” kavramı tüm insan yetilerini kapsamaya başlayan ve salt materyal üretim zorunluluğunun ötesine geçen bir yapıdadır. Bu bağlamda bilişsel olan ve fiziksel olan arasındaki sınır giderek muğlaklaşmaktadır (Deamer, 2015). Mimari üretim sadece şantiyede veya ofiste tekrarlanan emek süreçlerini değil, aynı zamanda insanın tüm bilişsel, yaratıcı ve hatta politik yetilerini kapsamaya başlamaktadır (Aureli, 2011). Bu kapsamda meta üretiminin yanı sıra mimari emek kavramının her bir müdahale kararını hatta müdahalesizlik hakkını da kapsadığını söylemek mümkündür.

Peggy Deamer (2020) araştırmalarında mimarlık toplumunun “emek-dilsizliğini” (work-aphasia) ele almaktadır. Araştırmacıya göre önce mimarın, mimarlık işinin bir meta üretimi olduğunu kabul etmekle işe başlaması gerekir. Ancak bu şekilde mimari emek kavramının altı tam anlamıyla doldurulabilir. Yazarın ABD ölçeğinde betimlediğine benzer biçimde “mimar” öznesi, anlama ve eyleme geçme pratiklerinin tamamında rol oynayan ve o disiplin üzerinden topluma katkıda bulunan herkesi içermek üzere, Türkiye ekonomik sisteminde de beyaz yakalı bir profesyonel çalışana, bir emekçiye dönüşmüştür. Bu mimari tasarım ve üretim süreçlerinin tek kişi ölçeğinde yapıldığına bireysel fikir ya da beceri ve yaratıcılık ile tasarıma, üretime ve mekana hakim olunabildiği bir dönem değildir. Mimarlık artık neoliberal finans mekanizmaları tarafından direkt olarak yönlendirilen, çok aktörlü ama emeğin sistem içerisinde görünmezleştiği bir üretim faaliyeti haline gelmiştir. Bu şartlar altında Deamer (2020) şunun altını çizmektedir: Mimarlar ne zaman emek söylemine duydukları antipatiden kurtulurlarsa, o zaman toplum, hem bir profesyonel olarak mimara hem de mimari emeğe ve tasarım işine daha çok saygı duymaya başlayacaktır. Aykaç ve Sert (2018) ise göstermişlerdir ki Türkiye özelinde mimari emek bir yandan diğer emek kategorileri ile birlikte ülkenin içerisinde bulunduğu neoliberal dönüşümden, diğer yandan da kendi özelinde oluşmuş olan organize emek sömürücü anlatıdan etkilenmektedir. Bu noktada tanımı açmak gerekirse; mimari emek bilişsel ve eylemsel emeğini ortaya koyan herkesi kapsamaktadır. Bu süreç içerisinde mimari emeği tanımlamak ve onun süreçlerini, dönüşen mimari tasarım yöntemlerini kapsamın içerisine dahil etmek bir anlamda mimari emekçinin hakkını tanımlamanın bir yolu olarak görülmektedir.

Bu, araştırmacı Aykaç ve Sert’in (2018) “materyal olmayan emek” tartışmasını da bir ileri safhaya götürür. Araştırmacılar için materyal olmayan emek, inşai faaliyete direkt etki etmeyen tasarımsal süreçler iken; bu yeni durumda inşai eylemin minimuma indiği veya bazı örneklerde tamamen yok olduğu, materyal olandan neredeyse tamamen ayrışmış bir emek mekanizması ortaya çıkmaktadır. Cupers (2014) mimarlığın yeni sosyal projesi bağlamında, yeni nesil mimarlık anlayışını üç ana dönüşüm ile özetler. Bu dönüşümlerden ilki mimari tasarımın niyetinin gerçekten neye aracılık ettiğinin önemsenmesidir. Bugün bir bina; sadece tasarım niyeti, form yaklaşımı veya neyi simgelediği ile tartışılamaz. İkinci dönüşüm çıkarsaması ise mimari tasarımın ideoloji bağlamından gerçek bir varlıksallık bağlamına geçişidir. Mimari tasarım artık açık bir şekilde okunan basit ideolojik çıkarsamaların temsili değil, karmaşık kentsel politik ilişkilerin ve çözüm önerilerinin materyal bir parçasıdır. Kuramcının son argümanı ise mimarlığın sosyal projesinin “eleştirellik” bağlamından “tepkisellik” bağlamına geçişidir. Mimari tasarım var olanı bir alternatif sunmadan eleştiren bir düzeyden ona mekansal tepki gösteren bir düzeye, “kararlı kentsel deneylere” dönüşmüştür. Özetle kuramcının tartışmasında mimarlık; sosyo-ekolojik süreçlere karşı tutum geliştiren, tasarımı aracı olarak kullanan, varlıksal olarak etki eden ve duruma tepkisel bir dönüşüm öneren entelektüel bir eylem olarak ele alınmaktadır. 

Çalışma bağlamında Cupers’ın da tanımladığı bu yeni kapsam, emek süreçleri dahilinde “tasarım-odaklı araştırma” ve “sosyo-ekolojik müdahale” olarak iki ana başlığa ayrılmaktadır. Bu başlıklar altında seçilen örnekler, yaşamsal karşılaşmaların yarattığı bir zorluk alanı üzerine öneriler getirmektedir. Mimarlığın bağlam ötesi yaratıcı pratiği yeni fonksiyonel dönüşümlerin gerçekleşebileceğine dair potansiyelleri de açığa çıkarır. Bu bağlamda çalışmanın mimari emek ile kurduğu ilişki de tanımlanmış olur. Çalışma çağdaş mimari dönüşümler itibari ile mimari emek süreçlerini açıklayarak, yeni gelişen tasarım süreçlerinin de emek süreçlerine dahil olduğunu vurgulama ve mimari emeği görünür hale getirmek amacındadır.

Tasarım Odaklı Araştırma Bağlamı 

Görme alanı arkeolojik bir kazı sahasıyla karşılaştırılabilir (Virilio, 2006). Mimarlığın yaratıcı yapısı kendini; olay yeri incelemesine benzer bir hassasiyetle birleştirir (Weizman ve diğ., 2010). Buna ek olarak; eleştiri ya da kabulleri irdelemek üzere bir kaygı beslemek, Umberto Eco’da (2000) estetik pratiğin bilimsel kabulleri dönüştürerek bilgi aracılarını formüle yöntemlerden özgürleştirme yolu olarak ifade kazanır. Mekân üzerinde hazır bilgiden özgürleşmiş bir çalışma da bir kuşku durumunu içinde barındırır. Çünkü içindeki ilerleme net bir şekilde açık ve algılanabilir değildir. Mimarın görme araçları, bir kazıyıcı olarak, yaratıcı araştırma şeklinde disipline yansır (Kovac, 2016).

Bu bağlamda mimari araştırma bir görme biçimi olarak kavranabilir. Bütün halinde hem bilimsel araştırmayı hem de yaratıcı araştırma süreçlerini kapsayan kompleks bir yapıdır. Disiplinleri eğrisel kesecek şekilde; bir yandan transdisipliner düzlemi bir yandan da bilimsel bulguyu araçsallaştıran, ona ulaşma hedefi gütmeyen bir araştırma şeklinde ortaya çıkar. Bu bağlamda mimari araştırma için “disiplinlerarası” terimi yetersiz kalır. Rademacher (2017) bu durumu “entegre subje” olarak tanımlar. Burada subje kelimesi hem konu hem de özne anlamına gelir. Yani mimari araştırmaya bir fenomen olarak bakıldığında öznenin yani araştırmacının; araştırmaya entegre olduğu, onla birlikte şekillendiği ve bir parçası haline geldiği bir durumla karşılaşılır. Bir emek olarak mimari araştırmayı doğa bilimlerindeki veya sosyal bilimlerdeki güncel araştırma bağlamından ayırmak için önce yaratıcı araştırma süreçlerini özgün bir emek olarak ortaya koymak gerekir. Mimarlık alanında üretilen emek, var oluşu itibari ile yaratıcı olana referans vermektedir. Mimarlık farklı bilme seviyelerini içerir ve karıştırır. İdeolojik ve duygusal elementleri bir keşif olarak yaratıcı sürecine katar. Bu ilişki sistemi gerçeklikleri, öznelliği, duyulur olanı ve imajları üst üste çakıştırır (Kovač, 2016). 

Bu tanıma Aravena’nın mimarlık ofisi Elemental’in Iquique’de tasarladığı Quinta Monroy projesi örnek olarak verilebilir. Bu proje özellikle mimarlık disiplini içerisinde, üretim pratikleri üzerinden hem entelektüel anlamda hem de kelimenin en düz anlamıyla yapı-bozumcu bakış açısı ile bolca tartışılmıştır. Öte yandan projeye tasarım-odaklı araştırma bağlamında bakılırsa; Elemental’in asıl başarısını küresel bankacılık sistemi, Şili’nin sosyo-ekonomik yapısı ve mimari tasarım dinamikleri üçlüsü içerisinde neoliberal pazar dinamiklerini by-pass eden bir çözüm süreci tasarlamasında görmek mümkündür (Aravena, 2011). İnşai eylem ancak bu sürecin son noktasıdır ve bu noktada mimari emeği anlamada aslında çok az ipucu verir. Proje ülkedeki konut sektörünün dönüşümüne aracılık eder, var olan banka-konut sektörü sorununa tepki olarak oluşmuştur ve bu tepkiyi materyal bir çerçevede bir öneriye dönüştürme kabiliyetindedir. Araştırma kapsamındaki mimari bakış açısı; bu bağlamda sosyolojik ve ekonomik araştırmayı sadece anlamakla ve yorumlamakla kalmaz, onu yeni bir boyutta materyalize eder. 

Resim 1. Quinta Monroy Projesi, Elemental (URL-1).Image 1. Quinta Monroy Project, Elemental (URL-1).

Resim 1. Quinta Monroy Projesi, Elemental (URL-1). Image 1. Quinta Monroy Project, Elemental (URL-1).

Bu noktada Türkiye’ye dönülecek olursa; mimarlık disiplininin kentsel politik üretim süreçlerine bu bağlamda entegre olamadığı, bu yöndeki değerli çabaların niş üretimler olarak kaldığı görülmektedir. Bu nedenle ülkede mimari üretim ve emek mekanizmalarında neoliberal sermaye odaklı standartlaşma, bahsedilen tüm yaratıcı süreçleri arka plana itmektedir. Sosyolojik ve çevresel faktörlere rağmen dönüşüm geçirmeye direnen neoliberal sektörel sistemde mimarlık disiplinine yüklenen kimlik “yapı yapmaktan sorumlu olma” durumuna indirgenmiştir ve piyasaya ait sonuç ürünü üretme hedefli bir yaratıcılık illüzyonu olarak kurgulanmaktadır. Gielen’in (2016) bu anlamdaki çıkarsaması, Türkiye’deki mimarlık disiplinini tanımlamakta kullanılabilir: konsept ile ölçülen bu yaratıcı olma durumu, en başından itibaren “yapı” ürününe ait bir olgudur.

Sosyo-Ekolojik Müdahale Bağlamı  

Yapma eyleminin kutsanması üzerine oluşmuş mimari müdahale geleneği, kendi içinde birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Ciravoğlu’na göre (2020); eğer Coop Himmelb(l)au gibi çok güçlü bir yıldız-mimarlık stüdyosu değilseniz, alana dair araştırmalarınızın sonunda bir mimari müdahale önerisi olarak alana dokunmamayı seçmek pek de mümkün değildir. Benzer şekilde Türkiye’de mimari emeğin ekonomik değerinin, tasarlanmış yapının alan/hacim hesapları ve yapının ne kadar “kompleks” bir kullanım fonksiyonuna sahip olduğu bilgisi ile ilişkisi görülebilir. Almanya’da bu konu daha da entegre kapitalist bir hal almıştır ve ülkede mimari emeğin ekonomik karşılığı; yapılan binanın ekonomik değeri, pahalılığı ile ölçülmektedir. Bu bağlamda mimari tasarım her türlü nitel müdahale bağlamını yok sayar hale gelir ve pazarlanabilir mekansal entegre birimlerin ve bunlara hizmet eden teknik hacimlerin yan yana gelmesinden oluşan bir reçeteye dönüşür. Bu bağlamda oluşmuş mimari tasarım; yeni kurulan ilişkilerin toplumsal ve çevresel bağlamlarda nasıl dönüşüm yaratacağına dair anlamlı bir bilgi içermemekte, sadece pazarlama odaklı görseller ile mekana dair bir tüketim bağlamı önermektedir.

Öte yandan çağdaş kentlerde farklı nedenlerden ötürü kentsel müdahale bağlamının dönüşmesi ile mimari tasarım, sosyo-ekolojik süreçlerde politik anlamda aracılık eden bir arayüze dönüşmektedir. Bu da güncel mimari müdahaleyi, ki bu tümden müdahale yapmama tercihini de içermektedir, önceki dönemlerin mimari tasarım ve üretim süreçlerinden ayıran radikal bir dönüşüm tanımlar. Mimarın bir aktör olarak sahneye çıktığı disiplinlerarası kentsel müdahale, özellikle küresel iklim değişikliği ile kendini yeniden tanımlayan sosyolojik bağlam (Heise, 2017) ve ekonomik büyümenin sınırları (Jackson, 2021) ile yakından ilişkilidir. Mimarlık ve çevrebilim ilişkisi olumlu bir taraftan sürekli yeni bağlantıların kurulduğu, başka olma biçimlerinin arandığı bir canlı hafızayı içerisinde barındırır. Böyle bir bağlamda artık toplumsal hayat kalitesi, ekolojik zararları bulunan bir tüketim sistemine veya sürekli büyüme üzerine kurulu bir ekonomi fenomenine bağlı değildir. Mekansal bir geri çekilme, inşa etmeme ve hatta yıkma gibi bir karar başrol mimarın romantik bir tasarımı değil, çarpıcı bir gerçek ile burun buruna gelmenin radikal tutumu olarak ortaya çıkar. Bu bağlamlar çerçevesinde neoliberal sermaye ilişkilerine karşı oluşturulmuş bir müdahalesizlik kararı, aslında kentsel mekana radikal bir müdahale haline gelir ve mimari emeğin araştırma bağlamına da referans veren bir başka parçasıdır. 

Şekil 1. Cheonggyecheon Konsept Planı (URL-2).Figure 1. Cheonggyecheon Concept Plan (URL-2).

Şekil 1. Cheonggyecheon Konsept Planı (URL-2). Figure 1. Cheonggyecheon Concept Plan (URL-2).

Bu duruma verilebilecek önemli örneklerden biri; 20 yy.’ın belki de büyük ekonomik atılım verilerini kaydeden Güney Kore’nin başkenti Seul’de bütün kentsel altyapıyı soyarak yeniden kullanıma açılan nehir, Cheonggyecheon’dur. Projenin peyzaj mimari Mikyoung Kim’in (2019) anlatısı ile proje, ekonomik büyüme fenomeni ile aşırı yoğunlaşmış kentte farklı katmanları bir araya getiren bir müdahaledir. Ona göre tasarım sürecinde müdahale, müdahale edilen bölgeden çok şehrin geri kalanının nasıl etkileneceği üzerine yoğunlaşmıştır. Bu noktada tasarımcının bir anlamda kentsel müdahaleyi kentten öğrenen bir tarafta olduğu da görülebilir. Mikyoung, su düzeyinin farklı dönemlerdeki kente etkisini tasarımsal olarak çözmeye çalışırken, otoyol viyadüğü yıkılarak yeniden açılan nehrin ekolojik etkisi onun sürecini kısıtlayan değil tam tersi zenginleştiren bir çerçeveye dönüşür. Nehir estetik ve ekolojik bir deneyim ile birlikte su baskını dönemlerinde bir deşarj mekanizması olmasıyla da kente yardımcı olur. Ayrıca Mikyoung, proje bittikten sonra alanın kullanıcılar tarafından kendi hayal ettiklerinin çok ötesinde kullanılması ile ilgili itirafında, tasarımın insanlara hayat tarzı empoze eden bir neoliberal pazarlamadan çok insanlara yaşamaları için alan açan bir habitat olduğunu göstermektedir. 

Sonuç

Hem Quinta Monroy projesi hem de Cheonggyecheon örneğinde olduğu gibi mimari tasarım alanı kendine yeni zorluklar yaratarak ve yeni tasarım alanları açarak tasarımsal anlamlar ve bağlamlar yakalamaya çalışır. Bu bağlam arayışı eskimiş neoliberal dinamikler ile çelişir. Dolayısıyla mimari emek kendini piyasayla çelişmekle de kesiştirir. Bu bağlantılara emek üzerinden bakıldığında mimari tasarım yapma eyleminden çok yaratıcı bir araştırma süreci ve müdahale etme bilgisi üzerinden tanımlanmaya başlar.

Sonuç olarak mimari emek ortaya çıkan sonuç kütle veya alandan, spekülatif sermaye hareketinden ve fiziksel mekanın fonksiyonel ilişkilerinden bağımsız bir şekilde önemli ve değerlidir. Mimari müdahalenin karşısında ekosistemin barındırdığı hafıza; sadece yaşanılan mekana dair sözlü anlatımlar ve yazılı kayıtlara değil, varlığın yeniden açığa çıkarılmasına da dayanır (Graham, 2000). Bugün mimarlık başlı başına bir inceleme ve deşifre alanı olarak karşımıza çıkarken, ilgilendiği yeni izler ve ipuçları bütün disiplini değiştirmektedir. Böyle bir mimarlık neoliberal etkilerin yarattığı sorunlu alanları ifşa edecek bir biçimde varsayımlar alanına bir yarık açar.

Neoliberal yaklaşımda piyasa dinamikleri eğitim, araştırma ve mimari müdahale ile iç içe geçerek bir bağ oluşturur. Neoliberal mimarlığın ekolojik ve sosyolojik her türlü kaynağı varlıksallığa zarar verecek şekilde kullanarak bir inşa sistemine oturtma çabası ve kendi için yerleştirdiği bu neo-ideal biçimlenişin tehditleri karşısında ancak entegre araştırma ve müdahale kararı ile ortaya çıkacak bir emek toplumsal anlamda kentsel çözüme götürebilmektedir. Doğayı nicel veriye indirgeyerek; kurgulanmış bir ideali ayakta tutmak üzere sarf edilen emeğin, aslında ilk baştan beri sömürülen bir emek olduğu düşünülebilir. Bu bağlamda Morton’un (2017) emeğin doğanın kendisi olduğu önermesi önemlidir. Doğa-mimarlık-emek ilişkisinin romantik bir içerik olmadığı bilinci ile, hafızayla birlikte emeğin de hafızasını veren bir iz olarak inceleme alanı haline gelmesi gerekmektedir. İnceleyici bir pratik ve araştırmacı hafızanın kavramsal olarak ön plana çıktığı bir emekten bahsedilebilir. Mimari tasarım çözümler olduğu kadar sorunsallar da yaratmaya açık bir yapıdır. Bu şekilde oluşan somut sorular kent ile bir yüzleşmeye dönüşür ve bu emeğin ta kendisidir. Mimarlık kendi eylem alanında aldığı kararların yaratacağı sorun kümelerine yakınlaşmak için emek sarf ederek yaratıcılaşır. Bu bağlamda bilgi düzlemlerini eğrisel kesen bir araştırma; mimarın görme aracıdır, mimari tasarım ise bu yeni bilginin cerrahi müdahalesi olarak var olur.

Kaynaklar

  • Aravena, Aravena. “Elemental: A do tank”. Architectural Design, 81(3) (2011), 32-37.
  • Arquitecturaviva, “Quinta Monroy Housing, Iquique” Son Güncelleme: 06.07.2022.  https://arquitecturaviva.com/works/viviendas-quinta-monroy-1
  • Aureli, P. V. (2011). Labor and Architecture: Revisiting Cedric Price’s Potteries Thinkbelt. Log, (23), 97-118.
  • Aykaç, Gülşah ve Sert, Esra. “Türkiye’de Mimarlığın Emek Süreçlerini Yeniden Tartışmak.” Moment Dergi, 5(2) (2018), 219-237.
  • Ciravoğlu, Ayşen. “Stüdyoda Sürdürülebilirliğin Dayanılmaz Ağırlığı” XXI Dergisi İnternet Portalı, https://xxi.com.tr/i/studyoda-surdurulebilirlik (erişim: 26.05.2022)
  • Cupers, Kenny. “Where is the social project?”. Journal of Architectural Education, 68(1), 6-8. 2014.
  • Deamer, Peggy. Architecture and Labor, Taylor and Francis. 2020
  • Deamer, Peggy. The Architect as Worker. Immaterial Labor, the Creative Class, and the Politics of Design,2015
  • Eco, Umberto. Açık Yapıt: Deneme. Çev., Tolga Esmer, Can Yay. 2000
  • Gielen, Pascal. Sanatsal Çokluğun Mırıltısı: Küresel Sanat, Siyaset ve Post-Fordizm. Çev., Albina Ulutaşlı, Norgunk Yayıncılık, 2016
  • Graham, James. 2000+ – The Urgencies of Architectural Theory. GSAAP Transcripts. 2000
  • Heise, Ursula K.. “Introduction: Planet, Species, Justice—and the Stories We Tell about them.” The Routledge companion to the environmental humanities (pp. 17-26). Routledge, 2017
  • Jackson, Timothy. Post Growth: Life after Capitalism. John Wiley & Sons. 2021
  • Koç, Ercan ve Saral, Müge. “Parsel Ölçeğinde Kentsel Dönüşüm ve Mekana Yansıması, “Kadıköy Örneği”, Mimarist, yıl: 22, sayı: 74. 2022.
  • Kovač, Vladimir. “Architectural Drawing in the Process of Visual Research: The New School Concept of the Representation of Space”.  Spatium, (35), 54-62. 2016
  • Landscapeperformance.org, “Cheonggyecheon Landscape Restoration Project”, Son Güncelleme: 06.07.2022. https://www.landscapeperformance.org/case-study-briefs/cheonggyecheon-stream-restoration
  • Mikyoung, Kim. “Imagining Human Habitats” UVA School of Architecture, Virginia, Ekim 2, 2019.
  • Morton, Timothy. Humankind: Solidarity with non-human people. Verso Books. 2017
  • Rademacher, Anne. Building Green: Environmental Architects and the Struggle for Sustainability in Mumbai, California University Press. 2017
  • Weizman, Eyal, Tavares, Paulo, Schuppli, Susan ve Situ Studio. “Forensic architecture”. Architectural Design, 80(5), 58-63. 2010
  • Yalman, Galip L. “Finansallaşma Sürecinde Kentsel Dönüşüm ve Devlet”, Mimarlık Dergisi, Eylül – Ekim 2021
  • Virilio, P. (2006). Negative horizon: An essay in dromoscopy. Bloomsbury Publishing.
  • URL-1: arquitecturaviva.com
  • URL-2: landscapeperformance.org