Mekanlaşan ve Kurgulanan Bellek
Aslı Uzunkaya, Dr. Öğr. Üyesi
Beykent Üniversitesi, Mimarlık Bölümü
Bilgen Dündar, Dr. Öğr. Üyesi
Beykent Üniversitesi, Mimarlık Bölümü
Bellek ve mekan ilişkisi ile bu ilişkinin temsiliyetini sorgulayan bu çalışma toplumsal ve bireysel belleği ön planda tutarak, deneyim ve olaylar üzerinden yeni bir mekan kurgusu öneren bir atölye sürecinin başlangıç aşamasını tarifler. Mekana ve belleğe dair süreklilik ve/veya yaşanan kırılmalar ile değişimlerin tespiti üzerinden, belleğin mekan özelinde somutlaşması ve temsiliyeti çalışmanın ana odağını oluşturur. Yazarların, bu odakla şekillenen tasarım sürecinde bellek ve yerin ele alınışına dair kurgusu; kentsel, kolektif ve bireysel bellek ölçeklerinde daralarak ilerler ve Mimari Tasarım Atölyesi 2 kapsamında yapılan çalışmalar üzerinden aktarılır. Çalışmaya konu olan atölye sürecinde amaç öğrencinin yere bakış açısını ve iç görüsünü genişletmek; alanın tarihsel, kolektif ve güncel belleğini okumasını sağlamak ve son olarak bireysel belleği ve algılayışı çerçevesinde çıkarımlarda bulunarak öneriyi bu bağlamda oluşturmasını sağlamaktır. Bu çerçevede yeri salt fiziksel değil, sosyal ve tarihsel bir gerçeklik olarak ele almaları amaçlanmış; sadece görüneni değil, var olduğu halde görünmeyeni de ortaya çıkarmak önemsenmiştir. Bu süreçte toplumsal belleğe arşiv, deneyim ve gözlem ile erişilirken; temsiliyet aracı olarak kolajlar kullanılmıştır.
Bellek kavramı tanımlanması kolay olmayan, değişken; bireysel, kolektif, toplumsal, politik gibi çok farklı düzeylerde kurgulanan; hatırlama kadar unutmanın da dahil olduğu, dolayısıyla dışlama mekanizmalarını da barındıran aktif bir süreci içerir. Bergson’a (1991) göre bellek, bazı deneyimlerimizin bilincimizin bir parçası haline gelmesidir. Bu sürece, belli bir zamana ve yere ait olan farkındalık eşlik eder. Bellek ve mekan çift yönlü ilişki içindedir; bellek mekanı oluştururken, mekan belleğin, korumanın ve sürdürmenin aracı olarak temsil bulur. Mekan, hatırlamanın fiziksel uyaranı olması açısından bellek ile ilişkilidir ve hafızayı aktive eden fiziksel bir gösterge olarak karşımıza çıkar. Mekandaki belleğe dair izler veya tam tersi bellekteki mekansal izler; zamanın temsiliyken bir yandan da içinde bulunulan anın, deneyimin gerçekleştiği yerdir. Dolayısıyla bu tür bir hatırlatma eylemi zamanı da genişletir. Bugün ile geçmiş arasındaki bağlantıyı kurar (Dündar ve Uzunkaya, 2023).
Çok geniş bir alana yayılan bellek tartışmalarında fiziksel, psikolojik, toplumsal, politik, ulusal, yerel, kolektif, bireysel gibi çok farklı odak mevcuttur. Bu çalışma bağlamında ise kavram, atölye sürecine de yön vermesi ve öğrencilerin sınırlı sürede bellek ve yer ilişkisini içselleştirebilmelerini sağlamak açısından, özellikle mekan ile ilişkiye odaklanan üç önemli isim ile sınırlandırılmıştır. Bunlardan ilki bellek kavramının literatürde sıklıkla tarihle ilişkilendirilme durumuna eleştirel bakışıyla Pierre Nora ve tarih-bellek ayrımı; ikincisi toplumsal bir düzeyi odağına alması sebebiyle Maurice Halbwachs ve kolektif bellek kavramı; üçüncüsü ise David Gross ve eşzamansızlık (non-contemporaneity) kavramıdır (1). Kavramsal çerçevenin bu isimlere odaklanmasının sebebi, bellek tartışmalarında önemli isimler olmalarının yanı sıra, mekan ve bellek ilişkisini sorgulayabileceğimiz farklı bakış açıları geliştirmeleri ve özellikle gündelik hayatla ilişki kurmalarıdır. Bununla birlikte yeri anlama ve mimari programın geliştirilme sürecinde ortaya koydukları teorilerin yönlendirici olacağının düşünülmesidir. Bu doğrultuda çalışma kapsamında öncelikle bu isimler ve bakış açıları derlenerek kavramsal çerçeve çizilmiş; ardından bu kavramsal tartışmaların atölye sürecine dahil edilmesi ve süreç kurgusu aktarılmış; ve süreç çıktıları yine aynı bağlamda yorumlanmıştır.
Mekanlaşan Bellek ve Belleğin Temsili Mekan
Literatürde belleğin kuvvetle geçmiş ve tarih ile ilişkilendirilmesinin problematik pozisyonuna karşılık Nora (1989), tarih ve bellek kavramlarının temelinde bir farklılık görür. Nora belleği ilkel ya da arkaik toplumların yaşamında örneklenen ve bu yaşamın sırrı olarak da korunan toplumsal ve katıksız bir durum olarak tanımlarken; tarihi, toplumun kendi geçmişini organize etmesi ve yeniden yapılandırması olarak görür (Dündar ve Uzunkaya, 2023). Bellek somut olana kök salar ve kendini mekana bağlarken; tarih soyut, kurgulanan, lineer zaman anlayışı üzerine kurulu geçmişin temsili olarak karşımıza çıkar. Bu çerçevede Nora için arşivler, müzeler, festivaller spontane hafızanın yok oluşu ile doğar ve üretkenlikten, devamlılıktan ziyade ve tam da bu sebeple gündelik hayattan kopuk uzak bir geçmişin parçalarıdır. Nora’nın tarih ve bellek ilişkisi açısından kurduğu bu çerçeve çalışma kapsamında benimsenmiş, gündelik hayat ve deneyimin belleğe olan katkılarını anlamak önemsenmiştir. Hafızanın sadece tarih, anma ve anıt üzerinden irdelenmesine karşılık, gündelik hayatın toplumsal ve bireysel düzeyde varlık ve temsiline odaklanılmıştır.
Nora’ya benzer biçimde, kolektif bellek kavramının çağdaş kullanımı açısından en fazla referans verilen isimlerden olan Halbwachs’a (1952) göre de toplumsal belleğin söndüğü noktada tarih başlar. Konu özelinde ön planda oluşuyla birlikte, kolektif bellek üzerine fikirlerinin Bergson ve Durkheim’a dayandığı yönünde görüşler (Olick, Seroussi, and Levy, 2011) mevcuttur. Halbwachs, Bergson’un (1991) belleğin pasif bir depolama olmasından ziyade aktif bir dahil olma durumu oluşu yönündeki fikirlerini benimser. Ayrıca, belleğin geçmişin objektif bir yeniden üretimi olduğu anlayışının tersine, hatırlamanın akışkan ve değişken oluşunu yine Bergson’ın fikirleri üzerinden kurgular. Halbwachs bakışını bir yandan da Durkheim’ın (1995) farklı toplumların farklı zaman anlayışları olduğu yönündeki anlayışına dayandırır. Durkheim’a göre zaman anlayışı aşkın gerçeklikler yerine sosyal gerçeklere dayanmaktadır ve her toplumda farklıdır. Bu sosyal gerçeklikler bireysel deneyimden ziyade değişen sosyal yapılara göre farklılık gösterir (Olick, Seroussi, and Levy, 2011, 18). Dolayısıyla Halbwachs’ın, kolektif bellek kavramını bu iki anlayışı birleştirerek ürettiğini söylemek mümkündür. Ona göre kişisel bellek için bile sosyal bir çerçeve gereklidir. Halbwachs’ın çerçevesinde, bireysel hafıza bağlamla yani sosyal gerçeklikler ve toplumun yapısıyla çok ilişkilidir. Sosyal çerçeve bireysel hafızanın da şekillenmesine sebep olur ve bu durağan bir gerçeklik olmaktan ziyade akışkan ve değişkendir.
Bu çerçevede, yine belleğin bağlam ve gündelik hayatla ilişkisi üzerinden, Gross’un (2000) farklı bellek katmanlarını ortaya koyan teorisi bellek kavramını mekan ve kent dokusu üzerinden düşünmeye olanak sağlar. Gross, Theodor Adorno’dan alıntı ile teorisini açıklar: “Unutulanın hatırlanması olarak bellek…” (Olick, Seroussi, and Levy, 2011, 420). Gross bu ifadedeki unutulan kelimesi yerine “eşzamansızlık” ifadesini önerir ve bu ifadeyi “başka bir zamandan” yani “şimdiyle uyuşmayan” olarak açıklar. Günümüzde üç farklı eşzamansızlık halinden bahseder: İlki “mutlak eşzamansızlık”tır. Müzelerde sergilenen, tarihi ve arkeolojik rekonstrüksiyonlarda gözlemlenebilen kayıp geçmişin izleri. Bu, tekrar Adorno’ya referansla “her şeyleştirme unutmadır” ifadesinin gerçeklik bulmuş halleridir. Bu ifadeyi, varlıkların bağlamlarından koparılarak şeylere dönüştürülmeleri olarak yorumlayabiliriz. Müze kavramı üzerine yapılan tartışmalar da genellikle bu konu üzerine odaklanır ve bir nevi pasif depolamaya işaret eder. Burada artık devamlılıklardan ziyade yaşam ve deneyim anlamında kesintilerden ve Nora’ya da referansla, geçmişin yeniden kurgulanması olarak bellekten ziyade tarihten bahsedebiliriz. İkincisi “göreceli eşzamansızlık”tır. Bu kavrayışta geçmişte yaşanmış ve bitmiş olmasına rağmen deneyimlenebilir fiziksel ve kültürel izler vardır. Bu kalıntılar sadece fiziksel artifaktlar değil, aynı zamanda endüstri öncesi dönemin düşünce kalıpları, birtakım ritüeller, eskimiş manevi bakış açıları vesairedir. Kökenlendikleri geçmişten kopuk oldukları için yaşayan ve canlı bir gelenek değillerdir, ancak müzelerdeki gibi de tamamen bağlamlarından kopuk değillerdir. Üçüncüsü ise “devam eden eşzamansızlık”tır. “Bir şekilde parça parça değil, günümüze kadar bozulmadan hayatta kalmayı başaran düşünce ve davranış biçimlerini ifade eder.” (Olick, Seroussi, and Levy, 2011, 422).
Bu çalışmanın odaklandığı atölye sürecinde ise, teorileri aktarılan bu üç ismin fikirlerinin öğrenciler tarafından içselleştirilmesi, bellek ve tarih arasındaki ayrıma dair farkındalık oluşturmuş; bellek süreklilikler, kırılmalar ve kaymalar üzerinden ele alınabilmiş ve gündelik hayata referans vermek öncelenebilmiştir. Bu doğrultuda süreç şöyle kurgulanmıştır: Halbwachs’ın kolektif bellek tartışmaları ışığında kentlinin belleğinde yer etmiş önemli mekanlar araştırılmış; Nora’nın tarih ve bellek kavram ayrımlarına dayanarak aslında belleğin donmuş tarihsel bir gerçeklikten ziyade aktif, değişken, gündelik hayatın bir parçası olması tartışmaları çerçevesinde seçilen alandaki eylemler analiz edilmiş; Gross’un “eşzamansızlık” kavramı çerçevesinde yerdeki eylemlerin geçmişten gelen devamlılığın, kesintilerin, kırılmaların neler olduğu ve günümüzde devam edip etmemesi gerekliliği, ya da yeni eylemlerin neler olabileceği tartışılmıştır (Şekil 1).
Teorik Arka Plan Çerçevesinde Atölye Süreci
“Bellek, zamana dair taktiksel hatalarla her zaman seçicidir (Gausa, M., 2003).”
Bellek ve mekan ilişkisine odaklı bu atölye sürecinde, proje programı ve yer seçimi öğrencilere bırakılmakla birlikte bireyin kendi hafızasıyla eşleştirdiği alanları seçimi teşvik edilmiş, ancak ölçek ve tema açısından sınırlandırılmıştır. Bu sınırlama, içinden geçtiğimiz dönem bağlamında, her öğrencinin “yaşadığı kent ölçeği” ve “bellek teması”dır (2). Bu ölçek ve tema üzerinden mekana, kullanıma, eylemlere, algıya ve olaylara dair süreklilikler, kesintiler, kırılmalar, değişimler ve güncel tavır önemsenmiştir. Atölye süreci seçili projeler üzerinden bir bütün halinde ancak süreçte yardımcı olan teorik bilgiler ışığında kategorize edilmiş biçimde aktarılmıştır. Burada öğrencilerin, bellek ve mekan arasındaki ilişkiye hakim olabilmesi ve bu girift ilişkiyi temsil ederek, öneride bulunması önemli olmuştur.
Bu hakimiyet ve tanımlama için yapılan araştırmalardan, öğrencinin belleğinde o yere dair spesifik olarak ve vurgulu biçimde yer eden kavramlar ve olaylar ön plana çıkmıştır. Arazi verilerinden ele alınan bu spesifik nokta öğrencinin öneri programına, yerleşim ve kullanım kararlarına etki etmiş; vurgulamak istediği fenomeni ortaya çıkarmıştır. Her bir öğrencinin seçtiği yer farklı olmakla birlikte, aynı kenti seçen öğrencilerin bireysel belleklerini dahil etmeleri sebebiyle proje süreci farklılık göstermiştir. Çeşitlilik göstermesi adına çalışmada farklı yer ve farklı program önerilerine yer verilmesi daha uygun görülmüştür. Bu doğrultuda, bu bölümde aktarılacak olan projeler (3) yer, seçili bellek ve öneri üzerinden şöyle isimlendirilmiştir (4) : Alan 1 – Beşiktaş Meydan, İstanbul: Gündelik hayat ve karmaşa / hareketin önceliği ve sürdürülebilirliği, alan 2: Kültür Park, Bursa: Kadın Hareketi / Hatırlamak ve yeniden canlandırmak, görünür – işitilir olmak, alan 3: Kurtuluş, İstanbul: Tatavla’da toplumsal belleğin izleri, alan 4: Kent merkezi, Hatay: Gastronomi ile farklı kültürlerin biraradalığı / küresel ölçekte bellek, alan 5: Üsküdar, İstanbul: İklim krizi ve Kuş göçü.
Yere dair seçim öğrencinin kentin belleği ile birlikte kendi hafızasını ve bu hafızanın oluşmasında baskın mekansal öğeleri ve olayları belirlemesiyle başlar. Bu öğeler kent hafızasını uzun süredir tanımlayagelmiş ve mevcudiyetini halen sürdürüyor olabileceği gibi değişime uğramış, değerini yitirmiş veya yok edilmiş olabilir. Bununla birlikte kendiliğinden, organik bir biçimde oluşmuş olabilir veya kentin görünürlüğüne yönelik ve salt bu amaçla tanımlanmış mekanların etkilediği halkadan da oluşabilir. Burada önemli olan, kentin oluşumunu etkilemiş, çevresini sosyal ve fiziksel olarak dönüştürmüş oluşu ve pozitif veya negatif yönde farketmeksizin kent – kentli belleğinde yer ediyor oluşudur.
Yere karar verme sürecinde Halbwachs’ın kolektif bellek kavramı üzerinden tartışmalar ve bazı sorgulamalar yapılmıştır: O yer kamusal anlamda ve geçmişte nasıl bir öneme, değere, kullanıma sahipti? Şu anda, günümüzde yine bu değere sahip mi yoksa kaybetmiş durumda mı? Eğer kaybetti ise günümüzde tekrar o kolektif belleği canlandırmak için neler yapılabilir? Seçilen yer resmi ideolojinin belleğinin bir mekanı mı yoksa, gündelik hayatın bir parçası olarak biraradalığın belleğinin mekanı mı? Fiziksel anlamda o mekanda dönüşümler yapılmış mı?
Bu süreçte öğrencilerin yer seçimlerinde farklı ölçeklerde ve yerin farklı zaman dilimlerine referans veren bellek anlayışlarına rastlamaktayız. Çalışmada yer alan beş örneğe baktığımızda; alan 1’de İstanbul-Beşiktaş’ta gündelik hayatın kesişen, çakışan eylemlerinin izlenebildiği, farklı kullanıcıların bir arada bulunduğu, kamusallığı ve devinimi yüksek olan kıyı şeridinin seçildiği görülür. Bu projede Beşiktaş’taki toplumsal, tarihsel ve mimari hafızanın varlığı kabul edilmekte, ama asıl olarak yer seçimini, Nora’nın vurguladığı şekilde, belleğin aktif ve değişken doğası ile gündelik hayatın bir parçası olduğu fikri belirlemektedir (Şekil 2).
Alan 2’de öğrenci yer olarak modern Türkiye’nin resmi belleğinin simgeleştiği mekanlardan birisi olan Bursa Reşat Oyal Kültürpark alanını seçmiştir. Öğrencinin farklı bellek katmanlarına -tarihsel, kolektif ve bireysel- sahip araziyi asıl seçme sebebi kadın haklarına dayanmaktadır. Türkiye’de ilk kadın hareketlerinden birisi Bursa’da ipek işçisi kadınlarının 1910 yılında kötü çalışma koşullarına tepki çerçevesinde yaptığı eylemdir. Bu bakışla ve gazete kupürlerinden erişilen bilgiler yani yazılı tarih ışığında, Kültürpark içinde simgesel olarak İpek Fabrikası’nın yapılarını ve bazı izlerini taşıyan yer seçilmiştir.
Alan 3’te öğrencinin seçimi İstanbul’un katmanlarını ve toplumsal hafızasını temsil eden Kurtuluş-Tatavla olmuştur. Öğrenci bu seçimi, ikamet ettiği bu alanda gözlemlediği ve kentsel bir değer olarak tanımladığı halen sürmekte olan çok kültürlülük, aktif kent ve mahalle yaşamı ve sosyal birlikteliğin önemine vurguyla yapmıştır.
Alan 4’te yer seçimi, küresel ölçekte gastronomi belleğinde önemli yer edinmiş olan ve Unesco Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen Hatay’dır. Farklı yaşam ve yeme kültürlerinin bir arada bulunduğu bu şehirde çalışma alanı bu farklılıkların en çok gözlemlendiği ve kesiştiği noktada, kent merkezinde seçilmiştir.
Alan 5’te İstanbul Üsküdar’da geçmişte av merkezi olarak kullanılan bir yer seçilmiştir. Şu anda kent dokusu içinde kalan bu alan doğa-insan ilişkisini sorgulamak ve simgesel olarak da olsa alana dair hafızanın geri çağrılması açısından tercih edilmiştir. Eylem odaklı ve farkındalık yaratmak üzerinden öğrencinin yeri yorumuna dayanan bir yer seçimidir.
Yer seçiminin ardından, Nora’nın tarih ve bellek kavramlarını çok net bir şekilde ayırdığı anlayışına dayanarak öğrencilerden alana dair bellek, gündelik hayat ve eylem analizi yapmaları istenmiştir. Burada aktarım aracı yerin belleğinin sahip olduğu çok katmanlılığın anlatımına izin vermesi, esnek bir temsil sunması, bünyesinde harita, çizim, fotoğraf gibi çoklu araç kapsayabilmesine ek olarak zaman, eylem, sosyal olgular ve fiziksel çevre gibi girdilere işaret edebilmesi sebebiyle kolajdır. Temsile dair tanınan bu esnekliğin yanında öğrencilere sunulan kısıt içerik yönündedir. Yer’in tarihine referanslar veren, belirli bir zaman aralığında nasıl dönüştüğünün bilgisi ile gündelik hayatla ve günümüzle ilişkili, geçmişten günümüze taşınmış yaşam ve eylem biçimleri ve kullanıcı profilleri ile ifade edilen temsiller beklenmiştir. Bu iki farklı temsil aynı zamanda bize görsel olarak seçilen mekanın nasıl bir azalma ya da eklenme, kırılma ya da süreklilik yaşandığını göstermesi açısından önemli veriler sunmuştur. Kolajlara ek olarak yere dair zaman çizelgeleri de bu dönüşümü göstermesi açısından başka bir temsil aracı olarak kullanılmıştır. Bu araç, özellikle arazideki kırılma noktalarını anlamak açısından yararlı olmuştur. Bu analizler sadece mekansal anlamda değil, kentlinin kolektif belleğindeki değerinin ne yönde, nasıl değiştiğine dair sonuçları görmemizi de sağlamıştır. Dolayısıyla Nora’nın tarih ve bellek kavramsallaştırması öğrencilere yer’i anlamaları konusunda yardımcı olmuştur.
Yer seçiminin ardından öğrencinin, belleğin devamlılığını sağlamak amaçlı önerilerde bulunabileceği ve/ya bellekte olumsuz yer eden mekanlar üzerine odaklanıp, anlamını sorgulama, simgeleştirme teşebbüsünde bulunabileceği bir düzlem oluşturulmuştur. Yerin belleğinin devamlılığı, canlandırılması, belki de yerin bilgisinin sürekli kendi içinde biriktirildiği, dolayısıyla geleceğe dair bir bellek oluşumu için altlık oluşturması bağlamında yere entegre olmanın en önemli aracıdır. Gross’un teorisi öğrencilerin özellikle program oluşturmalarında onlara ışık tutmuştur. Bu çerçevede öğrenciler kendi kentlerinden seçtikleri mekanlarda “mutlak eşzamansızlık”tan ziyade “göreceli eşzamansızlık” ve “devam eden eşzamansızlık” üzerine düşünürken; bir yandan da aslında Gross’un “eşzamansızlık” kavramını sorgulamışlardır. Mekanın geçmişten günümüze devam eden kullanım biçimi ya da sunduğu deneyimler aslında eşzamanlı ya da eşzamansız olma olarak ele alınmaktan ziyade, zamansız belki de o mekanın temel ruhunu ortaya koyan bir veri ya da kullanım, program elemanı olarak ele alınmıştır ve yeni üretilen programda daha da güçlendirilmeye ya da merkeze alınmaya çalışılmış, kesintiye uğrayan ya da kullanım ağırlığı azalan programlar günümüze uyarlanarak bir uzlaşı yaratılmaya çalışılmıştır. Ayrıca alanın belleğinde izi olmayan ve hiç varolmamış deneyimler de alanın kamusallığını arttırmak ve belki de alanın geleceğinde bellek katmanlarından birisini oluşturacak yeni program donatıları olarak eklenmiştir. Bir öngörü ve günümüzün kamusal mekan kullanım biçimlerinden yola çıkılarak ya da bir farkındalık yaratmak adına bu tür yeni program önerileri gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla yerin farklı bellek katmanlarını ortaya çıkaran ama bir o kadar da günümüzün ritmine ayak uyduracak bir mekan kurgusu beklenmiştir. Bu yaklaşım öğrencilerin günümüzün yaşam biçimleri, ritmleri, kullanıcı profillerinin farklılaşması üzerine düşünmelerini sağlamıştır.
Bu bağlamda Proje 1’de yoğun ve karmaşık gündelik akış gözlenmiş, özellikle yaya kullanımı gün boyu izlenmiş ve izler çıkarılmıştır. Bu izler meydan, boğaz ve yollardan yaya erişimini göz önünde tutarak oluşturulmuştur. Yaya, engelsiz olarak mekana ulaşabilmiş ve boğaz ile görsel ve fiziksel ilişki güçlendirilmiştir. Bununla birlikte yerdeki toplumsal hafızanın büyük bir parçası olan ve uzun süredir kullanılagelen program öğeleri toplanmış; yerin karmaşasını yine ön planda tutacak biçimde kütle içine yerleştirilmiştir. Hafızadaki tekil yerleşimler burada da tekrarlanmış fakat örtü ile birleştirilmiştir. Proje 2’de yer seçimini de belirleyen kadın hakları konusuna odaklanılmış ve program bu yönde geliştirilmiştir. 1910’lu yıllarda kadınların seslerini duyurduğu bu yerde, mimari program günümüzde hala devam eden kadına şiddete yönelik hak arayışlarının bir mekanı olarak kurgulanmıştır. Kadınların görünür oldukları ve seslerini duyurabilecekleri, farkındalığı arttırmak üzerine kurulu bu mekanın programı hem yer’in belleğine referans vermekte hem de güncel sorunlara dokunmaktadır. Kamusallığın farklı bir türünü önererek parkın geçmişten gelen kamusallığına bir katman daha eklemeyi amaçlamıştır. Proje 3’te öğrenci Kurtuluş’un çokkültürlülüğünü gastronomik açıdan ele almıştır. Seçili alanda öne çıkan yeme-içme kültürünü, küçük ölçeklerde varolan ancak uzun soluklu mekanları kendine temel almış ve bu eyleme dair süregelen belleği korumayı ve ön plana çıkarmayı tercih etmiştir. Proje 4’te Hatay’ın küresel ölçekteki çok katmanlı yeme kültürü belleğine referans ile bir gastronomi merkezi program olarak önerilmiştir. Programda işlevin yeme odaklı olmasına karşılık mekan, farklılıkların biraraya geldiği, buluştuğu ve bu anlamda kamusallığı içeren bir şekilde kurgulanmıştır. Proje 5’te av merkezi olarak kullanılan alan günümüz doğa sorunlarına odakla ve ekolojik bir duyarlılıkla kuş gözlem merkezi olarak tasarlanmıştır. Bu esnada kuş göç yolları, kentte azalan yeşil alan gibi çevresel sorunlar incelenmiştir.
Sonuç
Yer ile kurulan ilişkinin öğrencinin bireysel izlenim ve belleğini yansıtmadan, arazi analizini salt yapılması gerekli ancak proje ile bağlantısız bir aşama olarak görmesine eleştirel bakışla başlayan bu çalışmada, yer analizinin farklı bir yöntemi denenmiştir. Yere aidiyetin nasıl olabileceğinin sorgulandığı atölye sürecinde, bellek kavramı ve yere özel bellek tartışmaları analizlerin çerçevesini oluşturmuştur. Belirlenen kavramsal çerçevede yapılan analizlerin projenin ana fikrini oluşturmada önemli bir etken olduğu iddia edilmiştir. Yer seçiminin, yerin fiziksel, sosyal, bireysel analizinin ve mimari programın geliştirilmesinin birbiriyle bağlantılı olduğu öne sürülmüştür. Atölye süreci ve onun çıktılarını değerlendiren çalışmanın diğer bir iddiası bu bütünlüklü yaklaşımın öğrenci tarafından kurgulanması gerekliliğidir. Bu kurgu için gerekli teorik çerçeve ve tartışmalar sürecin başında yapılmış ve bu sorgulama öğrencilerin kente daha geniş bir bakış açısıyla bakmalarını sağlamıştır. Öğrencinin izlenimleri ve araştırmasını kişisel belleği ile birleştirebilmesi ve içselleştirebilmesi önemli görülmüştür. Böylece öğrencinin arazi analizi, program kurgusu ve projeye dair ilksel fikirleri arasında kesintisiz bir bağlantı kurulabileceği düşünülmüştür.
Görülmüştür ki bir teorik çerçeve verilmesi durumunda öğrencileri belirli oranda serbest bırakmak –baştan yerin ve programın yürütücüler tarafından verilmesinden ziyade– onların proje kurgulama sürecini bütünlük içinde ele almalarını sağlamıştır. Kent ve bellek tartışmaları üzerinden ilerleyen teorik çerçeve öğrencilerin kentin bellek katmanlarından devamlılıkları, kesintileri, kırılmaları ortaya çıkarmalarını; her öğrencinin yere ait bireysel bakışını geliştirmesini; arazide görünmeyenin görünür kılınmasını ve mimari programın yere özel geliştirilmesinin, eylemlerin kurgulanması ve devamlılığı açısından yapının o yere ait bir yapı olmasını sağladığı sonuçlarına varılmıştır.
Notlar
- Gross’un noncontemporaneity kavramı yazarlar tarafından “eşzamansızlık” olarak çevrilmiştir. Metnin geri kalan kısmında bu şekilde kullanılacaktır.
- Pandemi sürecinde, mimari tasarım atölyelerinde arazinin ve programın belirlenmesi en önemli problematiklerden birisi olmuştur. Özellikle alt kot mimari proje derslerinde fiziksel arazinin algılanması, analizi, araziye dair kişisel bakış açısı geliştirilmesi kritik bir konudur. Bu yüzden, farklı seçimlerin olasılığıyla birlikte, öğrencilerin, kolektif belleğe ek olarak kendi kişisel belleklerinde yer etmiş bir alanı kendilerinin seçmeleri tercih edilmiştir.
- Bu bölümde aktarılan projelerin sırasıyla tasarımcısı öğrenciler Beyza Töre, Dilara Kırcal, Nurettin Basri, Muhammed Berke Güçlü, Burak Yolcu’ya değerli çalışmaları için teşekkür ederiz.
- Ders dilinin İngilizce olması sebebiyle, çalışmaya taşınan görsellerde kullanılan dil İngilizce’dir. Öğrencilerin oluşturduğu bütünlüğün bozulmaması adına görseller üzerinde değişim yapılmamıştır.
Kaynaklar
- Bergson, H. (1991). Matter and Memory. Çev. N.M. Paul ve W.S. Palmer, New York: Zone Books.
- Durkheim, E. (1912;1995). The Elementary Forms of Religious Life. Çev. Karen Fields, New York: The Free Press.
- Dündar, B. ve Uzunkaya, A. (2023). “Belleğin Uzantısı, İzi ve Temsili Olarak Mekan.” Bir İletişim Aracı Olarak Mekan – MEKON Kongresi, 20-21 Ekim 2022, İstanbul: 279-92.
- Gross, D. (2000). Lost Time: On Remembering and Forgotting in Late Modern Culture. Amherst: University of Massachusetts.
- Halbwachs, M. (1992; 1952). On Collective Memory. Düz. ve Çev. Lewis Coser, Chicago, Illinois: University of Chicago Press.
- Nora, P. (1989). “Between Memory and History: Les Lieux de Mémoire.” Representations, 26: 7–24.
- Olick, J.K., Vinitzky-Seroussi, V. ve Levy, D. (2011). “Introduction.” The Collective Memory Reader. Düz. Jeffrey K. Olick, Vered Vinitzky-Seroussi ve Daniel Levy, New York: Oxford University Press.
- Gausa, M. (2003). The Metapolis Dictionary of Advanced Architecture. Barcelona: Institute of Advanced Architecture.