Kenti Karikatürden Okumak: Mimarlık-Kent-Karikatür Diyalektiği Üzerinden Göstergebilimsel Bir Çözümleme

Doç. Dr. Hare Kılıçaslan
Doç. Dr. Deniz Dokgöz
Arş. Gör. Ömer Aslanöz

Tarih içinde kentlerin taşıdıkları anlamlar ve fonksiyonlar çeşitli nedenlerle sürekli olarak değişikliğe uğrar. İçinde bulunulan dönemin siyasal, ekonomik ve kültürel yapısı kentlerin geçirdikleri değişim sürecinde önemli yer tutar (Karakurt, 2006). Bu alanlarda tanık olunan olaylar yapılaşma biçimlerine bağlı olarak toplumun kentle kurduğu ilişkileri de etkiler.

Günümüzde kent üzerine yapılan her tanım, farklı siyasi, toplumsal ve mekansal katmanları içerisinde barındıran çok katmanlı bir tartışmaya zemin hazırlar. Sosyal bilimcilerin, kent bilimcilerin, mimarların, şehir plancıların, meslek odalarının, yönetim erklerinin dahil olduğu bu tartışma, her seferinde kendini başka bir kent tanımıyla ortaya koyar. Yapılan her tanım, bulunduğu koşulların sınırlarını beraberinde getirir. Birey ve toplum ilişkisinin okumasına en çok olanak sağlayan kent ve buna bağlı olarak kentin fiziki varoluşu, kültürel anlamda önemli çalışma alanlarından biridir. Kentin yapılı çevresinin ve bu çevrenin süreç içinde geçirdiği değişimin, tüketim kavramıyla ilişkilenen görünümün ve bu görünümün gündelik yaşamdaki izlerinin, yaşantımızı anlamak adına etkili dinamikler olduğu görülür (Öztürk, 2019). Bu dinamikler, kentin tarih boyunca oluşturduğu katmanların etkisiyle her yeni kurulan uygarlığın yarattığı mekansal dönüşüm ile birlikte dönemsel farklılıklar içeren erkin, mekana müdahale biçimi de kentin değişen arayüzlerini ortaya koyar. 

İnsanın yere bağlanması ile fiziki çevreye daha fazla müdahale etme ve daha fazla kalıcı yapılar inşa etme gereği ortaya çıkmıştır. İlk topluluklar, bireylerin en önemli ihtiyaçlarından beslenme ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak için seçtikleri doğal kaynakları zengin ve doğal güçlere karşı korunaklı yerlerde kök salmaya başlamışlardır. Tüm bu gelişmeler toplumun sosyal yapısına uygun bir fiziki yapı olan kent dokusunun temellerini atmıştır (Özbilen, 1991). Kentsel mekan bir kentin ana bütünleşme aracıdır. Kentsel mekanlar kentlilerin ya da değişik kullanıcılarının kültürel birikimlerini paylaştığı, aktardığı, tekrar öğrendiği yerlerdir. İnsanların bina içinde, dışında birbirleriyle ve bu mekanlarla kurdukları etkileşimli ilişkiler mimari mekanı oluşturur. Norberg-Schulz (1971), mimari mekanı içinde yaşayan kullanıcıların fizyolojik, psikolojik ve toplumsal gereksinimlerini karşılayan bir uzay parçası, bir boşluk olarak tanımlar. Mimari mekan varoluşsal mekanın somutlaşmış hali olarak tarif edilir (İnceoğlu ve Aytuğ, 2009). Lefebvre’ye göre mekan somut ve soyut, fiziksel ve zihinsel, kavramsal ve maddesel gibi karşıtlıklar üzerinden şekillenir. Bütünsel mekan teorisini bu karşıtlıklar üzerine kurgulayan Lefebvre, mekanı üçlü bir ilişki sistemi olarak tanımlar. Lefebvre’ye göre mekan; mekan temsilleri (tasarlanmış mekan), temsili mekanlar (yaşanan mekan) ve mekansal pratikler (algılanan mekan) arasındaki ilişki ile ifade edilir (Lefebvre, 2014). Mekan hem toplumsal ürün (sonuç), hem de toplumsal yaşamın belirleyicisi (neden) olarak kabul edilebilir. 

Temsil kelimesi genel olarak tasvir etme, ifade etme, yeniden sunma, benzerlik, eşdeğer olma, yerine geçme vb. kavramlara işaret eder. Akın (1986), temsil kavramının sözlük anlamı dışında iki önemli tanımı olduğundan bahseder. Bu tanımlardan ilki; bir terimi ya da bir olguyu, karakter, sembol ya da benzeri ifade biçimleri ile betimlemektir. İkinci tanıma göre temsil etmek, akılda canlandırmak ya da tasvir etmek, sunmak anlamına gelir. Bu tanımlamalara göre “temsil” kelimesi, konu edindiği bir olguya gönderme yapan bir sembol olarak karşımıza çıkar. Gürer’e (2005) göre mekansal temsiller çoğu zaman bize yaşadığımız gerçekliğin dönüştürülmüş bir biçimini sunar ve bunu yaparken de bize sunuş biçimlerini dayatır. Ayrıca, her temsil biçiminin kendisine özgü bir söyleminin var olduğu gözlenir. Buna göre temsil, temsil ettiği gerçekliğin dilinde kendini ortaya koyar. Her gerçeklikle beraber kendini yeniden biçimlendirir. Bir sembol olarak temsil, gerçek bir nesneye, duruma, eyleme ya da bunların yan ürünlerine gönderme yapar. Akılda canlandırma eylemi olarak temsil ise, bazı kabul görmüş uzlaşımlar ve anlayışlar aracılığıyla ilgili olduğu gerçeklikle ilişki kurar. Temsiller aracılığıyla gerçekliklerin belirli özellikleri üzerinde odaklanabilmekte, genelleştirmeler yapılabilmektedir (Gürer, 2005). 

Mimari Üretimin Karikatürle Eleştirisi
Mizah, gerçekliğin ilgili yanlarını abartarak, ilgisiz yanlarını yalınlaştırmak üzerine bir teknik kullanarak okuyucusunun tepkisini büyütmeye çalışır. Bu anlamda mizaha ait her söz, her çizgi ya da her karikatür fiziksel veya zihinsel süreçlerin birer temsilidir (Koester, 1997). Birer temsil aracı olarak kullanılan karikatürler, kente ilişkin toplumsal ve kültürel yapılanmaları ve hatta mimarlık gündemini kimi zaman mizahi bir dille aktarırken, kimi zaman sorgulamaları ve eleştirel düşünme biçimlerini doğurur. Bu eserler, kentleşmeyle birlikte değişen durumların ve kabulleri de kendine konu edinerek geçmiş, bugün ve gelecek arasında bağ kuran birer anlatı aracına dönüşür. Bu yolla kent olgusunun çelişkiler barındıran, saptamalar ve tartışmalar doğurması beklenen yönleri açığa çıkarılır. Toplumsal yaşamın temel mekanını oluşturan kentler, toplumsal yapıya dönük her bir eleştirinin de öznesi konumundadır. Bu durum kent üzerinden gerçekleştirilecek her eleştiride, karikatür özelinde örtük de olsa iktidar ve onun bileşenlerini de kapsar. 

Ahrens ve Meteling’e (2010) göre karikatürler özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra popüler kültürün en belirgin görsel elementlerinden biri olarak ön plana çıkar. Amerika, Avrupa, Japonya gibi Uzak Doğu ülkelerinde daha yaygın olan çizgi romanların ekran uyarlamaları bu yayınların sahip oldukları kültürel etkiyi vurgulamakla birlikte, çizgi roman anlatısının ve estetiğinin göstergeler evrenini dönüştürdüğünün de bir göstergesidir.  Bu bağlamda karikatürler, her ne kadar öznel bir üretim süreciyle oluşturulmuş olsalar da çizerinin bireysel düşüncesinden bağımsız kültürel belleğin birer parçasıdır. Bu sebeple karikatürlerin yer aldığı kültürel koşullar kentsel araştırmalar bağlamında daha da önem kazanmaktadır. Karikatürler, genel tanımıyla ele aldığı düşünceyi ortaya koyan çok katmanlı temsillerdir. Doğası gereği mekan, zaman, dil ve algılanan gerçeklik boyutlarını deforme etmek için tasarlanan karikatür (Brummet, 2003) yarattığı temsiller ile gerçekliğin hem alışılmış hem de alışılmamış durumunu başvurduğu mecazları imgeleştirerek kurar. Karikatürü diğer sanat dallarından ayıran en önemli nokta ise halkı, bilindik simgeleri kullanarak eleştirel metni bir imgeye dönüştürmesi ve kolay erişilebilir, kolay anlamlandırılabilir, kolay algılanabilir bir boyut ile toplum belleğine yerleşmesini sağlamasıdır. 

Mizah ve kültür alanı mimari kurguyu oluşturan imgeler aracılığıyla, gündelik yaşamın bir parçası haline gelen yeni anlamlandırma pratikleri sunar. Mimari biçimlenmeleri sivil bir bakış açısıyla ele alan karikatürler, içinde yaşanılan toplumun anlaşılmasında yeni okuma yolları doğurur (Dokgöz, 2020). Bu okuma biçimlerinden biri olan göstergebilim, sadece dilsel göstergeleri değil, temsili olan ve anlamlı bir bütün oluşturan her şeyi inceler. Gösterge, insanların bir topluluk yaşamı içinde birbirleriyle anlaşmak amacıyla yarattıkları ve kullandıkları diller, çeşitli jestler sağır-dilsiz alfabesi, trafik işaretleri, flamalar, reklam afişleri, moda, mimarlık düzenlemeleri, yazın, resim, müzik gibi çeşitli birimlerden oluşan, ses, yazı, görüntü, hareket gibi gereçler vasıtasıyla gerçekleşen dizgelerin oluşturduğu anlamlı bütünün birimleridir. Görüntü veya metnin, kolayca yakalanan, ilk bakışta algılanan içeriği dışında gizli, üstü kapalı anlam içeriği bulunur. Bu nedenle görünenden görünmeyene, öznellikten nesnelliğe, somuttan soyuta, bilinenden bilinmeyene doğru bir akış söz konusudur (Barthes, 1979).

Karikatürlerin, referanslarını gündelik yaşamdan alması, karikatür okuması ile yapılacak bir kent analizinin, aynı zamanda bir kültür okuması olarak da değerlendirilmesini sağlar (Öztürk, 2019). Karikatürler kent ve toplum yaşamında iletilmek istenen mesajları/kodları göstergeler aracılığıyla açıklar. Dolayısıyla gösterilmek istenen olguların anlamlandırılmasını amaçlayan bu çalışma Barthes’ın (1979) göstergebilimsel çözümleme yöntemine dayanır. 

Göstergelerde Kent ve Kentleşme Arayüzleri
Kente dair oluşturulan karikatürleri Barthes’ın “anlamlama” yöntemiyle ele alarak, kentin yeni anlamlarının ortaya konulması hedeflenmektedir. Bir başka deyişle çalışmanın ana strüktürünü, gündelik yaşamdan beslenerek gündemi değerlendiren karikatürün kente dair sunduğu içeriklerin analiz edilmesi oluşturur. Kenti anlamak ve yorumlamak amacıyla karikatür bir araç olarak kullanılarak, günümüzde yaşanan toplumsal ve mekansal dönüşümün yarattığı kentsel olguların göstergeler üzerinden analiz edilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaçla, insan ve mekana dair gündelik yaşamın anlam dünyasından beslenerek oluşan göstergelerin karikatürler üzerinden algılanması ve anlamlandırılmasına odaklanılmıştır. Sözü edilen okuma süreci, günümüz kent kültürünü konu edinen karikatürlerin göstergebilimsel çözümleme yöntemiyle analiz edilmesini kapsar. Anlatımsal gösterenler karikatürlerin görüntüsel imgeleri, içeriksel gösterenler ise anlam aktarımında bulunan kavramlar üzerinden çözümlenmiştir. Karikatürler içerdikleri anlatımsal ve içeriksel gösterenlerle ilişkilendirilerek Şekil 1-5’te sunulmuştur.            

Şekil 1. Çığlık attıran kent (Dokgöz, 2007).

Edvard Munch’un “Çığlık” eserinden esinlenilen göstergede, kontrolsüz ve hızlı kentleşme sonucunda şantiyeye dönüşen kentte insanın sıkışmışlığı ön plandadır. Tırabzanda ayakta duran insanın ve gökyüzünün formu ile arkada görünen yapılar arasındaki biçimsel uyumsuzluk, anlatım olarak şekil-zemin ilişkisi oluştururken içerik olarak yabancılaşmayı çağrıştırır. Tırabzanın ufuk çizgisinde kaybolup, kentin ufukta varlığını sürdürmeye devam edecek olması, sürekli bir çoğalma ve üreme haline işaret eder. Kentte inşanın yoğunlaşması insanların birbirlerinden uzaklaşması ve hatta kent içinde kendine yer edinememesi sonucunu doğurur.

Şekil 2. Galataport (Dokgöz, 2017).

Şekil 2’deki göstergede günümüz kentlerinde yoğun bir şekilde gerçekleşmekte olan kentsel dönüşümler ele alınır. Rebii Gorbon-Georges Dèbes tarafından tasarlanarak 1937 yılında inşa edilmiş olan Karaköy Yolcu Salonu’nun Galataport projesi sırasında yıkılması ifade edilir. Kolları çoğalarak örümceğe dönüşen bir ekskavatör kentsel yaşam alanında yıkım sürecinin başrolü olur. Kenti ele geçiren örümcekten salınan ağlar tarihi, kültürel ve mimari mirası istila ederken kente ve kentliye verilen rahatsızlık öne çıkar. Örümcek ağı metaforu bir yandan kentlerin ağ gibi kuşatıldığını, diğer yandan geçmişten bugüne kalarak ağ tutmuş yapıları (Karaköy Yolcu Salonu Kulesi) gösterir.

Şekil 3. Atatürk Kültür Merkezi (Dokgöz, 2016).

Gösterge, ülkede yaşanan siyasi ve teknolojik gelişmelerden doğrudan etkilenen İstanbul Atatürk Kültür Merkezi binasına odaklanır. Hayati Tabanlıoğlu tarafından yeniden tasarlanan AKM binası, eskimesi ve yenisinin inşa edilmesi gerekçesiyle idam edilecek bir kurban rolündedir. Devasa bir giyotin ile kentleşme politikalarının Türkiye’de modern mimarlığın simgelerinden birini yok edişi tasvir edilir. Başın gövdeden giyotin ile ayrılacak olması İstanbul’un kalbinde yer alan, kültür ve sanatı temsil eden bu yapının ortadan kalkacağını ifade eder. İnsanların giyotin altındaki bekleyişi, bu yıkımın toplumsal yanını vurgularken, AKM binası için yapabilecek bir şeyleri olmadan yalnızca seyretmelerini yansıtır. 

Şekil 4. Safranbolu (Dokgöz, 2012).

Safranbolu kentinin ele alındığı göstergede eski/yeni, doğal/yapay, canlı/donuk gibi karşıt anlamlar üzerinden bir kent tasviri yapılır. Yükselen binaların altında ezilen tarihi kent dokusu gece/gündüz ayrımından da destek alınarak ifade edilir. Yüksek binaların oluşturduğu kent dokusunun, tarihi doku üzerine erimesini gösteren tasvir, tarihi dokunun ele geçirildiğinin göstergesidir. Yeşil alanların sadece tarihi dokuda yer alması, yüksek binaların oluşturduğu kent dokusuna yönelik getirilen bir eleştiridir. Karikatür biçimsel açıdan incelendiğinde, yüksek binaların yer aldığı kent dokusunun kanvas üzerinde kapladığı alanın, tarihi dokunun kapladığı alandan fazla olması “ezici olma, üstünlük kurma” kavramlarını destekler niteliktedir.

Şekil 5. Nuh kent (Dokgöz, 2014).

Nuh’un gemisi tasvirinin öne çıktığı gösterge, yapılaşma sırasında önemini kaybeden yeşil alanların varlığına/yokluğuna odaklanır. Biçim, ölçü ve oran açısından birbirinin aynı kütlelerden oluşan alanlarda kullanıcı sayısı en fazla iken, yeşil alan varlığı yok denecek kadar azdır. Tektipleşen, sıkışık yapılaşmanın geldiği bu noktada insanın değerleri, duyguları, sosyalliği sorgulanır. Tasarımlara dâhil edilmeyen yeşil alanların eksikliği, kendini zamanla daha da hissettirerek kenti doğal felaketlere açık hale getirir. Nuh’un gemisi doğal çevre yerine gökdelenler üzerine oturmuş konumdadır. Günümüz kentlerine gelerek insanoğluna bir şans vermesi durumunda Nuh’un gemisinin ağaçları koruma altına alıp yeryüzünden yükselerek uzaklaşması ifade edilir. Gökyüzüne doğru yükselmesi gereken binalardan ziyade ağaçlardır.

Sonsöz
Çalışma kapsamında ele alınan karikatürlerin, gösteren/gösterilen ilişkisi bağlamında aktarmak istediği mesajlara/anlamlara bakıldığında; “Çığlık attıran kent” karikatüründe “sıkışmışlık, yabancılaşma, yersizleşme” kavramları öne çıkar. Bu kavramlar insan-kent ilişkisine atıfta bulunarak, günümüz kentlerinde insanın kente olan aidiyetinin kaybolmasına işaret eder. “Galataport” tasvirinde tespit edilen “ele geçirilme, yok edilme, dönüştürülme” kavramları, kentsel dönüşüm uygulamalarının kentleri olumsuz yönde etkilediğine işaret eder. “Atatürk Kültür Merkezi” karikatüründe açığa çıkan “eskime, gözden çıkarılma, yok edilme” kavramlarının anlamsal bütünlüğü kurulduğunda, kentlerin yaşam döngüsünde meydana gelen yıpranma/eskimelerin yol açtığı olumsuz sonuçların ele alındığı görülür. “Safranbolu” tasvirinde öne çıkan “istila etme, ele geçirme, üstünlük kurma” kavramları, günümüz kentlerinde görülen yüksek yapılaşmanın tarihi dokuyu görmezden geldiği ve bu dokuya zarar verdiği yönünde değerlendirilebilir. Son olarak, “Nuh kent” karikatürü “kentleşme, koru(yama)ma, kaçma” kavram üçlüsü ile hızlı kentleşme sonucunda doğanın korunamadığı ve hatta yok edildiği biçiminde yorumlanabilir.

Çözümlemelerden yola çıkılarak, karikatürlerin yerel yönetimlerin olası kabullerini kentte ve mimarlığa ilişkin toplum tarafından aşina olunan kodlar ve imgeler aracılığıyla aktardığı söylenebilir. Mizahi bir bakış, barındırdığı muhalif olma edimi ile birlikte kent içinde yer alan mimari bir yapıya ya da kentleşmeye ilişkin farklı algılanma biçimleri ve okumaları doğurur. Bunu da bir dizi simge ve işaret kullanarak gerçekleştirir. Özellikle tekil mimari yapıların “landmark” değeri ve kentleşmeye dair karikatürlerin sembolik değerler üzerinden tasviri, eleştirinin kolay algılanmasının ve akılda kalmasının önünü açar. Karikatürler kentleşmeye dair göndermeler üzerine temellenen, var olan eleştirel durumları gösteren imgesel ve özgün değerlerdir. Bu yolla mekânsal algının toplumsal, ekonomik ve siyasi olaylarla ilişkilendirilmesi sağlanır. Tasarımcı olsun ya da olmasın, toplumun bir parçasını oluşturan her bireyin mekansal algının bu boyutuna dahil olması mümkündür.

Kaynaklar

  • Ahrens, J.; Meteling A.; “Comics and the City: Urban Space in Print, Picture and Sequence”, The Continuum International Publishing: New York, 2010.
  • Barthes, R.; “Göstergebilimin İlkeleri”, (Çev. B. Vardar; M. Rıfat), Kültür Bakanlığı Yayınları: Ankara, 1979.
  • Brummett, P.; “İkinci Meşrutiyet Basınında İmge ve Emperyalizm 1908-1911”, (Çev. A. Anadol), İletişim Yayınları: İstanbul, 2003.
  • Dokgöz, D.; Ege Mimarlık, 2007/4, 63, s.8, 2007.
  • Dokgöz, D.; Yapı, 368, s.38, 2012.
  • Dokgöz, D.; Yapı, 389, s.72, 2014.
  • Dokgöz, D.; Yapı, 413, s.50, 2016.
  • Dokgöz, D.; Yapı, 425, s.50, 2017.
  • Dokgöz, D.; “Mimari Tektonik ve Mizah”, İçinde (Yay. Haz. N. Ü. Gülmez; H. S. Gökmen; Ö. Eyüce), “Prof. Dr. Ahmet Tuncay Eyüce’ye Armağan: Mimarlık Eğitimi ve Düşüncesine Dair Anılar… Denemeler… Yazılar…” (s.282-306), Verita Kitap: İstanbul, 2020.
  • Gürer, T. K.; “Bir Paradigma Olarak Mimari Temsilin İncelenmesi”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, 2005.
  • İnceoğlu, M.; Aytuğ, A.; “Kentsel Mekânda Kalite Kavramı”, Megaron, 4, 3, s.131-146, 2009.
  • Karakurt, E.; “Kentsel Mekânı Düzenleme Önerileri: Modern Kent Planlama Anlayışı ve Postmodern Kent Planlama Anlayışı”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 26, s.1-25, 2006.
  • Koestler, A.; “Mizah Yaratma Eylemi”, (Çev. S. Kabakçıoğlu; Ö. Kabakçıoğlu), İris Yayıncılık: İstanbul, 1997.
  • Lefebvre, H.; “Mekânın Üretimi”, (Çev. I. Ergüden), Sel Yayıncılık: Oxford, 2014.
  • Norberg-Schulz, C.; “Existence, Space and Architecture”, Studio Vista: London, 1971.
  • Özbilen, A.; “Kent İçi Açık Alanlar ve Dağılımı, Tarihi Eserler ve Gelişen Yeni Yapılaşma-Trabzon Kenti Bir Uygulama Örneği”, Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Yayınları: Trabzon, 1991.
  • Öztürk, T.; “Postmodern Kentin İzinde Mizah Heterotopyaları: İstanbul Üzerine Bir Değerlendirme”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, 2019.