Kent ve Meydanlar
Prof. Dr. Mete Tapan
Meydanları, kentin içinde oluşan önemli toplumsal olayların tanığı olarak değerlendirmek, herhalde yanlış olmaz kanısındayım. Farklı sosyal grupların bir araya geldiği, insanların kaynaşmasına olanak sağlayan meydanlar, demokrasinin de güçlenmesine yardımcı olan birer öğedir.
Kentlerin önemli bir imgesi olan meydanlar zaman içinde yine var oldukları kentin ticaret merkezi olarak değerlendirilebilmektedir. Geçici pazarların kurulduğu bu meydanlar kentin ekonomisine önemli katkıda bulunur. Kuşkusuz bir kentin kimliğinde önemli yer oluşturan ve kamusal açık alan olarak nitelendirilen “büyük” meydanların oluşmasının başlıca nedeni, toplumun -kamuyu ilgilendiren kararların beraberce tartışılmasına olanak verecek- açık kamusal mekanlara duyduğu gereksinimdir. Bu nedenle, meydanlar demokrasinin vazgeçilmez öğeleridir. Kentlileşmenin de hızlandırıcı unsurlarından biri olan meydanlar, kent soylularının birbirlerine karşılıklı saygı göstererek ortak paylaştıkları açık kamusal alanlardır. Küçük ya da büyük bütün meydanlar kentlilerin boş zamanlarını değerlendirdikleri, ortak toplumsal sorunlarını tartıştıkları mekanlardır. Bu gerçeğin yerine getirilebilmesi için, kentlilerin rahatlıkla bu açık alanlara erişebilecekleri biçimde kent planlarını hazırlayıp uygulamak gerekir.
Kent (city, cite, stadt, şehir) kavramı insanların çeşitli nedenlerle bir araya geldikleri kalabalık yerleşme bölgelerini tanımlamak için geliştirilmiştir. Tarih boyunca, insanoğlu özellikle de yerleşik düzene geçtikten sonra, gereksinmelerini karşılamak üzere kentsel yerleşme alanlarını yaratmıştır. Önceleri bir merkez çevresinde yerleşen insanlar daha sonraları yerleştikleri alanı genişleterek, büyük yerleşim alanlarını, büyük kentleri oluşturmuşlardır. Bu alanlarda yerleşen insanlar, kırsal yaşamdan farklı olarak, aralarında zorunlu bir iş bölümü yapmışlardır. Kentleşmede en önemli nitelik, insanların birbiriyle bir ortaklık içinde yaşamalarıdır. Herkesin birbirine saygılı biçimde yaşamını sürdürebilmesi bir zorunluluk olmuştur. İnsanların birbirlerine gösterdikleri saygı düzeyi ne kadar yüksekse, yine kent sözcüğünden türemiş olan “kentlileşme” de o oranda yüksek olur. Dolayısıyla, “kentleşme ve kentlileşme” kavramları birbirlerini tamamlayan kavramlardır. Bir yerleşik alanın oluşması ya da genişlemesi, bir bölgenin gerçek “kent” olduğu anlamına gelmez. Bu bölgede yaşayan insanların ortak yaşamın gereği olarak birbirlerine saygı göstermesi kaçınılmazdır. Başka bir deyişle, toplu yaşamın gereği ortaya çıkan yaşamla ilgili kuralların yaşayanlar tarafından benimsenmiş olması gerekir.
Genelde önce ufak bir merkez çevresinde genelde plansız olarak oluşan kentin zamanla genişlemesi gerekmiştir. Bu gereksinme, kentin sınırlarına dahil edilecek alanların da nasıl kullanılacağıyla ilgili kararların verilmesini ortaya koymuş ve kentin önceden planlanması kaçınılmaz olmuştur. Bu nedenle, kentsel planlama, tarihi süreç içinde ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre, erken ya da geç başlamıştır. Yapılan planlarda, açık kamusal alanlardan biri olan “kentsel meydanlar”a da hep yer verilmiştir. Kent halkının zaman zaman bir araya geldikleri bu alanlar kentlerin önemli simgeleri haline dönüşmüştür. Örneğin, Taksim ya da Beyazıt ya da New York’taki Times Meydanı gibi…
Farklı dillerde, örneğin İngilizce’de “Square”, Almanca’da “Platz”, İtalyanca’da “Piazza”, Arapça’da “Midan, Maydan”, Farsça’da “Miyan, Mayan, Mioyan”, Yunanca’da “Agora” ve Latince’de “Forum” sözcükleriyle tanımlanan meydanlar kentsel kimliğin oluşmasında önemli rol oynayan kentsel imgelerdir.
Osmanlı kentlerinde meydan işlevini merkez cami avlularının üstlendiği varsayılabilir. Özellikle, Selâtin Camisi külliyeleri içinde medrese, kütüphane, darüşşifa, vb. gibi tesislerden oluşan düzenlemeler, bir anlamda Osmanlı kent merkezlerini oluşturmuştur. Fatih, Süleymaniye külliyelerinde olduğu gibi…
Bilimsel bu gerçeği Doğan Kuban, “Eski Türk kentlerinde, genellikle, meydan bulunmamaktadır. Türk kentlerinde Avrupa’daki gibi belirgin bir meydan anlayışı olmadığı, bu meydanların işlevini yerine getiren camiler ve cami avlularının bulunduğunu ve toplumsal yaşantının merkezi zaten cami olduğu için ayrıca kent meydanın gelişmesini teşvik edecek bir toplumsal isteğin de oluşmadığı” şeklinde dile getirmektedir (Kuban; 2007). Kuban’ın yukarıdaki bu savına katılmamak olanaklı değildir. Ancak, özellikle Anadolu’nun eski kentleri incelendiğinde, kent dokularında ağırlıklı olarak çıkmaz sokakların bitişinde yer yer meydancıkların oluştuğunu, ayrıca bazı Pazar yerlerinin kurulması için kentsel boşlukların kentsel oluşumlarda yer aldığını izlemekteyiz. Ayrıca, Cem Karagözlü’nün görüşüne göre, “o dönem kamusal alanlar genellikle erkeklere aitti ve erkeklerin yaşamı da yürüyüş mesafesindeki ev-iş yeri-kahvehane-cami-çarşı beşgeni arasına sıkışmış durumdaydı. Dolayısıyla, bu alanlarda kadın-erkek, çoluk-çocuk bir meydan kültürünün oluşması da beklenemezdi” (Karagözlü, 2013)
Özetle, eski dönemlerde birkaç istisna dışında, Avrupa’daki meydan türü “kentsel açık mekanlar”a İslam uygarlığının egemen olduğu ülkelerde rastlamak pek olanaklı değildi. Kuşkusuz, bu ülkelerde de önemli politik olayların yaşandığı büyük boyutlu, örneğin Kahire’deki Tahrir Meydanı, Tahran’daki Azadi (özgürlük) meydanı gibi, büyük halk kitlelerinin toplandığı, gösterilerin yapıldığı meydanlar zaman içinde oluşmuş ve bu meydanlar dünyadaki sayılı meydanların arasına girmiştir.
Büyük meydanların oluşmasının en önemli gerekçelerinden biri, kuşkusuz toplumun kamuyu ilgilendiren kararları birlikte tartışma istemine olanak verecek açık kamusal mekanlara duyduğu gereksinimdir. Kentliler düşüncelerini, siyasi erke sadakatlerini ya da eleştirilerini topluca bu alanlarda dile getirirler. Yine, meydanlar yukarıda değinildiği gibi, gerçek anlamda demokrasinin en önemli unsuru olup, insanların sınıf farkı gözetilmeden, birlikte rahatlıkla kullandıkları açık kamusal alanlardır. Zengini, fakiri, iyi ya da kötü giyinmiş olanı aynı anda bu alanları kullanabilirler ve boş zamanlarını bu mekanda geçirebilirler. Bugün, gelişmiş ülkelerde kent soylularının bireysel ya da topluca protestolarını da gerçekleştirdikleri, aynı zamanda çiftlerin birbirlerine yaklaştığı ve gelecekle ilgili hayallerini birlikte kurduğu bu dış mekanlar kentsel yaşamın toplumsal yönden en önemli öğesidir. (Lizbon’daki Praça do Comercio Meydanı, belki de yukarıda dile getirilen görüşün en iyi örneklerinden biridir.) Ayrıca birçok ülkede izlendiği gibi, meydanlara her kentin ya da bağlı olduğu devletin önemli şahsiyetlerinin heykelleri yerleştirilmiştir. Bu şahsiyetlerin yanında, Viyana’da olduğu gibi, “Graben” de Pest (Veba) salgınıyla ilgili anıt gibi, çeşitli toplumsal olayları canlandıran yapıtlar meydanların ortasında yer almıştır. Dolayısıyla, bu mekanlara erişimi şu ya da bu nedenle engellemek, bir anlamda demokrasinin işleyişini engellemek anlamına gelir.
Bu nedenle, İran’daki meydanın adının “Azadi”, ya da Azerbaycan’dakinin “Azatlık”olması bir tesadüf değildir. 1960’larda Beyazıt Meydanı adının -yanlış ya da doğru- “Hürriyet” Meydanı olarak değiştirildiği de hala zihinlerimizdedir. Kısacası, kamuyu ilgilendiren büyük politik kararların tartışıldığı alanlar hep meydanlar olmuştur (Tapan; 2014).
Rönesans döneminde, kamusal açık alanlar saraylara bitişik, kralların prestij ve gücünü tanımlayan bir düzenleme içindeydi. Meydanı oluşturan yapılar arasında yönetim ve ticaretle ilgili yapılarla, dini merasimlerin yapıldığı yapılar yer alıyordu. Genelde, Rönesans’ta yapılar, tek kaçışlılık esas alınarak simetri oluşturacak biçimde konumlandırılmıştır (Aslan; 2014). Tarihsel süreç içinde meydanlarda gerçekleştirilen etkinlikler kentsel işlevlerin yine zaman içinde çeşitlenmesi ve farklılaşması sonucunda değişmiştir.
Başka bir deyişle, meydanları sınırlayan yapıların kentin gelişmesiyle işlevleri değişmiş, örneğin adaletle ilgili yapıların mekan gereksinmeleri artarak, büyük adalet saraylarına gereksinim duyulmuştur. Bu yapılar, kendi başlarına birer simge yapısı haline geldiklerinden katedraller gibi kendi meydanlarını da yaratmışlardır. Yine araştırmalar, tarihi kentlerde meydanların oluşumunda, kentin simgesi haline gelmiş yapıların çevresinin büyük bir rol oynadığını görmekteyiz. Yapıların anıtsallığının daha iyi vurgulanmasının sağlanması amacıyla yapıların çevresi birer meydan haline dönüşmüştür. Örneğin, Viyana’daki Votiv Kilisesi’nin çevresi gibi. Dolayısıyla, meydanlar, farklı farklı işlevlerin açık kamusal alanları haline gelmiştir. Giritlioğlu bu gerçeği aşağıdaki biçimde dile getirmektedir: “20. yüzyıl içinde kentlerdeki işlevsel değişimler, meydanların da değişik biçim ve işlevlere yanıt veren mekanlar olarak düzenlenmesine neden olmuştur. Böylece meydanlar; alışveriş, oyun, toplantı, trafik, dini, ticaret vb. işlevlerin gerçekleştirildiği açık ortak kullanım mekanları olarak tasarlanmıştır” (Giritlioğlu; 1991, Önder ve Aklanoğlu; 2002).
Modern çağda meydanı sınırlayan yapılar arasında konuttan, hizmet yapılarına kadar çok çeşitli yapı tipolojilerinin yer aldığını görmekteyiz (1).
Kuşkusuz, bu kentsel kamu alanlarının ağırlıklı kullanım biçimi alanın kent içindeki durumuna göre değişmiştir. Başka bir deyişle, kent bölgelerindeki ağırlıklı işlev, yakın çevresindeki açık kamu alanlarının da işlevini etkilemektedir. Ayrıca, karma işlevleri bünyesinde barındıran yapıların da meydanları oluşturan yapılar arasında yer aldığı görülmektedir.
Literatür incelendiğinde, meydan tiplerinin form (biçim) işlev ikilisine göre sınıflandırıldığını izlemekle birlikte, salt biçim yönünden de sınıflandırıldığını görmekteyiz.
Meydanların biçimlenişinde genellikle geometrik formlardan esinlenildiği görülmektedir. Bu meydanların bir bölümünde, geometrik formların biçimsel kurallarına uyulduğu gözlenirken, bir bölümünde de bu kuralları yüzde yüz uygulamayan, başka deyişle harmonik niteliğe sahip olmayan meydanlara rastlanmaktadır (Önder ve Aklanoğlu; 2002).
Farklı nitelikte meydanların tarih boyunca geliştirildiğini, yine kentlerin tarihini incelediğimizde görmekteyiz. Bazı meydanlar politik tartışmaların yapılması amacıyla düzenlendiği gibi, bazı meydanlar ise ağırlıklı olarak ticaret işlevi amacıyla planlanmıştır. Kuşkusuz, meydanların tasarlanmaları da ağırlıklı işlevin gereğine göre yapılmıştır. Ayrıca, bu düzenlemelerde yine meydanların boyutları, meydanlara ulaşım gibi önemli kentsel problemlerin kentin bütünüyle ele alınarak çözülmesi gerekir. Özellikle kentin farklı bölgelerine göre meydanların ağırlıklı işlevleri de belirleneceğinden, makro ve mikro ölçeklerde “kentsel kamuya açık alanların” biçimlenişi, donatı ve büyüklükleri saptanmalıdır. Farklı nitelikli meydanları bünyesinde barındıran Avrupa kentleri yukarıda vurguladığım gözlemimin en canlı örneklerini vermektedir. Viyana, Venedik, Roma gibi kentlerde farklı amaçlar için tasarlanmış meydanlar, bu kentlerin kentsel bellekleri olduğu gibi, Avrupa tarihinin tanıklarıdır da… Antik çağdan bugüne kadarki Avrupa tarihini bu kentlerin meydanlarında okuma olasılığı vardır (Tapan; 2014).
Kuşkusuz, kentin tarihsel olaylarına tanıklık etmiş bir kamusal açık mekan, öteki meydanlara göre daha önemli bir kültür varlığıdır. Bu tür, tarihin bir parçası olmuş meydanların korunması ve aynı zamanda günün koşullarına uydurulmasında, kent plancılarına, tarihçilere ve mimarlara çok önemli görevler düştüğünü anımsatmakta büyük yarar vardır. Bu tür meydanların, var olan bütün ayrıntılarıyla korunması yanında, Marc Auge’nin dile getirdiği gibi, tarihsel bir önemi ve güçlü bir simgeselliği olmayan, örneğin ulaşım ve geçiş amacıyla kullanılan açık mekanlarda (Non Place) çok daha titiz ve bilimsel yaklaşımlarla kullanılması ve korunması gerekir (Erdönmez; 2014).
Kentin bir anlamda “simgesi” haline gelmiş bu tür meydanlara “simge meydanlar” adı verildiğine literatürde rastlamak olanaklıdır. İstanbul’da Taksim, Sultanahmet ve Beyazıt Meydanları kentin tarihine damga vurmuş olayların gerçekleştiği meydanlardır. Örneğin, Taksim Meydanı nasıl “Cumhuriyetin simgesi” olmuşsa, Bizans, Osmanlı ve yakın tarihimizde de önemli tarihi olaylara tanıklık etmiş Sultanahmet Meydanı’nın da simgesel niteliği ağır basmaktadır (2). Bu nedenle İstanbul denilince, yukarıda adı geçen meydanları anmamak olanak dışıdır. Bu meydanları değerleriyle yaşatmak çalışmanın başında değinilen “kentlileşme” olgusunun vazgeçilmez unsurudur. Özellikle bu konuda Viyana, Münih, Roma gibi dünyanın önemli kentlerinde ilginç meydanlar oluşmuş ve günümüze kadar bazıları aynen, bazıları da eklerle/yapılarla büyütülmüş olarak korunmuştur. Kentin tarihi tanıkları olarak değerlendirilen bu meydanların bakımına, korunmasına büyük bir titizlikle devam edilmektedir.
Meydanlar, kent sakinlerinin, (ulaşım odaklı meydanlar da dahil), meydanın içerisinde güvenli bir biçimde dolaşabilmelerinin sağlandığı ve bu açık alanın özenli bir biçimde görsel sınırlarla belirlendiği mekanlardır. Bir meydanın sınırlarının saptanmasında çeşitli yaklaşımlar olabilir. Meydanın kent içinde tasarlandığı bölgenin nitelikleri, doğal verilerin olup olmadığı gibi öğeler bu sınırlamanın nasıl olacağı konusunda ipuçları verebilirler. Bu konuda bir genelleme yapılmamalıdır. Meydanlar birçok yolun odaklandığı alanlar da olabilirler, ancak bu odaklanma meydana salt motorlu araçların bir trafik kavşağı niteliğini kazandırmamalıdır. Ayrıca, ulaşım sisteminin zaman içinde değişmesi, tarihi kentlerin bazı meydanlarının yayalar tarafından kullanımını zorlaştırmış ve bu meydanların altına inilerek, zemin (sıfır) kotunun altında yayaların rahatlıkla dolaşabileceği, alışveriş yapabileceği yeraltı kullanım alanları oluşturulmuştur. Örneğin, Viyana’da Opera Pasajı ya da Münih’deki Stachus Meydanı’nın altına inilerek yayaların meydanı sınırlayan yapılara zemin (sıfır) kotunun altında yürüyerek erişebilmeleri sağlanmıştır. Başka bir deyişle, yoğun araç trafiği ile, yaya trafiği ayrı kotlarda çözülerek, trafik türlerinin kesişmesi önlenmiştir. Yine dünyadaki başka örneklerde de, fiziksel koşulların izin verdiği durumlarda zemin (sıfır) kotu yaya trafiğinin, buna karşılık zemin (sıfır) altı kotunun araç trafiğinin kullanımına olanak veren uygulamalara da rastlamak olanaklıdır. Sürdürebilme yönünde, özellikle tarihi kentlerde, meydanın yayalarca zemin (sıfır) kotundan algılanması, buna karşılık araç trafiğinin zemin (sıfır) altı kotuna çekilmesi koruma felsefesi yönünden daha doğru bir seçenektir.
“Kentler insanlar gibidir, bir bedeni bir ruhu vardır. Böyle baktığımızda tiyatrolar, kütüphaneler, müzeler nasıl şehrin ruhu ise, meydanlar da şehrin bedeninin bir parçasıdır. Tıpkı kaldırımları, sokakları, kıyıları gibi. İster ülkemizde, isterse yabancı bir ülkede olsun, o ülkeyi keşfetmeniz için mutlaka meydanlarda zaman geçirmeniz gerekir. Restoranına, kafesine oturup soluklanmanız, o şehrin kokusunu içine çekmeniz gerekir. Roma’ya gidip, Fiori meydanında oturup kahve içerken pazarcılar, çiçekçiler arasından Giordano Bruno’nun yakıldığı yerdeki heykeline bakıp o dönemin bağnazlığını bugüne bağlayıp düşünmezseniz Roma eksik kalır” (Karagozlu; 2013) diyor Cem Karagözlü bu meydanın önemini dile getirirken. Gerçekten, meydanlarda bir kentin tarihini okuyabilir, geçmişle gelecek arasındaki köprüyü kurabilirsiniz. Kuşkusuz bu gözlem, var olan meydanların yeniden düzenlemelerinde kentsel tasarımın çok büyük bir titizlikle ve bilimsel yöntemlerle yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Yanlış bir yeniden düzenlemenin, gelecek nesilleri de yanlış bilgilendirme anlamına geldiği unutulmamalıdır.
Kentsel Doku İçinde Meydanların Konumu
Kent dokusunu oluşturan yapılar, yollar, yeşil alanlar, meydanlar gibi fiziksel veriler kuşkusuz birbirleriyle ilişkili unsurlardır. Bu verileri kentin özelliklerine göre artırmak olanaklıdır. Ancak, verilerin birbirleriyle olan ilişkilerini, salt fiziksel parametreler perspektifinden değil, aynı zamanda toplumun sosyal ve kültürel nitelikleri ele alınarak analiz edilmesi gerektiğini anımsatmakta yarar vardır. Dolayısıyla, kent meydanlarının da kent dokusu içindeki yerleri ya da yoğunlukla hangi amaçları yerine getirmek için oluşturuldukları da, doğal olarak hizmet ettiği toplumun sosyal ve kültürel verilerine bağlı olarak gerçekleşmektedir. Örneğin, Osmanlı kentlerinde, gelişmiş batı ülkelerindeki meydanlar gibi kamusal alanlarının kent dokusunda yer almamış olması, Osmanlı toplumunun sosyal ve kültür yapısının bir sonucudur.
Yaşama alışkanlıkları, toplumun değer sistemi, yine bir ülkedeki politik özgürlüklerin düzeyi, bir başka deyişle ülkede uygulanan rejimin insan haklarına getirdiği sınırlamalar, kent meydanlarının boyutlarından, biçimlenişine kadar etkili olan önemli verilerdir. Bir büyük meydanın kent merkezinde ya da yakınında mı yoksa çeperinde ya da yönetimin yine kent içinde ama gerekli hallerde kentin kolaylıkla meydanı kontrol edebileceği kent bölgelerinde mi olacağının kararı, bu tür büyük meydanların kent dokusu içindeki yerini etkilemektedir. Meydanların ağırlıklı olarak hangi amaçlarla kente hizmet edeceğinin kararının, yine meydanların boyutlarını, yer döşemesini, kentsel donanımını etkilediği bir gerçektir. Ayrıca, dünyadaki birçok ülkede de tanık olduğumuz gibi, bazı meydanlar belki çalışmanın başında değinilen meydan tanımına uymamasına karşın, meydan olarak anılan, yayadan fazla trafik aracının kullanılmasına yönelik kentsel boşluklar olarak kent dokusunda yer almaktadırlar. Özellikle, eski kentlerde, ulaşımda tekerlekli araçların artmasıyla ve yine zaman içinde, ülkemizde Taksim Meydanı’nında yaşadığımız gibi, kent içi ulaşımında bir odaklanma noktası haline gelen meydanların da kent dokusunda yer aldığı bir gerçektir. Var olan kent dokusuna müdahale edilerek, İstanbul’da Taksim dışında başka çok sayıda meydan, yine kent bütününü kapsayan bir planlamayla değil, ağırlıklı olarak araç ulaşımını kolaylaştırmak amacıyla, var olan yapılar istimlak edilerek elde edilmiştir. Bu meydanlara örnek olarak Karaköy ve Şişli meydanları verilebilir.
Kuşkusuz kent meydanlarının kent planı içinde konumlarının doğru seçilmesi yeni kentlerin planlamalarında daha rahatlıkla olanaklı iken, eski kentlerdeki zaman içinde gelişen, bütünsel bir planlamanın ürünü olmayan meydanların yer seçimi tartışma konusu olabilir. Buna karşılık örneğin Venedik’deki San Marco ya da Roma’da Pantheon’un da içinde bulunduğu Piazza Della Rotonda gibi meydanların kent içindeki konumları da yeni planlar için örnek oluşturabilir.
Ayrıca, dünyanın birçok tarihi kentinde, bugünkü planlama ölçütleri ya da yaşam standartları olmasa da ve bu kentler kendiliğinden gelişse de meydanın yerleşim dokusunda her zaman var olduğunu görmekteyiz. Örneğin, tarihi kentlerde yaya olarak gezildiğinde, ufak, daracık sokakların yine irili, ufaklı meydanlara açıldığını izlemekteyiz. Kentlilerin açık alanlarda bir araya gelme ve insanların güneşle temas etme gereksinimi bu meydanları oluşturmuştur. Her zaman dar bir sokaktan bir ufak meydana geçmek ve oradan da yine dar bir sokakla insanın yoluna devam edebilmesi kent içi dolaşımını zenginleştiren, renklendiren bir olgudur. Viyana, Venedik, Roma gibi kentlerin özellikle Eski Kent “Old City” diye adlandırılan bölgelerinde yukarıda ifade etmeye çalıştığım atmosferi görmek her zaman olanaklıdır. Bu kentlerde adeta meydanlar, birbirlerini takip ederek, hatta iç içe geçerek kent dokusunda algısal bir dinamizm yaratır. Yine, bu irili ufaklı meydanların, özellikle Avrupa’daki kentlerde çeşitli heykellerle ya da çeşmelerle donanmış olması, kent dokusuna büyük bir kültürel zenginlik katar.
Tarihi kent dokuları araştırıldığında, grid (ızgara) kent dokusuna sahip kentlerde, antik çağdan beri birbirini kesen yolların arasında kalan alanlarda yapılar oluştuğu gibi, yer yer 90 dereceyle kesişen yollar arasındaki alanlar kamusal boş alanlar olarak bırakılmıştır. Bu alanların bir bölümü park alanları olarak değerlendirilirken, bazıları da kent meydanı olarak kullanılmıştır. Böylece, grid sistemin monotonluğu bozularak kentin daha fazla yaşanabilirliği sağlanmıştır.
Meydanların kent sakinleri ya da kenti ziyaret eden kişiler tarafından rahatlıkla ulaşılabilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, meydanlara erişilebilmesi için kent içi ulaşım ağının bu gereği yerine getirmesi bir zorunluluktur. Ulaşım ağının planlamasında, kentin her bölgesinden kentin önemli meydanlarına, toplu taşımacılığa ağırlık verilerek, kentlilerin ulaştırılması en önemli planlama stratejisi olmalıdır.
Meydanları, kentlilerin açık havada zamanlarını geçirdikleri alanlar olarak da tanımlayabiliriz. Rekreaktif kamusal açık alanlar insanın güneşte buluştuğu alanlardır. Özellikle güneşin yıl boyunca çok fazla görülmediği ülkelerde meydanlar güneşlenen, banklara oturmuş kentlilerle dolup taşar. Kuşkusuz, meydanların ağırlıklı olanak yayaların kullanımına açık olması, onların rahatlıkla ve güvenle açık havada dolaşmalarına ve meydan içi etkinliklere katılmaları öngörülür. Meydanların, trafikten uzak olması, ancak günün belli zamanlarında zorunlu servis arabalarının meydana girmesi arzu edilir. Ancak, bazı meydanların trafik ağının odağı ya da hatta adası haline geldiği de bir gerçektir. Bu tür meydanların daha çok tarihi kentlerin gelişme sürecinde oluştuğu görülmektedir. Zaman içinde kentsel gereksinmelerinin değişmesi, demografik hareketlilik gibi bir dizi yeni kenstel dinamikler yeni kentsel düzenlemelerin yapılmasını gerektirmiş ve var olan meydan içi etkinlikler de bu düzenlemelerle değişmiştir. Bu düzenlemeler sonucunda, salt yaya ağırlıklı kullanıma açık olan meydanlar trafik meydanlarına dönüşmemiş, bazı alanlar da tümüyle trafikten arındırılmıştır. Örnek olarak, Viyana’daki Sankt Stephan Meydanı, ona açılan Kärtner Caddesi ve Graben’in yayalaştırılmalarıyla, salt insanların dolaşımına açılmıştır.
Özetle, meydanların planlanması çok yönlü bir araştırmanın ürünü olmalıdır.
Kent planlamasında, vazgeçilmez bir yeri olan meydan olgusu antik dönemlerden günümüze dek yüklendiği işlevler yönünden her zaman önemini korumuştur. Çeşitli boyutlarda ve biçimlerde kent planlarında yer alan meydanlar kentsel yaşamın en önemli tanıkları olmuşlardır. Meydanlarda kentin kültürel ve sosyal tarihini okumak olanaklıdır. Örneğin, Taksim, Sultanahmet gibi İstanbul’un meydanları, kentin nasıl geliştiğinin ipuçlarını veren kentsel simgelerdir. Viyana’daki Karlsplatz ya da Münih’deki Heldenplatz da, söz konusu kentlerin gelişmesindeki önemli kültürel, politik etkinliklerin izlerini taşırlar. O nedenle eski kentlerin meydanlarının sıhhileştirilmeleri ya da var olan değerlerinin restorasyonu sağlıklı bir tarih bilinci süzgecinin varlığını gerektirir.
Tarihi meydanlar sahip oldukları ve onları oluşturan değerlerle bir bütündür. Yeni kentsel dinamiklerin bu değerleri tehdit etmesi, kentsel kültürle oluşan mirasın da tehdidi anlamına gelir. Dolayısıyla eski kent meydanlarına fiziksel müdahaleler, teknik, ekonomik, sosyal, tarih ve kültürün ortak bir ürünü olmalıdır.
Kentsel yaşama büyük katkısı olan meydanların ağırlıklı olarak yüklendikleri görevler farklılık gösterebilir. Ancak, ortak noktaları bu açık kamu alanlarının sınırlandırılmış olmalarıdır. Sınırlar bazen bir geometrik düzenin bazen de amorf bir düzenin çizgileridir. Bu alanlar, insanın kendisini güvende hissettiği, insana mekan algısını veren düzenlemelerdir. İnsanların birbirleriyle kaynaştığı, farklı yaşam alışkanlıklarına sahip kentlilerin birbirlerini tanıdıkları ve beraberliğin güç kazandığını gördükleri bu açık kamusal alanlar tarih boyunca var olmuşlardır. Birçok büyük meydan, örneğin Mexico City, Meksika’daki, “Zócalo” (Plaza de la Constitución) Meydanı her sabah bayrak törenlerinin yapıldığı alan olarak kullanılır. Burada da Meksika’nın tarihini meydanı sınırlayan yapılardan okumak olanaklıdır. İspanyol Hernan Cortés, Aztek ülkesini (bugünkü Meksika) ele geçirdikten sonra, şehrin tam ortasında sömürge gücünü, başka bir deyişle kilise ve devleti temsil eden binalarla çevirerek bu meydanı yaptırmıştır.
Kent kültürünün ve planlamasının vazgeçilmez öğesi olan meydanların salt fiziki değerlerini değil, soyut değerlerini de göz önüne almamız ve onlara yeni kentsel dinamik nedeniyle vereceğimiz biçimlendirmelerde çok yönlü bir yaklaşımı ortaya koymamız gerekmektedir.
Notlar
1. Meydanların oluşumunda sınırlayıcı öğelerin salt yapılar olmadığını bu vesileyle de belirtmekte yarar vardır. Yapı dışında, her türlü doğal ve yapay sınır öğelerinin olabileceği, önemli olan bu öğelerin de sınırlayıcı olma imgesini verebilmesidir. Örneğin, İzmir’de Efes-Swiss Oteli’nin güney cephesinin önünde yer alan İzmir Cumhuriyet Meydanı’nın sınırlıyıcısı denizdir. Başka bir örnekte, bu sınırlayıcı bir ağaç topluluğu olabileceği gibi, kolonlardan oluşan bir kompozisyon da olabilir.
2. Ayrıntılı bilgi için bakınız:
-Kuruyazıcı, H.; “Cumhuriyetin İstanbul’daki Simgesi, Taksim Cumhuriyet Meydanı”, İTÜ Vakfı Dergisi, S.63, 2014.
-Hasol, D.; “Beyazıt Meydanı bugünkü haline nasıl geldi?”, İTÜ Vakfı Dergisi, S.63. 2014.
-Wiener, W. M.; Bildlexikonzur Topographie İstanbuls, Byzantion Konstantinupolis, İstanbul bis zum Beginn d.17 jh., Tübingen, 1977.
Kaynaklar
- Kuban, D.; “Bir Rönesans Adamı”, İş Bankası Kültür Yayınları/Nehir söyleşisi, İstanbul 2007.
- Aslan, D.; “Kent ve Meydanlar,” İTÜ Vakfı Dergisi, S.63, s.20-24, İstanbul, 2014
- Chip on Line; “Forum Nedir&Nasıl Kullanılır”, 9 Mart 2010.
- Çakılcıoğlu, M.; Reyhan, S.; Kurt, J.; “İstanbul Meydanları”, Bildiri Özeti, İBB İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı Şehir Planlama Müdürlüğü, İstanbul, 2010.
- Dağıstanlı, Ö.; “Meydanın Evrimi, Mekânsal Analizi ve Sosyal Açıdan Önemi”, Y. Lisans Tezi, İTÜ, İstanbul, 1997.
- Erdönmez, E.; “Kamusal Alanların Biçimlenmesi”, İTÜ Vakfı Dergisi, S.63, s.14-19, İstanbul, 2014.
- Ersağdıç, Y.; 2014, “Kent Meydanlarının Rekreasyonel İşlevleri Açısından İncelenmesi ve Bu İşlevlerin Konak Meydanı Örneğinde İrdelenmesi”, Y. Lisans Tezi, EÜ, İzmir, 1998.
- Ersoy, A.; 1995, “Agoralar ve Bir Ticaret Yapısı Örneği: Agora Stoaları, Egemimarlık, 1998/1, 50-52, İzmir.
- Fauole, P.; “Squares in Contemporary Architecture”, Amsterdam, 1995.
- Gehl, Z.; “Life Between Buildings”, Copenhagen, 1996.
- Giritlioğlu, C.; “Şehirsel Mekân Öğeleri ve Tasarımı”, İstanbul, 1991.
- Hasol, D.; “Beyazıt Meydanı Bugünkü haline nasıl geldi?”, İTÜ Vakfı Dergisi, S.63, s.35-37, İstanbul, 2014.
- Hoşkara, Ş., Ö.; “Kentsel Kamusal Mekânların Şahı Meydanlar”, İTÜ Vakfı Dergisi, S.63, s.9-13, İstanbul, 2014.
- Krier, R.; “Urban Space”, New York, 1968.
- Kuruyazıcı, H.; “Cumhuriyetin, İstanbul’daki Simgesi Taksim Cumhuriyet Meydanı“, İTÜ Vakfı Dergisi, S.63, s.28-34, İstanbul, 2014.
- Moughtin, C.; Urban Design “Street and Square”, Oxford (Bkz.S.Önder, F.Aklanoğlu), 1992.
- Önder, S.; Aklanoğlu, F.; “Kentsel Açık Mekân olarak Meydanların İrdelenmesi,” SÜ Ziraat Fak. Dergisi, No 16(29), s.96-106, 2002.
- Özer, M. N.; Ayten, M. A.; “Kamusal Odak olarak Kent,” Meydanları, ŞBP 599 Kentsel Doku Değerlendirme (Gazi Ünv. Fen Bilimleri, ŞBP Anabilim Dalı) Dersi için hazırlanan tarihsel süreç içerisinde Meydanlar ve Gelişme konulu araştırmanın sonucu, 1995.
- Öztan, Y.; “Kentler ve Meydanlar”, Maison Frainçaise Dergisi, No: 33, 154-157, İstanbul, 1998.
- Soysal, M.; “Meydanlar ve İnsanlar”,
www.ilk-kursun.com/haber/157722
- Tapan, M.; “Meydanlar üzerine bazı notlar ve Taksim Meydanı”, İTÜ Vakfı dergisi, S.63, s.25-27, İstanbul, 2014.
- Tapan, M.; “Kentleşme ve Kentlileşme üzerine”, YAPI, 12/1996 S.181, s.69, İstanbul, 1996.
- Tapan, M.; “Kentlileşememe Sorunumuz”, Koruma Sorunlarımız S.184, İstanbul, 2014.
- Tapan, M.; “Örneklerle Kentlileşememe, Koruma Sorunlarımız, S.187, İstanbul, 2014.
- Wiener, W. M.; “Bildlexikon zur Topographie Istanbuls: Byzantion, Kostantinupolis”, İstanbul bis zum Beginn d.17 Jhu, jübingen, 1977.
- Wycherley, R. E.; “Antik Çağda Kentler Nasıl Kuruldu?” (çeviri, Nur Nirven-Nezih Başgelen), İstanbul, 1993.
- Zucker, P.; “Town and Square: From the Agora to the Village”, Green, London, Cambridge, Massachusettes, 1970.
- v3.arkitera.com/h28301-tarihe-taniklik-etmis-meydanlar.html
- cemkaragozlu.blogspot.com/2013/05/kentin-dugum-noktalari-meydanlar.html
- sehirdenkareler.blogspot.com/2011/03a…
- tr.wikipedia.org/wiki
- www.mimdag.org/?p=328
- www.sabah.com.tr/fotohaber/turizm/dunyaca-unlu-meydanlar?albumid=45957&tc=28&page=14
- www.agathe.gr/overview/The Athenian Agora,
- www.google .com.tr/search.g=agora+plan+%C3% B örnekleri&tbm.
- www.kulturvarliklari.gov.tr/TR 43961 İzmir… agora.html
- www.wikipedia.org/wiki/Agora
- www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/agora
- www.arkitera.com/gorus/index/detay/bir-uzlasamama-alani-dorak-taksim-meydani/259
- www.derki.com/gezikolik/item/547
- www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-28620-26-tarih-yazılan-meydanlar.html
- Anon; İstanbul Ansiklopedisi, NTV, İstanbul, 2010.