Kapitalizm ve Mimar Portreleri
Arş. Gör. Pelin Çetken
Prof. Dr. Belkıs Uluoğlu
Modernite öncesi mimar sadece mimar değildi. Rönesans dönemi düşünüldüğünde mimar aynı zamanda ressam, heykeltıraş, doğa bilimci ve astrolog da olabilen çok yönlü bir dünya insanıydı. Soylu ve ruhban sınıfına iş yapan mimar, toplum içinde onu özel ve saygın bir yere koyan mimarlık halesine sahipti.
Artık böyle bir dünyanın varlığından söz etmek mümkün değil. Son iki yüzyıldır modernliğin kurumları, kuralları ve normları ile ona zemin hazırlayan kapitalist dünya pazarı, eskinin dünyasını yerle bir etti ve insanlara, bunun yerine merkezinde belirsizliğin olduğu yeni bir dünya sundu. Marx (2014), bu yeni dünyayı “Katı olan her şey buharlaşıyor, havaya karışıyor” sözleri ile ifade etti.
Bu yeni dünya uzmanlaşma gerektiren, seri üretim ile kitlesel ve hızlı üretimi sağlayan, emeğin sömürüsünü meşrulaştıran ve sermayeyi üretimin tek aracı haline getiren dünyaydı. Bu sarsıcı dönüşümden elbette mimarlık ve mimar da etkilendi. Kapitalist üretim tarzı gerek Fordizm gerekse de esnek birikim modeli, diğer her alanda olduğu gibi mimarın da iş yapma şeklini yeniden tanımladı. Yeni dünya düzeninde mimar, seri yapı üretimi ile baş aktör olma rollerini yitiren, özel uzmanlık alanları parçalanan ve kendisini kapitalizm sonrası neoliberal dünyada hiyerarşinin farklı düzeylerinde bulan bir aktöre dönüştü. Ancak bugün mimarlar halen her şeyden soyutlanmış, özel tasarımcı imgesinin kurduğu portre ile ön plana çıkmakta, böyle bir yanılsamanın atmosferi içinde var olmaktalar. Burada sorulması gereken asıl soru: Yitirmek istemedikleri ne?
Bu makalenin amacı yukarıda bahsedilen yanılsama ile bugünün gerçeği arasında mimarın nerede durduğu ve kapitalizm bağlamında mesleğini icra etme şeklinin nasıl bir dönüşüm geçirdiğini sorgulamaktır. Makalede mekanın seri üretim nesnesi olarak var olduğu, kitlesellik, standardizasyon ve anonimleşme gibi endüstrileşmenin araçları ile üretildiği bir yerden mimarlığa ve oluşturduğu mimar portrelerine bakılacak. Çalışma, bunu 2000’li yıllarda İstanbul’da gerçekleştirilen büyük ölçekli toplu konut projelerinin tasarım ve üretim süreçleri zemininde tartışacak. Bu süreçlerde yer alan mimar ve yöneticiler ile buradaki mimarlığı tanımlamaya yönelik yapılan görüşmeler üzerinden kapitalist mekan üretimi sırasında özel tasarımcı mimar portresi dışında hangi mimar portrelerinin olduğu ortaya konulacak.
Kapitalizm Bağlamında Mimarlık
Mimarlık yazının odağında toplumun özel kesimleri için tek ve özel nesneler tasarlayan mimar ve eserlerinin yoğunlukta olduğu görülmekte. Fakat piyasa ekonomisi yalnızca tek ve özel olan mimarlık ürünlerini talep etmemekte. Bugünün kentleri tam da mimarlık dergilerinde, kitaplarında yer almayacak, sergilerinde konu olmayacak kadar sıradan yapı üretimi çerçevesinde büyümekte. Gündelik hayatı örgütleyen bu yapılar seri üretim mantığında hızlı ve ekonomik biçimde kentin anonim kitleleri için üretilirken onların mimarlık kapsamında görülmeleri tartışmalı bir konudur.
Kapitalist mekan üretimi sırasında mekanın bir seri üretim nesnesi olması, standardize edilerek, tekrara dayalı şekilde, anonim kitleler için çok sayıda üretilmesi onun mimarlık nesnesi olarak görülmesinin önüne geçen bir unsurdur. Bu konuda Uluoğlu (2012) mimarlığın her zaman için ürününü “tek”, “özel” bir “nesne” olarak ele alan bir ontolojiyle kendisini tanımlaması; kapitalizmin mimarlık ürününü tek ve özel bir nesne olmaktan “kitlesel” ve “alelade/gündelik” bir metaya dönüştürerek, söz konusu ontolojinin gerçek yaşamın gerçek pratikleri içerisinde radikal anlamda sarsılmasına yol açtığını ifade eder. Mimarlığın bu sarsıntı ile yüzleşme çabalarını yirminci yüzyıl başı modernistlerinde toplu konut üretimi üzerinden okumak mümkün. Hatta kapitalizme rağmen bir mimarlık üretimi yapılıyor düşüncesi yerine seri üretimin, anonimleşmenin, kitleselliğin esas alındığı bir mimarlık üretimi nasıl olur sorusu modern mimarlığı oluşturan temel sorudur. Fakat mimarın tüm bu üretim içerisinde nasıl şekilleneceği sorusu sorulmamakta.
Tekil, anıtsal, seçkin, özel olan yerine tekrarlanabilir, sıradan, anonim, kitlesel olanın tasarımı nasıl bir mimar tanımlamakta? Bu soruya yanıt aramadan önce hakim mimar portresinden söz edelim. Mimarlık mesleğine dair en baskın imge onun yaratıcı, dahi bir sanatçı olduğu yönündedir. Cuff’a (1989) göre bu imge geçmişten bugüne yapılandırılmış bir mittir ve bugün mimarlık ofislerinin çalışma şekillerinde, müşterilerinde ve ürettikleri mimarlık nesnelerinde karşılık bulmamaktadır. Saint (1983), kapitalizmle ortaya çıkan iş insanı mimar imgesinden bahsederken; Gutman (2010), mimarlık pratiklerinin çoğunluğunun girişimci, iş insanı mimarların büyük ofislerince yapıldığını ifade eder. İlginç olan, sanatçı-mimar mitinin diğer tüm mimarlık biçimlerini görünmez kılacak şekilde, tek mimarlık yapma biçimi olarak var olmasıdır.
Mimarlık mesleğinin son 100 yıldaki değişimine odaklanan Boyle (1977), mimarlık pratiği çerçevesinde büyük şirketlerin ortaya çıkması ile mimarlığın dönüşümünü ortaya koymakta. Ona göre bu şirketler Rönesans döneminde mimarın tek başına birçok uzmanlığı bünyesinde barındırdığı yapıyı, birçok uzmanın ayrışarak bir arada çalıştığı yapıya dönüştürdü. Bu meseleye kent arsaları ve sermaye birikimi üzerinden bakan Colquhoun (2005), kentte büyük sermayelerin varlığı ile büyük ölçekli yapıların varlığı arasında ilişki kurar. Onun 1971 yılındaki öngörüsü, sermayenin büyüklüğünün kent arsalarının daha büyük oranlarda, bütüncül bir şekilde tasarlanacağı olgusunu getirmesi üzerineydi. Aradan geçen zamanda Colquhoun haklı çıktı. Mimarlık ofisleri ise kentin büyük sermayeli müşterileri olarak tanımlayabileceğimiz şirketlerin sermayelerini değerlendirmelerini sağlayacak büyüklükteki yapı üretimini sağlayabilmek adına şirketlerin yapısına benzer şekilde dönüştü. Archdaily’de yer alan, 2017 yılına ait bir çalışmaya göre bugün dünyada büyüklük açısından ilk beşte yer alan mimarlık ofislerinden Gensler’in 2.570; Nikken Sekkei’nin 1.796; Aecom’un 1.492; Perkin+Will’in 1.140; HDR’nin ise 1.072 çalışanı var (2). Bu mimarlık şirketleri projelerden sorumlu şef mimarlar ve onların birlikte çalıştığı mimar ve mühendislerden oluşan ekipler olarak örgütlenerek iş üretmekteler. Çünkü artık küresel dünyanın kentlerinde tek bir mimarın, tek başına bir zanaat eseri gibi üretebileceği iş ölçeğinin alanı gitgide daha çok daralmakta.
1.000 mimarın bir arada çalıştığı bir örgütlenme bilgisi endüstrinin alanından öğrenilen bir bilgidir. Büyük sermaye, büyük ölçekli işleri talep ederken, işin bütününe hakim mimarın yerini, işin parçalara bölünerek üretildiği, her parçadan bir mimarın sorumlu olduğu bir yaklaşım almakta. Çünkü Fordist üretim tarzı bu tür örgütlenmeyi öğretti. Mimarlık ofislerinde projelerin yalnızca ıslak hacmini çizen ama projenin bütününe hakim olmayan mimarların varlığı bu durumun uzantısı. Yine aynı şekilde esnek birikim modeli ise Türkiye’deki bir mimarın; Amerika’daki bir mimarlık ofisi için dışarıdan daha ucuza iş üretebileceği ortamı yaratmakta.
Kapitalizmle değişen kent ve sermaye ilişkileri başka mimarlık biçimleri üretmekte. Çalışmanın bu aşamasında bu başka mimarlığın ürettiği mimar tanımlarına odaklanılacaktır.
Mimarın İşlevsel Ayrışması
Neoliberal ekonomi politikalarının kentlerin üretimini birebir etkilediği 2000’li yıllarda, İstanbul özeline bakıldığında, bu politikaların uygulanma aracında iki temel değişiklik oldu. İlki 2002 yılında Emlak Konut GYO’nun kurulması ve buna bağlı olarak büyük hazine arazilerinin devlet ve özel sektör ortaklığında toplu konut üretimi için kullanıma açılması ve bu durumun özel sektörün “marka konut” üretimini tetiklemesidir. İkincisi ise Toplu Konut İdaresi’nin 2003 yılında “Acil Eylem Planı” çerçevesinde ülke çapında 2023 yılına kadar 1 milyon 200 bin adet konut üretme hedefi koymasıdır. Bu iki etken toplu konutu, 2000’li yıllarda kentin üretiminde baş aktör kılmakta.
İlginç olan, kentte inşaat hacmi bu kadar çok olan toplu konutun mimarlık ürünü olarak temsilinden çok meta olarak temsilinin öne çıkmasıdır. Çeşitli yayın organlarında yer alan reklamlar başta olmak üzere kentte üretimi süren toplu konut endüstrisine dair en son haberler, bilgiler mimarlık medyasından çok ekonomi medyasında yer bulmakta. Burada da birbirini andıran görsellerine yer verilen projelerin hangi inşaat şirketince, ne kadarlık bir sermaye ile kentin neresinde inşa edileceğinden; bu yatırımın ne kadar sürede, nasıl bir kar getirisi olacağından bahsedilir. Fakat mimarının adı geçmez.
İstanbul’daki toplu konut projelerinde yer alan şirket yöneticileri ve mimari müellifler ile tasarım süreci karar aşamaları ve karar verici aktörler hakkında yapılan görüşmeler endüstrileşmenin araçlarının girdiği bir tasarım sürecinin daha başka kurgulandığını göstermekte. Bu zemini kavramak adına önce toplu konut üretim süreçlerinde işveren şirket/kurum açısından sürecin nasıl yürütüldüğünden söz edelim.
Gerek özel sektör gerekse de devlet toplu konut projelerinde öncelikli olan, bu büyük ölçekli inşaata uygun büyüklükteki arsanın bulunmasıdır. Kentte arsanın yerini belirleyen birbirine bağlı iki kriter vardır: Hedef kitle ve maliyet. Hedef kitlenin alım gücü üretilecek projenin sınıfını belirlemekte. “A plus” bir proje, kentte birim metrekare satış fiyatı yüksek bir arsada üretilirken hedef kitlesi öncelikle alt ve orta gelir grubu olan TOKİ toplu konut projeleri birim metrekare satış fiyatı düşük, yapılaşmanın olmadığı kent çeperlerinde yer almakta. Konutun kitlesel olarak üretilen ve satılan bir ürün olması arsa seçimi, hedef kitle ve maliyet arasındaki bu ilişkileri kurmakta. Projelerin mimarlığını etkileyecek tüm kararlar bu ilişkiler içerisinden üretilmekte. Şirketler, projelerin başlangıç aşamasında yatırım yapacakları bölgede hangi tür konut plan tipini, ne kadara sattığına yönelik fizibilite ve “best-use” (en iyi kullanım) çalışmaları yaparak nasıl bir konut projesi istediklerine dair “brief” (yazılı belge) hazırlamaktalar.Bu “brief”ler ile daire plan tipleri, sayıları, arsada hedeflenen yoğunluk, maliyet gibi sayısal konular tanımlanmakta. Yapılan görüşmelerde “brief”ler bölgede çok satan konut tiplerini kopyalayacak şekilde hazırlandığından, şirket satış ve pazarlama gruplarının aynı bölgelerdeki benzer hedef kitlesine sahip projeler için aynı “brief”leri kullandıklarından bahsedilmekte.
Projelerde mimari müelliften öncelikli beklenti projenin “consept”ini (ana fikir) kurması ve avan projeyi hazırlamasıdır. İşveren ile yapılan sözleşmeler çerçevesinde uygulama ve ruhsat projelerini de mimari müellifin hazırladığı durumlar mevcuttur. Özel sektörde mimari müellif kararını şirket sahibi/ortakları ve yönetim kurulu verirken; TOKİ’de bu kararı veren TOKİ başkanıdır. Projelerin uygulama aşamalarında ise mimari müellif ile teknik kontrolörlük ilişkisi kurulmamakta. İnşaat şirketleri kendi bünyelerindeki mimari ve şantiye grupları aracılığı ile bu süreci yürütmekteyken; TOKİ ihale yöntemi ile belirlediği müşavirler ve yüklenici gruplar ile yürütmekte. İşveren şirket ve kurumlar projelerin uygulama aşamalarındaki maliyeti ve yapım süresini etkileyecek kararların kendi kontrollerinde olmasını istemekteler. Dolayısı ile mimari müellifin hazırladığı projeler uygulama aşamasında özellikle de tercih edilen malzeme ve uygulanacak detaylar açılarından farklılaşmakta.
Kitlesel üretimde zaman en önemli faktördür. Şirketlerin planladıkları zaman akışına uyamamaları, öngördükleri zamanda satış sürecine hazır olmamaları zarar edecekleri durumları oluşturmakta. İnşaat şirketleri bu sebeple daha önceden iş yaptıkları mimari ofislerle çalışmayı tercih etmektedirler. Toplu konut tasarım ve üretim süreçlerinde parçalı iş üretim yapısı vardır. Daha çok zaman ve maliyet kısıtlamalarının çok olduğu durumlarda tercih edilen “inhouse” (kurum içi) üretim ise şirketlerin sürecin parçalı yapısını bütünüyle kontrol altında tutmak, ortak dil ve uyumu sağlamak adına daha çok tercih edilir olmakta.
Görüşmeler çerçevesinde, mimarın projenin tasarım ve uygulamasına yönelik verdiği kararlara, iş ve işveren ile kurduğu ilişkilere göre beş farklı mimar portresi ile karşılaşılmakta. Bu portreler aşağıda yer alan şekillerdeki iş akışları üzerinden ifade edilmekte. Şekillerde kullanılan bordo oklar işverenin projeye dair temel isteklerini ve kararlarını göstermekte; mimari müellif ile yapılan sözleşmelere bağlı olarak verilen “consept” (ana fikir) ve avan proje kararları lacivert; uygulama projesi kararları yeşil, ruhsat projesi kararları kırmızı, saha teknik gezileri mavi ile gösterilmekte. Şekillerin yukarıda aşağı ve yatay olarak kurduğu ilişkiler verilen kararlardaki hiyerarşik ilişkiyi okutmayı amaçlamakta.
Toplu Konut Tasarım ve Üretim Süreçlerinde Ortaya Çıkan Mimar Portreleri
Portre 1: Projeci Mimar
Projelerde inşaat şirketleri, mimari müelliften öncelikli olarak konsepti kurmalarını ve buna bağlı olarak avan projenin dokümantasyonunu beklemekteler. Şirketlerin mimari müellife teknik kontrolörlük vermek istememeleri ile mimarın “projeci mimar” olduğu portre karşımıza çıkmakta. Şekil 1’de görülebileceği üzere işveren süreçteki maliyet ve süreyi kontrol edebilme adına “iş”i parçalara bölmekte. Bordo ok ile ifade edilen iş akışında sürecin bütününden sorumlu şirket üst düzey yöneticisi işverenin projeye dair taleplerini mimari müellife iletmekte ve aradaki ilişkiyi sağlayan olmakta. Bu ilişki içerisinde yönetici, mimari müellifi yalnızca avan projenin hazırlığından sorumlu tutmakta; çeşitli durumlarda aynı projenin ruhsat projelerini “belediyenin diline hakim” başka bir mimarlık ofisine, uygulama projelerini ise şirket mimari grubuna hazırlamaları için verebilmekte.
Burada avan projeyi hazırlayan mimar, tasarım ve üretime dair aldığı kararların nasıl uygulanacağını bilmediği ve denetleyemediği bir çerçevede yer almakta. Mimari müellifin tasarımına öngördüğü malzeme ve detay gibi maliyeti etkileyen temel konulara son karar verici şirket üst yönetimi; bu kararları sahada uygulatan ise şirketin içinde yer alan mimarlar olmakta. Şemada bu durum mimari müellifin projenin uygulama aşamasındaki süreçte yer almaması; onun yerine şirket mimari grubunun kendi içine kapalı bir biçimde etkin oluşu gri dikdörtgen bölge ile gösterilmekte. Yeşil ve turuncu oklar ile belirtilen uygulama aşamalarına dair iş akışları yalnızca bu bölgede etkilidir. Şemada yer alan çizgi çizgi oklar ise şirket içindeki onay mekanizmasına işaret etmekte. Şirket mimari ve şantiye grupları üst düzey yönetici ile sürekli iletişim halindedir.
Portre 2: İş İnsanı Mimar
Toplu konut tasarım ve üretimini ticari bir iş olarak tanımlayan ve bu “iş”i karlı hale getirmeye yönelik mimarlık anlayışı sunan bu sebeple de işverenlerin projenin uygulama aşamasında sözleşmeler çerçevesinde danışmanlık almayı tercih ettiği mimar portresidir. Bu portredeki mimarlar işveren ile ortak dil kurmada zorluk yaşamayan, onunla ortak çözümler geliştirmeye açık olan, kendileri de ürettikleri projelerin büyüklükleri ve sayıca çoklukları bakımından şirketleşmiş mimarlık ofisi kurgusu içinde yer alan mimarlardır. İşveren ile kurdukları ortak dil onların uzun süreli ilişkiler kurabilmelerini, aynı işverenin birden fazla projesinde yer almalarını sağlamakta.
Şekil 2’de görüldüğü üzere burada işveren işi daha az parçalamakta. Mimari müellif “consept”, avan proje, uygulama projeleri ve ruhsat projeleri üretimini şirketin üst yönetiminin onayı ile hazırlayan, saha kontrol gezilerini yapan, şirketin dışarıdaki bir parçasıymışçasına hareket eden bir rolü edinmekte. Şemadaki tüm iş akışlarında mimar müellif akışın bir parçası olarak var olmakta. Projenin uygulama sürecini burada da işverene bağlı mimari grup üstlense de sahayı denetleme, olası teknik sorunlara çözüm getirme sorumluluğu şirketin sunduğu sınırlar ve onay mekanizması çerçevesinde mimari müelliftedir.
Portre 3: Bağımsız Mimar
Toplu konut tasarım ve üretim süreçlerinin çok parçalı ve çok aktörlü yapısı içerisinde tasarımın ve sürecin bütünlüğünü sağlamaya çalışan mimar portresi de karşımıza çıkan mimar portreleri arasındadır. Bu portre, işveren ile sözleşmelerle tanımlı teknik kontrolörlük ilişkisi olmamasına rağmen düzenli aralıklarla şantiye kontrol gezileri yapan, projede değişiklik gereken durumlara hem işverenin taleplerine karşılık gelecek hem de kendi tasarım yaklaşımına uygun, rasyonel çözümü sağlayacak arayışta olan mimarlık biçimini sunmakta.
Şekil 3’ten izlenebileceği üzere burada şirket üst yöneticisinin işi parçaladığı ve her parçadan birbirinden farklı aktörlerin sorumlu olduğu bir düzlem bulunmamakta. Mimari müellif de en az şirket üst yöneticisi kadar tasarım ve üretim sürecine hakimdir. Bu mimar portresi, süreçteki gerekli tüm dokümantasyonu kendi ofisi çerçevesinde üreten ve uygulama aşamasında da projeyi denetleyen, gerekli durumlarda çözüm üreten konumdadır.
Şekilde “proje mimarı” portresindeki gibi şirketin kendi içine kapalı bir üretim yapmadığı bir iş akışı yer almakta. Mimari müellif, uygulama aşamasında şirketin mimari ve şantiye gruplarının etkili olduğu gri bölge ile gerek saha kontrol gezileri gerekse de olası teknik sorunlara çözüm üretme amacıyla iletişim içerisindedir. Fakat şekilde görüleceği üzere mimari müellifin projenin uygulama aşamasında ve sahada alınan kararlardaki etkinliği noktalı-çizgili oklar ile ifade edilmekte. Çünkü burada sözleşme dışı, maddi karşılığı olmayan, mimarın kendi isteği ile gerçekleştirdiği bir iş akışı bulunmakta.
Portre 4: Şirket Mimarı
Şu ana dek ifade edilen şemalarda da görüldüğü üzere toplu konut tasarım ve üretim süreçlerinin çok aktörlü ve çok parçalı yapısı üzerinde tam kontrolü sağlama aracı olarak şirketler kendi mimari gruplarını kullanmaktalar. Şirket mimarı portresi, projeci mimar, iş insanı mimar ve bağımsız mimar portrelerinin süreçteki üretimlerini gerektiği durumlarda şirketin bakış açısı ile yeniden üretendir. Projelerin uygulama süreçlerinin de şirket tarafından gerçekleştirilmesini sağlayandır. Süreçteki bu baskın rolüne rağmen süreçte görünürlükleri ve bilinirlikleri en az olan portredir.
Şekil 4’te şirketin dışarıdan mimari müelliflik hizmeti almadan, kendi içinde “inhouse” (kurum içi) olarak gerçekleştirdiği iş akışı yer almakta. Şirketin projeye dair vizyon ve misyonu doğrultusunda tek elden, içine kapalı ve hiyerarşik biçimde yürütülen bir süreç görülmekte. Şekildeki gri dikdörtgenin sınırları bu şirket içi durumu temsil etmekte.
Portre 5: Bürokrasi Mimarı
TOKİ’nin ürettiği toplu konut projelerinde karşımıza birbirinden ayrı birimlerce yönetilen bürokrat aktörler ağırlıklı süreç çıkmakta. TOKİ Başkanı öncelikli olmak üzere, başkan yardımcıları ve onlara bağlı Projeler Dairesi Başkanlığı, İhale Dairesi Başkanlığı, Uygulama Dairesi başkanlığı müdürleri bu süreçteki karar verici aktörlerdir. Şekil 5’te görüleceği üzere mimari müellif olarak Şekil 1’deki projeci mimar portresi yeniden karşımıza çıkmakta. Çünkü burada da mimari müellif projenin uygulama aşamasında yer almamakta. Öte yandan süreçte yer alan mimarlar yalnızca mimari müellif ile sınırlı değildir.
Süreç içerisinde projelerin tasarım ve uygulamalarına yönelik hiçbir kararda bulunmayan fakat mimari müellif tarafından gelen projelerin TOKİ mevzuatına ve yönetmeliklerine uygunluğunu kontrol eden, gerekli durumlarda düzeltme talep eden mimarlar kitlesel olanın üretimindeki başka bir mimar portresini sunmakta: Bürokrasi mimarı. Bu mimarlar şirket mimarı portresine benzer görünmezlikte olmakla beraber sürecin hukuki olarak tamamlanmasını sağlama rolündedirler.
Şekil 5’te görüleceği üzere, projeler dairesi başkanlığı mimari müellif ile öncelikli iletişimde olan birimdir. Şekilde bordo oklar ile belirtilen, Projeler Dairesi Başkanlığı tarafından mimar müelliften konsept, cephe önerisi ve uygulama projelerine dair dokümantasyon taleplerinde bulunmakta. Bürokrasi mimarı portresi bu noktada devreye girerek, mimari müelliflerin hazırladıkları projelerin ilgili TOKİ mevzuatına ve yönetmeliklerine uygunluklarını kontrol etmekte, gerekli durumlarda mor oklar ile ifade edilen düzeltmeleri talep etmekte.
Projelerin uygulama aşamasında müşavirler ve ihale dairesi başkanlığınca belirlenen yükleniciler kurum dışı birer aktör olarak sürece katılmakta. Sürecin kontrol ve denetimi sağlayan birim ise Uygulama Dairesi Başkanlığı’dır. Bu birim altında yer alan mimar ve mühendislerden oluşan bir ekip, şemada mavi nokta-noktalı oklar ile belirtilen saha teknik gezileri yapmakta. Buradaki nokta-noktalı durum bu gezilerin sıklığının düşük olduğunu ifade etmekte (ayda bir kere). Bu teknik geziler de projelerin yasal uygunluklarını denetleme amaçlı olarak gerçekleşmekte. Şantiyede olası çıkan teknik sorunlar yüklenici firmalar ve müşavirler tarafında çözülmekte bu içe dönük durum da gri dikdörtgen ile ifade edilmekte.
Tüm bu şemalardaki ilişki biçimleri gösteriyor ki kapitalizm bağlamında mimarın iş yapma biçimi başka türlü örgütlenmekte ve bilindik roller değişmekte. Toplu konut tasarım ve üretim süreçlerinde işveren, mimara işi parçalayarak sunmakta; mimar ise ancak o parçaların sınırı çerçevesinde hizmet odaklı bir üretim yapmakta. Sürecin her aşamasına, alınan kararların tümüne işveren şirketin ya da kurumun üst düzey yöneticileri hakimdir. Mimarın modern öncesi dönemdeki çok yönlü uzman rolü biçim değiştirerek, bugün kapitalist üretim koşulları çerçevesinde gerçekleşen mimarlık ortamında şirket/kurum üst düzey yöneticileri tarafından üstlenilmekte.
Sonuç
Toplu konutun kitlesel ve anonim bir mimarlık ürünü olması onu aynı zamanda sıradan kılandır. Bu sıradan mimarlık ürününün tasarımı ve üretimi özel tasarımcı mimar imgesinin parçalandığı bir yerden mimarlığa ve mimarın konumuna bakmayı sağlamakta. Kitlesel üretim, konutu bir çantanın ya da bir ayakkabının tasarım ve üretim süreçleriyle benzer örgütlenme süreçlerine sokmakta. Bu noktada yaşanan yalnızca mimarın işlevsel ayrışması değil; aynı zamanda mimarlık bilgisinin ve üretiminin de ayrışmasıdır.
Bugün Türkiye’de inşaat şirketleri projelerin nitelik ve niceliğine göre Fordist ve esnek birikim modellerini aynı anda kullanmakta; mimarı Fordist ya da esnek birikim tarzının bir parçası olarak yeniden tanımlamaktalar. Projeci mimar, iş insanı mimar, şirket mimarı, bağımsız mimar ve bürokrasi mimarı portreleri kapitalist mekan üretimi sırasında sermayenin mimarı tanımlamak istediği boyut üzerinden işlevsel olarak ayrıştırdığı yeri göstermekte.
Kapitalist mekan üretimi başka tür mimarlıklar ve mimar tanımları oluşturmakta. Mimarın ve mimarlığın tanımı endüstrinin bilgi alanı içinden yapılırken ortaya çıkan mimarlık yapma biçimleri yalnızca konut projelerine özgü değil. Kitlesel üretim ürünlerinin tasarım ve uygulama süreçleri üzerinden mimarın tanımına bakmak, konunun en görünür yerinden bize bir kesit vermekte. Buradaki bilgi ile özel mimarlık nesnelerinin tasarım ve üretim süreçlerindeki karar mekanizmalarına, ilişkilerine bakmak bugünün mimarının başka portrelerini de bizlere sunacaktır.
Notlar
- Bu çalışma İTÜ Mimarlık Anabilim dalı, Mimari Tasarım Doktora programı kapsamında üretilmekte olan tezin bir parçasıdır.
- Mimarın İşlevsel Ayrışması bölümünde yer alan “concept”, “best-use”, “brief”, “inhouse” gibi kelimelere görüşmelerin atmosferini sunmak adına görüşmelerde kullanıldıkları şekilde yer verilmektedir.
Kaynaklar
Boyle, B.M., (1977), Architectural Practice in America, 1865-1965- Ideal and Reality; A Story of Architecture, Kostof, S. (ed.), Oxford University Press.
Colquhoun, A., (2005), Mimari Eleştiri Yazıları, Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı.
Cuff, D., (1992), Architecture the Story of Practice, the MIT Press.
Gutman, R. (2010), Architecture from the Outside In, the Princeton Architectural Press.
Marx, K. ve Engels, F., (2014), Komünist Manifesto, Can Yayınları, İstanbul.
Saint, A., (1983), The Image of Architect, Yale University Press.
Uluoğlu, B. (2012), “Mimarlığın Ontolojisi ve Sözde Yıkımı Üzerine”; Arzu Mimarlığı, N.A. Artun& R. Ojalvo (ed.), İletişim Yayınları, İstanbul.
1. https://www.arch2o.com/short-visit-architecture-firms/
2. https://archdaily.com/870842/the-worlds-20-largest-architecture-firms
3. https://emlakproject.com/toki-istanbulda-yeni-konut-hamlesine-hazirlaniyor/