İyi Mimarlık İçin…
Doğan Hasol, Dr. Y. Müh. (Mimar)
Sürekli olarak yinelediğimiz gibi, hangi alanda olursa olsun, “iyi” olması beklenen nesne için, onu oluşturan bütün girdilerin iyi olması gerekir. Doğal ki mimarlıkta da bu ilke geçerlidir. Önce, “mimarlık”ın girdilerine bakalım. Mimarlıkta, gerçekleştirilebilecek yapının, işlevi kusursuz karşılaması, dayanıklı olması ve sanat değeri taşıması gerekir. Bunu kısa bir formülle açıklayabiliriz: İşlev x Dayanıklılık (Strüktür + Konstrüksiyon) x Estetik (Sanat Değeri)
Formüldeki bileşenlerden birinin eksik ya da yetersiz olması durumunda, ortaya çıkan yapı, mimarlık eseri olmaz; sıradan bir yapı olur.
Mimari mükemmellik için yukarıdaki ilkelerin yanı sıra günümüzde başka gereklilikler de söz konusudur. Mimarlık yapıtı bugünkü anlayışa göre, yukarıdaki formüle ek olarak sürdürülebilirlik, enerji verimliliği, çağdaş mimarlık dili, kimlik, çevreyle barışıklık, ekonomik çözümler gibi ölçütlerin yanı sıra, ekoloji, yapı fiziği, yapı kimyası, güvenlik, otomasyon vb. uzmanlık katkılarını da bünyesinde bulundurmak zorundadır.
Bütün bu girdilerin kabulü ve uygulanabilmesi için anlayışlı, iyi işveren gerekir… Ve de doğru bir kentsel planlama ve kentsel tasarım; yani tutarlı bir imar durumu. Bunu sağlamak da ilgili belediyenin görevidir. Burada bir parantez açarak planlama alanında ülkemizdeki yetki karmaşasına değinelim. Belediyelerin yanı sıra başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, kimi bakanlıklar, TOKİ, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB), Milli Emlak vb. pek çok kurum plan ve plan değişikliği yapma konusunda yetki sahibidir. Planlama ve karmaşanın birbirine zıt kavramlar olduğu açıktır.
Mimar, bir ressamdan farklı olarak, kendi kendine karar verip eser yaratmıyor; mimarın yanı sıra söz sahibi pek çok kişi ve kurum vardır.
Mimar, tasarım ve üretim evresinde bir orkestra yöneticisi konumundadır. Ünlü Alman düşünür ve yazar Wolfgang von Goethe’nin “Mimarlık donmuş müziktir” deyişi belki bununla açıklanabilir. Mimar ayrıca, tasarımıyla eserin bestecisidir de.
Öğrencilik yıllarımızda, “Mimar orkestra şefidir” şeklinde bir söylem vardı; o orkestranın kadrosu şöyle açıklanırdı: Mimar, inşaat mühendisi, makine mühendisi ve elektrik mühendisi. Bu kadronun bir orkestra değil, ancak bir kuartet oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bugünün orkestrasında ise, uzmanların sayısı çok artmıştır: Mimar yönetiminde, peyzaj tasarımı, iç mimarlık, strüktür, konstrüksiyon, aydınlatma, ısıtma – havalandırma – iklimlendirme – sıhhi tesisat, elektrik tesisatı, akustik, can ve yangın güvenliği, otomasyon, yeşil mimarlık gibi uzmanlıklar söz konusudur; uygulama için de doğal ki, iyi müteahhitlik hizmeti. Özetle, mimari üretimde artık çok girdili bir sistem yürürlüktedir.
Mekan düzenleme sanatı olarak mimarlığın, aslında toplumun kültürel düzeyini yansıttığı olgusu ülkemizde hep göz ardı ediliyor. Fransız yazar Adolphe de Custine’e (1790 – 1857) göre “Mimarlık ulusların fizyonomisidir”. Fransa’nın Mimarlık Yasası’nın birinci maddesi de “Mimarlık uygarlığın bir dışavurumudur” der. Kısacası yöreler, orada yaşayanların uygarlık ve yaşam düzeylerini ortaya koyar. Şunu da biz ekleyelim: Kötü mekanda iyi insan zor yetişir.
Özetlersek: İyi mimarlık için öncelikle toplumun kendisini sorgulaması gerekir. Kısaca, bugün öteki sanatlarımız, hangi durumda ise mimarlığımız da o durumdadır. İyi mimarlık için yalnızca mimarın iyi olması yetmez; işveren de, toplum da iyi mimarlığı istemeli.
Ülkemizin bugününe gelince… Ülkemizde mimarlık alanı sıkıntıda. Birçok kişi, “bizde mimarlık var mı ki” diyerek mimarlığımızı sorguluyor. Öncelikle bilinmesi gereken şudur: “Türkiye bir mimarlıklar ülkesidir”. Adı bilinen 42 uygarlık bu topraklarda gelişmiştir. 3.000 antik kent ve dünyanın 7 harikasından ikisi, Efes Artemis Tapınağı ve Bodrum’da Halikarnas Mozolesi yine bu topraklarda yapılmıştır. Osmanlı’nın da tarihte en başarılı olduğu sanat dalı “mimarlık”tır. Erken Cumhuriyet döneminde de çok başarılı mimarlık örnekleri üretilebilmiştir (1). Ne var ki bunlardan bazılarının kolayca yıkıldığına tanık oluyoruz. Oysa, mimari varlık için değerli yapıların korunması önemlidir. Korunacak yapının tarihi olması şart değildir; mimari değere sahip olması yeterlidir.
Bugün ülke yönetiminin, mimarlara tarz ve yol göstermek, mimarlık tarzı, üslubu dayatmak yerine, iyi mimarlığı desteklemesi ve kamu adına iyi işveren olması gerekir. Bir an önce ülkemizde de, iktidarın “Selçuklu, Osmanlı mimarlığı tarzında yapılar önermek, hatta dayatmak” yerine, önce parsel bazında kararlar almayı bırakıp üstüne düşen kentsel planlama ve kentsel tasarım konularına ağırlık vermesi beklenir. Doğal ki, mimarlık eğitimindeki sorunların çözümüne de. Ayrıca, Avrupa ülkelerinin çoğunda olduğu gibi, mimarlık meslek örgütleriyle iş birliği kurularak iyi bir mimarlık yasası ya da iyi bir mimarlık politikasının hazırlanıp yürürlüğe konulması zorunlu hale gelmiştir.