İstanbul Modern

Mimari Tasarım
Renzo Piano Building Workshop (Arup (Türkiye) Architects iş birliği ile)

Tasarım Ekibi
E. Baglietto, F. Giacobello, R. Dunphy, M. Cecchetto, E. Doyduk, M. Tokarnia, R. Wong, M. Yıldırım,

  1. Pignatti, A. Pizzolato, C. Zaccaria, M. Abidos, F. Cappellini, D. Lange, F. Terranova

Statik Proje
Arup

İşveren
Yapı Merkezi

Ana Yüklenici
MCS Mühendis

Tamamlanma Tarihi
2023

Toplam İnşaat Alanı

10.500 m²

Fotoğraflar
Cemal Emden, Enrico Cano, Meltem Sarı

Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi olarak 2004 yılında kurulan İstanbul Modern, dünyaca ünlü İtalyan mimar Renzo Piano liderliğindeki RPBW tarafından Boğaziçi’nin ışık yansımalarıyla pırıldayan sularından ilham alınarak tasarlanan yeni binasında hizmete açıldı. 

“Benim için ışık ve su bir yere özgü, onun ruhunu oluşturan basit nitelikler – Latince’de ifade edildiği gibi Genius Loci. Sanırım her yerde yalnızca oraya has unsurlar olur. Bunlar maddi olmasalar bile onları bazen mimarlıkta yine de malzeme gibi kullanırız. Üstelik Boğaziçi’nde, İstanbul’da bu ruh, her yerde saklanıyor. Sanırım o ruhu arayıp bulmak gerekiyor. Bunların liman, su ve ışık olduğu aşikardı.” 

Dünyanın farklı ülkelerindeki müze yapılarıyla tanınan Pritzker ödüllü İtalyan mimar Renzo Piano, Boğaziçi ve Haliç’in buluştuğu özel bir konumda yer alan yeni İstanbul Modern binasının tasarımındaki ilham kaynaklarını bu sözlerle aktarıyor.  

Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi olarak kurulan İstanbul Modern, Boğaziçi kıyısına inşa edilen 4 no’lu Antrepo binasında 2004 yılında kapılarını açtı. Müzenin kurucu sponsoru Eczacıbaşı Topluluğu ve ana sponsoru Doğuş Grubu-Bilgili Holding’in ortak katkısıyla eski yapıyla aynı konumda inşa edilen yeni müze binası Renzo Piano Building Workshop imzasını taşıyor. 

İstanbul Modern’in yeni binasının önünde yer alan ve eskiden kamuya kapalı olan gezinti alanı, bulunduğu benzersiz konumla ziyaretçilerin Anadolu yakası, Adalar ve Tarihi Yarımada’yı gözlemlemesine olanak tanıyor. Hemen yanındaki Boğaziçi’nin ışıltılı sularından ve ışık yansımalarından ilhamla tasarlanan yeni müze binası, şeffaf zemin kat tasarımıyla, bu kendine özgü alanın niteliklerinden yola çıkarak deniz kıyısıyla Tophane Parkı arasındaki ilişkiyi güçlendiriyor. 

10.500 metrekarelik kullanım alanına sahip beş katlı müze binası, büyük sergi salonları, çok amaçlı mekanlar, ofisler, eğitim ve farklı kültürel etkinlikler ile ticari faaliyetlere olanak tanıyan alanlar barındırıyor. Olası kuvvetli depremler öngörülerek binanın yapısal performansını korurken şeffaflık sağlamak ve masif beton çekirdeklerden kaçınmak için zemin katta çelik çapraz kolonlar tercih edilmiş. Betonarme kolonların oluşturduğu 8,4 x 8,4 metre boyutlarındaki ızgara sistem üzerinde yükselen binanın tüm yapı bileşenlerinin dairesel kesitli olması, açık ve koyu alanlar arasındaki farklılıkların keskin olmaması, aydınlık ve güvenli bir atmosfer yaratmaya katkı sağlıyor. 

Zemin kattaki kafe, mağaza, kütüphane, bilgilendirme noktaları ve eğitim atölyeleri için tasarlanan mekanlar, bu kattaki ana lobiyi çevreliyor. Binanın ana kütlesinin altındaki şeffaf cam çit, heykellerin dış mekanda sergileneceği alanların yanında çocuk atölyelerinin kurgulanacağı eğitim atölyeleri için de korunaklı hacimler sağlıyor. 

Lobinin merkezindeki büyük açıklıkta yer alan ana merdiven, müzenin kamuya açık alanlarını birbirine bağlıyor. Merdiven, giriş kat lobisinden alt kattaki mezaninde yer alan 156 kişilik oditoryuma ulaşım sağlıyor. 8 metre genişliğinde ve 16 metre uzunluğundaki bir boşlukta asılı duran merdivenler asma kattan ikinci kata kadar tüm ortak alanları delip geçerken yapının zarif ama endüstriyel havayı korunuyor. Fotoğraf galerisi, kısa süreli sergi salonu ve ofisler ile eğitim ve etkinlik odaları ise birinci katta yer alıyor. Aynı katın güney cephesinde yer alan restoran, sahip olduğu terasla deniz manzarasına açılıyor. 

Üst katlarda yer alan fuaye alanları ziyaretçilere park ve deniz manzarasını bir arada sunuyor. Binanın çevresiyle sürekli görsel etkileşim kurmasını sağlayan pencere açıklıkları, ziyaretçilerin yapıda hareket ederken içerideki konumlarını anlamalarını kolaylaştırıyor. İkinci kat toplam 3.300 metrekare büyüklüğündeki koleksiyon ve süreli sergi salonlarını barındırıyor. 

İkinci kat fuaye alanından yükselen merdivenin ulaştığı cam hacim, 650 metrekare büyüklüğündeki seyir terasına açılıyor. Yapının üstünü tamamen kaplayan sığ bir su katmanı üzerindeki bu alan, suyun üstündeki kent yansımasıyla yapının hemen yanındaki denizin bütünleşerek bir araya geldiği olağanüstü bir deneyimi mümkün kılıyor. 

Beton, çelik ve camla sınırlandırılan malzeme seçimi, yeni müze binasının da antrepodakine benzer bir endüstriyel karaktere sahip olmasını sağladı. Yapının mekanik tesisatının bileşenlerinin tavanda görünür olduğu müzede, zeminlerde ve kolonlarda kullanılan cilalı ve brüt beton, sergilenen sanat yapıtlarına odaklanmayı kolaylaştıran esnek bir mekan yaratıyor. 

Binanın cephesinde preslenmiş alüminyumdan imal edilen farklı boyutlarda yaklaşık 300 panel bulunuyor. İstanbul’un gün içinde dönüşen ışığını yansıtacak boyayla tamamlanan panel yüzeyleri, panelin sahip olduğu formla ışık oyunları oluşturuyor. Cephede paneller yerine konumlandırılan pencereler ise doğal ışığın sergi mekanlarına girmesine olanak tanıyor. Binanın çatısını tamamen kaplayan yansıtma havuzu ve üzerine yerleştirilen platform ile suyun üstündeki kent yansımasıyla denizi bütünleştirerek benzersiz bir seyir deneyimi sunuyor. Boğaz ve Haliç’in buluştuğu eşsiz bir konumda yer alan İstanbul Modern, şehre, tüm çatıyı kaplayan, türünün tek örneği bir çatı terası sunuyor. Sığ su özelliği, ziyaretçilerin terası Boğaz’ın bir uzantısı gibi deneyimlemelerine olanak tanıyor. Denizle birleşen su üzerine düşen şehir yansımaları sayesinde bina İstanbul’la ve martılarla bağ kuruyor. 

Toplam uzunluğu 500 metreyi aşan dış çelik yürüyüş yolları ve merdivenler, kaçış yolları olarak kullanılmasının yanında binanın bakımının yapılması ve özel etkinliklerde kamusal kullanım için de hizmet veriyor. Projenin endüstriyel karakterine sadık kalmak için yürüme yollarının strüktürü boyalı çelikten imal edilmiş. Galvanize taban ızgarası, yatay yürüme yollarının üstüne düşen ışığı filtreleyerek cephe panellerini aydınlatıyor ve onlara derinlik katıyor. Bununla birlikte paslanmaz çelik korkuluk, gece yapıyı aydınlatan ışıklandırmayı da barındırıyor. 

Panellerle kaplanarak ışığın sınırlandırıldığı birinci ve ikinci katlar, birbirini takip eden betonarme kolonlar üzerinde yükseliyor. Binanın çevresindeki rampa ve basamaklar, yapıyı saran kamusal alanlarla zemin kat arasında bağlantı sağlarken Tophane Parkı ve Boğaziçi manzaralı buluşma noktaları oluşturuyor. 

Ziyaretçilere çok yönlü bir deneyim alanı sunan yeni müze binasının şeffaf ve erişilebilir tasarımı, İstanbul Modern’in günümüzün sanatsal çeşitliliğinden esinlenen sergi ve programlarının içeriğiyle de örtüşüyor.