İstanbul Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi

KÂAT Mimarlık tarafından tasarlanan, Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, alanın tarihi geçmişini göz önünde bulundurarak, tarihi yapılardan ve çam ağaçlarından kalan boşluklara yerleşirken, yeni yapısal teknolojilerle ağaçlarla yaklaşarak günümüz ruh ve sinir hastalıkları hastane tipolojilerinin fiziksel, zihinsel ve mimari sınırlarını yeniden yorumluyor.

KÂAT Mimarlık’ın tasarladığı hastane projesi, Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Bizimköy Mimari Proje Yarışması’nda 1.’lik ödülünün sahibi oldu.

Barındırdığı üç binin üzerinde fıstık çamı ile İstanbul’da insan eliyle oluşturulmuş en özel ormanlardan biri olma niteliğini taşıyan yaklaşık 9,7 hektar büyüklüğündeki proje alanda aynı zamanda dönemine ait karakteristik özellikleri barındıran dört adet kagir yapı ile 2 adet tescilli ahşap köşk yer alıyor.

Tasarım ekibi tarafından tespit edilen “anlam sorunu” önerinin çıkış noktasını oluşturmuş. İnsan eliyle yaratılmış en büyük çam ormanının kente hiçbir katkı sunmamasının anlamsızığı, büyük bir açık alan içinde hapsedilmiş tel örgülü bahçeciklerin anlamsızlığı, tarifsiz büyük boşlukların anlamsızlığı, insana huzur vermesi gerekirken huzursuzluk ve tedirginlik veren ağaçların insan hayatından izole yalnızlıklarının anlamsızlığı, iyileştirme nitelikleri açısından vasıfsız yapıların hastane olarak kullanılıyor olmalarının anlamsızlığı… Öneri projesi bu anlamsızlıkları giderecek fikirsel omurga üzerine şekilleniyor.

Öneri proje “sınırlar içinde sınırlar içinde sınırlar” etkisini ortadan kaldıracak ve büyük bir tarifli boşluk yaratacak şekilde konumlanmış. Programın büyük bölümünü oluşturan yataklı hastalar ağaçların görece daha seyrek olduğu ve mevcut yapıların da bulunduğu doğu tarafına ve çepere konumlandırılmış. Bu sayede hastalar kendilerini toplumdan izole eden yüksek duvarlar yerine şifa buldukları yüksek nitelikli yapıları görüyor. Ardışık yapı dizilerinin tariflediği ortadaki boşluk ise tüm hastaların iyleşme aşamalarına göre kullanabildikleri total bir bahçe. Çepere konumlanan yapı dizgileri alandaki ağaçlara göre şekillendiğinden dinamik bir kompozisyona sahip. Alanın doğu tarafı ise nostaljik bitki örtüsü olan “fıstık çamı”nı, yeni bitki örtüsü olan kentsel dönüşüm geçiren yüksek katlı apartman bloklarına değişen Erenköy Halkı’nın kullanımına açık, yataklı hastaları rahatsız etmeyecek şekilde rekreatif reverbasyonu yüksek bir açık alan olarak kurgulanmış.

Yataklı psikiyatri kliniklerinin yer aldığı doğu bloğu, ağaçların aralarına yerleşecek şekilde parçalı bir dokuya sahip. Her ünitenin kendine ait bir iç ve dış avlusu bulunuyor. Alanın güneybatısında yer alan az ağaçlıklı alan, polikliniklerin ve acil servisin yer aldığı alan olarak kurgulanmış. Bu alan çamlık orman ile beraber, dışarıdan gelen ziyaretçilere ve halka açık. Alandaki net ayrım, günübirlik gelen ziyaretçiler ile yataklı psikiyatri kliniklerinde tedavi gören hastaların kesişmemelerini sağlıyor. Yeşil ile ilişkilenmek tüm kullanıcılara eşit imkanı sunmak adına önem taşıyor. Bu nedenle açık alanlara tüm birimlerde görsel ve fiziksel erişimi sağlamak, yapısal sınırların yerini bitkisel sınırlara bırakma ihtiyacı peyzaj ögelerinin kullanımını da şekillendirmiş. Halihazırda oldukça yoğun olan ağaç dokusu proje alanında tavan hissini yaratıyor. Önerilen bitkisel peyzaj ile duvar ve ayrıca taban hissi oluşturuluyor.

Yoğun çam ağaçlarının köklerinin neredeyse tüm alanı kaplayacak kadar geniş bir alanda yayılı olduğu varsayılmış. Bu durum, hastane bloklarının tasarımında belirli sabit bir aks sisteminden bahsetmeyi engellemiş. Ağaç köklerinin etrafına kazıkların inşa edilmesi, köklerin sınırlı bir alanını etkileyeceğinden, 60-100 mm çapındaki matkap ucuna benzeyen çubuklar yere ankrajlanıp, beton içerisinde aderensı sağlanarak oluşturulan bir çeşit kazık temel kullanılmış.