İmar Affı, Çevre Talanını Engellemez; Yüreklendirir

Doğan Hasol, Dr. Y. Müh. (Mimar)

Basından bir haber: “9’uncu İmar Affı Geliyor” AKP iktidarı döneminde 8 kez İmar Affı çıkarılmış, şimdi 9’uncusu geliyormuş (1).

Aslında, 1999 yılında yaşanan Marmara depremi sonrasında, 122 milletvekili, “Depremlere karşı alınması gereken önlemler” konusunda Meclis Araştırması istemişler. Hazırlanan raporda, Deprem Bakanlığı kurulması, riskli bölgelere yapı izni verilmemesi gibi önlemler yer alırken “gecekondulaşma ve kaçak yapılaşmayı teşvik eden imar affı politikasından kesinlikle vazgeçilmelidir” denilmişti. Ne var ki, önerilerin önemli bölümü gerçekleşmezken, bugüne kadar 8 kez imar affı çıkarıldı.


Kamu toprakları üzerindeki kaçak yapılaşmanın affı ile bunların işgalcilere satışı, doğal sitlerin yapılaşmaya, orman arazilerinin ve kıyıların özel mülkiyete açılması gibi konular, daha önce de defalarca yazdığımız gibi o alanlarda yağmayı yüreklendiriyor. Yağma hızlanıyor.

Hazine arazisini işgal edenler, kaçak ev, villa yapanlar, kaçak kat çıkanlar af yoluyla cezasını ödemiş olacak. Peki, çevreye ve doğaya verilen zararı kim karşılayacak?

İmar ve gecekondu affı daha söylenti aşamasındayken bile, kaçak yapılaşmayı ve gecekondulaşmayı tetikleyebilir. İstanbul’un her yanında, binaların tepelerinde kaçak katlar belediyelerin özel gözetiminde mantar gibi bitiyor. Bir yandan “deprem geliyor, önlemler alalım” diye feryat ediyoruz, öte yandan çürük yapıları affederek(!) insanlarımıza ölüm tuzakları hazırlıyoruz. Bu, “öbür dünyaya affedilmiş olarak gitme hakkı” mı kazandıracak?

Gecekondu ve imar afları her şeyden önce bilim dışı yöntemlerle yapılmış derme çatma yapılara yasallık kazandırmak anlamına geliyor. İşgal edilmiş toprağın işgalciye satılması, bundan gelir sağlanması cin fikri, zaten sorunlarla dolu kentlerimizi daha da büyük güçlüklerle karşı karşıya bırakacaktır.

İmar affı uygulaması çok anlamsız ve gereksizdir. Af sayesinde yapı sağlamlaşmıyor; yalnızca bu işi yapan para karşılığında bağışlanmış oluyor. Aslında, önce gecekondulaşma ve kaçak yapılaşma en baştan önlenmeli. İnşaat ruhsatı almamış yapı yaptırılmamalı. 

Su havzalarına yapılmış villalar, doğal sitlerdeki yapılaşmayla bağlantılıdır. Aziz Nesin bir toplantıda, su havzalarındaki yerleşmelere dikkat çekerek, “kendi içtiği suyu pisleten başka toplum var mı?” diye sormuştu. 

Bir kentin doğru gelişmesi için öncelikle kentsel plan ve kentsel tasarım gerekir. Bunlar olmaksızın yapılaşma kabul edilemez. Kurallara uygun şekilde, kentsel plan yapılmadan yapılaşmaya olanak verilmemelidir. 

Kısaca söyleyelim: Af, çevre talanını engellemez; aksine, yüreklendirir. 

  1. yy başında İstanbul mimarisini incelemek üzere gelen Macar mimar-yazar Karoly Kos “İstanbul’un üç düşmanı var: deprem, yangın, insanoğlu” diye yazmış. “İnsan” faktörünün başında yöneticiler geliyor. İşte yine yöneticiler, yine insan faktörü…

Bu tür girişimlerden kesinlikle kaçınılması gerekir. İmar barışı türünden yaldızlı sözler sorunu küçültmüyor aksine, kaçak inşaatı yüreklendiriyor. 

Af furyasında “yağma” yasallık kazanıyor, yeni yağmalar yüreklendiriliyor… Kentler daha çarpık hale geliyormuş, yapılar çürükmüş, ölüm tuzağıymış, tarihsel değerlerimiz, doğal sitlerimiz elden çıkıyormuş, kendi pislettiğimiz suları içiyormuşuz… Hiçbiri önemli değil(!)

Özetlersek, çağdaş bir ülkede bu tür ilkesiz girişimler olmaz; olmamalı! 

Notlar

  1. Yazının hazırlanmasına 17 Ekim 2022 günlü Sözcü Gazetesi’nin bu konudaki haberi kaynak olmuştur.