İklim Krizine Dur Demek Aslında Mümkün
Yıllardır bahsedilen küresel ısınma tehdidinin etkilerini yadsınamaz hale geldiği bugünlerde, iklim krizinin etkilerini durdurmak adına herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. İlkim krizinin en büyük iki sorumlusu hava kirliliği ve sera etkisi. Ekolojik dengenin de bozulmasına neden olan iklim krizinin etkilerini azaltmak ise yalıtımla mümkün olabiliyor.
Küresel ısınma; ulaşım, üretim, kullanılan kimyasal kirleticiler, fosil yakıtların kullanımı gibi günlük bireysel ve endüstriyel faaliyetlerin sonucu ortaya çıkan kirletici gazların atmosfere salımı sonucu oluşan gaz katmanının güneş ve dünyamız arasındaki ışınım (radyasyon) ile ısı transferi dengesini bozması sonucu dünyamızın sıcaklığının artması olarak özetlenebilir. Atmosferde biriken karbondioksit, metan, kükürt dioksit gibi atmosferin yapısında olmayan bu gaz bileşikleri nedeniyle havada oluşan katman, tıpkı bir sera etkisi ile dünyamızı sarmış durumda. İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Hüseyin Toros, son 100 yılda dünyanın sıcaklığının 1 derece arttığına dikkat çekiyor. Artan dünya sıcaklığı nedeniyle, mevsimler arası sıcaklık dengesinden, kutuplardaki buzulların erimesine, yeryüzü sularının buharlaşmasına kadar birçok olumsuz durumla karşı karşıya kalınıyor.
Atmosferdeki değişimle birlikte, artık meteorolojik olaylarda da ani değişimler yaşanıyor. Bazı bölgelerde normalin üzerinde sıcaklık dalgaları, bazı bölgelerde ise bunun tam tersi sıcaklık düşüşleri, bölgesel yağışların dengesizleşmesi, ani ve yoğun dolu şeklinde yağışlar, hortum felaketleri ve ekolojinin bozulması sonucu su dengesinin bozulması gibi konular da iklim değişikliğinin artık ciddiye alınması gerektiğini gösteriyor.
İklim Krizine Neler Yol Açtı?
Isıtma ve soğutma faaliyetlerinden en temel ihtiyaçlarımızı karşılamaya kadar hayatın her evresinde enerjiye ihtiyaç duyuluyor. Bu enerji ihtiyacı kimi zaman elektrik enerjisi ile sağlanırken, özellikle ısıtma amacıyla doğal gaz, fosil yakıtlar, petrol gibi doğal kaynaklara da gereksinim duyuluyor. Özellikle günümüzde enerji pazarının %80’ini halen fosil yakıtların oluşturması nedeniyle bu kaynakların ısıtmada kullanımı, atmosfere karbondioksit gibi kirletici gazların salınmasına ve sera etkisini artırmada rol oynuyor.
Uzmanlara göre önümüzdeki yıllarda iklim değişikliğinin etkisi gerek Türkiye’de gerekse dünyanın diğer bölgelerinde çok daha fazla hissedilecek. Bu nedenle atılacak her adımda iklim değişimini hesaba katmak gerekiyor. Gelecekte çok daha büyük sorunlarla karşılaşılmaması için daha fazla geç kalınmadan hazırlıklara başlanması şart.
Pandemi Dönemi Doğaya Nefes Aldırdı
11 Mart 2020 itibari ile ülkemizde çıkan ilk koronavirüs vakasının ardından artan pandemi önlemleri çerçevesinde evde kalınan süre neredeyse bir yılı buluyor. Bu süre zarfında çoğu iş yeri evden çalışma düzenine geçti, okullar online eğitime başladı, sosyal hayatta da kısıtlamalar ve alınan tedbirler neticesinde evlerde kalındı ve araç/toplu taşıma kullanımı azaldı. Uçaklar, otobüsler gibi şehirlerarası ve uluslararası seyahat aktivitelerinin de kısıtlanması/azalması ile doğaya salınan kirletici gazların büyük oranda azaldığı görüldü. Dolayısıyla doğa bu dönemde nefes aldı, yenilendi. Pandemi dönemi nedeniyle, yaklaşık bir yıldır yaşanan olumsuzlukların neredeyse bir ödülü gibi, hava kirliliğinde 2019 ve 2018 yıllarına kıyasla %25-30’lara varan bir oranda azalma meydana geldi. Benzer şekilde kısa çalışma düzeni nedeniyle azalan iş yükü ve mesai süreleri, endüstriyel tesislerde de iş sürelerinin azalmasına ve dolayısıyla üretim faaliyetlerinin azalarak, bu faaliyetler sonucu doğaya salınan kirletici gazların da azalmasına neden oldu.
Normalleşme adımlarının tartışıldığı bugünlerde, yapılacak ilk adım evde kalınan süreç dolayısıyla azalan hava kirliliğinin azalması avantajını sürdürmek yönünde olmalı. Tüm dünya insanlarında oluşacak toplam bir sürdürülebilirlik bilinci ile doğal enerji kaynaklarının tüketilmesinin azaltılması gerekiyor. Enerji kaynaklarının az kullanılmasındaki en büyük rolü yalıtımlı ve hatta mümkünse sıfır enerjili binalarda yaşayabilmek mümkün kılıyor. Ülkemizden yola çıkıldığında; mevcut yapı stoğunun %80’inin yalıtımsız olduğunu görülüyor. Yaşamın her alanında, kullanılan beyaz eşyalarda bile enerji verimli ürünler almaya özen gösterirken; evlerin dış cephe yalıtımlarını doğru şekilde yapmamak, enerjinin havaya uçmasına neden oluyor. Evlerin içi yerine atmosferi ısıtmaya bir son verilmesi gerekiyor. Enerjiden tasarruf ederek kişisel bütçenin korunması, doğal kaynakların tüketimini azaltarak sürdürülebilirliğe katkı sağlanması ve dünyanın daha az kirletilerek iklim krizine dur denebilmesi için mevcut tüm binaların yalıtımlı hale getirilmesi, enerji bakımından dışa bağımlı ülkemizin kalkınmasına da fayda sağlayacaktır.