İdealimdeki Ev ve Temsiliyeti
Doç. Dr. Funda Uz
Doç. Dr. İpek Akpınar
Barınma serüveninin farklı hallerindeki toplumsal, ekonomik ve kültürel süreklilik ya da kesintiler, mekanların görüntülerinde değil, anlamlarında gizlidir. Örneğin “nohut oda, bakla sofa”. Bu kanaatkar bakış ile idealimizdeki arasında, yaşanılan yer ile ilişkimizi tanımlayan toplumsal ve kültürel kodlar değişkendir. Barınak, hücre, mesken, apartman, konut, ikramiye evi, yazlık ev, yazlık site, ismiyle müsemma gece-kondu, toplu konut, sosyal konut, kooperatif, uydu kent, TOKİ, rezidans, kapalı site, güvenlikli site, köy-kent, kent-köy, eko-ev, akıllı ev, yeşil ev, sürdürülebilir ev… Aslında hangi eksende olursa olsun, Özdemir Asaf’ın dediği gibi “Kime sorsan evinde bir oda eksik”… Hep daha fazlasını isteriz, balkonları kapatırız, apartman hollerine ayakkabılarımızla taşar, bahçemizden ağaçları keser arabalarımıza park yeri açarız… Tam da bu çerçevede, “İdealimdeki Ev”in anlamı ve imgesi, yıllar içinde, olanaklar sınırında değişir; Şişli’de bir “APARTMAN”, Boğaziçi’nde bir “YALI” ya da ahşap bir “KONAK”, banka çekilişiyle hayali kurulan “İKRAMİYE EVİ”, evdeki ikinci anahtar “YAZLIK”, bugün ise “REZİDANS” ya da korunaklı/güvenlikli yani “KAPALI SİTE”de yaşama isteğine dönüşür…
19. yy’dan bugüne, tipolojik kodları, genetiği değişerek gelen, farklı mekânsal temsiller ve üretimleriyle, toplumun zihninde arzu nesnesine dönüşen “ideal ev” miti, deneysel bir kesitte nasıl temsil edilebilir? Topluma idealize edilerek sunulan, farklı medyalarla üretilen barınma pratiklerinin temsillerinde, hangi kavramsal bağlamda ve nasıl bir eleştirel yeniden üretim gerçekleştirilebilir? Bu temsiller ve idealar dünyasında, temsiliyet nasıl bir sorumluluk taşır? Nasıl bir mesaj iletebilir?
Küratörlüğünü Beatriz Colomina ve Mark Wigley’nin yaptığı “Biz İnsan Mıyız?” temalı 3. İstanbul Tasarım Bienali kapsamında Pelin Derviş koordinatörlüğünde Türkiye Tasarım Kronolojisi-Deneme projesi içinde konut tasarımı eksenini bu soruların ışığında metinleştirdik ve Merak Kabineleri içinde “İdealimdeki Ev”i sergiledik (1). Sergide 1×1 m boyutunda bir masada, geriye doğru yükselerek ve bir perspektif kurarak oluşan yüzyıllık ideal ev sahnesinde, ardışık levhalar üzerinde, 2,5 boyutlu katmanlaşmış görünüşlerle temsil edilen konutlar, yakın çevre bağlamından soyutlanarak, zihnimizdeki imgesine de atıfta bulundular.
Serginin adı, bu arzulama-kavuşamama ile benimseme-sahiplenme duygularına referansla, evin hem genel adını (konut) hem özelleşmiş olanı (yuva) ironik olarak aynı başlıkta bütünleştiriyor: “İdealimdeki Ev / My Ideal House”.
100 yıllık bir kronolojide İstanbul’daki ideal konut üretiminden deneysel bir kesit alan sergiyi ve konuyla ilgili tartışmayı, moderatörlüğünü üstlendiğimiz bir panelde devam ettirdik (2). Bu yazı ise, “temsiliyet”, “idealimdeki ev” ve “serginin adını koymak” kavramlarıyla kurguladığımız kısa bir değerlendirme yazısı olarak okunabilir (3).
İstanbul’da konutun yüzyıllık tarihçesi, farklı eşiklerle ele alınabilir. Yüzyıl başında erken modernleşme sürecinde ahşap binaların yerine inşa edilen “modern” kargir yapılar ve öteki yeni bina tipleriyle kentin görünümü değişir. 19. yy’ın ortalarından başlayarak yaygınlaşan konut tipi apartmanlar, modernleşen kent yaşamında sahip oldukları konfor koşulları ile üst sınıf gelir grubu kullanıcılar için bir tür arzu nesnesidir. 1930’larda modern mimarinin, daha çok günışığı ile “demokratik”, serbest plan ile “özgürlükçü”, geçirgen ve hafiflik ile “yeni
olma” özellikleri, Cumhuriyet’in devrimci yapısıyla da ortak bir paydada buluşur. Apartman, 1930’lardan 1950’li yıllara kadar, üst sınıfın konut mekanı olarak lüks yaşamın simgesi olur. Bir yatırım aracı olarak görülmesi nedeniyle, çok katlı konut yapıları, apartman kelimesi ile değil, “kira evi” kavramı ile tanımlanır. Yazlık ev, “idealimdeki ev” imgesinin başka bir sahnesidir. Yaz aylarında, kentin keşmekeşinden, işlerden ve özellikle kışlık apartmanlardan uzaklaşmanın yeni mekanıdır. 1950’lerde modern Amerikan banyo ve açık mutfak tasarımları, arzu edilen yeni yaşamı ve yeni tüketim kalıplarını yansıtır. Yeni ulaşım ağlarıyla boğaz kıyıları yerleşime açılır. Hem özgün biçimsel deneylerle farklı apartmanlar hem Türk sivil mimarlık geleneğine dayanan mimarlık anlayışının yansıtıldığı üst gelir grubuna hitap eden yalı renovasyonları aynı dönemde farklı konut ideallerini simgeler. Konut elde ediminde önemli bir başka eksen de kooperatiflerdir. Eğitim, köken, özel ilgiler, aile yaşı ve çocuk sahipliği gibi konut yaşam çevresinin düzeyini standart olarak belirleyen özellikler, kooperatif ortaklığının temelini oluşturur. Tüketim kalıplarına paralel olarak gelişen yaşam alanları, 21. yy’ın post-modern mekanları arasında ekonomik ve sosyal ayrışmayı fizikselleştiren başat mekanlar olarak algılanır ve yansıtılır. Küreselleşme döneminde yeni bir yaşam imgesi ile tanışan İstanbul’da, üst-orta ve üst sınıf sakinlerine, lüks bir otelin verebileceği hizmet olanaklarını sunan, yeni ideal yaşam alanları lüks konut grupları (rezidans, kapalı site) tasarım ve inşaatta öne çıkar. Seçkinlik ve kalite imgesi yarışında mimari dil lüks tüketim malzemeleriyle vurgulanır.
“İdealimdeki Ev” izleği, yüzyıllık bir kronoloji içinden çeşitli yapılarla temsil etmeye giriştiğimizde, baştan sınırlı ve eksikli olacağı ön kabulü ile sürece başladık. 100 yıllık bir dönemin, 10 yıllık dönemlere denk gelen kırılma noktalarından seçilmiş 10 yapı ile,
oluşturduğumuz bu temsil, az sayıda yapı seçimiyle, hem mütevazı bir kimliğe sahip; hem kendi içinde önemli bir iddia içeriyor. Bu yüzden seçimin ölçütlerini mimarlık ve tasarım izleyicisi/okuyucusu ile paylaşmak önemli. Bu seçilen yapıların, hem mimarlık-tasarım
çevrelerince bilinen ikonik yapılar olmasına ve dönemlerini temsiliyet potansiyeline sahip olmalarına; hem de birbirlerinden farklı ölçek ve tipleri içermesine özen gösterdik.
STUDIO X’teki tek bakış yönü olan sergileme biçimi, bu temsili, klasik bir tiyatro dekoru gibi, sahne ve seyirci ilişkisi içinde ele almamızı gerektirdi. Bu aynı zamanda, bütün ideal ev temsillerinin bir arada görülebildiği bir bakış… Geriye doğru konumlanan levhalar üzerinde,
2,5 boyutlu cephe temsilleri, yapının en karakteristik, imgelenen görünüşünü taşıyor. İzleyiciye en yakın, kronolojiye göre en uzak temsil, 20. yy başı aile apartmanı, Vedat Tek Evi. Erken Cumhuriyet Dönemi’nin apartmanlarının biçimsel karakterini Üçler Apartmanı ve
Tüten Apartmanı ile okuyoruz. 1950’ler, Birkan Apartmanı, bir sayfiye evi olan Haluk Şaman Villası ile temsil edildi. Bir kooperatif yapısı olan Hukukçular Sitesi, ona yakın dönem Sirer Yalısı ile sergide yerini aldı. 1970’ler sonuna tarihlenen Oba Apartmanı, dönemin biçim dilini malzeme ve yapı tektoniği ile girişilen diyaloğu temsil ediyor. 1990’lar, kapalı sitelerin idealize edilmeye başlandığı bir dönem. Önemli bir temsilcisi olan Platin Konutları, tek bir yapının tekrarlayan karakterini, temsilde de paralel biçimde kuruyor. 2000’ler residansların en bilinen örneklerinden Levent Loft ile tamamlanıyor (Tablo 1).
İstanbul’daki “İdeal Ev” ve Temsiliyeti
Coğrafi, tarihi, sosyo-ekonomik, politik, kültürel ve elbette mekânsal niteliklerinden dolayı, İstanbul mimarlara özellikle konut ekseninde çok özel bir ortam sunuyor… Tanzimat’tan beri modernleşme serüveninin ve yapılandırdığı burjuvazinin güçlenmesinin mekansal
izdüşümünü sunan konut, Türkiye’nin ekonomik-politik-toplumsal katmanlarıyla çeşitli evreler geçirir, yeni yüzler, yeni tipoloji ve metaforlar üretir. Mimarlık, modernizm ile gündelik yaşamı donatan, kurgulayan, değiştiren devrimsel bir nitelik kazanmıştır. Gündelik
yaşamın sahnesi olarak “ev” bu tartışmaların merkezindedir.
Metropol ve konut üzerine bir anlatı, “geleneksel kentlilik ve kentsellik örüntülerin nasıl yıkıldığı ve yenilerinin nasıl doğduğu”nu okuyabilmemiz için bir olanak sunar. “Konut yalnızca değişen barınma örüntülerinin kültürel talep ve beklentilerinin dışavurulduğu bir nokta olduğu için, o aktif insanı görmeyi sağlamıyor. Aynı zamanda da, bir karşılaşmalar alanı tanımlıyor” (4) diyen Tanyeli’ye katıldığımızı vurgulamalıyız.
Konut üzerine okumada, başka barınma modelleriyle karşılaştırıldığında, “İdealimdeki Ev” izleği ve çevreleyen kavramların temsil ettiği göstergeler yalnızca hem daha geniş bir zamansallığı içermesi, (Tanzimat’tan beri İstanbul’un modernleşme yolculuğunu aktarmada en önemli araç değiller); hem görünürlüğü ve imgelenebilirliği ile bu tartışmaların katmanlaştığı verimli bir platform oluşturuyorlar. Kimlik ve mekan politikaları üzerine tartışmaların yoğunlaştığı günümüz İstanbul’unun, dinamik olarak, kentsel sosyal ve kültürel topografyası Tanzimat’tan bugüne “İdealimdeki Ev” metaforu üzerinden çizilip üretilebilir.
Mimarlığın ve yapılı çevrenin sahneleşmesinde ev, değişen imgeleriyle başroldedir. Görsel ve metinsel repertuar, kurgusal olan-gerçek olan aralığında farklı medyalarda, bu değişen imgeyle çeşitlenir. Bu anlamıyla ideal ev, düşsel kurgu olarak yorumlanabilir; günümüzdeki
“ideal ev” ise doğrudan alınıp satılabilecek meta haline dönüşmüş, tüketim kültürüyle örtüşür. Mimarlık ve yapılı çevrenin değişimine ilişkin haberler, gazete yazıları, ünlülerle söyleşiler, toplumsal hafızanın önemli bir dışavurumu olarak edebiyat ve sinema, “yeni”
olanın sunumu, reklamlar ve broşürler bu değişen imgelerin tanıklığını yineleyerek sunar. Bu sunumun, gerçek mimari referanslarından başkalaşarak, dev aynası gibi çalışan popüler kültürle büyüdüğü, yayıldığını söylemek olanaklı…
Sergide, toplumun zihninde bir arzu nesnesi olarak imgelenen evlerin tümünü, gerçek mimari referanslarına bağlamak ve konutun yüzyıl boyunca idealize edilen imgesini, tipolojik çeşitlenmeyi kapsayacak (aile apartmanı, yalı, kooperatif evi, sayfiye evi, kapalı site,
residans…), onar yıllık kronolojik bir dizilimle temsil etme motivasyonumuzun temelini bu kopukluk oluşturuyor.
Temsiliyet Olarak Model/Maket/Siluet Üzerinden “İdealimdeki Ev”
Metinsel ya da görsel (haritalama-modelleme, vb.) üzerinden temsiliyet, aslında bilinçaltını yeniden üretme potansiyelini ortaya koyuyor. Yeni bir temsiliyet dili, ağ içerisindeki bütün eş zamanlı ve çok katmanlı ilişkilerde oluşuyor, yeniden üretiyor, yeni imgelemler oluşturuyor. Farklı gündelik yaşam pratikleri ve söylemler aracılığı yani metinsel-sözel temsiliyetlerle imge yeniden türetiliyor. Bu kapsamda, kentsel yaşamı ve var oluşu algılamak ve kavramak için, Roland Barthes’ın işaret ettiği gibi, okuma ve deneyimleme biçimlerimizi, yeni temsiliyet yöntemlerimizi yeniden üretmek gerekiyor. Mimari temsilin araçları çeşitlidir. Çizimler, maketler, eskizler, diyagramlar gibi araçların her biri, mimari düşünceyi tek başına aktarma yetisinden yoksundur. Bu yüzden araçları çoklu olarak kullanmak gereklidir. Düşüncenin evrimi / gelişimi de bu çoklu aktarım sırasında gerçekleşir. Mimarlık, mekân kurgusunun hem bizzat deneyimlenmesi hem de farklı temsilleri üzerinden bir anlatıya dönüşür. Teknik çizimler, maketler, yapıyı anlatan metinler yani mimariyi binaya dönüştürmeyi amaçlayan üretimler dışında, mimarlık dışından olanlarca üretilmiş, mekânsal anlatılar, filmler, kartpostallar, romanlar, yani mimarlığa başka disiplinler üzerinden temsili, mimari anlatıyı çoğaltan, zenginleştiren bakış açıları sunarak, yeni kavrayışların doğmasını sağlar. Zihnimizde farklı araçlarla, farklı zamansallıklarla karşılık bulan temsillerin her biri
ötekine, metinlerarası bir ilişki içinde bağlıdır.
Tam da bu çerçevede, Pelin Derviş’in koordinatörlüğündeki “Merak Kabineleri”nden birini oluşturan “İdealimdeki Ev”, kendisi ve temsiliyeti üzerinden, eleştirel ve kuramsal imgelerin yeniden ele alınmasına davet ediyor. Bu sergileme sürecimizdeki araç olarak temsili
topografya üzerine yerleştirilmiş “siluet-model”, bir tür haritalama, yani yaratıcı bir eylem olarak imgeyi yeniden üretiyor. Yalnızca daha önceden görülmemiş, deneyimlenmemiş olanı ortaya çıkartmakla kalmıyor, çoğaltılabilir bir nesneye dönüştürerek ucu açık bir idealize
etme süreci kurguluyor.
Bağlamdan koparma, yeni bir imge üretme ve sahneleştirme aşamaları olarak betimleyebileceğimiz bu süreçte yeni temsil boyutu “idealimdeki ev” için adeta yeni bir “temsil repertuarı” yaratıyor.
Bu bağlamda deneysel temsiliyet, aslında yeni bir kültürel bakıştır; temsiliyet aracılığıyla mekan yeniden üretilir, yeniden konumlandırılır. Bu modernleşen insanoğlunun var oluşunun genel geçer kavramlarını yeniden sorgulama çabasıdır. Bu kültürel işin sunduğu konutun seçkisi ve temsiliyeti, aslında bütüncül-totalistik bir yaklaşım değil, tam aksine deneysel ve öznel bir konumlandırma; zihinsel bir imgeyi, mekansal bir imgeleme dönüştürüyor. Metafor ve anlatılarımızı yeniden biçimlendiriyor. İstanbul’daki konut mekanı üzerinden insanın modernleşme yolculuğuna tanıklık ediyor.
Notlar
1.İstanbul 3. Tasarım Bienali kapsamındaki sergi, STUDIO X Istanbul mekânında 22 Ekim-25 Kasım 2016 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.
2.Sergiyi ve konuyla ilgili tartışmayı, moderatörlüğünü üstlendiğimiz Stüdyo-X’te 19 Kasım 2016 tarihinde gerçekleşen panelde, Ersen Gürsel, Hasan Çalışlar, Uğur Tanyeli ve Han Tümertekin’in katılımı ile “İdealimdeki Ev”in farklı boyutları tartışmaya açmıştır.
3.Yazıdaki “temsiliyet” üzerinden okumalar, İTÜ’deki “Mimarlık üzerinden Anlatılar” ve “Remapping Istanbul” derslerimizin kuramsal çerçevelerine ve tartışmalarına dayanmaktadır.
4.Tanyeli, U.; “İstanbul 1900-2000 Konutu ve Modernleşmeyi Metropolden Okumak”, İstanbul: Akın Nalça Yayınları, s.14-15, 2004.