Golden Hours
SABO’nun yeni sergisi “Golden Hours” Versus Art Project’te ziyarete açılıyor.
SABO’nun, Elâ Atakan küratörlüğünde gerçekleşen “Golden Hours” adlı kişisel sergisi, 15 Aralık – 28 Ocak tarihleri arasında Versus Art Project’te izleyiciyle buluşuyor.
SABO, galeride gerçekleşen üçüncü kişisel sergisinde, insanı mutlu eden anların sevgi dolu şefkatli ışığını yapıtlarına taşıyor. İyilik dolu ve sıcak hissiyatın izini süren sanatçı, aile albümlerini karıştırırken huzur anılarının peşine düşüyor.
Işığın her defasında farklı bir anlatım bulduğu eserleri, SABO’nun Versus Art Project’te gerçekleşen önceki sergileri Paracetamol ve Time Machine’den izler taşıyor. Renklerin baş döndürücü etkisi ile kurgusal zaman içerisinde yer değiştiren ifadesi, yerini daha öznel bir anlatıya, güneşin başka açılarıyla aydınlattığı huzur dolu anlara, anılarına bırakıyor. Paracetamol’deki kırmızı, Time Machine’deki prusya mavisi, “Golden Hours”da yerini sıcak turuncu ve sarılara bırakırken beraberinde bir umut mesajı taşıyor.
Güneş’in içimizi ısıttığı altından saatler, sergide üzerinden vaktin akmakta olduğu ideal bir zamana gönderme yapıyor ve aynı zamanda hayali bir mekânı da çağrıştırıyor. Bu hayalî mekânın zemini ışık ve ışığın farklı hâllerinden oluşuyor. SABO’nun kurguladığı mimariye yakından baktığımızda, yaşanmış ve iyimser bir altın çağın izlerini taşıdığını görebiliyoruz.
Sanatçı, bu sergide eserlerinin üzerine yeni bir katman daha ekliyor; ışık sızıntıları adını verdiği su damlacıklarına benzeyen, tuvaller üzerinde dağılan soyut alanlar resmediyor. SABO’ya göre bu zerreler, onun kurguladığı kendisinin içerisinde yer almadığı altın anlara sızdığı kapılar. Sanatçının bu sergide kullandığı soyut alanlar, anlam derinliğinin yanı sıra aynı zamanda çalışma tekniğine dair de ipuçları taşıyor. Kuru boya ve kâğıda resmettiği kolaj yöntemini tuvallere aktaran sanatçı, yoğun boyalı soyut alanlarla, zaman içerisinde bir yolculuk yapıyor.
SABO’nun “Golden Hours” sergisindeki eserlerde betimlediği alanların, deniz, havuz kenarında, suyun yanında olması bir tesadüf değil. Su, serginin ilk tohumu olan ana rahmine gönderme yaparken aynı zamanda, ışığın en iyi yansıtıcısı ve sanatçının tanımladığı mutluluk anlarının da belki de en iyi eşlikçisi.
“Golden Hours”, bizleri bir mutluluğun peşinde, hafiflik hayalinde, namevcut mekânlarda, tanıdık ama gerçekleşmemiş hayattan kesitlere taşıyor.
“‘Göz ruha, ruh olmayanı, şeylerin mutlu alanını, ve onların tanrısı güneşi açma mucizesini gerçekleştirmektedir. […] Görüşün bize öğrettiğini kelimesi kelimesine anlamak gerekir: Onun aracılığıyla güneşe, yıldızlara dokunmaktayızdır, aynı zamanda her yerdeyizdir, yakın şeylere olduğu kadar uzaklara da yakın, ve kendimizi başka yerde hayal etme gücümüz bile’ vardır… Kendini mutluluk anlarında hayal ettiği bu sergide, SABO, Maurice Merleau-Ponty’nin anlattığı bu içgörü yolculuğunu gerçekleştirir. Bu serginin aracılığıyla da, bizi geçmişin altın çağının gölgesinde bir hafiflik hayaline, iyileşmeye, ışığının taşıdığı umutla çağırır.”