Forest Bath
Künye
Mimari Tasarım
GAAGA
Proje Yeri
Eindhoven, Hollanda
Tamamlanma Tarihi
2022
Toplam İnşaat Alanı
2800 m²
Fotoğraflar
Max Hart Nibbrig
Eindhoven’da yer alan, GAAGA tasarımı Forest Bath , ağaç kütüğü kolonları ve yapının içerisinde doğayı devam ettiren yeşil pasajı ile çevresi ile uyum içerisinde bir tasarım sunuyor; sokak ve yapı arakesitinde değişen farklı kamusal nitelikteki alanlar ile kademeli ve tanımlı bir mahremiyet hissi sağlıyor.
Forest Bath, Hollanda’nın Eindhoven kentinde, “Bosrijk” parkında konumlanan dairesel formda bir konut yapısı. Tasarım, “Shinrin-yoku” isimli Japon pratiğinden esinlenerek gerçekleştirilmiş. Bu pratik, kişinin kendisini tamamen doğaya vermesi, zihni ve bedeni sakinleştirmek için tüm duyularıyla ormanı deneyimlemesi olarak açıklanabilir. Dengeli bir tasarım, dingin bir estetik, doğal malzeme tercihi, insan ve çevre odaklı sürdürülebilir prensipler ve hepsinden önemlisi; ev sakini, yapı ve orman peyzajı arasında kurulan güçlü bağlantı ile bu modern konut tasarımı etrafındaki doğal çevre ile ahenk içinde var oluyor.
Amsterdam’da yer alan ödüllü projeleri “Ciwoco” ardından GAAGA’nın hayata geçirilmiş ikinci konut tasarımı olan Forest Bath için bir dizi döngüsel ve uyarlanabilir tasarım kararı tercih edilmiş. John Habraken’in “Açık Yapı” konseptinde yer alan döngüsel tasarım stratejileri, Cramer’in döngüsel ekonominin 10 R’leri gibi, ya da Stewart Brand’in bina katmanlaşma modeli gibi referanslar içeriyor. Geleneksel inşa sürecinin çizgisel doğasında; malzeme temin edilir, işlenir, taşınır ve yapı yapma üzere kurulur. Bu düzende sadece “geri döngü” ya da “kazınma” mümkün. Forest Bath ise, yapının tasarım süreci de dahil olmak üzere ömrünün tüm aşamalarında geçerli olan döngüsel bir yaklaşıma sahip. Bu yaklaşımın sonucunda ortaya çıkan tasarım yüksek oranda demonte olabiliyor; uyarlanabilir özellik gösteriyor; yeniden kullanılmış malzemeler, alışılmadık yapım teknikleri ve deneysel uygulamalar barındırıyor.
Böylece yapı gelecekte karşılaşılması muhtemel değişikliklere büyük yapısal değişimler gerektirmeden uyum sağlayabilecek ve yapı ömrünü tamamladığında bile malzemelerinin en az %85’i yeniden kullanılabilecek, yani “gelecek için malzeme bankası” olarak çalışacak. Bunun yanı sıra, enerji azaltımı ve biyoçeşitliliğe katkı gibi diğer sürdürülebilir tasarım prensipleri de tasarımda uygulanmış.
Dikdörtgen formdaki yapı, nazik bir eğime sahip olan arazinin ağaç bulunmayan kısmında konumlanıyor. Ormana açılan bir patika gibi, bir pasaj yapıya doğru uzanıyor. Zemini eğrelti otları ve vadiye doğru yağmur suyunu taşıyan sığ dereler ile kaplı bu yeşil pasaj, parkta yer alan yürüme yolları ile birleşiyor. Çiçeklendirme ve güzel kokulu tırmanıcı bitkilerin kullanımının yanı sıra, dairelerin ön kapılarına ulaşan geçitler ile pasajda ışık kontrolü sağlanmış.
Tüm merdivenler, asansörler ve ön kapılar bu havadar iç pasaja açılıyor; yeşili, bulutları ve çevredeki ağaçları bir araya getiren manzaraya doğru konumlanıyor. Bu alan, binanın sakinleri için bir buluşma mekanı, evler için bir havalandırma alanı ve korunaklı bir dış mekan sunarken aynı zamanda yapının içerisinde de yerel bitki ve hayvan türlerinin yaşamının devam etmesine olanak tanıyor.
Dışarıdan bakıldığında, ağaç gövdesi şeklindeki kolonlardan oluşan kolonad ile desteklenen sürekli balkon sayesinde yapının farklı bölümleri arasında bariz bir ayrım görülmüyor. Kolonadı oluşturan ağaç gövdeleri, etraftaki ormanda bulunan ağaçlar ile iç içe geçiyor, yapı etrafındaki çevre içerisinde çözünüyor.
Her ne kadar mimari bir form olan kolonlar doğadaki ağaçlardan esinlenerek şekillendirilmiş olsa da GAAGA daha direkt bir yaklaşımla gerçekten kolon olarak ağaç gövdelerini kullanmayı tercih ediyor. Gerçek ağaç kütüklerinin kullanılması, doğanın yapı boyunca deneyimlenmeye devam etmesini, yapının “canlı” hissettirmesini sağlıyor. Önceden bir dere yatağında koruma amacıyla kullanılmış olan ahşapların yeniden kazanımı ile elde edilen cephe kaplaması da bu deneyimi pekiştiren bir etki oluşturuyor.
Balkonlar ve kolonad, mahrem ve kamusal alan arasında kademeli ama net bir geçişi mümkün kılıyor; yapının içindeki ve dışındaki alanların kullanımını anlaşılır ve herkes için keyifli hale getiriyor. Bu unsurlar, parkı ziyaret edenler ile konut sakinleri arasında rahat bir mesafe yaratırken, konutlar için korunaklı bir mahremiyet hissi oluşturuyor ve yarı-kamusal bir alan olan pasajın da sınırlarını tanımlıyor.
Yapıya, tıpkı klasik bir portiko tasarımında olduğu gibi, balkonların altından ve kolonların arasından geçerek giriliyor. Böylece farklı bir mekana girildiğini net bir şekilde hissettiren, buranın sakinlerine ait olsa bile buradan geçen ziyaretçileri de içeriye davet eden bir eşik oluşuyor.