Doğan Hasol: Çağı izlemek gerekir. Çağın tüm olanaklarını en iyi şekilde kullanmak…

“YAPI Dergisi, cumhuriyetin 50. yılını kutlamak üzere olduğumuz bir zamanda çıkmaya başlamıştı. Düşünün ki bugün 100. yıla geldik, dergi 50. yaşını yaşıyor.”

Türkiye’de mimarlık mesleğinin gelişmesine büyük katkılar sunan YAPI Dergisi’nin ve Yapı-Endüstri Merkezi’nin kurucusu, yazıldığı ilk yıllardan Türkiye mimarlık ortamı için en kıymetli kaynaklardan biri olarak görülen “Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü” ve “20. Yüzyıl Türkiye Mimarlığı” kitaplarının yanı sıra pek çok mimarlık kitabının yazarı Doğan Hasol’la YAPI Dergisi’nin hikayesini konuştuk.

Yasemin Şener: 1968 yılında Yapı-Endüstri Merkezi’ni ve 1973 yılında YAPI Dergisi’ni hangi hedef ve heyecanlar ile kurdunuz? O dönemde ülkedeki mimarlık atmosferini kısaca tarifler misiniz? 

Doğan Hasol 1956 yılında Galatasaray Lisesi’ni, 1961’de de İTÜ Mimarlık Fakültesi’ni bitirmiştim. 1968’de bazı arkadaşlarla birlikte Yapı-Endüstri Merkezi’ni kurduk. Türkiye’de yapı konusunda bir bilgi merkezi olması gerekiyordu. Yurt dışında bunun benzerleri vardı, onların adı “building center” şeklindeydi yani “yapı merkezi”. Biz de böyle bir merkez kurma kararı aldık. Daha önce Yapı Merkezi ismi alınmıştı, onlar da dostlarımızdı, ancak onlar daha sonra müteahhitlik kuruluşu olmuşlardı. Biz gerçek bir “yapı merkezi” olmak için yola çıktık.
Yapı-Endüstri Merkezi’nin yapmak istediği hizmetler vardı; onları baştan itibaren düşünmüştük. Bunların arasında yayın yapmak da vardı. Doğal ki yayın yapmanın çeşitleri vardı: Kitap yayınlayabilirdik, daha düzenli bir yayın olsun diye dergi çıkarabilirdik. Nitekim 1973 yılında YAPI Dergisi’ni çıkarmaya başladık. Derginin yayını da çok başarılı oldu. İşte bu yıl 50. yılını kutluyor.
O dönemdeki mimarlık atmosferini kısaca tarif etmek çok zor, uzun uzun tarif etmek de hiç kolay değil. YAPI Dergisi’nin ilk sayısında yazmış olduğum bir yazı var; çok dikkate değer bir yazı. Orada yazdıklarım bugün bile geçerli.
YAPI Dergisi cumhuriyetin 50. yılını kutlamak üzere olduğumuz bir zamanda çıkmaya başlamıştı. Düşünün ki bugün 100. yıla geldik, dergi 50. yaşını yaşıyor. 50 yılda ülkemiz çeşitli alanlarda büyük ölçüde değişikliğe uğradı. Üretim sürecinde, üretim ilişkilerinde, toplumsal yapıda, bilim ve teknikte, çeşitli sanat dallarında bugün varmış olduğumuz düzey bu 50 yılın hem başlangıcını hem de bitimini yaşayabilmiş kuşaklarca olağanüstü bir gelişme sayılırken, yine aynı 50 yılın yalnız sonlarını yaşamış kuşaklarca, pek de yeterli sayılmamaktadır. Derginin ilk sayısında bunu yazmışım. “Türkiye gelişti: Son 50 yılda, Atatürk’ün bize gösterdiği yolda epeyce başarılı yürüdük ve bugünlere geldik.”
1960-1980 yılları ise Türkiye için oldukça önemli ve değiştirici yıllardı, bu yıllar arasında yayıncılık yapmaya başlamanın zorlukları var mıydı? Varsa bunlar nelerdi?
DH Yayıncılık yapmaya başlamanın zorlukları tabii ki vardı, ülkede yayın azdı; yayınlar yurtdışından gelirdi. Biz fakültenin son sınıfına gelirken Türkiye’de büyük bir devalüasyon olmuştu, biz kitapçılara koşmuştuk, yabancı dergilere ulaşabilir miyiz diye, çünkü artık gelmeyeceklerini düşünüyorduk. Bu yaşadıklarımız bize yayıncılık için cesaret verdi. Türkiye’de neden böyle yayınlar yok diye düşündük, bu boşluğu hissettik. Böyle bir ortamda programımızdaki ilk önemli yeri alan etkinliklerden biri yayıncılık oldu. Sonuçta başarılı da olduk. Önce Yapı Yayın adıyla çıktık, sonra adı YEM Yayın oldu. Yapı-Endüstri Merkezi’nin yayınları bugün, YEM’de yetişmiş arkadaşlarımızın desteğiyle sürdürülebiliyor. YEM’in 40. yılda çıkardığı “Yapının Merkezinde 40 Yıl” kitabında YAPI Dergisi’nin çıkış öyküsü de geniş şekilde anlatılmıştır.
YAPI Dergisi ve YEM aracılığıyla yurt dışındaki mimari etkinlikleri ve gündemi ülkemize taşıdınız, Türk mimarlığının da küresel bir karşılık bulmasına vesile oldunuz. YAPI Dergisi ve Türkiye mimarlığı yurt dışında nasıl karşılanıyordu?
DH O yıllarda dünyanın da bilgiye, yayına çok ihtiyacı vardı. Dolayısıyla yurtdışına çok fazla ulaşamasak da ilgili çevrelerce ilginç karşılanıyordu. Hem Türkiye’nin tanıtımı için, hem de mimarlığımızın tanıtımı için önemli adımlar oldu bunlar.
1973 yılından 2023 yılına uzanan 50 yıllık hikayesinde YAPI Dergisi’ne dair unutamadığınız anılarınızdan birkaçını bizimle paylaşır mısınız?
DH Zor bir soru… Anılar o kadar çok ki, hangisini anlatmak gerekir bilemiyorum. Ama şu kadarını söyleyebilirim, YAPI Dergisi iyi bir süreç yaşadı ve başarıyla bugünlere kadar gelebildi.
Yine yabancı ünlü mimarlarla kendi ülkelerinde yaptığım röportajlar da YAPI’da yer aldı. Derginin kapsamı ilk boyuta sığmaz hale geldiği için Ocak 2003’te derginin boyutunu büyüttük.
YAPI Dergisi’ni kurduğunuz yıllarda dergi hakkında nasıl bir gelecek öngörüyordunuz? YAPI Dergisi’ni diğer basılı ve dijital kaynaklardan farklı kılan, kimliğini oluşturan ana unsurlar ve yayın ilkeleri nelerdi?
DH Bunun için yukarıda belirttiğim gibi, YAPI Dergisi’nin ilk sayısına “Çıkarken” diye yazdığım yazının bugün bile hala geçerliliğini koruduğunu düşünüyorum:
“Cumhuriyetin ellinci yılını tamamlamak üzere olduğumuz bu günlerde, her alanda son elli yılın muhasebesi ve eleştirileri yapılmaktadır. Bugünkü sonuç ne olursa olsun, elli yılda, ülkemizin görünüşünün büyük ölçüde değişikliğe uğradığı bir gerçektir.
Üretim hacminde, üretim ilişkilerinde, toplumsal yapıda, bilim ve teknikte, çeşitli sanat dallarında bugün varmış olduğumuz düzey, bu elli yılın hem başlangıcını hem de bitimini yaşayabilmiş kuşaklarca olağanüstü bir gelişme sayılırken, yine aynı elli yılın yalnız sonlarını yaşamış kuşaklarca, pek de yeterli sayılmamaktadır.
Kuşkusuz bu iki görüşte de, hem gerçek, hem de yanılgı payı bulunmaktadır. Ne var ki, belli bir bütündeki gelişme, ne yalnız onun kendi yapısı içinde, ne de yalnız kendi dışındaki benzerleriyle karşılaştırılarak ölçülebilir. Çünkü değişebilme gücünde olan her bütün, hem kendi dışındaki güçlerin etkileriyle, hem de kendindeki öz gücün itkileriyle gelişebilir.
Bugün, ülkemizin son elli yıldaki gelişimine bakarken, bunu yalnız gelişmiş ülkelerdeki ilerlemelerle karşılaştırmak, bizi haksız bir umutsuzluğa götürür. Çünkü herşeye karşın, ülkemizin kendi öz gücündeki gelişme, hiç de azımsanmayacak bir düzeye erişmiştir. Üretim hacmindeki artış, bilim, teknik ve güzel sanatlar alanındaki başarılar, hızla yükselen bir grafiği çizmektedirler. Bütün bunlar, içlerinde taşıdıkları kaçınılmaz çelişkiler ve yanlışlarla da birlikte, ülkemizin yarını konusunda bir umut kaynağı olmaktadır.
İşte, her yeni girişim gibi, YAPI Dergisi’nin temelinde de bu umut ve güven bulunmaktadır. Bütün çabamız, ülkemizde her alanda yapılagelen üretimi topluca yansıtmak ve ülkemizin tüm yapısını oluşturan değerleri belirlemek olacaktır. Böyle bir toplamın, sözünü ettiğimiz gelişmeye yeni bakış açıları kazandıracağını sanmak da boş bir iyimserlik olmasa gerektir. En geniş kapsamıyla aldığımız YAPI sözcüğü, böyle bir çabanın simgesidir.
YAPI Dergisi, yukarıda da belirtildiği gibi, en geniş anlamıyla tüm yapısal sorunları incelemek amacındadır. Bu bakımdan, ağırlık merkezi inşaat, teknik ve endüstri olmak üzere, çeşitli sorunlar, iktisadi konulardan sanat konularına kadar açılan bir yelpazede, bir bütünlük içinde ve elden geldiğince eksiksiz olarak ele alınacaktır.
Hep birlikte başarılı olmak umuduyla.”
Yapı-Endüstri Merkezi’nin faaliyetlerine son vermesinin ardından YAPI Dergisi yeni bir ekiple yoluna devam etmeye başladı. YAPI’nın bu yeni serüvenindeki yolculuğunu ve bugün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
DH Yıllar içinde YEM’in kurucularından bazı arkadaşlarımızı yitirdik. Onların varisleri kurumu bir ticarethane olarak gördüler. Doğal ki para kazanmamız gerekiyordu, yapabildiklerimizi daha iyi yapabilmemiz için. Ancak yeni ortaklar bu anlayışta olmadıkları için ben 2013 yılında Yapı-Endüstri Merkezi Yönetim Kurulu Başkanlığı görevimden istifa ettim. Ama bu, etkinliklerden ayrıldığım anlamına gelmiyor.
Yapı-Endüstri Merkezi’ni dağıttılar. Ancak, o kadar seçkin hizmetler veriliyordu ki, Yapı-Endüstri Merkezi’nde bu konularda uzmanlaşmış bazı eski çalışanlarımız ve dergiyi izleyen bazı mimar dostlar-arkadaşlar etkinliklere sahip çıktılar ve sürdürmeye başladılar. İşte YAPI Dergisi de bunlardan biri. O da yayınını başarıyla sürdürdü ve bugünlere geldi.
Günümüzde dijital yayıncılığın gelişmesiyle basılı yayınlara olan ilgi oldukça azaldı. Dünyada ve Türkiye’de mimarlık yayıncılığının bugünkü durumunu ve geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
DH Dijital yayıncılık geldi tabii. Vaktiyle olanaklar son derece azdı. Biz Tipo baskıyla başladık. Dizgi ilk yıllarda elle yapılırdı, elle tek tek kurşun harfler diziliyordu. O günleri matbaada geçirirdik. Sayfaları dizerler, prova verirler, provayı kontrol ederiz, şuraları düzeltilecek deriz, ona göre baskıya girilirdi. Ama şimdi her şey gibi bu da gelişti. Tipo baskının yerine Ofset baskı çıktı. Çağ değişti, her şey gelişti, dergi de bu kapsamda kendisini geliştirdi. İlk yıllarımızda bilgisayar bile yoktu, elektronik beyin vardı. İTÜ Taşkışla’da çok büyük bir alanda Elektronik Beyin Laboratuvarı kuruldu. Şu anda cebimizdeki telefonlar o elektronik beyinden daha becerikli. Böyle dönemlerde geçerek geldik bugünlere.
1973 yılındaki kuruluşundan bugüne YAPI Dergisi’nin köklü bir yayın olmasında emeği geçen yayın kadrolarına, mimarlara, tasarımcılara, akademisyenlere ve destekçilere neler söylemek istersiniz?
DH Etkinlikler birbirini besler. Yapı-Endüstri Merkezi olarak mimarlık eğitimine dönük bir dizi etkinlik düzenlemiştik. YAPI Fuarları yaptık, fuarları yurt dışında da yaptık. Fuara katılan firmalar YAPI Dergisi’ne reklam verirsek, fuarda yararını görürüz diye düşünerek reklam vermeye başladı. Yapı-Endüstri Merkezi’nde konferanslar, sergiler, kurslar düzenledik. Vakıflarla birlikte çalıştık. Bunların hepsi bizim etkinliklerimizi besledi, birbirlerini destekledi. Bu durum iş geliştirmenin önemli kurallarından biri oldu. Bizler bu şekilde çalıştık; sanırım başarılı da olduk.
Cumhuriyetin 100. yılında, Türkiye’deki mimari üretimlerin son 50 yılına tanıklık etmiş olan YAPI Dergisi’nin ülkemizdeki mimarlık kültürüne katkıları hakkında neler söylersiniz?
DH Katkılar sürerek devam etmiştir. Yapı-Endüstri Merkezi’nin başlattığı çeşitli etkinliklerin devamı olan çalışmalarda başarılı olmuştur. YEM Yayıncılık devam ediyor, yayınlar bugün de sürüyor. Bizim o zamanlar başlattığımız çalışmalar bugün hala canlılığını korumakta. Biz bunu sevinçle ve gururla karşılıyoruz. Artık, bilişim çağındayız, dijital ortama geçtik. Arada bir siyasetçiler “Selçuklu-Osmanlı tarzı mimarlık yapın” diyor. Bu dönemde anlamsız bir talep bu. Mimarlık çağını yansıtır; çağlara göre değişir. Selçuklu-Osmanlı tarzı tarım çağının mimarlığıdır, şu anda Bilişim (bilgi+iletişim) Çağı’nı yaşıyoruz. Mimarlıklar da ona göre gelişiyor. Sanayi Çağı’ndaydık Gökdelen, Sanayi Çağı’nın mimarlığını anlatıyordu. Beyaz yakalı çalışanları aynı bina içinde toplamak için. Şimdi bunlara gerek kalmadı. Bugün Microsoft’un Amerika’daki kampusünde 3-4 katlı binalarda çalışılıyor. Dijital bir çağda yaşıyoruz, bugünün mimarlığı da buna göre olacaktır. İlkin bilgisayar destekli çizim başladı, daha sonra bilgisayar destekli sunuma geçildi, şimdi ise bilgisayar destekli yapım-üretim aşamasındayız. YAPI da bu gelişmeleri okurlarına aktarmaya devam edecektir.
YAPI Dergisi gelecekte yolculuğuna sizce nasıl devam etmeli? Kurucusu olduğunuz bu emaneti geleceğe taşıyacak olan bizlere neler öğütlemek istersiniz?
DH Çağı izlemek gerekir. Çağın tüm olanaklarını en iyi şekilde kullanmak… Daha önce var olmayan bir takım yeni bilgiler geliyor, o bilgileri değerlendirerek yoluna başarıyla devam edebilir.
Nice yıllara!..