Divan Kuruçeşme
Künye
Mimari Tasarım
Gökhan Avcıoğlu – GAD Architecture
Restorasyon Danışmanları
Prof. Dr. Gülsün Tanyeli, Prof. Dr. Şevket Dönmez, Prof. Dr. Hayri Fehmi Yılmaz, Prof. Dr. Feridun Çılı, Prof. Dr. Sait Başaran
Kalıcı Sergi Tasarımı
Gökhan Karakuş & Gözde Eren
İşveren
Divan Grup
Statik Proje
Yapı Akademisi
Elektrik Projesi
Elsan Elektrik
Peyzaj Tasarımı
DS Mimarlık
Aydınlatma Tasarımı
NA LightStyle – Nergiz Arifoğlu
Akustik Tasarımı
Nurgül Beyazıt
Tamamlanma Tarihi
2021
Toplam İnşaat Alanı
1500 m2
Fotoğraflar
Cemal Emden & Gizem Uçar
Metin
Gökhan Karakuş
GAD Architecture tasarımı Divan Kuruçeşme, Boğaz yalılarının çevredeki tarihi dokusuna göndermeler yaparken doğrudan Boğaz’ın dalgalarını yansıtan bir katman olarak eklemlenen çelik yapı ile deniz kenarı şeridine ustaca kurgulanmış yeni bir mimari dil öneriyor.
İstanbul’da tarihi mimarinin korunması yeniden kullanımı geçtiğimiz yüzyıllar endişe verici bir konu olmuştur. İstanbul, katman katman arkeolojik kalıntılarla Neolitik döneme tarihlenen 6000 yıllık geçmişe sahip bir şehirdir. 20. yüzyıl mimari ve kentsel planlama, kentin geçmişinin mevcut tarihi ve arkeolojik izlerinde büyük bozulmalara neden olmuştur. İstanbul’un yerleşik jeolojik, yapısal ve kültürel geçmişi modern dönemde çoğunlukla yeniden tasarlanmış ya da tamamen yok edilmiştir. Modern şehrin ihtiyaçları, özellikle otomobil yolları ve yeni yoğun kentsel ticaret merkezleri, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalan önemli binaların şehrin siluetinden büyük ölçüde silinmesi anlamına geliyordu. Topkapı Sarayı yakınlarındaki Osmanlı İncili Köşk veya Fatih’teki Bizans dönemi Direklerarası arkatlı çarşısı gibi mimari değeri olan yapılar, şehrin yollarının büyümesi nedeniyle 20. yüzyılda yerle bir edildi.
Son otuz yılda benzer dinamikleri İstanbul şehirciliğinde de gördük. Kentin tarihi ve kentsel karakteri için büyük önem taşıyan tarihi yapılar elimine edilerek geçmişin mimari izleri ortadan kaldırılmıştır. Ancak ilginç bir şekilde, bu binaların birçoğunun yeniden kullanımı çok yüzeysel olarak binaların yalnızca adlarının korunacak şekilde yapılmıştır. Beyoğlu’ndaki Narmanlı Han veya Karaköy’deki Karaköy Yolcu Terminali gibi binalar, strüktürlerinde ve iç mekanlarında büyük değişikliklerle dönüştürülmüştür. İstanbul’un şehirciliğinin bu önemli simgeleri, mimarilerindeki ve cephelerindeki parçalarının yetersiz korunmasından ötürü basitleştirilmiş ikonografik temsillere indirgendi. Mimarisindeki tarihsel geçmişin, yüzeylerin, iç mekanların, renklerin, biçimlerin ve bunları oluşturan tüm malzeme katmanlarının silindiği İstanbul, bugünkü kentsel karakterine büründü. Kentsel bir bütünlük olarak kültürel miras, kentsel bağlamın 3 boyutlu mekansal, yapısal ve maddi özelliklerini yitiren görüntülere indirgenmiştir.
İstanbul Boğazı şehrin en özellikli alanlarından birisidir. Boğaz kıyıları, tepeler, semtler ve buna eşlik eden büyük ölçekli konut mimarisi, İstanbul’un kentsel yaşamının canlı ve yaşayan bir merkezi olarak burada vücut buldu. Divan Kuruçeşme projesinde tasarım grubunun; malzemeleri, yapıları, vistaları ve ciddi derecede geliştirdiği iç mekan ögelerini koruma stratejisi, Boğaz’ın geçmiş yaşamını, Boğaziçi ve İstanbul coğrafyasına yeni ve dramatik bir katkı ile kavramsal olarak yeniden tasarlanan çağdaş bir mimariye dönüştürdü.
Boğaz’ın Kültürel Mirası: Mimarlık, Tarih ve Topoğrafya
İstanbul Boğazı, şehrin en belirgin topoğrafik özelliği olmakla birlikte İstanbul kimliğinin önemli bir parçasıdır. Tarihi kentsel dokusu ile şehrin hem Asya hem de Avrupa yakasında bulunan Boğaziçi kıyısı, katı yapı yönetmeliklerine sahip olarak inşa büyüklüğü ve kapsamını sınırlayacak şekilde tasarlanmış bir kültürel miras bölgesidir. Otel markalarından biri olan Divan Otel Grubu için bir etkinlik alanı olarak Boğaz’ın Avrupa yakasındaki Kuruçeşme semtinde tasarlanan proje, Boğaz’ın tarihsel önemi ile birlikte kıyı şeridinin kısıtlayıcı yapı yönetmeliklerini hesaba katarken aynı zamanda çağın zevklerine uygun etkinlikler için çağdaş ortam sunan bir projedir.Yüzyıl
Yirmibirinci Yüzyıl Boğaziçi İçin Çağdaş Bir Mimari
Projeye yönelik mimari stratejisi, artık mevcut olmayan bir çift Boğaz yalısına ve evlerine ait tuğla örülü istinat duvarlarının, teraslarının, tonozlarının ve kemerlerinin sahip olduğu tarihi dokusuna göndermeler yaparak, deniz kenarı şeridine ustaca kurgulanmış yeni bir mimari dil önerdi. Yeni görünür özelliklerin inşası, dalgalı çelik yapı ve üst örtü ile ana etkinlik salonu terasının genişletilmesiyle sınırlandırılırken, dalgalı çatı ana çok amaçlı etkinlik salonunu kaplayan ve doğrudan Boğaz’ın dalgalarını yansıtan bir katman olarak eklemlendi. Öncelikle düğünler ve kurumsal toplantılar için kullanılan bu alan, en alçak terasın üstünde gizli bir alan olarak cam cephenin arkasında büyük ölçüde kaybolan ana hacmi ile altındaki mutfak ve kapalı garaj alanlarının alt yapısını barındırıyor. Üzerindeki tuğla duvarlar, kemerler ve tonozlarla birlikte yarı saydam çelik ve cam kanopi, Boğaz’ın tarihi dokusuna atıfta bulunarak İstanbul çağdaş Boğaziçi mimarisine radikal bir yenilik getiriyor.
Mekan, Biçim ve Tarihsel Kesişimde, Osmanlı Geçmişinin Bugünde Sürdürülmesi
Betonarme yapıya eklemlenen çelik örtü, mekansal ve yapısal anlamda dinamik, modern bir mimari oluşturma hususunda kurgulanan stratejiyi de kolaylaştırmaktadır. Bu mekansal dinamizm bir yandan, mimari için malzeme ve formlardaki sürekliliğin, bir restorasyon modeliyle zorunlu olarak tarihsel mimarlığı güncellemek olmadığı anlamına gelir. Bunun yerine, mevcut terasların ve önceki bina temellerinin açıkta kalan kalıntıları gerek alt ve üst kotlardan mekanın tarihi izleri arasından gerekse Boğaz tarafındaki açılardan ilgi çekici mekansal ilişkiler ve manzaralar oluşturmak için birleştirildi. Giriş katının terrazzo döşemesinde, havuz, hamam, çamaşırhane gibi eski yapıların canlı izleri (röleveleri) farklı renklerde mozaik taşlarla (kırmızı, beyaz, gri veya siyah) desen olarak zemin döşemelerine informatif bir şekilde işlenmiş görülüyor. Bu tarihi izler ortaya çıkarıldıktan sonra kaybolan yalıların tarihsel mimarisini sergilemek için üst teraslara taşınmıştır. Daha da önemlisi, bu çağdaş mimari tasarımda, izlerin grafik temsili ve in-situ uygulamaları ile binanın tarihi donelerinin sergilenmesi mümkün kılınmıştır. Kalıntılar günümüzde hem ana buluşma alanlarında iz olarak varlığını sürdürürken hem de Divan Kuruçeşme’yi bir yalı mimarlığı müzesi gibi sergilenmesine olanak sağlar. En dramatik olduğu şekliyle, hamam yapısının temelleri in-situ uygulama ile çelik bir çerçeveye eklemlenerek, ana etkinlik salonunda altındaki hem taşıyıcısı hem döşemesi cam olan zeminde gözlemlenebilir haldedir. GAD, hamam yapısı gibi tarihi kalıntıları korumayı ve görsel olarak sergilemeyi ilke edinmiştir.
Divan Kuruçeşme, Strüktürel Süreç
GAD’ın 2008’de başlattığı tasarım süreci, 2012’de inşaatına başlanması ve 2022’de tamamlanması ile, mimari stratejileri yeniden değerlendirmek adına birçok fırsat yarattı. Bu dönemde kritik olarak, GAD, 2000 yılında Changa Restaurant, 2009 yılında Borusan Müzik Evi, ve 2002 yılında Divan Kuruçeşme’ye komşu semt Ortaköy yakınlardaki Esma Sultan Yalısı gibi aynı zamanda etkinlik mekanı olarak kullanılan binalarda, İstanbul’un geçmişini yeniden tasarlama konusunda benzer konulara sahip birçok yapıyı da tamamlamıştır. Bu binaların mimari dili, yeni programları ve işlevsel eklemeleri kolaylaştırmak için teknik bir mimari yaklaşım benimserken aynı zamanda mevcut strüktürü yapısal eklemeler ve güçlendirmelerle desteklemek için benzer bir strateji uyguladı. Geçmişin malzeme unsurlarından mermer ve tuğla, bir anlamda “spolia” kavramı gibi, yeniden işlenerek yeni yüzeyler haline getirildi. Bu nedenle, GAD’ın Divan Kuruçeşme’nin tasarımda, her şeyden önce 1805’ten kalma bu iki yalının arka bahçelerinin, dikey istinat duvarlarının ve teraslarının mevcut kalıntılarının çağdaş mimarideki ifadesini nasıl belirleyebileceğini anlamak en önemli görevlerinden biriydi. Mimarideki hacimsel yaklaşımı belirleyen nosyon artık mevcut olmayan ahşap Boğaz yalılarının oranlarıydı. Bu anlamda, ana etkinlik mekanının büyüklüğü ve planlaması tarihi kesitler tarafından belirlenmiş ve mevcut tarihi duvarların oranlarına dayandırılarak tasarlanmıştır. İnşaat sırasında ortaya çıkarılan bu mevcut duvarlar ve temeller hem iç hem de dış tasarımda vurgulanarak, onları binanın yeni planının ve yeni çağdaş mimarisinin bir parçası haline getirdi. Bu şekilde çok sayıda taş ve tuğla duvar, Boğaziçi sahil yolu girişinden edinilen deneyimin bir parçası olurken ve ziyaretçiyi geçmiş katmanlardan ana etkinlik salonuna ve sonrasında üst kottaki teraslara doğru yönlendirir. Dış duvarlarda ve kaldırımlarda doygun, toprak boyası tuğla ve zeminler, korten çelik yüzeyler ve yeşil mermerlerle birleştiğinde oluşan malzeme ve renk sürekliliği mevcuttur. Peyzaj ve mimari arasındaki bu süreklilik, Boğaziçi yamacından aşağı sarkan yeşil dokunun bir şekilde tonoz ve kemer sistemlerinin istinat duvarlarının üzerinde sürekliliği sürdürmek adına yeşil teraslar olarak tasarlanan teknik alanların çatılarında da devam etmektedir.
Divan Kuruçeşme’nin mimarisi, Osmanlı dönemi kemer ve tonozlarından bir dizi yeni işlevler oluşturulması ve bunlar yapılırken mevcut yeraltı alanları, su depoları, istinat duvarları ve kıyı kotundan üst kotlara doğru şekillenen teras bahçelerinin karakterinin büyük oranda korunmuş olması ile doğası gereği her açıdan yapısal bir ifadeye sahiptir. Tarihi yapıların altına duvar katmanlarını destekleyen betonarme bir sistem eklendiğinden, mimarinin yapısal doğruluğu burada kilit bir noktadır. Eski ve yeni yapıların bu birleşimine görsel olarak anlam kazandırmak için, yeraltındaki gizli mekanlar, boyalı kemer ve beşik tonoz kombinasyonlarıyla, saf yapısal formlar olarak korunmuştur. Terrazzo döşeme, bu tonozların duvarlarının önünde durur ve kıvrımlı formlarını vurgulayan gömme aydınlatma ile açık bir şekilde görünür. Mimari bu şekilde hem tarihi hem de çağdaş ortamın yapısal olarak ifadesi olur.
Bu mimari ve yapısal düzeneğin merkezinde, ana 1000 kişilik çok amaçlı etkinlik salonu bulunmaktadır. Bu mekân, üç kademeli betonarme yapının üzerine oturan çelik ve camdan yapılmış, gelişmiş strüktürel bir tasarım mühendisliği örneğidir. Ana salonun yapısal çelik sistemi, çelik kolonlar üzerine yerleştirilmiş büyük kiriş sistemi ile tamamlanan bir üst örtüden oluşur. İki bölümden oluşan bu dalgalı kirişler, üzerindeki titanyum çinko çatının ana ağırlığını taşır ve ön/yan cephelere doğru sarkan saçaklarla dışa doğru uzanır. Çatı ve çatı kirişleri ayrıca çapraz şekilde diyagonal çelik uzantıların eklenmesiyle çatı kirişlerini birleştiren ve bağlayan çatı aşıkları tarafından gergin tutulur. Bu teknik çelik yapı, koyu toprak tonlarında boyanmış ve büyük ölçekli boyutuna rağmen, Boğaz manzarasına ve kıyısına ustaca artiküle olmuştur. Dalgalı görünümü Boğazın dalgalarıyla bütünleşirken istinat duvarlarının kemerlerini yansıtarak Boğaziçi için yeni bir mimari ikonografi oluşturuyor. Teknik ihtiyaçlar açısından deniz seviyesinin altında iki adet otopark katı ve servis alanları bulunmaktadır. Bu popüler sahil şeridi lokasyonunda etkinlikler sırasında yoğun trafik akışını engellememek için caddeye bakan duvarın arkasına getirilen indirme ve bindirme alanları da yerleştirilmiştir.
Genel olarak, Divan Kuruçeşme tasarımında, İstanbul’un tarihi geçmişini yeni çağdaş mimari ve yapısal formlar temelinde korumanın en başarılı girişimlerinden birini görüyoruz. Kentin ikonografisi, mimarisi ve doğal özellikleri, İstanbul’daki geçmiş dönem yapılarının, malzemelerinin ve kentsel karakterinin günümüz koşullarına uyarlanacak stratejiler geliştirme noktasında rol alan az sayıdaki projeden biridir.