Covid-19’un Konut Tasarımına Olası Etkisi ve Biyofili Bağlamında Öneriler

Prof. Dr. Ülkü Altınoluk
Y. Mimar Saadet Üstev Bayar
Y. Mimar Burca Arar
Mimar Tuğçe Tütüncüler


Yerleşik hayata geçmekle ev kavramı oluşmuştur. Yüzyıllar boyunca ev, insanoğlu için en güvenilir en özel mekan olmuştur. Ev sadece bir yapı değil bir dizi karmaşık amaç için oluşturulmuş bir kurumdur. Çünkü bir evi inşa etmek kültürel bir fenomendir. Bulunduğu coğrafyadan, kültürel ortamdan etkilenerek hem form hem de organizasyon olarak farklılık gösteren ev, barınaktan çok daha öteye geçmiştir (Rapoport, 1969). Ev sadece barınmak değildir. Yaşamın çoğunun geçtiği, yaşayanlara göre özelleşen, değişen, gelişen mekanlar organizasyonudur. Yaşamın en temel gereksinimleri evde giderilir. Sadece içinde yaşayan kişilere göre değil yeryüzündeki konumu, iklimi, yapı malzemesi, bulunduğu kültürdeki insanların gelenekleri, ritüelleri, alışkanlıkları ve hatta antropolojik ölçüleri evi şekillendiren unsurlardır (Bayar, 2020). Doğal ortamda bulunan mağara, ağaç kovuğu gibi barınak kavramı insanoğlunun neolitik dönemde toprağa bağlanıp tarıma başlamasıyla ilk mimari ürün olarak işlevini “konut”a bıraktığı kabul edilebilir. Zaman içerisinde pek çok parametreye bağlı olarak değişen “konut” kavramı sadece fiziki ihtiyaçların değil sosyal, kültürel ve duygusal ihtiyaçların da karşılandığı ve insana ait olma hissi veren mekândır.

2019 yılının Aralık ayında ortaya çıkan, bütün insanlığı etkisi altına alan Covid-19, insanları eve yöneltmiş ve kendi izolasyonlarını oluşturmalarına neden olmuştur. Etkisini bütün dünya üzerinde gösteren ve küresel bir kabusa dönüşen Covid-19, dünya üzerinde birçok insanın ölümüne neden olmaktadır. Bu dönemde insanların kendi izolasyonunu sağlamaları ve evden çıkmamaları gerektiği alınan önlemler arasındadır.  Türkiye’de de virüsün yayılmasını engellemek için insanların evlerinde kalmaları konusunda kısıtlamalar getirilmiştir. Bu dönem, insanların doğaya özlemini ve sokağa çıkıp doğayla bütünleşme isteğini artmıştır.

İnsanların sürekli evde kalmaları ve etkilenen psikolojileri, konut tasarımına bakış açısını genişletmiştir. Bu çalışmada “iyileştirici tasarım” olarak konutta biyofilik tasarım vurgulanmıştır. Mekana doğayı dahil eden biyofilik tasarım Covid-19 salgının yaşandığı bu dönemde önem taşımaktadır.

Biyofili ve Biyofilik Tasarım Hipotezi
İnsanoğlunun varoluşundan itibaren sürekli devam eden ve giderek artan bir yapılaşma eylemi sürmektedir. Bu durum özellikle sanayi devriminin başlamasıyla ivme kazanmış, çevre sorunlarını da beraberinde getirmiştir. 21. yüzyılda da mimaride bazı yaklaşımları ve doğaya yönelim olarak tanımlayabileceğimiz biyofilik tasarımın önemini artırmıştır.

Biyofili kelimesi Yunanca’dan gelen “bios” (hayat) ve “philia” (düşkünlük, sevgi) kelimelerinin birleşimidir (Gizushka özgün Türkçe blog, t.y.). Biyofili kavramı ilk kez psikolog Erich Fromm (1964) tarafından ortaya atılmış “yaşama ve canlılara karşı duyulan tutkulu sevgi” olarak açıklamıştır (Kaya, 2019; Fromm, 1964). Daha sonra bu kavramı ilk kez 1984 yılında Amerikalı Biyolog Edward O. Wilson “Biophilia” adlı kitabında geliştirmiştir. Wilson biyofili kavramını 1996 yılında Doğanın Gizli Bahçesi (In Search Of Nature) isimli çalışmasında “…yaşama ve yaşam benzeri süreçlere karşı olan doğuştan gelen eğilim” olarak açıklanmış ve “insanın canlı ve canlı benzeri süreçlerle doğuştan gelen bir ilgisinin olduğunu” vurgulamıştır (Abdollahı ve Okay, 2020; Wilson, 1996). Bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere biyofili kavramının, insanın yaratılışı gereği doğaya ihtiyaç duyması olarak açıklanabilir.

Stephen Kellert ve Edward O. Wilson biyofili kavramını anlattıkları “Biophilia Hypothesis” (1994) adlı çalışmalarından sonra 2005 yılında mimaride biyofiliyi ele aldıkları “Building for Life” kitabını çıkarmışlardır. Kellert ve Wilson (2005), ilk defa “biyofilik tasarım” kavramını bu kaynakta tanımlamış ve daha sonra 2008 yılında konuya katkıda bulunacak araştırmacıların makalelerinden de yararlanarak “Biophilic Design: The Theory, Science and Practice of Bringing Buildings to Life” kitabını oluşturmuştur. Kellert  “biyofilik tasarım” kavramını “İnşa edilmiş çevrenin tasarımı için biyofili fikrinin (doğal sistemler ve unsurlara karşı insanın içten gelen yakınlığı) değerlendirilmesi” olarak açıklamıştır. Kellert’e göre insanın duygusal, fiziksel, zihinsel sağlığı ve verimliliği doğayla yakın ilişkilerine bağlıdır. Bu ilişkinin nasıl sürdürüleceğinin irdelenmesi ve pratiğe taşınması, bu konudaki akademik ve bilimsel çalışmalar “Biyofilik Tasarım” kitabında, Stephen Kellert öncülüğünde düzenlenmiştir (Çorakçı, 2016; Heerwagen ve Orians, 1993).

Stephen Kellert’ın mimarlık ve tasarım literatürüne kattığı bu kavramla, inşa edilmiş çevrede insan-doğa etkileşiminin sürdürülebilirliği önem kazanmıştır. Biyofilik tasarım, sürdürülebilir tasarımdan farklı olarak, daha çok insan odaklı olması, insanın sağlığı ve iyiliği için doğal unsurların mimari mekana getirilmesini vurgulamaktadır. Kellert (2008), biyofilik tasarımı “sürdürülebilir tasarımın kayıp halkası” olarak tanımlamaktadır (Çorakçı, 2016; Kellert, 2008). Biyofili kavramı daha çok insanın doğal elemanlar ile olan etkileşim ihtiyacının duygusal yönüne ağırlık vermektedir. Biyofili tasarımının doğa temelli içerikleri; yerellik, doku, denge ve devamlılıktır (Abdollahı ve Okay, 2020; Bayraktaroğlu, 2014).

Biyofilik tasarım, insanları doğaya daha yakından bağlamak isteyen bir mimari yaklaşımdır. Özellikle konut tasarımında, iç mekanlarda ve insanın eylemini gerçekleştirebildiği bütün kapalı mekanlarda, doğayı içeri alarak biyofilik tasarım etkisini gösterebilir. Teknolojinin gelişmesi ve kentleşmenin getirdiği konut tasarımının ivme kazanması her geçen gün artmakta ve insanı doğadan koparmaktadır. Gelişen bu konut tasarımları doğayla iç içe olması gereken bağın kaybolmasına neden olmaktadır. Biyofilik tasarımın en temel amacı kaybolan bu bağlantıyı kurmaktır.

Biyofilik Tasarımdan Kesitler
Doğayı içeri alarak insanları doğaya bağlamayı amaçlayan biyofilik tasarımın izlerine geleneksel yapılarımızda rastlayabiliriz. Geleneksel Türk evlerini biyofilik tasarım olarak incelediğimizde önemli noktalar görülmektedir. Bu yapılarda biyofilik tasarım düşünülmemiş olsa da ortaya çıkan ürün, biyofilik tasarım olarak incelendiğinde birçok ortak nokta görülmektedir. Geleneksel Türk evlerinde mahremiyet sağlanırken insanı sosyal hayattan soyutlamadığını konutta daha alt ölçekte bir sosyalleşme alanı oluşturduğunu analiz etmemiz mümkündür. Bu evlerde açık ve yarı açık mekanlar düşünülerek su ve bitkisel öğelere yer verilmiş, gün ışığını, rüzgarı, güneşlenmeyi coğrafi ve jeopolitik konum doğru kullanılarak insan hayatına daha saygılı ve sürdürülebilir konut anlayışına ulaşılmıştır.

Cengiz Bektaş’a (1996) göre geleneksel Türk evi oluşum ilkeleri şöyle sıralanabilir;

1. Yaşama, doğaya, çevre koşullarına uygunluk
2. Gerçekçilik, akılcılık
3. İçten dışa çözüm
4. İç-dış uyumu (Evin içindeki içtenlik ve yalınlığın dışa vurumu)
5. Tutumsallık.

Orta Doğu’ya özgü avlulu mekan örgütlenmelerinde avlu, sadece bir iç bahçe niteliğinde (Naumann, 1955) değil, birçok kapalı mekana ulaşmak için bir odak noktası, ayrıca çeşitli ağaçları, bitkileri ve su öğelerini bünyesinde barındıran bir manzara niteliğindedir. (Özdeniz ve diğerleri, 1998; Gür ve Bekleyen, 2003; Bekleyen, Yıldırım ve Sarıgöl, 2004; Dalkılıç, 2004; Bekleyen, Dalkılıç ve Özen, 2014). Avlulu mekan örgütlenmelerinde konutun merkezinde bulunan avlunun etrafındaki kapalı mekanlar için bir aydınlık ve hava kaynağı olduğu söylenebilir. Avlu, sokaktaki hayat ile konuttaki hayatı bir birine bağlayan, birinden diğerine geçişi sağlayan ve mevsime göre pek çok işlevin yüklendiği mekandır. Avlu aynı zamanda içindeki havuz, çeşme ve bitkilerle konutta yaşayanları doğadaki elemanlarla buluşturan, bir bakıma konuta doğayı dahil eden mekandır.

Altınoluk (1989), The Old Turkish House And The Traditional Way of Life konu başlıklı makalesinde geleneksel Türk evinin küçük ya da büyük mutlaka bahçeli, kendi içine dönük, doğa ile bütünleşmiş ve insan ölçüsünde dengeli oranlara sahip olduğunu belirtmektedir. Le Corbusier’nin  (1887-1965), “Türk, evinden önce bahçesini yapar, ağaç diker; Fransız ise yapı için ağaç keser!” sözleri, Türk kültüründe konutta açık mekanın, dolayısı ile doğanın ne denli önemsendiğini göstermektedir.

Günümüz konut tasarımlarını incelediğimizde ise ailelerin geniş aileden çekirdek aileye dönüşmüş olması, kadınların sosyal ve iş hayatına daha çok dahil olması, mevsimsel üretimlerin evlerde yapılmaması gibi pek çok nedenden dolayı açık ve yarı açık mekanların yok olduğunu görmekteyiz. Genellikle apartman tipi konutların tercih edildiği günümüzde evlere bir geçiş mekanının olmadığı, açık ve yarı açık mekanın tasarıma dahil edilmediği daha çok odaların organizasyonu şeklindeki plan tipolojilerinin uygulandığı görülmektedir. Konutta tasarlanan herhangi bir mekanın işlevi net ve katıdır; yüklendiği işlev dışında kullanıcın ihtiyacına cevap vermemektedir. Yemeğin hazırlanıp yendiği mutfak, ailenin oturduğu bir arada zaman geçirebildiği günlük yaşanılan bir oda, yatma işlevi dışında fonksiyonlara cevap veremeyecek büyüklükte yatak odaları ve ıslak hacimlerden oluşan standart ev planlarının olağanüstü durumlarda evde geçirilmesi gereken pandemi döneminde esnek olmadığı deneyimlenmiştir. Cengiz Bektaş (1996), Türk evini günümüz konutları ile karşılaştırırken esnekliğe değinerek “Oda değil, evdir zaten onlar. Türk evinin bir odasında hiç dışarıya çıkmadan yaşayabilirsiniz. … Sonra yatakların konulduğu bir yüklük ve banyo vardır, gelen komşuya hemen kahve pişirmek için bir taş dolap görürsünüz. Yanında ocak vardır. İsterse yemeği ısıtabilir. Aynı yerde oturur, yatar, kalkar, dışarıya çıkmadan gününü burada geçirebilir. Halbuki bugün öyle mi? Yatak odanıza giriyorsunuz, 8 saat uyuyup, sonra da kapıyı çekip çıkıyorsunuz. 16 saat oda boş duruyor.”

Mekanın esnekliğinin ne derece önemli olduğu, pandemi döneminde mesleğini, sporunu, hobilerini eve sığdırmaya çalışan insanlar tarafından deneyimlenmiş, bu durum tasarımcıları yeni arayışlara yönlendirmiştir.

Konut mimarisinde biyofilik tasarım özelliklerine sahip verilebilecek ilk örneklerin başında Frank L. Wright’ın modern mimarinin başyapıtlarından sayılan ‘‘Şelale Evi’’ karşımıza çıkmaktadır. Şelale Evi (Fallingwater), çevresindeki dağ ve orman yapısına uygun olarak yerleştirilmiştir. Wright tasarımında, kır çiçekleri ve bitkilerini soyutlayarak ahşap, tuğla ve taş dokusunu dekoratif bir unsur olarak kullanmış, insanların bu doğal unsurları barındıran mekanlarda birbirlerine daha kolay yakınlık kurabileceğini düşünmüştür.

Dikey orman olarak anılan “Bosco Verticale” binaları biyofilik tasarımda öne çıkan modern tasarımlardandır. İtalya’da konut amaçlı inşa edilen bu yapı çeşitli bitki türlerini dikey bir alanda buluşturmuş ve cephede kullanılan bitki türlerinin seçimi ve cephelere göre dağılımları uzun süreli bir çalışma sonucunda oluşturulmuştur.

Bu binalar, doğal sürecin gözlemlenebildiği, mevcut bitki çeşitliliği, nem üreten, CO2 ve partikülleri emen, oksijen üreten, radyasyon ve gürültü kirliliğini engelleyen bir mikro iklimin gelişmesine yardımcı olmaktadır (Kaya, 2019).

Sosyal yalıtım gerektiren, insanların eve kapandığı 2020 yılında, insanın konut ihtiyacının odalardan ibaret olmadığı tüm kullanıcılar tarafından deneyimlenmiştir. Konut tasarımında göz ardı edilen cephe açıklık oranlarının, açık alanların ve mekan organizasyonunda odalar arasındaki oransızlığın önemini artırmış, tasarımcıları doğru çözüm arayışları üzerine araştırmaya yöneltmiştir. Hızla değişen, gelişen, kalabalıklaşan kentlerde iki katlı bahçeli konutların uygulanmasını önermek doğru olmakla beraber gerçekçi olmayacağı düşünülmektedir. Bu durumda çok katlı, karma yapılarda, konutlarda doğayı tasarıma dahil etme önerileri oldukça önem kazanmaktadır. Sürdürülebilir bir yaşam için biyofili kavramını irdeleyip tasarıma dahil etmek daha yaşanılabilir konut anlayışını geliştirecektir.

Covid-19 İzolasyon Döneminde Biyofilinin İnsan Psikoloji Üzerindeki İyileştici Etkisi
Doğayı yapılı çevreye dahil etmek olarak tanımlayabileceğimiz biyofilik tasarımın insan sağlığı ve psikolojisi üzerinde birçok araştırma yapılmıştır. Kentleşmenin artması, inşaat sektörünün ivme kazanması ve betonlaşma insanın doğayla olan bağını azaltmıştır. Bu durum uzmanlar tarafından daha çok araştırılmış ve bilimsel çalışmaları geliştirmiştir. İnsanın doğayla kopmasının nedenlerinden olan kentleşmenin olumlu-olumsuz yönleri tartışılmış ve öneriler getirilmiştir.

Bu konuda Rohde ve Kendle (1994), kent içerisinde yer alan doğal alanların insanın psikolojik refahı üzerine etkilerini beş kategoride değerlendirilmiştir (Kaya, 2019; Rohde ve Kendle, 1994).

  • Bilişsel bakımdan; zihin yorgunluğunu azaltarak,
  • Duygusal bakımdan; stresi azaltıp mutluluğu artırarak,
  • Davranışsal bakımdan; maceracı davranışları destekleyerek, kişilerin kendine güvenini sağlayarak,
  • Sosyal bakımdan; sınıflar arasındaki sınırları kaldırarak, kişiler arası iletişimi ve kaynaşmayı destekleyerek,
  • Gelişimsel bakımdan; özellikle çocuklarda zihinsel aktiviteleri geliştirerek, sağlığı olumlu etkilemektedir.

Bu konuda doğayla iç içe olmanın insan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri üzerine çalışmalar yapan Ulrich (1979), insanların doğa manzaralarıyla karşı karşıya kaldıkları zaman yaşadıkları psikolojik refah duygusu ile gösterdikleri fizyolojik tepkiler arasındaki bağlantılar üzerine çalışmalarda bulunmuştur. Çalışmalarda, stresli bireylerin doğayla kaldıklarında kendilerini daha iyi hissettiklerini refah duygularının arttığı tespit edilmiştir (Kaya, 2019; Ulrich, 1979).

Biyofilik tasarımı, insanın eylemlerini gerçekleştirdiği bütün mekanlarda arayabiliriz. Günümüzde insan, yaşamının büyük bir kısmını kapalı mekanlarda geçirmektedir. Bu durum insan psikolojisini büyük oranda etkilemektedir. Yapılan araştırmalar, biyofilik tasarımın uygulandığı mekanlarda çalışma ortamında, eğitim yapılarında, sağlık yapılarında, konut yapılarında ve diğer kapalı mekanlarda insan psikolojisini olumlu yönde etkilediğini, doğayla veya doğayı taklit eden ortamların sağlık ve refah üzerinde olumlu etkilerini kanıtlamıştır. Özellikle son dönemlerde içerisinde bulunduğumuz durumda biyofilik tasarım önemini bir kez daha artırmıştır.

Bugün birçok insan evinde kalmakta ve gerekli olmadıkça sokağa çıkmamaktadır. Hayatlarının büyük bir kısmını evde geçiren insanların çoğu doğaya özlem duymakta ve hayatı evine sığdıramamaktadır. Bu durum insanların psikolojisini olumsuz yönde etkilemiş ve ruhsal bozukluklar meydana getirmiştir. Özellikle insanlar içerisinde bulunan bu dönemde Covıd-19 pandemisine karşı evde kalarak savaşmaktadır.

İnsanların davranışları bulundukları ortamdaki ihtiyaçlara göre farklılık göstermekte ve bu ihtiyaçlar davranışları etkilemektedir. Kullanıcı rolündeki insan, davranışlarını rahat gerçekleştirebileceği uygun koşullar aramakta ve bunun sonucunda fizyolojik ve psikolojik gereksinimler ortaya çıkmaktadır (Arar, 2019). Son dönemlerde yaşamının büyük bir kısmını evde geçiren insanların davranışları değişmekte ve yaşamı evlerin içindeki odalardan ibaret olmaktadır. Bu durum insanları psikolojik olarak çökertmekte ve davranışlarını olumsuz yönde etkilemektedir.

Covid-19 korkusunun insanlar üzerindeki psikolojik etkilerini inceleyen araştırmada (Bakioğlu, F., Ercan, H., Korkmaz, O., “Covid-19 Korkusunun Psikolojik Etkileri”, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi) ülkemizin farklı yerlerinde yaşayan 18-76 yaş aralığında 936 birey ile internet üzerinden izolasyon dönemi ile ilgili veri toplanmıştır. Araştırmada insanların evde kaldığı süre içinde; evde temizlik yapmak, sosyal medyayı kullanmak, müzik dinleme, film izleme, evde spor yapma ve kişisel bakım gibi etkinliklerde bulunarak zaman geçirdikleri saptanmıştır. Araştırma sonucunda önerilerden biri de varsa balkonlarda, yoksa pencereleri açarak nefes egzersizlerinin yapılması olmuştur (1).

Çorakçı(2016), mimarlar tasarladıkları binaların insan psikolojileri üzerindeki etkilerini düşünmekle sorumlu olduklarını ve biyofilik tasarımın kentsel-mimari ölçek dışında iç mekan tasarımında önemini vurgulamaktadır. Çorakçı (2016) yapılan araştırmada gerçek doğanın mekana getirilemediği durumlarda doğal malzemeler, doğa resimleri, doğayı simüle eden sistemlerin tasarımda yer bulduğunu saptamıştır.

İyileştiren tasarım olarak tanımlayabileceğimiz biyofilik tasarım pek çok akademik çalışmada doğayı taklit eden ortamların refah düzeyinde ve genel sağlık üzerinde olumlu etkilerini kanıtlamıştır. İnsanların evlerinde vakit geçirip kendini izole ettikleri bu dönemde, biyofilik tasarımın önemi anlaşılmıştır. Özellikle iç mekan tasarımlarında biyofilik tasarım insan psikolojisine olumlu katkıda bulunmakta ve refah düzeyini arttırmaktadır. Biyofilik tasarımla, doğa tasarıma bilinçli olarak dahil edilerek kaybolan bağ yeniden oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Değerlendirme ve Sonuç
İnsanoğlunun gelişen teknolojiye ve ilerleyen bilime rağmen doğa karşısında çaresiz kalabileceği Covid-19 ile bir kez daha anlaşılmıştır. Sosyal ortamından uzaklaşarak evinde izole olan insanlar için konut kavramı tekrar gözden geçirilen bir konu olmuştur. Artan nüfus ve değişen ekonomik olgular insanları bir arada, iç içe yaşam alanları kurmaya itmiştir. Kentsel ve mekansal bağlamda bakıldığında çevreden, doğal koşullardan bağımsız bir tasarım anlayışının hakim olduğu görülmektedir. Ekonomik ve jeopolitik kaygılar gereği pek çok parametre göz ardı edilerek kentsel ölçekte ideal tasarımlar yapılamamakta, konut kavramı hızlı tüketim objesi olarak görülmektedir. Yönelimden, gün ışığından, hakim rüzgar yönünden, manzaradan bağımsız olarak tasarlanan konutlar aynı zamanda tek tip bir yaşam tarzı sunmaktadır. Sanayi ve teknolojinin yönettiği kentlerde yüksek katlı ve yoğun yapılar sürdürülebilir bir yaşam sunduğunda, mimariye hizmet eden insanlık değil insanlığa hizmet eden bir mimarlık anlayışı hüküm sürmeye devam edecektir. İnsanı doğadan koparan, güneşin, yönelimin, malzemenin doğru kullanılmadığı, popülerliğin etkisinde hızlı tüketim ürünü haline gelen günümüz konut anlayışının yanlış olduğunu Covid-19 aracılığıyla deneyimlemiş bulunmaktayız. Yapılan araştırma ve çalışmaların sonucunda konut tasarımında doğal yaşam formlarının, yüzeydeki açıklık oranlarının, yönlere göre mekan kurgusunun önemi tespit edilmiş, açık mekanı kapalı mekana taşımanın insan psikolojisi üzerindeki olumlu etkisi anlaşılmıştır.

Yeni tasarlanacak mekanlarda coğrafi konumun, yerel malzemenin ve insan ölçeğinin göz ardı edilmemesi, insanın fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte olması gerektiği sonucuna varılmıştır. Konut tasarımında, doğal havalandırma, doğal aydınlatma, doğal manzaralar ve tasarımlarda doğadaki formlara benzer formların kullanılması biyofilik tasarımın hakim olduğunu gösteren detaylardır. Tasarımda, doğa ile özdeşleşen unsurlara yer verilmeli ve insanlar üzerindeki stres azaltılmalıdır. İnsanları psikolojik olarak olumsuz etkileyen ve katı sınırlar çizen duvarlar, mekanlar arası esnek geçişlere sahip olmalıdır. Bu durum mekanın refah düzeyini artıracaktır.

Tasarlanan iç mekanlarda kullanılan dekorasyon elemanları biyofilik tasarımı etkileyebilmektedir. Keskin ve küt formlar yerine organik formlar tercih edilebilir. Gittikçe küçülen konut tasarımında insanlar üzerindeki stresi azaltmak için doğayı çağrıştıran dekorasyon elemanlarının tercih edilmesi insanlar üzerinde olumlu etki bırakacaktır. Tasarımda mekan sınırları azaltılmalı, esnek geçişlere yer verilmelidir. Tasarımda mekanlar esnek olmalı ve birbiri ile uyumu sağlanmalıdır. Biyofilik tasarımın çalışma verimini artırdığı göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca suyun, bitkilerin ve doğal formların yaşam alanına dahil edilmesi daha yaşanılabilir mekanlar sunacaktır. Biyofilik tasarımın insan üzerinde olumlu psikolojik etkisinin olduğu vurgulanmaktadır. Konut tasarım sürecinin disiplinler arası bir konu olduğu ve tüm parametrelerin iyi analiz edilmesi gerektiği kanısındayız.

Kaynaklar
Abdollahi, S. ve Oktay, H. E. (2020). Çevre Estetiğinde Kullanılan Modellerin Değerlendirilmesi ve Biyofili Bağlamında Yeni Bir Model Önerisi. YEDİ, 23, 75-86, doi: 10.17484/yedi.626883

Aksoy, F. (2011). 17. Ve 18. Yüzyıl Bursa Evleri Yapı Çözümlemesi. Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Altınoluk, Ü. “The Old Turkish House And The Traditional Way of Life”, İlgi, Quarterly Magazine of The Shell Com. of Turkey Ltd., Number 56, p.2-7, İstanbul, 1989.

Arar, B. (2019), Mimarlık Fakültelerinde Mekansal Performansın Kullanıcılar Üzerinden Değerlendirilmesi: Erciyes Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Hasan Kalyoncu Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Gaziantep.

Bayar, S. (2020), Gaziantep Geleneksel Kent Dokusu’nda Gastronomi Rotasının Belirlenmesi ve Gast(ro)ta Önerisi, Yüksek Lisans Tezi, Hasan Kalyoncu Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Gaziantep.

Bayar, S. (2018), Proje Arşivi.

Bayraktaroğlu, Ö.E. (2014). Mimarlıkta ekosistem düşüncesiyle tasarlamak (Yayımlanmamış doktora tezi). İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Bekleyen, A. ve Dalkılıç, N. (2007). Modernite ile Yerelin Birleştirilmesi (Diyarbakır örneği): Geçmişte İklime Göre Biçimlendirilen Konutlardan Günümüz Konutlarına Taşımalar

Bekleyen, A., Dalkılıç, N. ve Özen, N. (2014). Geleneksel Mardin Evi’nin mekansal ve ısısal konfor özellikleri. TÜBAV (Türk Bilim Araştırma Vakfı) Bilim Dergisi, 7(4), 28-44.

Bekleyen, A. (2016). Yaratıcı Bir Konut Tasarımı İçin İlham Kaynağı Olarak Geleneksel Mimariden Çıkarımlar. Uluslararası Diyarbakır Sempozyumu Bildiri Özetleri Kitabı, s.207. Diyarbakır: Diyarbakır Valiliği ve Dicle Üniversitesi

Bekleyen A. (2019), Geleneksel Konut Mimarisindeki Avlulu Mekan Örgütlenmesinin Günümüzdeki Yorumları, Türk Bilim Araştırmaları Vakfı, Cilt: 12 Sayı:1 Sayfa: 1-13.

Bekleyen, A., Yıldırım, M. ve Sarıgöl, H. (2004). Güneydoğu Anadolu’da eyvanlı ev geleneği: Diyarbakır Köşkleri. Yapı, 275, 89-94.

Bektaş C.(1996), ‘Türk Evi’, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul

Çorakçı, R.E. (2016). İç Mimarlıkta Biyofilik Tasarım İlkelerinin Belirlenmesi (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Eldem, S. H. (1984). Türk Evi Osmanlı Dönem. Cilt I, İstanbul: Türkiye Anıt Çevre Turizm Değerlerini Koruma Vakfı.

Fromm, E. O. (1964). The Heart of Man. Harper&Row Paper back Edition Publisher. 65.

Gizushka özgün Türkçe blog (t.y.). Genel kültür.  Erişim adresi: https://www.gizushka.com/biyofili-nedir-kelimekolik

Gür, Ş. Ö. ve Bekleyen, A. (2003). The failure of man-environment studies in influencing design. People, Places and Sustainability. In G. Moser, E. Pol, Y. Bernard, M. Bonnes, J. A. Corraliza ve M. V. Giuliani (Editörler). s. 94-106. Toronto: Hogrefe and Huber Publishers.

Heerwagen, J., Orians, G. (1993). Biophilia hypothesis. Washington: Island Press

Kaya, H. (2019). Biyofilik Tasarım ve İyileştirilen Mimarlık: Çocuk Hastaneleri Üzerine Bir Değerlendirme. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 7.

Kellert, S., Heerwagen, J. and Mador, M., (2008). Biophilic Design. New Jersey: Wiley.

Kellert, S. (2008). Dimensions, Elements, and Attributes of Biophilic Design. In: S.Kellert, ed.2008. Biophilic Design. New Jersey: John Wiley and Sons, Inc., pp. 319.

Naumann, R. (1955). Architektur kleinasiens. Tübingen: Verlag Ernst Wasmuth.

Nergis, F. (2005), Minimalist Mekanların Tasarım Özellikleri ve Görsel Niteliklerinin Mimarlığın Bazı Temel Öğeleri Aracılığıyla Konut Tipolojisi Kapsamında İncelenmesi, Prof. Dr. Ülkü Altınoluk Danışmanlığında Yapılan Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi.

Özdeniz, M., Bekleyen, A., Gönül, İ. A., Gönül, H., Sarıgöl, H., İlter, T., Dalkılıç, N. ve Yıldırım, M. (1998). Vernacular domed houses of Harran, Turkey. Habitat International, 22(4), 477-485.

Rapoport, Amos  (1969) House Form and Culture. NJ, Prentice-Hall

Rohde, C. L. E. ve Kendle, A. D. (1994). Human well being, naturall and scapes and wild life in urban areas. English Nature Science Report, Peterborough. (22), 60.

Sıramkaya, S.B ve Yaldız E. ve Aydın D. ( 2018), 17. ve 18. Yüzyıl Geleneksel Bursa Evleri Mekansal Konfigürasyonunun Tipolojiler Üzerinden Analizi, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 11, Sayı:61

Tomsu, L. (1950). Bursa Evleri. İstanbul: İstanbul Matbaacılık

Turgut, H., Kellett, P., (eds), Traditional Environments in a New Millennium, Ankara, 2002.

Ulrich, R.S. (1979) Visual landscapes and psychological well being (National Parks). Landscape Research. 4(1), 17-23.

Wilson, E. O. (1984). Biophilia. USA: Harvard University Press.(1996). In search of nature. Washington: Harvard University Press.

Yapılabilir mi? Mimarlığın Geleceği, Gelecek için Mimarlık: 19. Uluslararası Yapı ve Yaşam Kongresi, Murat Taş (Editör). s.277-288. Bursa: TMMOB Mimarlar Odası/Bursa Şubesi.

Yılmaz, E. (2017), Geleneksel Konut Mimarisinde İç ve Dış Mekan Kurgusunun Basmane Evleri Üzerinde İrdelenmesi, Bitirme Projesi, Adnan Menderes Üniversitesi.

  1. http://basin.kmu.edu.tr/duyuru.aspx?ayrinti=3678 erişim 17.04.2020 15:30
  2. https://www.arkitektuel.com/fallingwater-evi-selale-evi/ erişim 20.04.2020 12.00
  3. https://www.permolitboya.com.tr/biyofilik-ev-tasarimi/ erişim 20.04.2020 14.00