Covid-19 Etkisinde Kültürel Miras ve Koruma

Mimar Zeynep Yılmaztürk

ICOMOS Türkiye tarafından 10 Şubat Çarşamba akşamı gerçekleştirilen Covid-19 etkisinde İnsan, Yer, Etkileşim ekseninde Kültürel Miras ve Koruma başlığı altındaki webinara 3 adet soruyla başlandı.

  • Herkes yerinde kaldığı için kültürel miras alanları bir süre insansız kaldığında ne oluyor?
  • Herkes yerinde kaldığı için ancak hemen yakındaki kültür varlıkları ulaşılabilir olduğunda, uzaklardan erişim kısıtlandığında neler oluyor?
  • Fiziksel ayrılığa rağmen sanal ortamda bir araya gelme alanı genişlediğinde neler oluyor?

Pandemi öncesi zamanda, özellikle UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş kültürel miras alanlarının yoğun ve yer yer de kontrolsüz ziyarete maruz kalmalarından ötürü zarar görüyor olması tüm dünyada çeşitli tartışmalara yol açan konuların başında geliyor. Her ne kadar kültürel miras alanları hem oluşumları süresince ve sonrasında devam eden etkileşim süresince insandan bağımsız ele alınamaz olsa da pandemi sürecindeki bu geçici “insansız”lık evresi bir fırsat olarak düşünülebilir. Seyahat ve sokağa çıkma kısıtlamaları dolayısıyla kültürel miras alanlarının insansız kalması bu alanların zaman içerisinde aşırı ziyaret nedeni ile gördüğü hasarların onarılması adına aslında bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda bu “insansızlık” evresinin geçici olduğu da unutulmamalıdır. Zira birçok kişinin şimdiden kısıtlamaların kalkması ile birlikte “gezip görülecek yerler” listesini oluşturduğunu ve bu listelerin çoğunun kültürel miras alanlarını barındırdığını tahmin edebiliriz. Bu durumda değerlendirilmesi gereken bir başka konu ise bu kültürel miras alanlarının tekrar yoğun bir ziyarete açılacak olması gerçeğidir. Kültürel miras alanlarının olası hasar onarımlarının yanında bu alanların tekrar ziyarete açık hale gelmeleri durumunda uygulanması gereken koruma ve kontrollü ziyaret planlarının hazırlanması için bu pandemi süreci iyi bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Bunlara alternatif olarak tamamlanmamış veya başlanmamış olan kültürel miras alanlarının dokümantasyon süreçleri başlatılabilir. Halihazırda “insansız” kalmış bu alanlarda normal şartlarda ziyaretçilere ziyaret kısıtlaması getirilerek yürütülecek olan dokümantasyon süreci böylece herhangi bir kısıtlamaya yol açmaksızın gerçekleştirilebilir. Aynı zamanda bir şekilde geri plana atılmış arşiv tarama işlerinin de bu dönemde tekrar gündeme getirilmesi iyi bir seçenek olabilir.

Yine seyahat kısıtlamalarından dolayı sadece yakın mesafedeki kültürel miras alanlarının ziyaret edilebilir olması, uzak alanlara olan erişimin kısıtlanmış olması olumsuz bir durum olarak düşünülmemelidir. Birçoğumuz yakınımızdaki yerleri, nasıl olsa elimizin altında, özellikle plan yapmamıza gerek yok, bir gün gideriz deyip gezmeyi ertelemişizdir. Bu dönemi yaşadığımız çevrenin barındırdığı kültürel miras alanlarını gezmek için bir fırsat olarak görebiliriz. Böylece bu alanlar da “insansızlık” sürecini daha sağlıklı bir şekilde atlatabilirler. Bu konu bir sosyal sorumluluk projesi kapsamında çok daha geniş bir şekilde ele alınabilecek bir projeye de dönüştürülebilir. Örneğin bu kültürel miras alanlarının yerel halk ile nasıl etkili bir iletişime geçebileceği, yerel halkın bilgilendirme çalışmaları, onların aktif bir şekilde bu alanların korunumuna olabilecek katkıları üzerine projeler oluşturulabilir. Burada tabii ki alanında uzman ve yetkili kişilerin devreye girmesi gerekli ve söz konusudur.

Webinar sırasında ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Neriman Şahin Güçhan uzaktan eğitim döneminde özellikle saha gezilerinin zorlaştığını, hatta imkansızlaştığını belirtiyor. Ancak kısıtlamalar bizi yaratıcı olmaya iten en önemli faktörlerden biridir. Bu kapsamda Güçhan saha gezilerinin – özellikle uzak mesafe saha gezilerinin – civarda oturan öğrenciler tarafından ziyaret edilip alandan canlı yayın yapması ile gerçekleştirildiğini söylüyor. Tabii ki, özellikle kültürel miras alanında yapılan eğitimlerin mekan ile birebir iletişime ve etkileşime geçilmeden aynı verime ulaşması söz konusu değildir çünkü her mekanın her bir birey tarafından bizzat deneyimlenmesi gerekir. Bir başka – biraz da klişe – deyişle bu mekanları solumak ve onlara dokunmak gereklidir, onların bize anlattıklarını bizzat dinlemek gereklidir. Ancak sanal ortamlarda bir araya gelmenin bazı avantajları da yadsınamaz. Kendi eğitim sürecimden örnek verecek olursam yakın zamanda Kültürel Mirasın Üretimi ve İletişimi (1) dersi kapsamında online işlediğimiz dersi Güney Afrika’daki Pretoria Üniversitesi Kültürel Miras Çalışmaları programındaki öğrenciler ile beraber işleme fırsatını yakalamış olduk. Ders kapsamında, sonrasında tüm dünyayı etkileyen “fallism” hareketinin başladığı Cape Town Üniversitesi’ndeki Cecil Rhodes heykelinin kaldırılma sürecini bizzat bu olaya tanıklık etmiş öğrenciler, profesörler ve gazeteciler ile tartıştık ve bu süreci değerlendirdik. Derslerin yüz yüze işlendiği bir ortamda muhtemelen bu dersin ortak işlenmesi fikri ortaya atılmayacaktı. O yüzden, bu gibi çoğu zaman gözden kaçan fırsatların pandemi vesilesi ile bir şekilde gündeme gelmiş olması bu fırsatların pandemi sonrası eğitim sürecine de yansıtılması gayet verimli olacaktır.

Webinar kapsamında gündeme getirilen bu soruların cevapları aranırken bu pandemi sürecinin geçici olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Kültürel miras alanları “insansız” kalırsa anlamlarını yitirirler ve sonrasında da sessizce yok olurlar gibi düşünmek yerine bu sürecin elbet bir noktada etkisini yitirerek sona ereceğinin bilincinde olmak bu dönemi kültürel miras alanlarının korunumu ve sürdürülebilirliği açısından bir fırsat olarak değerlendirerek bir avantaja çevirebiliriz.

Not
1. Aarhus University, Faculty of Arts, Department of Archeology and Heritage Studies, Masters of Sustainable Heritage Management, Course of Production and Communication of Heritage