Çağdaş Mimaride Esnek Mekanların İzinde

Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Yazıcıoğlu Halu

Esneklik kavramı mimari mekanın var olduğu ilk insan yerleşimlerindeki mağaralardan, antik dönem megaronlarına, göçer çadırlarından, farklı ulusların geleneksel konutlarına kadar endüstrileşme öncesi dönemde de var olmuş önemli bir mimarlık kavramıdır. Endüstrileşme sonrasında mekanın farklı alanlardaki ve ölçeklerdeki teknik sınırlarının genişlemesi mekanın fiziksel boyutlarının da değişebildiği esnek mimari mekanların tasarlanabilmesini sağlamıştır. Mekanın büyüyebilmesi ve değişebilmesinin yanında uyarlanabilmesi de esneklik kavramının içinde yer almaktadır. Son elli yılda değişen mimarlık paradigmalarının içinde terminolojik açıdan pek çok farklı kavramın esneklik ile ilişkilendirildiği görülmektedir. Yürekli’nin (1983) yaptığı “esneklik” ve “uyabilirlik” olarak iki başlıkta ele aldığı çalışmasında esneklik ve uyabilirlik kavramlarının nasıl karmaşıklaştığı açıklanmaktadır. Günümüzde de esneklik kavramı hala, mevcut mekanın yeni fonksiyonları taşıyabilmesi, mekanın büyüyebilmes, sürekliliği ile ve teknik ekipmanların değişimiyle açıklanmaktadır. Karakaş ve Sönmez (2019)’in mimaride esnekliği, sırasıyla “statik esneklik”, “büyüme esnekliği ve “sürekli esneklik” olarak kategorize etmesi de bu açıklamayı destekler niteliktedir.  Terminolojilerden bağımsız olarak binaların fiziksel ömürlerinin fonksiyonel ömürlerinden uzun olduğu inancıyla mimarlar günümüzde insanın değişen ihtiyaçlarına veya değişen kullanıcılara cevap verebilecek mekanlara dönüşebilen esnek mekanlar üretmek kaygısı taşımaktadır. Mimaride esneklik, mekan israfının en aza indirilmesi anlamını taşımaktadır. Burada mekan israfına karşı üretilmesi beklenen minimal veya asgari mekanlar tasarlanması değildir, ancak mekanların çok yönlü olmaları, zamana (kullanıcı ve işlev bağlamında) uyumlu olmaları, yenilemeyi veya yeniden işlevlendirmeyi taşıyabilmeleri anlamına gelmektedir.

Adaptasyon, değişebilirlik, uyabilirlik, uyarlanabilirlik gibi alt kavramlarla da tanımlanan esneklik kavramı mimarlık literatüründe önemli bir yer tutmaktadır. Tüm bu kavramlarla mimarlık süreci ve mimari ürün ile ilgili olarak ne ifade edilmek istendiği konusunda ortak bir kabul olmadığı görülmektedir. Bunun yanında mimarlıkta esneklik kavramını tanımlamaya yönelik çeşitli kategorizasyonlar olduğu görülmektedir.

Bu kategorizasyonlar ile esnek mekanlar tanımlanmaya çalışıldığından hareketle bu yazıda da çeşitli kategorizasyonlar ile yapılan esnek mekan tanımlamaları ve tanımlamaların çağdaş mimari mekandaki yansımaları Finlandiya Helsinki’deki önemli mimari ürünler üzerinden değerlendirilmeye çalışılacaktır. Finlandiya mimarisinin seçilmesindeki sebep, son altmış yıldaki, özellikle kamusal yapılarda,  ortak bir dil olarak esnek mekan anlayışının tartışmasız bir şekilde kabul görmüş olmasıdır. İklimsel açıdan zorlayıcı şartlar olmasına rağmen, bina kabuklarının tasarımında sağlanan yüksek standartlar, çok işlevli, açık ve geniş hacimlerin herhangi bir ısınma problemi ile karşılaşılmadan tasarlanmasını, inşa inşa edilmesini, kullanılmasını ve yenilenmesini sağlamıştır.

Fonksiyonalizmden Türeyen Bir Kavram Olarak Esneklik
Esneklik kavramı 1950’lerden önce de 20. yüzyıl başında da bir mekanın aynı anda farklı mekansal varyasyonlara dönüşerek farklı ihtiyaçları karşılaması üzerinden katlanır duvarlar/döşemeler ve kayar yüzeyler gibi farklı strüktürel elemanlar vasıtasıyla denenmiştir. Rietveld’in Schröder Evi bu yöndeki önemli örnekler arasındadır. Bu gibi esneklik arayışlarında kullanım mimarın kurguladığı senaryo çerçevesinde çizilmektedir.

Kepekçioğlu (2007), özellikle 1950 sonrasında esnekliğin fonksiyonalizmin bir alt başlığı olarak üretilmesinden hareket ederek, esnekliğin sabit fonksiyonların var olmadığı tüm durumları kapsadığını belirtmektedir. 1950 sonrasında mimarlar, mimarın yapının tüm mekansal kurgusunu mekanın kullanıcısıymış gibi düşünmesinin ve kurgulamasının problematiği üzerine düşünmeye başlamışlardır. Mekanı, kullanıcı yerine düşünerek, senaryolar üreterek kurgulamanın yanında gelecek senaryoları üretmeyi de sorgulamışlardır. Esneklik tüm bu sorgulamaların sonucunda genel bir başlık olarak farklı mimarlar tarafından önerilmiştir. Buradaki ikilem, fonksiyonalizmin ana ilkesi olan mekanların işlevler bağlamında kurgulanması, ayrıştırılması ve özelleştirilmesine yönelik eleştirilerin yine fonksiyonlizmin içinden ve yine fonksiyonalizm ile ilişkili esneklik kavramını doğurmasıdır.

Çağdaş Mimaride Esneklik Kavramının Gelişimi
Mimar Cedric Price ve tiyatro eleştirmeni John Littlewood’un 1960’larda önerdiği Fun Palace (Eğlence Sarayı) 2. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’de mimari ve teknolojik bir deney olarak başrolünde esneklik kavramının olduğu bir öneriydi. Price ve Littlewood’un inşa edilmeyen bu önerisi esnek, teknolojik ve geçici mekanlar içermekteydi. İnşa edilmemiş olmasına rağmen, döneminin kent anlayışı ve mimari yönelimlerini etkilemiştir. Archigram grubunun hareket eden, değişen, yürüyen esnek mekanlı kent önerilerinden, Ekip 10’un fonksiyonalizmi ölçekler ve işlevler arasındaki katı sınırlar ve bu katı sınırlar yüzünden zedelenen bireysel ve toplumsal özgürlükler bağlamındaki sorgulamalarına kadar çok farklı mimarların Price’dan etkilenerek esnek mekanlar önerdikleri görülmektedir. Kuşkusuz çağın ruhu da fonksiyonalizmin dayatmasından farklı mekansal çözümler arayarak uzaklaşmaktadır.

Bir diğer yönde Mies van der Rohe de fonksiyonalizmi, Sullivan’ın “Form fonksiyonu takip eder”  sloganını ters çevirerek, “İçine fonksiyonları uydurabileceğimiz pratik ve ekonomik mekanlar inşa etmeliyiz” diyerek eleştirmektedir. Mies, binaların zaman içinde hizmet ettikleri amaçların değişmesine paralel mekanların değişmesi gerektiğini, bunun da binaları yıkarak değil, binaları tek ve büyük bir hacim olarak görmekten geçtiğini belirtmektedir. Mies, “taşıyıcıyla bölünmemiş, serbest mekan” kavramını 1940’lardan sonra uygulamaya başlamıştır (Cohen,1996). Taşıyıcıyla bölünmemiş serbest mekan kavramı fonksiyonalizmin dayatmalarına karşı total mekan olarak önerilmektedir.

Dönemin tüm bu anlayışlarında “plansızlık” olgusu önemli bir yer tutmaktadır. Fonksiyonalizm etkisindeki esnekliğin günümüzdeki anlamına ulaşmasında da plansızlık olgusunun önemli bir yeri vardır.  Özellikle 1960’lı yıllarda fonksiyonalizmin dayatmacı tutumuna modern batı toplumunun sosyolojik durumu da eklenince işlevi reddetme biçimi olarak plansızlık karşımıza çıkmaktadır.  Plansızlık, düzensizliği amaçlamaz ama kurulmuş düzeni yıkıp yeniden, verimliliğinden ve işlevselliğinden vazgeçmeden, tekrar kurulabilir kılmayı amaçlar. Mies van der Rohe’nin total mekan anlayışının da benzer “non-plan” yaklaşımında olduğu söylenebilir.

Esnek Mekan Kategorizasyonları
Esneklik kavramının mimarlıkta işlevsellik bağlamında nasıl yer edindiğinin incelenmesi sonrasında esneklik kavramını kategorizasyon açısından farklı ele alış biçimleri üzerinde durmakta fayda vardır. Güncel tartışmalar bağlamında esnek mekan kavramında Forty’nin (2000),  Koolhaas’ın (1995) makalesine dayandırarak önerdiği esneklik kategorizasyonu 3 alt başlıktan oluşmaktadır: “Mekansal bolluk, “teknik araçlarla sağlanan esneklik” ve “politik strateji”. Koolhaas’ın makalesinde değindiği 20.yüzyıl öncesi modern binaların işlevsel determinizm ile kurgulanmamış olması sebebiyle geniş ve fazla mekanlara sahip olmasını Forty (2000), mekansal bolluğun yani fazla mekanlar bırakmanın esneklik sağlayabilecek bir yol olmasına dayandırmıştır. İşlevi belirsiz, fazla ve artık mekanlar gelecekteki işlevler için mekan yaratabilmektedir. Forty’nin ikinci kategorisi olan “teknik araçlarla sağlanan esneklik” 1950 öncesi dönemde mekandaki sabit elemanların değişmesiyle, sabit bir strüktür içinde hafif yapı elemanlarının değişimiyle veya mekanik tesisatın mekandan bağımsız konumlandırılmasıyla olan esnek mekanlara işaret etmektedir. Rietveld’in Schröder Evi, bu kategoride konut bağlamındaki en belirgin örnek olarak sunulurken, Waschmann’ın uzay kafes sistemlerinin gelişmesi sonucunda gelişen, Yona Friedman’ın Uzamsal Kent’i gibi kentsel ölçekli örnekler vermektedir. Karakaş ve Sönmez (2019) bu tür teknik olanaklarla sağlanan esnekliği, yapı sisteminin esneklik artıran uygulamaları olarak ifade etmektedirler. Forty’nin son kategorisi olan politik esneklik stratejileri ise yönetimsel olarak üretilmiş olan spesifikleşmiş fonksiyonel sabitlik içindeki mekanlar yerine fonksiyonel olarak esnek mekanlar önerir.

Bir diğer esnek mekan sınıflandırması ise Hill’in (2003) sınıflandırmasıdır. Hill(2003), mekansal esnekliği “mekansal bolluk”, “teknik araçlarla sağlanan esnek mekan”, “çok işlevlilik” ve “açık plan” kavramları üzerinden 4 alt başlıkta sınıflandırmaktadır. Hill’in sınıflandırmasındaki mekansal bolluk ve teknik araçlarla sağlanan esneklik Forty’nin (2000) sınıflandırması ile benzerdir. Hill’in açık plan ve çok işlevlilik kavramları birbirine benzer gibi gözükse de açık plan anlayışı form ile fonksiyon arasındaki ilişkiyi yok saymakta ve sirkülasyon, çekirdek gibi dolaşım işlevine hizmet eden mekansal bir özelleşmeyi barındırmamaktadır. Ancak çok işlevli form birden fazla fonksiyona hizmet edebilmek için mekansal çeşitlilik barındırır. Bu tür esnek mekanlarda “arada mekanlar” yaratılmaya çalışılır. Gerek Hertzberger’in (1991) “çok işlevlilik” stratejisi gerekse de Virilio ve Parent’ın (2004) oblique düzlemleri (eğik rampa mekanlar) ve belirsiz, gerilimi besleyen, farklı seviyelerde farklı anlamlar içeren “in-between”i (arada mekanlar) bu tür çok işlevli esnek mekanlardır. Hertzberger’in (1991) kullanıcıların yorum yapabileceği kadar açık ama bir o kadar da kendi kimliği olacak kadar kapalı mekanlar ortaya koyduğu çok işlevli mekanlar bu yönleriyle esnek ama kimlikli mekanlar yaratma arzusundadır.

Kepekçioğlu’nun (2007) Forty (2000) ve Hill’e (2003) dayandırarak önerdiği esnek mekanı incelemeye yönelik “fonksiyonel esneklik” kategorizasyonu ise her iki araştırmacının kategorizasyonlarını sabit ve değişken sistemler olarak iki üst başlıkta önermektedir. Sabit sistemler açık plan anlayışındaki homojen yapıları ve çok işlevli heterojen yapıları içermektedir. Değişken sistemler ise parçadan bütüne ve teknik araçlar kullanarak bütünden parçaya giden yapıları içermektedir. Kepekçioğlu’nun azaltılıp sadeleştirilmiş kategorizasyonu, esnek mekan stratejileri açısından daha olumludur. Tarihsel süreç içinde değerlendirildiğinde esnek mekanın insanın varoluşundan bugüne ürettiği mekanlarda çoğu zaman bilinçli bir strateji altında olmadan da benimsediği yöntem olduğu görülmektedir. Bu sebeple esnekliğin kategorizasyonlardan bağımsız bir yaklaşım olduğu görüşündeyiz. Esnek mekanlar, insanın doğası gereği daha az enerji kullanmak ve enerji korunumu ilkesinin mekana yansıması olarak görülebilir.

Helsinki ve Yakın Çevresinde Modern ve Çağdaş Binalarda Esnek Mekanlar
Tarihsel süreç içinde ve kategorizasyonlar bağlamında açıklanmaya çalışılan esneklik kavramının modern ve çağdaş mimarideki yerini Helsinki mimarlığındaki yapılar üzerinden incelemek esnek mekanın kategorizasyonlar üstü bir yaklaşım olduğunu ortaya koymak açısından faydalı olabilir. İncelenmek üzere seçilmiş yapıların tamamı Finli mimarlar tarafından ve büyük bölümü yarışma ile üretilmiştir. Esnek mekan kavramı önemli bir mimari tasarım ilkesi olarak yapıların resmi tanıtımlarında sunulmaktadır. Bu yapılar, esnek mekanın “non-plan/plansızlık” olgusu, Teknik olanakların varlığı ile sağlanan total mekan, açık plan, çok işlevlilik, arada mekanlar, rampa Mekanlar ve akışkan mekanlar olarak ele alınarak esneklik bağlamında incelenmiştir.

Modern ve çağdaş Finlandiya mimarisinde total mekan anlayışının farklı mekansal karşılıklarının esneklik, çok işlevlilik, açık plan kavramları üzerinden topoğrafik mimarlığa, arada (in-between) mekanlara, akışkan mekanlara, rampa mekanlara dönüşerek mekansal karakterini bulduğu görülmektedir. Bunun kökleri belki de yurttaşlık ve demokratik bir şekilde her türlü imkandan eşit şekilde faydalanabilme üzerine kurulu olan ülkenin kuruluş ilkelerindedir.

Çeşitli bakış açıları ile Helsinki’deki binaları incelemek mümkündür ancak bu çalışmada Helsinki ve çevresindeki konumları ile ele alınan binalar, esnek mekan özellikleri taşımaları bağlamında irdelenecektir. Eliel Saarinen’in Helsinki Tren İstasyonu’ndan Aalto’nun Akateeminen (Akademik Kitabevi)’ine, Suomalainen’in kilisesinden Pietila kardeşlerin Dipoli’sine ve Ala Mimarlık’ın Oodi’sine kadar çok sayıda binada esnek mekan anlayışının izlerini görmek mümkündür.

Helsinki ve çevresindeki binaları incelemek için öncelikle kentin konumu ve bu konum içinde binaların dağılımını incelemek faydalı olacaktır. Haritada görülen A bölgesi kentin eski liman bölgesidir ve B bölgesinde yer alan Töölö Körfezi’ne doğru kent zaman içinde büyümüştür. Bu büyümenin ilk planlaması Alvar Aalto tarafından üçlü yelpazelenen dev platformlar ile projelendirilmiştir. Uygulanmamış olan bu tasarımın yerinde bugün zaman içinde inşa edilen Müzik Merkezi, Helsinki Sanomat Gazete Binası, Kiasma Modern Sanalar Müzesi ve Oodi binalarından oluşan ve kentliler açısından çok önemli “Yurttaşlar Meydanı” etrafında toplanmışlardır. Yanar (2018) bu meydanın önemini çevreleyen binaların işlevleri bağlamında ele alarak, sanatın, müziğin, basının, kitabın, politikanın ve kültürün mabetleri arasındaki meydan olarak tanımlıyor. C bölgesi Aalto Üniversitesi’nin, Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nin bulunduğu Otaniemi’dir. D bölgesi ise Alvar Aalto’nun evi ve ofisinin bulunduğu konut bölgesidir.

A ve B bölgeleri arasında yer alan binalar esneklik bağlamında irdelendiğinde A bölgesinde karşımıza çıkan ilk yapı Eski Liman-Yeni Açık Pazar ve Helsinki Allas Deniz Hamamı/Havuzlarıdır. Oopeaa Mimarlık tarafından 2017 yılında tasarlanan ve inşa edilen yapıda akışkan mekanlar, rampa mekanlara ve topografik mekanlara dönüşerek adeta kentsel mekan içerisinde kamusal esnek bir mekan yaratmaktadır.

Benzer anlayışta, ancak daha etkili mekansal dil ile 2016 yılında yine Helsinki’de tasarlanmış olan Löyly Sauna ve Restoran, yeni gelişen konut alanlarında denizle kıyıyı birleştiren esnek bir kamusal mekan yaratmaktadır.

Helsinki Limanı ile kuzeye Töölö Körfezi’ne doğru olan genişleme aksı içerisinde kalan yapılardan mimari açıdan önemli olan yapılar Resim 4’te görülmektedir. Aşağıdaki gibi listelenebilecek binalardan koyu renkle ifade edilmiş olanlar esnek mekan bağlamında irdelenecektir.

  1. Helsinki Merkez Tren İstasyonu, Eliel Saarinen, 1919.
  2. Amos Rex Müzesi-Lasipalatsi-Viljo Revell, Heimo Riihimäki, Niilo Kokko,1930, JKMM, 2018.
  3. Kamppi Şapeli, K2S Architects , 2012.
  4. Oodi-Helsinki Merkez Kütüphanesi, ALA Architects, 2018.
  5. Kiasma-Çağdaş Sanatlar Müzesi, Steven Holl, 1998.
  6. Sanomat Gazete Binası, SARC Mimarlık, 1999.
  7. Helsinki Müzik Merkezi, LPR Mimarlık, 2012.
  8. Helsinki Üniversitesi-Porthania Binası, Aarne Ervi, 1957.
  9. Helsinki Üniversitesi-Think Corner, JKMM Mimarlık, 2017.
  10. Helsinki Üniversitesi-Kaisa Merkez Kütüphanesi, Anttinen Oiva Architects, 2012.
  11. Temppeliaukio Kilisesi (Rock Church), Timo Suomalainen, Tuomo Suomalainen, 1969.

Helsinki Merkez Tren İstasyonu
İlk olarak karşımıza mimar Eliel Saarinen’in 1919 tarihli Helsinki Merkez Tren İstasyonu binası çıkmaktadır. Yapının özgün Emil Wickström imzalı heykelleri ve binanın heykelsi giriş cephesinin arkasında esnek mekan olarak çok işlevli ve mekansal bolluk içeren bekleme salonları yer almaktadır. Bu salonlar günümüzde de yeni işlevler ile turizm bilgilendirme ve bir hazır yemek restoranına hizmet etmektedir.

Amos Rex Müzesi
Bir yenileme ve dönüşüm projesi olan bu yapı dış mekanda esnek mekan anlayışına örnektir. Kentsel mekanların açık mekanlar olarak topografik mekanların bir yansıması ile akışkan rampa mekanlara dönüştüğü görülmektedir. Günün farklı saatlerinde farklı kullanıcılar tarafından kullanılan bu meydan çocuklar için oyun alanı, öğle yemeklerinin yendiği açık oturma alanı veya festivaller için kullanılan bir alana dönüşebilmektedir.

Kamppi Şapeli
Üç farklı ahşabın farklı tekniklerle işlemden geçirilerek kullanıldığı bu şapel, kentin gürültüsünden ve hızlı yaşamdan anlık uzaklaşmalar için kullanılabilecek ve kişinin kendisi ile baş başa kalabileceği bir tek mekan olarak tasarlanmıştır. Heykelsi ve eğik yüzeylerden oluşan bu kutu aslında içerisindeki işlevlerin değişebileceği esnek bir açık mekan önerisidir.

Oodi-Helsinki Merkez Kütüphanesi
Yurttaşlar Meydanı’na bakan bu uzun yapı, uzun ve dikdörtgen plandaki kitlesini üçüncü boyutta her katında yarattığı özgün, açık, çok işlevli ve akışkan mekanları ile kırmaktadır. Giriş katında önündeki meydanla bütünleşmekte iken, birinci katta açığa çıkan büyük boyutlu taşıyıcı strüktürü ve eğik yüzeyleriyle farklı kullanımlar ve kullanıcılara cevap veren bir yapıdır. İkinci katta ise total mekan anlayışının akışkan rampa mekanlar ile gerek farklı kullanıcılara, gerekse farklı işlevlere hizmet edebileceği dev bir açıklık kurgulanmıştır. Bu yönüyle yapı her katında farklı ve gerek işlev gerekse de kullanım yönünden esnek mekanlar önermektedir.

Helsinki Üniversitesi-Porthania Binası
En büyüğü 650 öğrenci kapasiteli beş büyük konferans salonuna ev sahipliği yapan yapıda, öğrencilere hizmet eden restoran, spor salonu ve sağlık merkezi işlevleri bulunmaktadır. Teknik olanakların varlığının hissedildiği binada prefabrike elemanların kullanımı ve geniş açıklıklar ile 1950’lerin teknik olanaklarla sağlanan esnek mekanlarına örnek teşkil eden pek çok farklı mekan dikkat çekmektedir.

Helsinki Üniversitesi-Think Corner
Helsinki Üniversitesi’nin bir parçası olarak tasarlanmış olan yapı, 2017 yılında yenilenmiştir. Öğrenciler, akademisyenler, girişimciler ve araştırmacılar için tasarlanmış; toplantı, çalışma, tartışma ve ortaklık platformları sunan bir mekana dönüştürülmüştür. Yenileme öncesinde koridorlu ofis mekanlarından oluşan yapıda, arkada bulunan avluya yapılan ek yapı ile zemin ve üst kotta arada mekanlar ve akışkan mekanlar içeren açık plan anlayışında, tüm işlevlere ve kullanıcılara aynı anda eşit olanaklar sunan büyük bir esnek mekan elde edilmiştir. Çatı ışıklıkları da bu esnek mekanların destekeleyici unsurları arasında yer almaktadır.

Helsinki Üniversitesi-Kaisa Merkez Kütüphanesi
İlk bakışta cephe tasarımı ile öne çıkan yapı, yakın çevresi ile uyum içerisindedir ve bu uyum, dev boyutlu kemersi açıklıklar ile binanın mevcut dokudan öne çıkmasını sağlamaktadır. Ancak binanın en önemli özelliği, mimarların, mekansal esnekliği bir tasarım kriterine dönüştürmüş olmalarıdır. Cephede kurgulanan büyük açıklıkların arkasında plan düzeninde de çok işlevli açık mekanlar tasarlanmış ve merdivenin yer aldığı boşluğun haricinde katları dikine boydan boya geçen üç açıklık bulunmakta.  Kurgulanan bu açık mekanlar ve merdiven kovaları, açık mekanlar olarak tasarlanmış mekanları birbirinden ayıran elemanlar olarak düşünülmüş. Depo, arşiv ve özel çalışma alanları dışında tüm okuma salonları tek bir mekan olarak çalışmakta. Bu yönüyle bir kütüphane binasında yakalanabilecek maksimum esneklik sağlanmıştır.

Temppeliaukio Kilisesi (Rock Church)
Kentin merkezinde bulunan kayalık alan için yapılan çeşitli yarışma projeleri ve uzun zaman sonrasında gerçekleşen yapı, adeta bir plansız yapı niteliği taşımakta. Kayalığın içine gömülmüş olan kilise, havada asılı duran basık bir kubbe ile örtülü. Kayalığın inşaat sırasında açılması sonrasında duvarların doğal kaya olarak bırakılması kararına varılması da önceden planlanmayan bir yaklaşımın ürünü. İç mekanda açık plan anlayışındaki büyük salon her türlü farklı kullanıma, zamana, kullanıcıya açık bir plan anlayışı sunmaktadır.

Helsinki’den Aalto Üniversitesi’nin bulunduğu Espoo’ya doğru gidildiğinde, Resim 2’de C bölgesinde görülebilecek olan iki önemli yapıda da esnek mekan anlayışının farklı yansımaları izlenmektedir. Aalto Üniversitesi bünyesinde olan yapılar farklı anlayışlarda tasarlanmış olsalar bile esnek mekan olanakları açısından benzer yaklaşımlardadır.

Aalto Üniversitesi Merkez Binası
Alvar Aalto tarafından tasarlanmış olan yapıda orta büyüklükte 11 adet konferans salonu bulunmaktadır. Büyüme ihtiyacı doğrultusunda 1975 yılında Elissa Aalto tarafından yeni eklemeler yapılmıştır. 2015 yılında gereken yeni mekansal ve kullanıcı ihtiyaçları gözönünde bulundurularak NRT Mimarlık tarafından yenileme projeleri yapılmış ve mevcut mekanlar yeni ihtiyaçlara göre adapte edilmiştir. Sadece bu veriler bile binanın büyüme esnekliğine ve uyabilirliğe cevap verebildiğinin önemli bir göstergesidir.

Dipoli Öğrenci Merkezi
Doğa ile mimari mekanı bir araya getirme çabasında olan yapı, iki bölümden oluşmaktadır. Ofis, mutfak ve kulüp odalarının olduğu daha çok servis alanı gibi çalışan bölüm daha rasyonel ve dikdörtgen geometride iken; konferans salonu, fuaye ve restoranın yer aldığı bölüm daha irrasyonel ve serbest geometrilerdedir. Bu bölüm aynı zamanda kendi içinde kayar duvarlar ile birbirinden ayrılmakta ve ihtiyaçlar doğrultusunda mekanlar değişebilmektedir. Tasarımında öğrencilerin de söz sahibi olduğu binada bulunan ve bir yere çıkmayan merdivenler; binanın bitmemişlik hissini ve genişleme potansiyelini belki de esprili bir şekilde ortaya koymanın farklı bir biçimidir.  Alvar Aalto tasarımı Otaniemi Kampüsü’nde öğrenciler için farklı bir atmosfer yaratma çabasıyla tasarlanmış projede ahşap, beton, bakır ve doğal taş malzemeler beraber kullanılmıştır. Bina adeta planlamayı reddetmekte ve her türlü kullanıcı ve kullanım değişikliğine izin verebilecek bir yapıdadır. Bitmemişlik hissi veren, özgür ve deneysel mimarinin önemli örnekleri arasında sayılabilecek bu yapı, ALA Mimarlık tarafından 2017 yılında kullanımı artıracak yönde yenilenmiştir. Yenileme sırasında serbest düzendeki mekana bazı yönetim mekanları yerleştirilmiştir. Bu mekanlar için gereken teknik mekanlar siyah kutular olarak çözülmüş ve gerektiğinde yerlerinden kaldırılabilecek olmaları göz önünde bulundurulmuştur. Bina teknik olanaklarla, çok işlevlilk ve açık plan anlayışı ile ve hatta plansızlık anlayışı ile farklı yönlerden esnek mekanlara özgü özellikler taşımaktadır. Yapımından elli sene sonra yapılan yenilemeler ile bina mevcut işlevinin, yeni işlevlerinin ve yeni kullanıcılarının ihtiyaçlarına cevap vermektedir.

Resim 2’deki D bölgesinde ise Alvar Aalto’nun evi ve ofisi yer almaktadır. Modern mimarlık anlayışı ile tasarlanan yapılar, teknik olanaklar ile sağlanan kayar kapılar ve duvarlar ile birbirine bağlanan mekanlar ve mekansal kurgu, esnek mekanların 1950 öncesi yaklaşımına iyi birer örnektir. Alvar Aalto’nun aynı zamanda atölye olarak kullandığı ve eve bitişik olan bölüm ahşap kayar duvar ile evden ayrılmaktadır.

Sonuç ve Değerlendirme
Esneklik ve alt başlıkları mimarlık literatüründe, endüstrileşme öncesi dönemde anonim mimarlığın doğal bir öznesi iken üzerine tartışılmadan, doğal olarak mekanların uyabilir, çok defa kullanılabilir, değişikliklere cevap verebilir ve uyarlanabilir oldukları görülmektedir. Taşıyıcı sistemlerin 20. yüzyılda yaşanan gelişmelerle mekanı özgürleştirmesi sonucunda esneklik, mekanın değişebilirliği, çok işlevliliği, açık plan anlayışı, akışkan mekanların, arada mekanların, rampa mekanların varlığı gibi alt kavramlar üzerinden incelenebilir duruma gelmiştir. Tüm bu kavramlar mekanların muğlaklaşmasını doğurmuş ve akışkan muğlak mekanlara varılmıştır. Günümüzde çağdaş mimarlıkta zamanın ruhunu, kullanıcı çeşitliliğini ve kullanım çeşitliliğini yakalayabilecek mekanların esnek mekanlar olmaları, özellikle kamusal mekanlarda büyük önem taşımaktadır. Finlandiya örneğinde olduğu gibi binaların yenilenmesinde de var  olan esneklik kapasitesi binanın nitelikli bir şekilde yenilenmesini desteklemekte, böylelikle mekansal süreklilik farklı kullanıcı ve işlevlerle devam etmektedir. Bir diğer yandan yine Finlandiya örneğinde olduğu gibi herkese açık mekanlar tasarlanması, yurttaşlık bilincini, bir aradalığı, ortak kullanımı artırmakta, çoğulculuk sağlamaktadır. Tüm bu özellikler göz önünde bulundurulduğunda esnek mekân anlayışının ve Finlandiya mimarisindeki gerek yenileme projelerinin gerekse de çağdaş örneklerin ilettikleri üzerine düşünmek gerekmektedir.

Not: Bu yazı Mayıs 2019’da Aalto Üniversitesi, Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nin davetlisi olarak gittiğim Finlandiya ziyareti sonrasında yazılmıştır. Davetin gerçekleşmesinde büyük rolü olan başta değerli Aino Niskanen; mekanları, kentleri, binaları büyük bir özveri ile anlatan Renja Suominen, Hüseyin Yanar, Sirkalissa Jetsonen, Eymen Homsi ve Kristo Vasikansa’ya teşekkür ederim. Değerli Hüseyin Yanar tüm bu mekanları ve fazlasını en yoğun duygularıyla https://www.arkitera.com/author/huseyin-yanar/ adresinde detaylı bir şekilde anlatmakta. Finlandiya mimarisi ve binaları üzerine https://navi.finnisharchitecture.fi/ adresine ulaşılabilir.

Kaynaklar
Cohen, J., 1996. Mies van der Rohe, çev. Rosengarten, M. Chapman & Hall, Hong Kong.

Forty, A., 2000. Words and Buildings, Thames & Hudson, London.

Hertzberger, H., 1991. Lessons for Students, 010 Publishers, Rotterdam.

Hill, J., 2003. Actions of Architecture: Architects and Creative Users, Routledge, New York.

Kepekçioğlu, B., 2007.Fonksiyonel Esneklik Üzerine Kavramsal Bir Değerlendirme, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü.

Karakaş, G., Sönmez, A. 2019. Mimaride Esneklik ve Kullanıcı Talepleri, Yapı Dergisi, 451, 42-45.

Koolhaas, R.,  Mau, B., 1995. SMLXL: Office for Metropolitan Architecture, Monacelli Press, New York.

Parent, C., 2004. The Function of the Oblique: The Architecture of Claude Parent and Paul Virilio 1963-1969, AA Publications.

Yanar, H. 2018.  https://www.arkitera.com/gorus/yuzyilin-ozgurluk-hediyesi-oodi-mimarliktan-daha-da-fazlasi/

Yürekli, F,. 1983. Mimari Tasarımda Belirsizlik: Esneklik / Uyabilirlik İhtiyacının Kaynakları ve Çözümü Üzerine Bir Araştırma, İTÜ Mimarlık Fakültesi Baskı Atölyesi, İstanbul.