Bursa Hanlar Bölgesi Kentsel Tasarım Projesi
Künye
Tasarım
Kantarcı Avcı Mimarlık / KAA works
Proje Yeri
Osmangazi, Bursa
Proje Ekibi
Ece Avcı Kantarcı, Bahadır Kantarcı, Egemen Onur Kaya, Merve Kalkan, Ertuğrul Yıldız, Gün Rodoplu, Yunus Emre Görgüç, Sıla Kutlu
İşveren
Bursa Büyükşehir Belediyesi
Ana Yüklenici
Metikar İnşaat, Metin Karakaş
Şantiye Ekibi
Arda Durmuşoğlu, Esin Kütüklü, Doğan Karakaş
Bitkisel Peyzaj Projesi
Zeynep Hagur Sorguç, Barış Ekmekçi
Statik Projesi
Bülent Binici
Mekanik Projesi
Alpaslan Sütbaş, Fevzi Kazaz
Elektrik Projesi
Emrah Güravşar, Hüsnü Ersalıcı
Grafik Tasarım
Dilara Sezgin
Tamamlanma Tarihi
2024 (1. Etap)
Toplam İnşaat Alanı
19.000 m²
Fotoğraflar
Egemen Karakaya Architectural Photography
Kantarcı Avcı Mimarlık/KAA works tarafından, yarışma sonucu elde edilen Bursa Hanlar Bölgesi Kentsel Tasarım Projesi’nin birinci etabı tamamlandı. Tasarım, bölgenin mekansal boyutlarını ve dokusunu anlayarak, tarihin katmanlarının önüne geçmeden yapılan incelikli müdahaleler ile kurgulanmış.
“Bir akış şehridir Bursa, tarihin buradan aktığı, yeşilin yollar boyu uzandığı…”
Osmanlı da dünyayı saran uzun yolculuğuna, İpek Yolu güzergahının Anadolu’daki son duraklarından ve önemli merkezlerinden biri olan Bursa’dan başladı. Tarih boyunca konumu nedeniyle hem Asya, hem de Avrupa kültüründen etkilenen kentte, Hitit, Lidya, Frigya, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı kültürleri izler bıraktı. Bugün “Hisar” bölgesi olarak bildiğimiz şehir merkezindeki arkeolojik çalışmalar, pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan şehrin yaklaşık 8500 yıl önceye dayandığını gösteriyor. Hanlar Bölgesi’nde, tek tek incelendiğinde yapısal ve geometrik olarak sert ve kararlı duran han, hamam, cami, bedesten yapılarının kent içindeki konumlanışlarının oldukça serbest olması, bu serbestlikten doğan köşe-bucak mekanlar, organik sokaklar, küçük mahallelere varan yokuşlar, yolların kesişiminde ortaya çıkan meydancıklar büyülü kent diyaloğunu kuran ana unsurlar.
Birçok uluslararası kaynağa da konu olan, Unesco Dünya Miras Listesine girmiş bu güçlü kent ilişkisi zamanla zedelenmiş, alınan hatalı imar kararlarıyla geniş caddeleşme ve bir çok kentimizde aşina olduğumuz cadde boyu apartmanlaşmaya kurban gitmiş. Zamanla, bitişik nizamda inşa edilen 5, 6 katlı nokta bloklar tarihi silüetin önüne bir set çekmiş ve Hanlar Bölgesi’nin Hisar’la olan bağlantısını koparmış. Yapı stoğu arttıkça otopark ihtiyacı da artmış ve tarihi organik sokaklar, küçük boşluklar hep araç kirliliği ile dolmuş. Kültürün, tarihin, turizmin yerini zamanla ticari kaygılarla müdahale edilmiş tescilli yapılar, dükkanlar ve araçlar almış.
Alanın 2020 yılında yarışmaya açılmasının ve 2021 yılında kamulaştırma sürecinin başlamasının ardından, tarihin yeniden gün yüzüne çıkarılması ve kamusal değerinin geri kazandırılması amaçlanan ortak miras için proje çalışmaları başlamış.
“ Hanlar, kervansaraylar… İşte eski yolculukların sihrini yapan şeyler… Bir kervana katılmak, bir handa gecelemek… Bir gece için tanışmak, ertesi sabah ayrılmak, hayatına bir şey katmak şartıyla görmek…” ( Tanpınar, 1985).
Tasarıma, kentin güçlü akışının önemli bir kesiti olan Hanlar Bölgesi’ni anlamaya çalışarak başlanmış. Asıl konu, yeniden tasarlamak, icat etmekten öte; tarihin, kültürün ve işlevin tekniğe dair konularla çakıştırılarak bir katmanlar bütünü olarak yeniden ortaya konulması olmuş. Ve bu içeriğe dahil olan her taş, toprak, yeşil, sokak, avlu, duvar, çeşme birlikte düşünülüp birbirinden ve tarihinden kopuk değil, en küçük parçasından bütüne doğru birbirini besleyen ve birbirini tamamlayan unsurlar olarak ele alınmış. Öyle ki, en önemli işlerden biri olarak görülen zemin inşası için kullanılan taşlar, Osmanlı’nın Bursa’ya gelmeden önce beylik olarak var olduğu ve ilk ayak bastığı taşların yer aldığı Söğüt’teki ocaktan çıkarılarak, mümkün olduğunca az işlenerek alana getirilmiş. Bursa ve Söğüt taşları, Hanlar Bölgesi’nde yapılan kazılarda çıkarılan kayrak taşlarıyla birlikte iç içe kullanılarak kompozisyona en anlamlı şekilde dahil olmuş.
Tarihi yapıların alan genelinde oluşturduğu kıymetli ve kendine özgü kent artikülasyonunda kompozisyon, eski harita okumalarından edinilen öğretileri sürdürerek, bazen boşlukları doldurarak, bazen eksikleri olduğu gibi tutup yokluklarıyla hatırlayarak, bazen güncel yaşamın getirdiği güzelliklerle, yaşanmışlıklarla harmanlanarak adım adım işlenmiş. Alandaki yoğun eğimin zaten alanın parçalanarak ölçeklendirilmesini ve küçük düzlüklere ulaşmayı zorunlu kıldığı fark edilmiş.
Mevcut yapıların bu serbest düzenin, farklı yönelimleri, kesişimlerinde çıkan ara mekanlarla oluşturduğu kurgu esasında coğrafyanın bir yönlendirmesi olduğu anlaşılmış. Böylece bir metin yazmaktan ziyade, metinin eksik cümlelerini tamamlar gibi oluşmaya başlamış; Han avlularını takiben konumlanan küçük kent avluları, bu avluları bağlayan meydancık sokaklar ve tophaneden akan yeşili karşılayan çınarlar, ıhlamurlar…
Han avlularını takiben coğrafyanın sunduğu avantajları kullanarak yönlenen ve biçimlenen üç ana meydan; çevresindeki yolları, amfileri, küçük birimleri, oturma duvarlarını yönlendiriyor.
Alanın en kuzeyinde, Cumhuriyet Caddesi’nin girişinde ve Pirinç Han’ın önünde bulunan Pirinç Han Meydanı, Cemal Nadir Caddesi’yle de ilişkilenerek birçok yönden gelen ziyaretçisini karşılayan en hareketli meydanı oluşturuyor. Hemen sırtında yer alan sivil mimari örneği, ahşap Türk evi turist karşılama ve sergi evi olarak işlevlendirilmiş. Ziyaretçisine tam da burada, tarihten gelen bir yapı olarak alanın tarihini, Bursa’nın değerlerini, topluma kalan kültürel mirası aktarma sorumluluğunu üstlenmiş. Mevcut durumda alanın genelinde yaşanan park yeri sorunu, bu sorundan kaynaklanan, genişleyen her noktada ortaya çıkan araç kirliliğini ortadan kaldırmak için Pirinç Han meydanının altında projelendirilen yeraltı otoparkı, tarihe fazla yanaşmadan, kaldırılan yapı bloklarının sınırında kalarak alanın tamamen yayalaştırılmasında destekleyici görev üstlenmiş.
Alanın göbeğine doğru ilerledikçe caddeden içeri çekilerek sessizleşen, bir yanında Pirinç Han’ın duvarının, diğer yanında İpek Han’ın ve Bakırcılar Çarşısı’nın çevrelediği İpek Han Meydanı, adeta tarihin ortasında yer alan bir kent avlusuna dönüşüyor. Bir köşesinde Sarıca Sungur Türbesi, hemen yanında 18. yüzyıla ait tarihi kalıntıların olduğu gezilebilir arkeolojik alanıyla sessizce bilgiler aktarıyor ziyaretçisine. Alandaki mevcut kot, her seferinde büründüğü fonksiyonla farklı bir mekansallık yaratıyor. Bazen bir oturma duvarı oluyor; bazen bir amfi, bazen bir ağaca saksı oluşturan taş bir duvara dönüşüyor; kimi zaman birkaç basamak oluyor; bazen ise meydana ulaşan eğimli bir yol…
Üç ana meydan olarak tanımlanan kent avlularından sonuncusu ise Bakırcılar Çarşısı’nın çıkışını karşılayan “Çarşı Meydanı”. Çarşının yoğunluğunu seyreltmeyi amaçlayan bu meydan, yakınındaki parkla ve meydandaki oturma, dinlenme alanı ile birlikte bir duraklama mekanı olarak işlev görüyor. Meydana bakan, bir taraftan kota gömülü olan küçük yapı, halkın ihtiyaçlarına yönelik hizmet birimi, tuvalet gibi işlevleri içerisinde barındırıyor. Bu sayede kendini mümkün olduğunca az gösterecek, tarihin önüne geçmeyecek şekilde konumlanan birim, çarşı girişinde insan ihtiyaçlarına hizmet edecek, düz ayak erişilebilir bir mekan oluşturuyor. Her meydana konumlandırılan su ögeleri ve çeşmeler, orada oturan bir insan için su sesinin önemini vurguluyor. Sular, Bursa şehrinin oluşumunda o kadar belirleyici bir öneme sahiptir ki; “velhasıl, Bursa sudan ibarettir” söylemi boşuna değildir Evliya Çelebi’nin.
Hisarla Bağ
Projenin en önemli konularından bir tanesi, belki de esas meselesi; bu kıymetli dokuyu varoluşundan bu yana tarihin biriktirdiği etkenleri gözeterek, olmak istediği nihai haline kavuştururken tophane ve kaleyle bağını güçlendirmek olarak aktarılıyor. Böylesi bir ilişkiyi kurarken, “yıkım işi” yapılan en büyük iş gibi gözükse de, büyük resimde görmeye çabalanan, hanlar ve karşı yamacın arasındaki bağ, ölçeği yeniden hatırlatan küçük birimler, meydancıklar, kademeler ve yollarla yeniden kuruluyor.
Bağlamı yeniden kurup, “yer”in sunduğu metnin eksik cümlelerini tamamlarken, Söğüt’teki taşın Hanlar Bölgesi’ne kavuşması, Tophane’den gelen yeşil dokunun alanının içine akıtılarak Bursa’nın kendine özgü ağaç ve bitkilerle yeşil alanları oluşturması buradaki tarihsel dokunun tamamlanması sürecini oluşturuyor. Han avlularının eski haritalardaki gibi tanımlı ama serbest bir örüntüyle kent avluları olarak meydanları tanımlaması ve üzerlerine eklenen her bir kent ögesi alanın tamamında bu bağı güçlendirmek için iş birliği yapıyor.
Dünya iklim kriziyle karşı karşıyayken önemli bulunan bazı konular projede uygulanmış. Zemin inşası için Bursa taşı ve kente en yakın ocaktan tedarik edilen Söğüt taşı alana getirilerek, kazı sırasında alanda çıkarılan kayrak taşlarıyla birlikte kullanılmış. Vernaküler yaklaşımın ön planda olduğu tasarımda lojistik kaynaklı oluşabilecek karbon salınımı minimuma indirilirken doğal malzemelerle ısı adası etkisinin oluşumu da engellenmiş.
Zeminler döşenirken alanın büyük çoğunluğunda beton imalatı yapılmayarak zeminin geçirimli olması sağlanmış. Bu sayede yoğun eğim sebebiyle oluşan taşkın riski minimuma indirilirken, ilkbaharda yeşerip sonbaharda sararan zeminler, “yaşayan zemin” kurgusuyla iklim geçişlerini en doğal yoldan anlatıyor.