Bu Bina Ne Olmak İster?

Mimar Ülkü Karaburçak

Bilim insanı ve teknoloji gurusu Ray Kurzweil 1999 yılında yayınlanan kitabı “In The Age of Spiritual Machines”de (Ruhani Makineler Çağında) eğer güncel trendler devam ederse yakında bilgisayarların insan beyninin hafıza kapasitesini ve hesaplama hızını geçeceğini söylüyordu. Kurzweil’e göre karmaşık makineler farkındalık ve duygu gerektiren işlemler yapmaya başlayacak ve yüzyıl sonunda insan ve makine bilinci ayırt edilemez hale gelecekti. Yapay zeka (AI) teknolojisinin gelişim hızı düşünüldüğünde Kurzweil’in bu kehanetinin gerçekleştiğini görmek için yüzyıl sonunu beklememiz gerekmeyecek gibi görünüyor. 

İnsan zekasını taklit eden ve topladıkları bilgilere göre yinelemeli olarak kendilerini iyileştirebilen sistemleri ve makineleri kapsayan yapay zeka uygulamaları günümüz mimarisinin vazgeçilmez bir parçası olma yönünde hızla ilerliyor. Otomasyon sistemleri ve karar destek mekanizmalarıyla donatılan “akıllı binalar” bunun en iyi örneklerinden biri. Yakın gelecekte binaların öncelikle sıradan fonksiyonları bizden komut almaya gerek duymadan en iyi şekilde yerine getirmeyi öğreneceklerini öngörmek aslında hiç de zor değil. Günümüzde yapı sistemlerine entegre olmuş bilgisayarlar, binalarda sıcaklık, hava akımı, enerji tasarrufu gibi koşulları otomatik olarak kontrol edebiliyorlar. Şu anda bilgisayarların bu davranışları bir programcı tarafından önceden belirleniyor; fakat, akıllı binaların nasıl davranacaklarına kendilerinin karar vermeye başlamaları sadece zaman meselesi. 

Resim 1. Desitecture tarafından, Çin’in WuXi bölgesi için tasarlanan “Osteon Cumulus” konsepti. Yüzen bir ormana benzeyen bu dikey şehir, birçok sakini barındırırken mümkün olduğunca az karbon ayak izi yaratmayı amaçlıyor.

İnsanlar tarih boyunca soyunun geleceğini merak etmekten kendini alamadı. Bu merak bilimin, teknolojinin ve kültürün gelişmesinin ateşleyicisi, motivasyonu oldu. İlksel çağlardaki barınak kavramından günümüzdeki karmaşık yapı sistemlerinin yaratılmasına kadar geçen yüzyıllar içinde bu meraktan nasibini mimari de aldı. Geçmişte olduğu gibi bugün de mimarinin geleceği ile ilgili sayısız varsayım mevcut. Düşünen ve hisseden binalar bunlardan belki de yalnızca biri. Örneğin, 1957 yılında Disneyland’de yaratılan ve plastik bir kabuk görünümüne sahip olan “House of the Future” örnek evini ziyaret edenleri, insanların uzayı keşfe çıktığı o yıllarda, gelecekte “bilim kurgu” stilinin geleneksel bina tekniklerinin yerini alacağına ikna etmek hiç de zor değildi. Bununla beraber hızla geçen 50 yılın ardından mimari çevre o dönemdeki tahminlerin tam tersine çok az değişti. 

Peki, otomotiv ve bilgisayar endüstrisi bu kadar hızlı bir biçimde gelişirken neden konutlar 50 yıl öncesiyle temelde aynı biçimde inşa ediliyor? Uzmanlar ev sahiplerinin teknolojik gelişmelere karşı beklendiği kadar ilgi göstermediklerini dile getiriyorlar. Yani zemindeki granit kaplamanın renginin ne olduğu onları hala evlerinde yararlanabilecekleri teknolojik olanaklardan çok daha fazla ilgilendiriyor. Belki de yaşadığımız mekanlarda güncel teknolojiyi uygulamanın maliyeti hala çok yüksek olduğundan konut yapılarıyla ilgili kodlar oldukça yavaş değişiyor ve yeni gelişmelerden ev sahipleri yararlanamıyor. 

Uzmanların ortak görüşü ise konut mimarisi endüstrisinin değişim için yeterince olgunlaştığı yönünde. Önümüzdeki 20 yıl ile ilgili iyimser tahminleri, konutların değişime eskisinden daha kolay adapte edilebileceği, daha çok dijital nitelikler kazanacağı, çevreyle daha çok barışık olacağı, daha sağlıklı ve güvenli olacağı yönünde. 

Resim 2. Rogers Stirk Harbour + Partners’ın “Tree House” projesi dünyanın herhangi bir yerinde inşa edilebilecek bir konsept. Yapı yerel silüete canlı bir dinamik eklerken, kolayca inşa edilebilecek ve gerekirse parçalara ayrılabilecek düşük maliyetli konutlar sağlamak için tasarlandı.

Resim 3. European Space Agency (ESA)’nin yeni Alman Uzay Araştırma İstasyonu, Neumayer III için geliştirdikleri teknolojiyi temel alarak yarattığı depreme dayanıklı “Uzay Evi”, uzay gemilerinin solar panellerinde ve antenlerinde kullandığı ultra hafif CFRP malzemeden inşa ediliyor ve %100 enerji dönüşümüyle kendi kendine yetebiliyor.

Esnek, Sağlıklı, Dijital Evler…
Minivan tipi bir arabanız varsa tatile giderken arka koltukların yerini değiştirerek çocuğunuzun bisikletine ya da valizlerinize istediğiniz gibi yer açabileceğinizi bilirsiniz. İşte geleceğin evleri de tıpkı bugünün arabaları gibi esnek bir kullanım imkanı sunacak. “Building an Affordable House” kitabının yazarı Fernando Pagés Ruiz, gelecekte evlerimizin duvarlarını veya kapılarını günlük ihtiyaçlar için yeniden yapılandırarak ihtiyaç halinde çocuklarımızın ev ödevlerini yapabilecekleri geçici bir alan ya da kendi işlerimizi yürüteceğimiz bir çalışma odası yaratabileceğimizi söylüyor: “Esnek bir evde misafiriniz geldiğinde birkaç duvarı hareket ettirerek ve aydınlatma düğmesini de o alana taşıyarak hızlı bir misafir odası yaratabileceksiniz.”

Geleceğin mimarisi ile ilgili çeşitli ütopyalar yaratıladursun, en azından yaşadığımız mekanların yakın geleceği ile ilgili ayağı yere en sağlam basan beklenti daha sağlıklı koşullarda yaşayacağımız. ABD’de yüksek performanslı lüks konutlar yaratan inşaat şirketleri özellikle de güney bölgelerde yaşanan nem ve polen sorununa çözüm getiren üstün teknolojiye sahip sistemleri çoktan uygulamaya başladılar bile. 

Resim 4. Yakın gelecekte binaların öncelikle sıradan fonksiyonları bizden komut almaya gerek duymadan en iyi şekilde yerine getirmeyi öğreneceklerini öngörmek aslında hiç de zor değil.

Resim 5. 1961 yılında bir grup genç İngiliz mimar tarafından mimarlığa yeni öneriler getirmek amacıyla kurulan Archigram grubundan “Yürüyen Kent” ütopyası.

Geleceğin evlerinin tahmin edilen bir diğer önemli özelliği ise günümüzdekilerden çok daha küçük boyutta olacakları yönünde… Mimarlar 20 sene içinde mega evlerin artık tercih edilmemeye başlayacağına, büyük evlerin en az 150 m2 daha küçüleceğine inanıyor. Bunun yanı sıra ahşap, taş gibi doğal kaynakların giderek tükenmesinin yanısıra, soğutulmasında, ısıtılmasında ve yenilenmesinde yüksek enerji sarfiyatına ihtiyaç duyması nedeniyle artık masif evler tercih edilmeyecek. Nanoteknoloji ile yaratılan kompozit malzemeler geleneksel yapı malzemelerinin yerini alacak. 

Otomasyon sistemleri, keşfinin üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen yüksek maliyetleri nedeniyle konut sektöründe hala yaygın olarak kullanılamıyor. Bununla beraber enerji uzmanları gelecek 20 yılda teknolojinin daha da gelişeceği, fiyatların düşeceği ve bilgisayarla haşır neşir yaşamayı reddeden hiç kimsenin kalmayacağı gerçeğine dayanarak bu sistemlerin ev yaşamının vazgeçilmez parçaları olacağını tahmin ediyorlar.