Birikime Dayanan Mimarlık: Güngör Kaftancı
Suha Özkan, Hon. F AIA
Özellikle 1970’li yıllarda Ankara’dan bakınca İzmir’deki yapı üretiminin üstün niteliği hep dikkatimizi çekmiş, hatta oradan tasarımcı mimarları ODTÜ’ye çağırıp deneyimlerinden yararlanmak üzere öğrencilerimizle tanıştırıp tasarım işliklerinde görüşlerini paylaşmıştık. Gün geçtikçe mimarlık ortamından çekilen kamu ile özellikle konut üretimini ele geçirmiş yap-sat kesimi arasında sıkışmış bulantı içinde, Türkiye mimarlığının olumlu yönlerini İzmir’de görüyor ve o dönemde Güngör Kaftancı’yı nitelikli tasarıma olan tutkusu ve ayrıntıdaki duyarlılığını, dürüst biçimlendirdiği tasarım becerisini takdirle izliyorduk. Yarım yüzyıl önceydi.
Çeşme’de yaz tatili yaptığımız bir dönemde, sanırım bir yirmi yıl önce, sevgili dostum ve kardeşim Aydan Balamir, Güngör Kaftancı’nın çok nitelikli ve özenle yapılmış bir evi olduğunu ve bizi ağırlamak isteğini bildirince, devindik. Onu ziyarete gittik. İlk kez karşılaşıyorduk. Biz onu yetkin ve olgun bir büyüğümüz olarak görüp özel bir saygıyla yaklaşırken o doğal, alçak gönüllü bir şekilde aramızdan biri gibi davranıp esperileriyle bizi rahatlatıyordu.
Özen dolu evinin her köşesi tasarım, öykü ve ilgi odağıydı. Doğal bir tutum ile “İşte evim. Ben tasarladım. Ben yaptım” nitelemelerinden uzak, evini sadece bir konuk ortamı olarak sundu ve bizi gezdirmedi bile. Onun alçak gönüllülüğü, ayrıldıktan sonra aramızda konuştuğumuz hoş bir izlenimdi. Biz de onu dinleyip kaçamak bakışlarla tüm çay saati boyunca evi ve özenli ayrıntılarını merakla izledik. Çeşme’deki evi, 1950’lerin yerleşik modernist değerlerini sunan bir varoluş içinde, bir çağın özgün, sevgi dolu, duyarlı belgesiydi. Kaftancı tasarımının duruluğu ve bir bakıma “her şey yerli yerinde” oluşu muydu? Bilinmez. Ama bu ev her türlü özentiden arınmıştı.
Yıldız Entegre’nin büyük desteği ile yayınlanan Cumhuriyetimizin Yüzüncü Yılı Kutlamaları arasında yer alan seçkide saygıyla anılan 100 Mimar arasında Kaftancı da vardır.
Özgeçmişini oradan kısaltarak alalım:
Kaftancı, 1931 yılında Uşak’ta doğdu. 1953’te İTÜ Mimarlık Fakültesi’den mezun oldu. Emin Onat, Paul Bonatz gibi saygın hocaların öğrencisi olma fırsatına erişen Kaftancı, İTÜ’yü bitirişinden iki ay gibi kısa bir süre sonra Kağıthane İstihkam Yedek Subay Okulu’nun öğrencisi oldu. Sonrasında Gelibolu’da Kolordu Komutanı’nın izniyle belediye binası projesini yaptı.
Özgür mimarlık yapabilmek amacıyla kendi bürosunu açmak üzere İzmir’e yerleşti. Kaftancı aynı zamanda bir yarışma tutkunuydu. Suat Sümer’le Yeni İstanbul gazetesinin mimarlık öğrencileri arasında açtığı ucuz ev tipi proje yarışmasında birinci oldu. Dördüncü sınıfta da Ankara Ulus Meydanı için açılan yarışmada kendi sınıfından dört proje dereceye girmiş, Ergun Evrenol ve Suat Güven’le birlikte katıldığı projesi de mansiyon kazanmıştı. Yaklaşık olarak girdiği 35 yarışmanın dörtte üçünde derece aldı.
Güngör Kaftancı, 1950 kuşağı modernizmini benimsemiş ve başka akımlardan etkilenmemiş bir mimardır. Gürhan Tümer, Mimarlık Dergisi’nin 303’üncü sayısında Kaftancı’ya ilişkin yazısında kendisinin mimarlık tanımını paylaşmıştı. Ona göre, “Mimarlık, yapı yapma sanatıdır.” Buradaki “yapı” sözcüğü mimarlığın toplumsal ve işlevsel yönünü de kapsar ve anlatır. Mimarlık olgusunu bu işlevsel karakteri ve sosyal boyuttan soyutlayarak sadece yapı aracılığı ile yaratacağı estetik değerlere indirgeyen oldukça yaygın görüşlere katılmamaktadır. Mimar mütevazı eğilimli, yalın, yapı ve gereçleri en basite, en gerekliye indirgeyen bir mimari anlayışı benimsemiştir. Eski yapıların yeni tasarımlarda aynen yinelenmesi, kopya edilmesi olgusuna şiddetle karşıdır ve bunun bir tutum oluşturması onu endişelendirmektedir.
Kaftancı, 1972 yılında Necdet Yorgancıoğlu ve Ali Köstepen ile birlikte GNA Mimarlık Ortaklığı’nı kurdu. 1996-1997 yıllarında da Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak tasarım işliklerine girmişti. 1998’de mimarlık çalışmalarına son veren Kaftancı, Mimarlar Odası’nın İzmir Şubesi’nin kurucuları arasında yer aldı ve birkaç kez de bu şubenin başkanlık görevini üstlendi; Ege Mimarlık Dergisi’nin yayın kurulunda da bulundu.
2023’te Bodrum Mimarlık Kitaplığı’nda bir İzmir imbatı esti. Dürrin Süer ve Metin Kılıç’ın son yılların en nitelikli mimarlık yayınları arasında anılacak kitaplarının İzmir’deki sunumu sonrası, onların Kordon’daki balkonunda, komşuları Kaftancı’nın katılması ve onunla yaptığımız doyumsuz söyleşi sonrasında onlara, “Güngör Kaftancı’yı Bodrum Mimarlık Kitaplığı’nda söyleşiye davet etmeyi” önerdik.
Hemen aldıkları olumlu yanıt bizim için müjdeydi. 21 Temmuz 2023 akşamı konuştu. Sonra da Süer ve Kılıç, M+D35 1987-2022 kitabı ile Deniz Güner’le belgeledikleri meslek başarılarının kutlaması bağlamında 29 Eylül 2023’te Bodrum’da söyleştiler. O söyleşide Kaftancı o kadar cana yakın ve dipdiriydi ki hepimizi etkiledi. Olağanüstü bir akıcılık ve duru bir dille sunduğu öykü, kendini sevgiyle adadığı mimarlıktı. O hem 70 yıldır vardı hem de görünürde, gösterişte yoktu. Büyük işler yapmış, Türkiye’nin en zor ortamında sevgi ve saygınlık kazanmış bir “usta”ydı. Hepimiz biliyorduk. Ama onda, bunca yıllık çaba sonucu doğal olarak var olması gereken “böbürlenme”nin zerresi yoktu.
Söyleşinin başlığı çok anlamlıydı: “Birikime Dayanmak”. Genelde mimarlar da her sanatçı gibi kendi özgünlüklerini ve yaratıcılıklarını öne sürerler. Doğaldır. Oysa Kaftancı birikim üzerine konuştu. Ona göre yaptığı ne icat etmek ne de yaratmaktı. Deneyimlerini çabalarını biriktirip sunuyordu.
Kaftancı nesillere yetecek bir iz bıraktı. Huzur içinde uyusun.
Not
Güngör Kaftancı’nın 21 Temmuz 2023’te, Dürrin Süer ve Metin Kılıç’ın da 29 Eylül 2023’te gerçekleşen söyleşilerine buradan erişilebilir.