Bir Kırsal Örüntü Fenotipi: Anamur Arı Evleri (Kovanlıkları)
Nisa Yılmaz Erkovan, Dr. Öğretim Üyesi
Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü
Lale Özgenel, Prof. Dr.
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü
Kırsal mimarinin temel yapı malzemelerinin başında doğal çevreden elde edilebilen ahşap gelir. Ahşabın hammaddesi olan ağaçlar da gövde ve dallarıyla çeşitli hayvan türlerine doğal bir barınak oluşturur. Ağaçlar belli formlarda işlenerek, kimi zaman tek başına kimi zaman ise taş ile birlikte kırsal strüktürlerin inşasında kullanılagelir. Çevresel bir bağlamda şekillenen ve “vernaküler” olarak adlandırılan bu tür yapılarda elde edilen sonuç formlar malzemenin gerektirdiği ve elverdiği kapsamda oluşur. Bu formların oluşumu ve bir araya getiriliş biçimlerinin tekrarı örüntüleri oluşturur. Bu örüntülerin ikinci ve üçüncü boyutta yan yana gelişteki tekrarı inşa kolaylığını simgeler. Buradaki bir araya geliş yalnız yatay düzlemde değil düşey düzlemde de gerçekleşir ve ahşabın özünden doğan bir biçim fenotipine evrilir (Resim 1). Bu evriliş işlevle birlikte mekan tanımlamaya başladığında bir mimari kurguya dönüşür. Bu çalışma kırsaldaki yapılanma içinde yer alan bir hayvan barınağı tipi olarak arı evlerine (kovanlıklara) odaklanmaktadır. Kovanlıklar, bir ağacın gövdesine tutunacak şekilde ağaçtan elde edilen malzemenin kendisiyle insan yapımı olarak üretilen kırsal strüktürlerdir. Bileşen örüntüleri ile oluşturulan bu fenotip tutunduğu ağaçla karşılıklı bir birliktelik içine girer, bu sembiyotik var oluş, malzemenin farklılaşmaya maruz kalmaksızın kendisinden türetilen farklı biçimlerde tezahür etmesini temsil eder. Çalışmada arı evleri fenotip kavramı referansında ele alınmış, bu bağlamda Mersin’in Anamur ilçesinde yapılan araştırmalarda belgelenen ve yörede kovanlık olarak anılan yedi adet arı evi inceleme ve tartışma örneklemi olarak kullanılmıştır (Resim 2) (1).
İnsanlık tarihi içinde bilinen en eski gıdalardan olan balın kontrollü ve düzenli bir biçimde elde edilmeye başlanması ve ekonomik değer kazanması, balın ve kovanların yabani hayvanlardan ve hırsızlardan korunmasını gerektirmiş gerek geçmiş kültürlerde gerekse günümüzde çeşitli koruma yöntemleri geliştirilmiştir (2). Arı evleri kırsalda arıları ve balı korumak amacıyla geliştirilmiş yapısal çözümlerdendir. Bu yapılanma farklı coğrafyalarda ve kültürlerde farklı isimler almaktadır (3). Balın ve kovanların korunması, orman arıcılığı kapsamında incelendiğinde, benzer çözümlerin geçmiş dönemlerde de üretildiği görülmektedir (4). Orman arıcılığının gelişmiş olduğu coğrafyalarda arıcılık, doğal ağaç kovuklarında tespit edilen vahşi yuvalardan kontrollü bir bal arıcılığı üretimine evrilmiştir. Örneğin, Polonya, Ukrayna, Estonya, Litvanya ve Almanya’da bal avcıları buldukları yabani arı kolonilerinin büyümesini kolaylaştırmak için ağaç boşluklarını genişletmiştir. Gerçek anlamda sistemli arıcılığın doğu Avrupa’daki temellerini oluşturan bu uygulamada ağaçlara açılan yapay boşluklar koloniyi çekme yöntemi olarak kullanılmıştır (Crane 1983, 130-131). Böyle bir ağaç boşluğu kovanını oluşturmak için arıcılar tercihen üzerinde bir ağaçkakan deliği veya zaten mevcut bir boşluk bulunan uzun ve düz bir ağaç seçer, boşluğa ulaşmak için merdiven veya halat kullanır, gövdede, yani kabuk üzerinde önce uzun ve dikdörtgen bir boşluk açar, daha sonra arıların ağaç gövdesinin içine girmesini sağlayacak küçük bir giriş deliği bırakarak, kalanı kısmı ahşap plaka (kapak) ile kapatır ve bu kapak üzerinde sahibinin kimliğini belli edecek şekilde bir işaretleme yapardı. Bu tür gövde içi doğal oyuntular, kovanları hırsız ve yabani hayvanlardan korumak için, 5 ile 25 metre arasında değişen yüksekliklerde yapılırdı. Hatta, eğer ağaç yeterince büyük ve uzunsa arıcı tek bir ağaçta iki veya üç kovan oyarak bir ağaç arılığı da yaratabilirdi. Genellikle meşe ve çam ağaçlarının tercih edildiği bu yöntemde, şiddetli rüzgarların ağacın zayıf kısımlarına zarar vermesini önlemek için ağaçların tepe noktasını kesmek yaygındı. Oyuntu kovanlıklar, öte yandan, ağaca zarar veren ve kimi zaman ölümüne yol açan bir balcılık yöntemidir. Ağacın ölmesi durumunda, ağacın kovan kısmı kesilerek alınır, benzer kovanların olduğu başka bir arılığa taşınır veya başka bir ağaca asılırdı (Crane 1983, 127-136; Kritsky 2019, 22-29). Afrika’nın tropikal bölgelerinde görülen ahşap kovanlar da karınca, termit ve yaban hayvanlardan korunmak amacıyla doğrudan toprağa konulmaz, bir çubuk veya iple ağaca asılır ya da iki ağaç dalı arasına yerleştirilirdi (Crane 1983, 49, 260). Ağaç içi oyuntu kovanlık ve ahşap kovanları ağaca asma yöntemleri hem dünyada hem de Türkiye’de halen kullanılmaktadır (Resim 3).
Ağaç Üzerinde Ahşap Platform Olarak Kurgulanan Arı Evleri (Kovanlıklar)
Ağaçların gövde olarak işlev gördüğü arı evlerine Türkiye’nin çeşitli yörelerinde sıklıkla rastlanır (Erkovan ve Özgenel 2022-a ve 2022-b). Bunlara bir örnek olarak Mersin’in Anamur ilçesi kırsalında tespit edilen kovanlıklar burada detaylandırılmıştır. Toptaş Mevki’nde altı adet, Çerçikırı Mevki’nde halen kullanımda olan bir adet kovanlık, bir kırsal yapı tipolojisi olan arı evleri içinde ayrı bir kategoriyi temsil eden platform türü arı evlerinin inşa kurgusu ve kullanımı hakkında bilgi verir. Genellikle 1600-1800 metre yükseklikteki yaylalarda inşa edilen platform türü arı evlerinde mevcut yüksek bir ağaç, gövde olarak kullanılmaktadır. Kovanlar, yerden yaklaşık 6-8 metre arasında değişen bir yüksekliğe inşa edilen ahşap platformlar üzerine dizilmektedir. Bölgeye ulaşımın zor olması, ahşap malzemenin kolay elde edilebilir olması, ağaç gövdelerinin platformlar için taşıyıcı olarak kullanılmasının hızlı ve ekonomik bir inşa çözümü olması, bu tür arı evlerinin tercih edilmesindeki temel nedenlerdir. İncelenen kovanlıklar dikdörtgen formlu olup, platform boyutu ortalama 6.5×4.00 metredir. Gövde olarak, çapı yaklaşık 0.85-1.20 metre arasında değişen ardıç ağaçları tercih edilmiştir. Yapım sisteminde, yerden yaklaşık 6-8 metre yükseklikten itibaren birbiri üstüne basamaklı biçimde bindirilerek genişletilen strüktür, altı veya yedi kademe sonrasında ana platform olan kovanların dizildiği döşeme tahtasını oluşturur. Döşeme tahtasının kenarlarına korkuluk takılır. Kovanlık, herhangi bir çivi vb. birleştirme malzemesi kullanılmadan, birbiri üzerine bindirilerek ve ağaç dallarından destek alınarak inşa edilir. Ahşap kuşak ve hatılların genişliği 0.10×0.15 metre ile 0.10×0.25 metre arasında değişir. Bu ölçüdeki kuşaklamalarla ve bindirme tekniği ile ağaç gövdesinin belirli bir kısmından itibaren kademeli olarak yükseltilen platform aynı zamanda, ağaç gövdesinden çıkma yapan bir konsol/saçak görünümündedir (Şekil 1).
Platform ağaç gövdesine inşa edildikten sonra ağaç köklerinin bulunduğu kısımlara taş dizilerek ağacın kökü güçlendirilir. Bu platformun üzerine sayısı yaklaşık 15-20 arasında değişen kütük kara kovanlar konulur. Batı yeline (karayel) maruz bırakmamak için kovanlar genellikle güneydoğu yönelimli dizilir. Yani kovanın ağzı, doğduğunda ve battığında güneşi görecek biçimde yerleştirilir. Kovanların bu yönlendirme ile konulmadığı durumlarda arıların peteğin örme biçimini, giriş deliğinden içeriye rüzgâr girmesini önleyecek biçimde değiştirdiği tespit edilmiştir (5). Bir başka deyişle, arılar normalde giriş deliğine dik olarak ördükleri peteği giriş deliğine paralel olarak örerek kovana rüzgar girmesi engellemektedir. Kırsalın bu yüksek mevkilerine yaya ulaşımının dahi zor olması nedeniyle kovanlar tüm yıl platformlar üzerinde bırakılmaktadır. Ancak, iklim şartlarına karşı korumak amacıyla kovanların üzeri ve araları ardıç kabuğu, tezek, kül ve un ile yapılan bir harçla sıvanmakta, en üste yerleştirilen ardıç kabuğu kaplaması ile de ısı yalıtımı sağlanmaktadır. Özünde tamamen ahşap olan bu yapım sistemi, Akdeniz havzasında, özellikle Toroslarda daha önceki araştırmalarda tespit edilen taş gövde üzerine inşa edilen ahşap kovan platformlarının yapım sistemine de oldukça benzerdir (Erkovan ve Özgenel 2022-a ve 2022-b). Buradaki fark ahşap hatıllı yığma taş duvar gövdenin yerini mevcut bir ağacın almış olmasıdır (Resim 4-5).
Kavramsal Bir Okuma
Kentsel bağlam dışında yaşam ve üretim pratikleriyle ayakta kalan sosyal popülasyonun resmi olmayan ve “müellifleri” de belli olmayan yapılarını kırsala özgü olarak tanımlıyor, yapı-yaşam kültürünü temsil eden bu bağlamı yerel ya da vernaküler olarak nitelendiriyoruz. Oysa bu bağlamlarda, “soylu” olarak değerlendirilen “taştan tarih”in ötesinde, hayatın farklı bir yönünü aktaran bir mimari vardır (Moholy-Nagy 1957: 19). Kırsalın mimarlık ürünlerinde form, tasarım ve kullanılan malzemeler çevresel bağlamda şekillenir. Bu bağlam iyi okunduğunda yer’in mimari dili ve etkileri anlaşılır hale gelir. Analitik bakış açısıyla, buradaki bağlam ihtiyacın arka plan bilgilerinin edinilmesini sağlar. Böylece ihtiyaca yönelik özel çözümler üretilir; çeşitli durumlar aynı amaca yönelik farklı ve/veya benzer çözümlerin üretilmesini de gerektirir (Resim 6).
Çevresel bağlamın yapı-yaşam kültürünü etkileyen en önemli unsuru iklimdir. Ardından malzeme ve kültür gelir. Kelime anlamına bakıldığında yerel dil veya şive anlamında kullanılan “vernacular”, mimarlık bağlamında yerel mimari dil olarak ele alınır (Eyüce 2005: 3) (6). “Yerel mimari”, yerel malzemelerden yapılmış ve iyi denenmiş form ve tiplere göre yapılmış gösterişsiz, basit, yerli, geleneksel yapıları tanımlamak için kullanılır (James 2006, 238, 290). Yerel mimari, sınırlı koşullar arasından yapı ustası veya yapı sahibinin seçim yapması, daha basit yapı ihtiyaçlarına bu sınırlı koşullarda çözüm araması, bu koşulları değiştirmeden uyum sağlayarak kendini alıştırması ile var olmaktadır (Carver 1979, 7; Aran 2000, 15). Carver’ın (1979) belirttiği gibi yerel formlar öğreticidir çünkü insanların kişisel ve sosyal ihtiyaçlarına iklim ve yerin gerekliliklerine göre en iyi cevabı verirler. Hangi mimari nesne olursa olsun, bu nesnenin kırsalda tasarlanması en başta iklimden olmak üzere, korunma ve barınma gibi maddi ihtiyaçları karşılama gereğinden kaynaklanır. Korunma doğanın sağladığı sağlam malzemelerin bir araya getirilmesiyle elde edilen bir konstrüksiyonla olabilir. Bu konstrüksiyonlar statik ve mekanik ilkelere uyarken aynı zamanda malzemenin doğasından kaynaklanan yapma biçimlerine de kesin bir şekilde uymalıdır (Semper 2015, 133). Yapı malzemesi kendi, doğasından gelen özellikler ve çevresel etkenlerle birlikte bir biçim fenotipi oluşturur(7). Hillier (1996, 34) yerel gelenekler içinde fenotipik çeşitliliğin normal olduğunu ileri sürer. Bir kültürün mimari fenotiplerinin oluşumunun altında yatan mekansal kodlar, genotip düzeyinde devreye giren tasarım ve karar verme süreci aracılığı ile değişir (Memott ve Davidson 2008, 55). Mimari sürecin meşru bileşenleri olan malzeme, yapısal sistemler, anlamlar ve davranışsal kullanımlar yapısal çeşitliliğe dönüşür ve kendi biçimini oluşturur. Kendi biçimiyle birlikte bu biçimlerin bir araya gelişi ise strüktürü oluşturur. Strüktür kelimesinin Türkçe karşılığı “çatkı” dır. “Çatmak” rastlamak, karşı karşıya gelmek anlamında kullanılır. Daha alt anlamına bakıldığında ise iki nesneyi karşı karşıya getirmek, birleştirmek anlamı taşır. Aynı kelime eski Oğuz Türkçesi’nde çapraz olarak birleştirmek anlamında kullanılmıştır. Yani “çatkı”, çatılarak oluşturulmuş bir örüntüyü belirtir, her çatkı ya da strüktür form verdiği nesnenin yer ile olan ilişkisini tanımlayacak şekilde bir örüntü oluşturmak zorundadır (Demirel 2017, 8). Bu örüntüler de yapının ya da nesnenin mimari anlamda bir forma ulaşmasını sağlar. Ahşap kendi başına bir yapı malzemesi olarak incelendiğinde kendi bünyesinde barındırdığı milyonlarca uzun, kutu biçimindeki hücrenin boylu boyunca yan yana dizilmesiyle oluşur. Kutu olarak tanımlanan yapı selüloz, hemiselüloz ve lignin maddelerinden meydana gelen hücre çeperidir ve yük bu hücre çeperi ile aktarılır (Demirel 2017, 50). Kovanlıklarda kullanılan her bir ahşap parçasında yük ahşap kirişlerin kademelenerek üst üste bindirilmesi ile ağaç gövdesine aktarılır (Şekil 2). Bu kademelenme oluşturulurken dizilen ahşap kirişlerin sayısı arttıkça yük paylaşımı artar ve en üstteki ahşap döşemenin yükü taşıması daha kararlı hale gelir. En üstteki daha yassı ahşap zemin yatay yöndeki yük dağılımını daha da genişleterek yükün eşit dağılmasını ve ağaç gövdesine ulaşmasını sağlar.
Yerel mimari bağlamda kovanlıklar, çatıldıkları ağacın yapısal direncine zarar vermeyen, malzemenin doğasına aykırı kurgulanmamış strüktürleri temsil ederler. Uzunca bir süre, sağlam bir biçimde kullanılabilirler. Fisher (2015, 61), bir yapının biçiminin tümüne ancak tek tek biçim öğelerinin, biçim bileşiklerinin ve figürlerin aşamalı olarak birbirine eklemlenmesiyle varılabileceğini belirtir. Mimarlığa yönelik ilk adımın, doğal ve biçimden yoksun malzemelerin, maddi ve statik koşuların yönlendirdiği düzenli biçimlerde modelleştirilmesi ve kesilmesi olarak görülebileceği gibi, bütünün her elemanının da bu elemanların aralarında kurduğu iş birliğini gösteren bir strüktür oluşturacak biçimde koşulları yerine getirmesi olduğu düşünülebilir (Semper 2015,136). Tasarım işleminin ürünü olarak ortaya çıkan bir yapı, mekansal bir uzanıma, belli bir işleve, taşıyıcı ilkelerden kaynaklanan bir kurguya ve tanımlanmış bir biçime sahiptir; bu boyutların tümü birlikte var olur, her bir boyut ötekine bağlıdır, bu bağlar koparılamaz (Fisher 2015, 61). Böylece malzemenin doğasından kaynaklanan biçiminin çevresel etkenler ve ihtiyaçlara göre şekillenmesiyle fenotip oluştur. Bir malzemenin fenotipi kendi yapısal özellikleri ile birlikte çevresel etkileşimlerle sonradan kazandığı bir yapısal strüktüre dönüşür (Resim 7).
Malzemenin ve yapı öğelerinin bir bütüne dönüşmesi için üç temel kurgu alanı söz konusudur: Küçük yapı öğelerinin bir araya getirilerek daha büyük birimlerin oluşturulması “yapı konstrüksiyonu”, taşıyıcı öğelerin taşıyıcı bir yapıya kavuşması “statiği”, farklı malzemelerin yapı için gerekli koruma işlevlerini yerine getirecek şekilde bir araya toplanarak yapının bölümlerini oluşturması “yapı fiziğidir”. Bir örüntü oluşturan bu üç temel alan özünde, bağlantılandırmanın farklı şekilleriyle tanımlanır (Fisher 2015, 78). Kovanlıklarda, örneğin, ahşap kirişlerin bir araya getiriliş biçimi, üst üste bindirilerek konsol oluşturması ve aynı zamanda ağaç gövdesi ile kurduğu yapısal ilişki kurgunun bütüne ulaşmasını sağlayan sağlam bir örüntüdür.
Sonuç
Kültür değişken olduğundan, tasarlanmış ortamlar, değişen ihtiyaç ve önceliklere yanıt verir, belirli yaşam biçimleriyle uyumlanır. Hem tasarımlar hem de yaşam biçimleri, birçok alternatif ile birlikte iklim, kültür, çevre gibi birçok kısıtlar arasından seçilen bir dizi tercihin sonucu olarak görülebilir. Oluşan mimari bir veya daha fazla faaliyet alanı içinde ve çevresinde hem doğal hem de yapay çevresel özelliklerin seçilmiş, düzenlenmiş ve inşa edilmiş varyasyonları olarak tanımlanabilir. Bu durum davranış kuralları ve anlam kalıpları ile birleşerek seçilmiş çevresel ve mekansal özellikleri içerir (Memott, Davidson 2008, 60). Bu seçimler belirli ideal imgeleri ve şemaları yansıtır, yani hem çevre hem de yaşam biçimleri kültürel “şablonlar” tarafından şekillendirilir (Altman, Rapaport, Wolhwill 1980, 7). Şablonlar Alexander’ın (1977) “pattern” ya da “kalıp” olarak tanımladığı terimle mimarlık bağlamında kavramsal bir çerçeve çizer. Bu kavramsal çerçeve kaynağını arketiplerden alır. Parçayla bütünün birbirleri üzerindeki dönüştürücü etkisini dikkate alan bu kavram “örüntü” olarak ele alındığında, birbirini tekrar eden biçimlerin bir bütüne dönüşerek mekana ulaştığını gösterir. Buradaki örüntünün oluşturduğu kalıp, nesnenin yaradığı işi anlatan sabit bir özellik olarak değil özne ve nesne arasındaki ilişki üzerinden tanımlanır ve ihtiyaçlarla yapılı çevre arasındaki ilişki ile uygunluk kavramı devreye girer. Alexander’ın (1966, 18) tanımladığı bu uygunluk biçim, bağlam ve ihtiyaçların karşılıklı etkileşimi ve kabul edilebilirliğidir. Bağlamın anlaşılması ve buna uygun biçimin bulunması bütüncül bir bağlam tanımlar. Bu anlamda bağlam, hem kullanım ve teknik gereklilikleri tanımlar, hem de her tasarım probleminde biçim ve bağlamı oluşturan öğeler arasında birbirini bütünleyen bir etkileşim alanı tanımlanır (Alexander 1966, 20). Kovanlıklar üzerinden tanımlandığında bağlam, her bir ağaç üzerine çatılacak kovanlığın ayrı bir tasarım problemi olarak tanımlanmasını gerektirir. Üst ölçekte bağlamla birlikte tanımlanan kalıp probleme cevap verecek nitelikte olsa da her bir ağaç özelinde tanımlanması ve çözülmesi gereken bazı teknik gereklilikler barındırır. Çünkü ağacın boyu, çapı, dalları gibi birçok değişken vardır ve ağaç gövdesine çatılma eylemi bu değişkenler üzerinden yeniden tanımlanmaktadır. Dolayısıyla kabaca bir kırsal tipoloji olarak değerlendirilebilir olsa da her bir kovanlık kendi içerisinde ayrı bir tip ve karakteristik özellikler tanımlar. Yani bu yapılar genelde kırsal gibi büyük bağlam, özelde ise kendi yakın çevre bağlamıyla birlikte değerlendirildiğinde doğru bir yapısal öz ve anlam kazanır.
Kırsal mimaride, kendi özgün formunu üreten kovanlıklarda, genel ve özel bağlamın gereklilikleri ve sonucu olarak, teknik, biçim ve kullanım öğeleri arasında yapısal bir bütünlük bulunur. Bütüncül yapı kültür, iklim ve malzemeyle birlikte yapısal bir kurguya dönüşür ve kendi bağlamında yeni bir tipoloji oluşturur. Bu anlamda, arı evi/kovanlık gibi kırsaldaki özgün formlara hem bir yapı tipolojisi hem de bir örüntü ve fenotip olarak yaklaşılması, mütevazi bir mimari kimliğe sahip bu strüktürlerin temsil ettiği zengin ve karmaşık kurgunun farkına varmayı, bu yapıların görünenin ötesinde barındırdığı tasarım, inşa ve işleyiş katmanlarının görülmesini olanaklı kılar. Kırsal ve yerel bağlamın bu anlamda sunacağı keşifler, küresel, kentsel ve mimari dinamiklerinin yanında temele ve öze dair mimari okumalara vesile olabilir.
Notlar
- Bu çalışma 2016 ve 2022 yılları arasında Anamur’da yapılan arazi çalışmalarında belgelenen kovanlıklara (arı evlerine) ait verileri içermektedir. Anamur Çerçikırı Mevkiindeki kovanlık Nevzat Nazdar’a aittir (Bu bilgi Nevzat Nazdar ve oğlu Doğan Nazdar’dan edinilmiştir). Kendilerine yardımlarından dolayı teşekkürlerimizi sunarız (Nevzat Nazdar Doğum Yılı: 1974, Meslek: Çobanlık-Arıcılık). Anamur Toptaş Mevkiindeki 1 no’lu Kovanlık Ahmet Kaya (Kara Ahmet)’ya, 2 no’lu Kovanlık Kollu Mustafa’ya, 3 no’lu Kovanlık Ali Saydam’a, 4 no’lu Kovanlık Mustafa Saydam’a, 5 no’lu Kovanlık Hamdi Çal’a, 6 no’lu Kovanlık ise Süleyman Çetin’e aittir. Bu bilgiler Yusuf Abun’dan edinilmiştir. Kendisine arazi çalışmaları sırasında göstermiş olduğu misafirperverlik ve yardımlarından dolayı teşekkürlerimizi sunarız. (Yusuf Abun Doğum Yılı:1977 Meslek: Çoban). Ayrıca arazi çalışmalarında yardımcı olan Antalya Gazipaşa’da çiftçilik ve arıcık yapan Hüseyin Özgün’e teşekkürlerimizi sunarız.
- Çeşitli çözüm örnekleri için bkz. Krickl 1892; Kjeldsen-Zahle 1975; Rudofsky 1977; Harrison-Young 2001; Günay 2008; Tanal 2010; Tanal 2011; Ceylan 2012; Uysal-Arat 2012; Uysal-Arat 2014; Bulut 2015; Bulut 2016a ve 2016b; Erkovan 2018; Erkovan ve Özgenel 2022a ve 2022b.
- Örneğin, Akdeniz bölgesinde “arı sereni”, Artvin civarında “petek hanı”, Konya bölgesinde “hanay”, Anamur bölgesinde “kovanlık” veya “arı çardağı” olarak adlandırılmaktadır. Daha ayrıntılı tanımlama için bkz. Ceylan 2012: 151-168.
- Cilliers, Retrief 2008; Crane 1983; Crane 1999; Hatjiana, Mavrofridis, Jones 2018; Head 2008; Harrisis 2018; Kritsky 2010.
- Bu bilgiler arazi çalışmaları sırasında Yusuf Abun’dan (Doğum Yılı:1977 Meslek: Çoban) ve arıcı Hüseyin Özgün’den (Doğum Yılı:1958, Meslek: Çiftçi) alınmıştır.
- https://dictionary.cambridge.org/tr/s%C3%B6zl%C3%BCk/ingilizce/vernacular (erişim tarihi:22.11.2022) https://www.oxfordlearnersdictionaries.com/definition/english/vernacular_1?q=vernacular (erişim tarihi:22.11.2022)
- Fenotip, “Genetik ve çevresel etkenlerin yarattığı özelliklerin canlının dış görünüşüne yansıması” olarak tanımlanmaktadır, (https://www.oxfordlearnersdictionaries.com/definition/english/phenotype?q=phenotype Erişim Tarihi: 27.11.2022).
Kaynaklar
- Alexander, C., (1966). Notes on the Synthesis of Form. Harvard University Press, Cambridge.
- Alexander, C., (1977). A Pattern Language: Towns, Buildings, Construction. New York: Oxford University Press.
- Alexander, C., (1979). The Timeless Way of Building. New York: Oxford University Press.
- Altman, I. M., Rapaport, A., Wolhwill, J. F. (1980). Human Behavior and Environment: Advances in Theory and Research. Volume 4 Environment and Culture. New York: Springer Science+Business Media, LLC.
- Aran, K. (2000). Barınaktan Öte, Anadolu Kır Yapıları. İstanbul: Tepe Mimarlık Kültür Merkezi.
- Bulut, S. (2016a). “Likya’da Arıcılık/Beekeeping in Lycia”. H. İşkan, E. Dündar (der.), Lukka’dan Likya’ya Sarpedon ve Aziz Nikolaosun Ülkesi/From Lukka to Lycia The Land of Sarpedon and St. Nicholas içinde. İstanbul: Ege Yayınları, 584-593.
- Bulut, S. (2016b). “Eski Akdeniz’de Arı Ürünleri”. E. Dündar, Ş. Aktaş vd. (der.), Havva İşkan’a Armağan, LYKIARKHISSA Festschrift für Havva İşkan içinde. İstanbul: Ege Yayınları, 133-146.
- Bulut, S. (2015). “Lykia’da Arıcılık: Seren ve Çevre Duvarlı Arılıklar Işığında Antik Geleneği Arayış”. H. İşkan, F. Işık (der.), Kum’dan Kent’e: Patara Kazılarının 25 Yılı, Uluslararası Sempozyum Bildirileri, 11-13 Kasım 2013 içinde. İstanbul: Ege yayınları, 97-132.
- Carver Jr. N. F. (1979). Italian Hilltowns. Michigan: Documan Press.
- Ceylan, S. (2012). “Kırsal Mimarinin Örneklerinden Serenlerin Coğrafi Açıdan İrdelenmesi”. Doğu Coğrafya Dergisi /Eastern Geographical Review, 17, 151-168.
- Crane, E. (1999). The World History of Beekeeping and Honey Hunting. New York: Redwood Books Ltd., Duckworth,.
- Crane, E. (1983). The Archaeology of Beekeeping. New York: Cornell University Press. Cornell University Press.
- Cilliers L., Retief, F. P. (2008). “Bees, Honey and Health in Antiquity”. Akrotrion, 53, 7-19.
- Demirel, E. (2017). Strüktür Neden Gereklidir? İstanbul: Janus Yayıncılık.
- Erkovan, N. Y. (2019). “Gazipaşa Arı Serenleri”. TÜBA-KED Türkiye Bilimler Akademisi Kültür Envanteri Dergisi, 18, 83-100.
- Erkovan, N. Y., Özgenel, L. (2022a). “Toroslarda Arı Evleri: Kırsal Bir Yapı Kültürü”. Milli Folklor, 34 (133), 188-206.
- Erkovan, N. Y., Özgenel, L. (2022b). “Bee Houses as a Rural Construct: Sampling from Konya, Türkiye”. Belleten, 86 (306), 499-552.
- Eyüce, A. (2005). Geleneksel Yapılar ve Mekanlar. İstanbul: Birsen Yayınevi.
- Fischer, G. (2015). Mimarlık ve Dil. İstanbul: Daimon Yayınları.
- Günay, R. (2008). “Ambarlar, Arı Serenleri ve Likya Mezarları”. R. Günay (der.), Elmalı ve Yöresel Mimarlığı içinde. İstanbul: Ege Yayınları, 285-294.
- Harrison, R. M. (2001). Mountain and Plain, From The Lycian Coast to the Phyrigian Plateau in the Late Roman and Early Byzantine Period (ed. W. Young). Michigan: University of Michigan Press.
- Harrissis, V. H. (2016). “ Beekeeping in Prehistoric Greece”. F. Hatjina, G. Mavrofridis ve R. Jones (eds.), Beekeeping in the Mediterranean, From Antiquity to the Present. International Symposium, Syros, October 9-11 2014. Nea Moudania: Eva Crane Trust, 14-35.
- Hatjina, F., Mavrofridis, G., Jones, R. eds. (2018). Beekeeping in the Mediterranean, From Antiquity to the Present. International Symposium, Syros, October 9-11 2014. Nea Moudania: Eva Crane Trust.
- Head, R. J. (2008). “A Brief Survey of Ancient Near Eastern Beekeeping”, The FARMS Review, 20 (1), 57-66.
- Hillier, B. (1996). Space is the Machine: A Configurational Theory of Architecture. Cambridge: Cambridge University Press.
- James Stevens, C. (2006). Oxford Dictionary of Architecture and Landscape Architecture. Oxford: Oxford University Press.
- Kjeldsen, K., Zahle, J. (1975). “Lykische Gräber: Ein vorläufiger Bericht”. AA, 90, 312-350.
- Krickl, E. (2005). “Lycian Journal 1892”. N. Başgelen (der.). İstanbul: Suna İnan Kıraç Vakfı Yayınevi.
- Kritsky, G. (2010). The Quest for the Perfect Hive: A History of Innovation in Bee Culture. Oxford: Oxford University Press.
- Memmott P., Davidson J. (2008). “Exploring a Cross-Cultural Theory of Architecture”. TDSR XIX (II), 51-68.
- Rudofsky, B. (1977). The Prodigious Builders.New York: A Harvest/HBJ Book.
- Semper, G. (2015). Mimarlığın Dört Öğesi ve İki Konferans, çev. Alp Tümertekin ve Nihat Ülner. İstanbul: Janus Yayıncılık.
- Tanal, Ö. (2010). “Ölümden Dirime Antalya’nın Likya Mezar Anıtları Benzeri Arı Kovanları: Serenler”. Gastro Metro, 56, 325-335.
- Tanal, Ö. (2011). “Ölümden Dirime Serenler”. Antalya Kültür ve Turizm Dergisi, 1 (5), 120-126.
- Uysal, M., Arat, Y. (2012). “Shelters As Examples of the Vernacular/Traditional Achitectural Formations in Ecological Environments: Elmalı Arı Serenleri”. Prostor: A Scholarly Journal of Architecture and Urban Planning, 20/2-44, 340-351.
- Uysal, M., Arat, Y. (2014). “Türk Halk Kültürünün Yerel Mimari Mirası: Arı Serenleri”. Milli Folklor, 102, 154-167.