Ayvalık Kırlangıç Fabrikası’nın Dönüşümünde Sizce Bir Yanlışlık Yok mu?

Vedat Zeki Tokyay, Mimar

19. yüzyıl sonlarında temeli atılmış olan Ayvalık Kırlangıç Fabrikası’nın ilk sahibi olan Midilli göçmeni Dr. Fazıl Doğan, 1950 yılındaki ölümüne kadar zeytinyağı ve sabun üretimi yaptı ve fabrika kentin toplumsal belleğinde çok önemli bir yer işgal etti. Ölümünden sonra satılan fabrikanın yeni sahipleri ise fabrikayı, yeni teknolojiler, özellikle de yeni dolum makineleriyle geliştirerek üretim hattını çok büyüttüler. Fabrika, 1994 yılında Ayvalık Belediyesi tarafından satın alındı ve 2001 yılında da üretimi sonlandırıldı. Ayvalık’ın deniz kıyısında yer alan son endüstriyel tesisi olarak tarihe geçen Kırlangıç Fabrikası, Ayvalık Belediyesi’nin çalışmalarıyla 2012 yılında, Koruma Amaçlı İmar Planı kapsamında Sit Alanı ilan edildi. 2014- 2019 belediye başkanlığı döneminde ise, Kırlangıç tesisleri için “Sosyal bir Yaşam Alanı” temasıyla fikir projesi hazırlatılarak restorasyon süreci başlatıldı.                                                                                                                                                   

20 588 m2 büyüklüğündeki arazinin deniz kıyısında 260 metre uzunluğu var. Tarihi Kırlangıç Tesisleri’nin 2 katlı büyük yapısının dışında, bir dizi de yığma duvarlı ve ahşap çatılı depo, atölye gibi bölümleri var (Resim 1). Şimdi çoğu yıkılmış bu binalar, kültürel miras açısından eklenti denilemeyecek kadar değerli yapılardı. Birde, bu konuda kesin bir bilgi olmamasına karşın, 1950 yılı sonrasında endüstriyel modernizasyon amacıyla yapıldığını tahmin ettiğimiz, arazinin en kuzeyinde yer alan bir de betonarme üretim yapısı var. Kanımızca, 19. yüzyıldan başlayıp 21. yüzyılda sona eren bu kompleksin kolektif belleğini anlayabilmek için tüm bu anlattığımız sürecin korumanın kapsamında yer alması gerekliydi. Ayrıca, belediyenin web sitesinde, fikir projesini temsil edilen canlandırma resminde sözünü ettiğim betonarme yapının varlığını koruduğunu da söyleyelim.

 

Peki restorasyonun uygulanmasında neler yapıldığına bakalım: İlk yapılan işin hafriyat olması insanın içini acıtıyor. Girişin sağında yer alan yapının küçük bir bölümü hariç, tek katlı atölye ve depolar ile betonarme döneme geçişi ifade eden yüksek fabrika yapısı hafriyat makinesiyle yerle bir ediliyor. Bu atölye ve depolar ile yeni fabrika, korunmaları ve toplumsal belleğin sürdürülmesine hizmet edecek yeni mekanlar olarak yeniden üretilmeleri gerekirken, yıkılıyor. Peki, arkasından ne yapılıyor? Hiçbir belleği ve değeri olmayan sağır betonarme karkas yapılar (Resim 2)…

 

Şimdi, Kırlangıç AVM’ye giren bir insanın, burasının endüstriyel bir tesisin dönüştürülmüş veya yeniden canlandırılmış bir hali olduğunu anlaması olanaksız. Diğerleri yıkıldığından, ortada kalan tek yapı olan 2 katlı ana binanın algılanabilmesi için bile deniz kıyısına gidilmesi gerekiyor. Uygulanmış restorasyonun sonuçlarını irdeleyelim:                                     

Mimari Kitle Düzeni ve Kullanılan Yapı Malzemeleri
Bu tür ‘‘kültürel miras’’ özelliğine sahip restorasyon alanlarında uygulanan her türlü kaplama malzemesinin ve kitle düzeninin daha önceki kitle geometrilerine, yüksekliklerine, dolu-boş düzenine ve tarihi dokularına uygunluğunun sağlanması gerekir. Ayrıca, endüstriyel yapılar yeniden işlevlendirildiğinde, orijinal mekan farklı oylumlarla parçalanıyorsa, o zaman ayırıcı iç duvarların tavana kadar ulaşmaması, dolayısıyla insan gözünün orijinal yapının tavanını ve iç mekanın sürekliliğini algılaması gerekir.  Ayvalık endüstriyel yapılarının dolu-boş dengesi yığma yapılara uygun oranlarda olup, ahşap makaslı kiremit kaplı çatılarda çoğunlukla simetrik beşik veya kırma çatı formları kullanılmıştır. Geleneksel endüstriyel atölye veya depo türü kitleler ise, hep yığma taş duvarlı ve tek katlıdır. Kitlelerin duvar dokuları genel olarak taş veya taş söveli sıva-boyadır.

Restorasyon sürecinde, tarihi atölye yapılarını yıkarak onların üzerine yapılan betonarme yeni yapıların dış duvarlarında ise, çimento bazlı prekast cephe panelleri, kaplama tuğla ve akrilik boya görülmektedir (Resim 3, 4). Zaten bu özelliklerinden dolayı, endüstriyel kültür mirası ile kesinlikle uyuşmamaktadırlar. Ayvalık’ın geleneksel mimarisinde, lentosu yapılmamış kaplama tuğla duvar veya çimento bazlı panellerle seramik gibi kaplanmış tek bir yapı yoktur. Kitlelerin dolu-boş dengesine baktığımızda, mağazaların geniş vitrinlerinin kültürel miras ile pek alakaları olmadığını görürüz. Tasarımda, dolu-boş dengesini bulmaktan çok, uygun vitrin ölçüleri aranmıştır. Yeni yapıların kitle düzenlerinde ise uyumsuz çatı formları ve pencere boşlukları, özellikle de Tavuk Dünyası yapısının çatı formu ile önündeki ahşap pergola, tümüyle yukarıda tanımladığımız ilkelere uyumsuzdur (Resim 5). 

Resim 3.

Resim 3.

Resim 4.

Resim 4.

Resim 5.

Resim 5.

Yeni yapıların iç mekanlarına girildiğinde, karşınıza ahşap bir çatı değil alçıpan veya vasat bir asma tavan çıkmaktadır. Dolayısıyla, ana bina ve girişin sağındaki küçük kitle hariç tüm yapılar, kitle düzenleri, dolu-boş dengeleri ve duvar dokuları açısından endüstriyel kültürel mirasın korunması ilkelerine uymamaktadır.                                                                                                                                                            

Ana binanın zemin katını incelediğimizde, iki dükkanın (Starbucks ve DR) ara bölmelerinden dolayı mekanın bütünselliği hissinin yok olduğunu, özellikle Starbucks mekanında kullanılan lüks çağdaş duvar kaplama malzemeleri sayesinde mekan hissinin ortadan kalktığını görürüz. Ana binanın üst katına düşey sirkülasyonu sağlaması için tasarlanmış olan asansör ve yangın merdiveni kitlesinde ise hem yerleşimdeki konumları, bina ile ilişkileri hem de büyüklük ve malzeme seçiminden dolayı tasarım sorunları vardır (Resim 6). Bu servis çekirdeği, kompleksin sol girişinde ve binaya yapışık olarak yer aldığı için hem girişi daraltmakta hem de yapının ilk algılanma anında binayı görsel olarak kapatmaktadır. Halbuki kentsel belleğin canlandırılmasında hiçbir katkısı olmayan bu servis çekirdeği rahatlıkla yapının kuzey ucunda ve yapıdan kopuk olarak da aynı işlevi yerine getirebilecekti. İkinci olarak, çekirdek, olması gereken ölçülerinden çok daha büyüktür. Büyük olmasını sağlayan üç unsurdan biri; örtülü çekirdeğe giriş kitlesinin de dahil edilmesi, ikincisi asansör kitlesinin kocamanlığı, üçüncüsü de ille de birlikte olmaları gerekmeyen iki işlevin tek girişten beslenme ısrarıdır. Doğru olan, öncelikle bu iki işlevi birbirlerinden kopartmak, ancak Oslo’da gerekebilecek bir kapalı giriş kitlesini iptal etmek ve görüş algısının en fazla 3 metre yükseklikte olduğu iki duraklı bir asansörü camdan yapmamaktı.

Resim 6.

Resim 6.

Peyzaj ve Mimari Çevre Düzenlemesi
İlk fotoğraflardan gördüğümüz ağaçların hepsi inşaat döneminde kesilmiş, AVM’nin hiçbir yerine ağaç, bitki veya çiçek ekilmemiştir. Binalara yaklaşımda herhangi bir portiko türü gölgeliğin olmaması ise, nisandan kasım ayına dek gölgenin en büyük gereksinim olduğu bu Akdeniz kenti için çok üzücüdür.  Yolların dış zemin kaplamasının kilitli beton parke olması da tüm sokakları arnavut kaldırımı olan, Ayvalık’a çok yabancıdır. Ancak yukarıdaki unsurlardan çok daha vahimi, deniz kıyısının çıplaklığı ve boşluğudur. 260 metre arazi sınırında, insanların yürüyüş, spor ve aylaklık yapacakları, denizle ilişki kurabilecekleri tek bir mimari düzenleme yapılmamıştır (Resim 7). En büyük dikkat ve özen, denizin dibine kadar otopark ve tüm deniz çevresinde dolaşan bir otomobil “loop”u yapmakta ve geriye kalan deniz kıyısını toprak doldurmakta gösterilmiştir. Halbuki, uygun bir çevre düzenlemesi, Cunda yol ayrımından Yeni belediye binasına kadar olan sivil yaya arterin birbiriyle birleşebilmesini, hatta yapılacak bir tekne iskelesiyle insanların Kırlangıç’a gemiyle bile ulaşabilmelerini, böylece Kırlangıç Kompleksi ile Ayvalık’ın kıyıdan bütünleşebilmesini sağlardı.

Resim 7.

Resim 7.

Kolektif Belleği Çoğaltacak Objeler
Özellikle o kent için çok büyük önemi olan üretim alanlarının yeniden canlandırılması veya dönüştürülmesi sürecinde, o alana gelen bireylerin söz konusu ürünün hangi alet ve makinalarla, nasıl üretildiğini az çok anlamasını sağlayacak üretim araçlarından bazılarının mekan veya çevrede belli bir kurgu ile sergilenmesi, hatta bazı görsel araçlarla desteklenmesi gerekir. Komplekse gelen kişiler, burasının önce bir endüstriyel dönüşüm olduğunu, sonra da zamanında zeytinyağı ve sabun üretimi yapıldığını anlayabilirler. Kırlangıç kompleksinde böylesi bir çaba görülmemiştir.

Yeniden İşlevlendirme                                                                                                                                                                                                     Londra Docklands alanı kentsel dönüşümü sonuçlandığında herkes bunun bir kentsel dönüşüm değil bir soylulaştırma (gentrification) projesi olduğunu anlamıştı. Ayvalıklıların yıllarca beklediği, adına “sosyal yaşam alanı” denilen Kırlangıç dönüşümü de öyle mi sonuçlandı acaba? İnceleyelim: Bu mekanların dönüşüm projesinde yeniden işlevlendirilmesi kentlinin varlık durumuna çok bağlıdır. Yaklaşık olarak 80.000 kişilik Ayvalık, 19. yüzyıldaki varlıklı haliyle kıyaslanabilecek durumda değildir. Büyük kentlerden buraya yerleşen çok küçük bir azınlığın dışındaki Ayvalıklının, Macro Center’a değil Migros’a bile gidemediği bir zamanda, Kırlangıç dönüşümü, orta halli için bile oldukça lüks giyim, gıda ve içki mağazalarını ve bir somun ekmekten altı misli pahalı kahvenin satıldığı kafelerin bulunduğu mekanları açmaya çekinmemiştir. Bu tür mağazalar, rahatlıkla kentin içinde de yer alabilir, bu mekanların sosyal amaçlı kullanımı mümkün olabilirdi.                                                                                                                                                                 

Peki bu kentte yaşayan insanların en sevdiği uğraşlardan olan müzik, resim, heykel ve takıcılık, tiyatro ve gurmelik gibi işler neden bu komplekste yer almadı?  Halbuki, tüm o depo ve atölye mekanları, resim, heykel, tiyatro atölyelerine dönüşebilir, dış mekanlarında sergi alanları ve caz, klasik müzik, tiyatro gösterileri için bir odeon tasarlanabilirdi. Ana binanın zemin katında ise bir gurme okulu açılabilir, restoran ve kafe olarak hizmet verebilirdi.              

Peki, bu alanda, Ayvalık Zeytinyağı ve Sabun Müzesine yer yok mudur? Aslında, bu işlev için zeminden çatıya büyük boşlukları olan yeni betonarme Kırlangıç fabrikası kadar uygun bir mekan olamazdı. Eğer kepçelere kurban olmasaydı… 

Gönül isterdi ki;  belediye, bu projeyi ağırlıkla bir AVM mantığında hayal etmeseydi. Denizle kent arasında yer alan bu mekanı, her sınıftan Ayvalıklının isteyerek katılabildiği, sosyal, eşitlikçi, kültür temelli ve kolektif belleği zenginleştiren kamusal mekanlara dönüştürebilseydi! 

Keşke belediye, bu fikir projesini sivil toplum örgütleri ölçeğinde halka sunup görüşlerini ve o mekanlara dönük kullanım taleplerini öğrenseydi ve projenin ilerleme çizgisini bu görüşlere göre yönlendirseydi! Bu da katılımcı demokrasi dediğimiz kavramın uygulanmasını sağlar ve yazıda betimlediğimiz hatalar yapılmamış olurdu.

Keşke mimar, bu eşsiz kentin geleneksel mimari özelliklerine biraz daha dikkat etseydi de o zaman o garip ve yapay duvar/yer kaplamaları yerine Ayvalık’ı anımsatan malzemeleri kullansaydı!

Keşke mimar, bu Akdeniz kentinde yaşamın çoğunlukla dış mekanda geçeceğini düşünüp, otoyol iç trafiğini en çok kullanılan deniz kıyısına sokmasaydı ve hem iç avlularda hem de deniz kıyısında, gölge oluşturacak geçiş ve oturma mekanları ile deniz kıyısında yürüme, koşma ve bisiklet parkurları ve deniz kıyısındaki basamaklarda oturma, balık tutma keyfini sağlayacak çevre düzenleme tasarımlarını üretebilseydi!

İşte o zaman kırlangıç dönüşümü bir soylulaştırma projesi olmazdı!