Aura Design Studio’dan Tarihi Osmanlı Köyü Sandima’dan İlham Alan Otel Tasarımı: Santra Hotels
Mimari, iç mimari ve kentsel tasarım alanlarında ulusal ve uluslararası pek çok projeye imza atan Ankara merkezli tasarım ofisi Aura Design Studio, Yalıkavak’ın tarihi köyü Sandima’dan aldığı ilhamla modern mimariyi geleneksel unsurlarla birleştiren Santra Hotels’ı tasarladı.
Yurt içinde ve yurt dışında tasarladığı farklı tipolojilerdeki projelerle öne çıkan Mimar Filiz Cingi Yurdakul liderliğindeki Aura Design Studio tarafından Yalıkavak’ta tasarlanan Santra Hotels, bölgenin geleneksel zanaatinden, yerel malzemelerinden ve kültüründen izler taşıyor.
Santra Hotels’in ilham kaynağı olan, terkedilmiş 600 yıllık Osmanlı köyü Sandima, güvenlik amaçlı olarak Yalıkavak sırtlarında yüksek rakımda konumlandırılmış. Eşsiz bir manzara sahip olan Sandima Köyü’nün yerel halkı her yaz sahildeki çardaklarına göçerek tarlalarını işledikten sonra köylerine geri dönme alışkanlığına sahipmiş. Sonrasında ulaşımın zor gelmesi nedeniyle aileler Sandima’yı terk ederek şimdiki Yalıkavak’ı yerleşim merkezi haline getirmiş. İçinde tarihi evlerin, köy çeşmesi ve sarnıçların da olduğu Sandima, Osmanlı İmparatorluğu 2. Abdülhamit döneminde yaşamış olan, 186. Şeyhülislam Ömer Lütfü Efendi’nin de doğum yeri. Özgün haliyle korunmuş ender eski yerleşimlerden biri olan köy, hem yerleşim hem de yapı dili olarak Aura Design Studio’ya ilham vermiş ve Santra Hotels’in tasarım sürecinde yerel taş yapısı, bölgenin doğal manzarası ve bahçeleri yeniden üretilmiş.
“Konaklama tasarımı ve kurgusu zihinlerde bir ömür boyu hatırlanan ‘an’ları yükseltmek için bir araya geliyor. Bununla birlikte, kültürel erozyonu önlemek için eşsiz kültürleri korumak ve her toplumun sesini kucaklamak gibi bir sorumluluğumuz da var. Kültürel mimari öğeleri günümüze uyarlamak, korumak ve güncel bir yaklaşımla yeniden tasarlamak ise önemsediğimiz ve üzerinde düşünsel olarak çok çalıştığımız bir konu” diyen Filiz Cingi Yurdakul’a göre Santra Hotels’in tasarımındaki önemli çıkış noktalarından biri de misafirleri özel hissettirecek ve onlara yolculuklarının önemli bir parçası olacak benzersiz bir hikaye sunmak olmuş: “Konsept, otelin kimliğini şekillendiriyor ve konuk deneyimini sağlayan bileşenleri ayrıntılı olarak belirliyor. Hacimler, formlar, işlevsellik, malzemeler ve bunların kombinasyonu, Santra Hotels’in hikayesini tamamlıyor.”
Otelin tasarım konsepti, ortak ve özel alanlardan dokulara kadar her şeyi içinde barındırıyor. Pandemi sonrası dönemdeki gezginlerin rutinlerinden kaçmak için giderek daha fazla benzersiz deneyim arayışları konaklama sektöründe üretilen projelerde hikaye anlatımlarını daha önemli kılıyor. Aura Design Studio da bu nedenle Santra Hotels projesinde misafirlerin rahatlama, eğlence, gastronomi, sosyalleşme, etkileşime girme, anılar yaratma ve paylaşma ihtiyaçlarını deneyime dönüştürecekleri bir mekan tasarlamayı öncelikli tutmuş.
Otel tek girişten sonra ikiye ayrılıyor ve iki bölge için iki ayrı lobi alanı bulunuyor. Geniş ahşap masaların yer aldığı karşılama resepsiyonun yanı sıra, konukları merkezi yüzme havuzu ve teraslarla iç avlulara davet eden mekanlar kurgulanmış. Resepsiyonla bağlantılı ortak alanlar, yemek ve boş zaman işlevlerini serbestçe geliştiriyor ve rahatlama hissini yoğunlaştırıyor. Cephelerdeki büyük açıklıklar, iç ve dış mekan arasındaki sınırları bulanıklaştırırken işlevler teraslara doğru serbestçe akıyor. Kapalı alan, yarı açık alan ve açık alan dengeleri tüm yapılarda önemsenmiş. Görsel kaçışlar ayrıca gizli bahçeler ve zeytin ağaçları ile zenginleştirilmiş.
Santra Hotels’in 98 adet süit odasında, kamusal ve yarı kamusal alandan özel alana geçişin, malzemelerin, detayların ve son olarak alanların kalitesinin farklılaşmasıyla işaretlendiği içe dönük mahaller tasarlanmış. Avlu kapılarından fesleğen, sardunya dikili kil saksıların bulunduğu ortak avlulara geçmek geleneksel olarak Bodrum’da bulunan bitkilerin tropikal bitki örtüsü ile gizli cennetin keşfine yol açıyor.
Giriş katındaki tüm süitler özel havuzlu ve deniz manzaralı olarak, tüm villalar ise alt katlarındaki havuzlardan denizi görecek şekilde planlanmış. Manzara yönü ile eğim yönünün ters olduğu bölgelerde yapı tipolojisi özel olarak çalışılmış, bir buçuk katlı ve iki katlı iki villa tipi oluşturulmuş. Üst kattaki süitlerde büyük verandalar, jakuzi ve çatı bahçeleri de deniz manzaralı olacak şekilde tasarlanmış. Odaların iç kısmındaki nötr renkler ve doğal malzemeler dış mekanla bütünleşirken rahatlatıcı Bodrum etkisini artırarak doğal ve ferah alanlar sunuyor.
Projenin öne çıkan diğer bir özelliği biyoklimatik mimari kriterlere göre tasarlanmış olması. Sürdürülebilirlik ve çevre etiğini amaçlayan modern bina teknolojilerine ve merkezi elektronik oda kontrolüne (KNX) önem verilmiş. Bahçelerde minimum su gereksinimine sahip yerli Akdeniz türleri (zeytin ağaçları, palmiyeler, selviler, limon ağaçları, Hipokrat şifa geleneğinin aromatik-şifalı bitkileri) kullanılmış.
Santra Hotels’te odaların tipolojisi üç farklı varyanttan oluşuyor. Standart çift kişilik odalar, zemin kat veya iki katlı binalar olan “küçük evlerde” 1-3 kişilik gruplar halinde tahsis edilmiş. Diğer bir seçenek, bir havuzu ve bir iç bahçeyi paylaşan, iki veya üç kişilik komplekslerde geliştirilen “oturma odalı evler” olmuş. Son olarak, özel havuzlu ve bahçeli bir veya iki yatak odasından oluşan “büyük evler” tasarımı tamamlıyor.
Evler oda tipolojisine göre üç bölgede yer alıyor. Bina tahsisi ve kübik ova formları, Ege adaları yerleşimlerinin geleneksel mimarisini ve kentsel düzenlemesini ifade ediyor. Konsept, beklenmedik açıklıklara, dış merdivenlere ve inşa edilmiş açık oturma alanlarına yol açan dar yollarla entegre edilmiş.