Arkitektoniğin Önemli Bir Elemanı Olarak Merdivenler
Şengül Öymen Gür, Prof. Dr.
Ayhan Karadayı, Dr. Öğr. Üyesi
Tektonik/Arkitektonik
Grek kökenli “tektonik” sözcüğü marangoz, inşaat ustası gibi anlamlara gelen “tekton” sözcüğünden türer. Sanskrit dilinde balta kullanan kişi anlamına da gelir. Sözcüğe şiir dilinde, Sappho tarafından “şair” anlamı yüklenmesi ilginçtir; çünkü bu gün anladığımız şekliyle tektonik, taşa, tahtaya, demire ruh vermektir. Modern zamanlarda tektoniğin anlamı bütünleşmiş teknolojik yöntemlerin yanı sıra estetik ve metafizik değerleri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bugün kavradığımız haliyle tektonik, yapı, yapı elemanları ve bileşenlerinin oluşturduğu ilişkilerin estetik ve duyumsal kalitesini anlatan bir birleştirme sanatıdır. Bina düzeyindeki tektonikten de arkitektonik olarak söz ediyoruz.
Neredeyse Vitruvius’tan sonra hiç kimse mimarlık kuramının yapısıyla uğraşmaya doğrudan cesaret etmese de özellikle yirminci yüzyılda gündeme gelen felsefi akımlar mimarinin algısı, anlamı ve dokunsallığını ön plana çıkardı. Zaten geç on sekizinci yüzyıl ve on dokuzuncu yüzyılın duyarlı ve iyi mimarlarının yapı, estetik, anlam arasında bir ayrım yapmadığı da bilinmektedir. Bunlar arasında örneğin, Jacques Germain Soufflot, John Soane gibi isimlerden Henri Labrouste’a kadar birçok yabancı mimar ve hatta ülkemizin erken yirminci yüzyıl mimarlarından Mimar Kemaleddin, Vedat Tek gibi isimler sayılabilir.
Karl Friedrich Schinkel (1781-1841), bir yapının kültürel anlamlarının yalnızca tektonik formun yapısal mantığını tasvir etme kapasitesinde değil, aynı zamanda binanın ikonografik ve diyalektik olarak işlev görme etkinliğinde aktarılabileceğini ileri sürdü. Bauakademie’sinin çıplak tuğla iskeleleri ve kale burcuna benzer kornişi (yanmaz tonozların iç sistemini sabitlemek için yapısal olarak gerekli olan) yenilikçi tektonik bir sistemi yaşama geçirdi. Başka bir düzlemde, Schinkel bir dizi anlatı paneliyle tasvir ettiği kapıların ve ana pencerelerin çevresine dokuduğu pişmiş toprak goblen ile tanınır. Özetle Schinkel mimarlık sanatının bir mitolojik ve bir de yapısal tarihi olduğunun altını tasarım yoluyla ta o tarihte çizmiştir.
Yirminci yüzyılın sonunda Kenneth Frampton (1995) yapı olgusunu yeniden gündeme taşıdı. Mimarlığın ne problem çözme, ne yenilik, ne “ex novo” (topyekün yeniden yaratım) gibi yaklaşımlarla açıklanamayacağını öne sürdü. Ona göre bilginin daimi, aşikar ve verili karakteri kadar hiçbir şey mimarlığı açıklayamazdı. Mimarlığın oluşumundan “değer yargıları” sorumludur ve bu değer yargısının yaslandığı üç şey vardır: “Topos, typos, tektonik”. (Frampton, 1995, s.2-3).
Frampton’un en sağlam referansı Gottfried Semper (1851)’dir. Semper’in tektonik konusunda güçlü söylemleri vardır, yığma çerçeve ve yığma dolgu duvar arasındaki farkı belirtmesi konunun önemine ilk işaret sayılır. “Yığma çerçeve sistem” zamanla mekansal bir matrisi içine alacak biçimde hafif, lineer bir çerçeveden oluşur (Resim 2). Bunlar çoğunlukla ahşaptır ancak ülkemizde taş yığma sistemlere de pekala rastlanır. Hatta bazı yapılarımızda, örneğin bağdadi binalarda ve seranderlerde ikisi bir arada da kullanılmıştır (Resim 3).
Resim 3. Doğu Karadeniz Bölgesi’nden bir yığma çerçeve + çatkı örneği (Fotoğraf: Mukaddes Demirbaş Ataman).
“Yığma dolgu sistem” çeşitli toprak veya taş dolgu teknikleriyle örülen duvarlardan oluşur. Karl Gruber, 1937 yılında masif duvar ile çubuktan örülmüş harç, çamur dolgu çit duvar ayrımını da tarihte ilk kez kayda geçmiştir (Klaus, 2020). Ahşap çatkının daha çok tekstil ve sepet örgüsüyle afinitesi kurulurken taş işçiliği sonradan yerini tuğla, briket gibi dolgu malzemelerine bırakmıştır. Doğu Karadeniz’in göz-dolması ve bağdadi evleri ise batılı tarihçilerin hiç bilgi sahibi olmadığı son derece güzel tipolojilerdir.
Semper’in dört tektonik elemanı; toprak işçiliği, ocak-tandır, çerçeve/çatı, hafif-örtücü mambran dünyanın her yerinden örneklenebilir (Resim 4). Frampton eski Roma, Katalonya, Tanzanya Gogo evlerinden, Japon geleneksel evinden, Kuzey Amerika yerlilerinden çeşitli örnekler verir. Bu sayılan örneklerden çok daha ince işçilik isteyen çözümler ise ülkemizde bulunur (Resim 5, 6, 7, 8).
Resim 4. Kolonyal Dönem öncesi Afrika ev tipolojileri (URL-2).
Seküler çağımızda, bu diyalojik olarak karşıt inşa biçimlerinden her birinin kendi bütünlüğü içinde uyandırdığı kozmik birlikteliği; yani mimarinin gökyüzünün maddi olmayan varlığına olan yakınlığını ve fakat masif formun sadece yeryüzüne doğru çekilme tutkusunu göz ardı etmemiz karakteristiktir. Mimariyi indirgeyerek algılarız. Ancak biz burada öyle yapmayacağız. Bir dizi kozmogonik yapılanma faktörünü derginin sayfaları elverdiğince özetleyeceğiz. Bunlar arasında topoğrafya, yer, ortam, bedensel mecazlar, etnografik birikimler, temsili olanlara karşılık ontolojik (varlıksal) veriler, geleneksel olana karşı çağdaş yenilikler gibi kapsamlı kavramlar üzerinde duracağız.
Topoğrafya / Yer-Ortam
Vittorio Gregotti (1983, bkz. Hal Foster) modern mimarlığı, ekonomi ve teknik tedbirler içinde boğulurken yerin önemini unutmuş bir söylem olarak niteler. Ona göre mimarlık “ne mağara, ne ilkel kulübe, ne de Adem babamızın cennetteki evidir”; bağlamdır. İyi mimari bağlamın mimesisidir, organik taklit ve karmaşıklığın binaya tercümesi yoluyla ortaya konan mimaridir (Gür, 1996). Buna mimar Emre Arolat ve ekibinin Sancaklı Camisi (Büyükçekmece) eşsiz bir örnektir. Daha erken örnekleri arasında Dimitris Pikionis’in Philopapau Yamaç Parkı Yolları, Luis Barragán’ın San Cristóbal At Çiftliği evleri ve olağanüstü çeşmesi, Peter Zumthor’un Terma Vals projesi sayılabilir.
Bedensel Metafor
Beden metaforu Giambatista Vico’nun Scienza Nouva’su (ori.1730; 1968) kadar eskidir. Ünlü düşünür çevreyi bedensel olarak algıladığımızı öne sürmüş ve bedensel tahayyül kavramını vurgulamıştır. Vico’nun “insanın tarih boyunca canlandırılması ve yeniden canlandırılması” kavramı sadece metaforik değil, aynı zamanda gerçekliğin dokunsal olarak sahiplenilmesi yoluyla dünyayı yeniden oluşturması bakımından maddeseldir. Arkitektonik mekanda yolumuzu hissederken bedensel yolla formu duyumsama eğilimi daha sonra Merleau-Ponty (1945) tarafından güçlü bir biçimde mimarlık gündemine taşınmış, bakış açımızı değiştirmiştir. İnsan dünyayı bedeni aracılığıyla anlar ve ayrıntılandırır. İnsan, ruhun ve benliğin özünde farklı olduğu dualistik bir yapı değil, kendi dünyasında aktif olan gerçek bir maddesel varlıktır.
Bu durumda eğretileme (metafor) yalnızca dilbilimsel veya retorik bir mecaz olmaktan ziyade, bir deneyim alanını başka bir türden, başka bir alan açısından anladığımız ve yapılandırdığımız insani bir süreçtir.
Etnografik Birikim
Yukarıda belirtildiği gibi Semper’in tektonik kuramı tam anlamıyla etnografyadan kökünü alır. Sigfried Giedion (1964) bunu “ebedi şimdilik durumu” olarak betimler. Bu durumda sözü edilen ebedi kökenin kozmogonik bir dürtü olduğu ve arkaik bir sürüm olarak kendini devamlı yenileyerek sürekli ortaya çıktığını söylemek olanaklıdır. Her ortamda ruhsal ve bedensel olarak geçmişten duyumlar aramaya eğilimliyizdir. Onu bulamadığımızda bir şeyler hep eksik kalır. Çünkü kozmogonik birikiminden dolayı insan adeta kendine katı kuralların ve sınırların tanımladığı ve kozmogonik içgüdüsünü karşılayan kusursuz bir dünya arar.
İlkel konut tipolojileri ve geleneksel konutlar üzerine yapılan incelemeler bir konuta varıldığında hangi odaların ön planda hangilerinin arka planda olması gerektiği, evin sakinlerinin veya kabile reisinin hangi coğrafi yönde oturacağı, onun makamına kaç basamakla çıkılacağı, nehrin hangi kıyısında kimin oturma hakkı olduğu verilidir. Boncuk kolye, parşömen, dairesel dans ve dansa katılan ritmik ton, vb. mekan-zaman hareketlerinin tüm ritmik sıralanışı, müzik, resim ve mimari gibi sanatların filizlendiği başlangıçlardır ki bunlar en yüksek, tamamen kozmik, taklit olmayan sanatlardır (Norberg-Schulz, 1971; Lévi-Strauss, 1955). Örneğin yapılardaki çerçeve sistem yaşam dünyamızın (life-world) bir parçası olmuş ağaç, ahşap, betonarme, çelik gibi adlar alarak varlığını tüm zamanlar boyunca sürdürmüş, mimarideki önemli yerini korumuştur.
Temsili (Metaforik) Olana Karşı Varlıksal (Ontolojik) Olan
Semper (1851)’e göre tektonik bir formun teknik ve simgesel yanları vardır. Varlıksal ve temsili olan özellikleri iki farklı grup altında toparlanabilir: Binanın kompozit karakterini yansıtan zarf ve buna karşılık binanın temel yapısal varlığını anlatan çekirdek. Bu noktada Semper toprak işleri, çerçeve ve çatı gibi tektonik ile sürekli gelişen ve zamanla değişen temsili değerlerle sürekli yenilenen şömine ve dolgu duvarlar arasında ayrım yapar ve bu iki uygulamalı grubun sürekli değişip dönüşerek mimariyi yarattığını ifade eder. Sekler (1965) “Structure, Construction, and Tectonics” konulu çalışmasında Semper’i destekler ve tektonik ifadenin tek başına strüktür ve konstrüksiyon ile açıklanamayacağını, bir tür dışavurumculuk olduğunu ileri sürer. Mallgrave (1989, 1994, 1996) bu konudaki argümanında bir tür uzlaşma öne sürer ve ontolojik olan ile temsili olanın kimi örneklerde dönüşümlü baskınlık sergilediğini tartışır.
Jugendstil’in soyut tektoniği bir yandan tüm dünyada sürerken zorunlu olan ile temsili olanın bir çırpıda bir arada olduğu ileri teknolojik örnekler çevrimiçi mimarlık dergilerinin sanal sayfalarında rastlantısal olarak görülmektedir. Bu tuhaf durumdan çok hızlı gelişen tasarım ve yapım teknolojisinin neden olduğu “yapılabilirlik” paradigması sorumludur. “Yapılabiliyorsa yapılır,” yirmi birinci yüzyılın mottosudur. Yüzyılımızda anlam çoğalıp bireyselleşmekte ve yapaylaşmaktadır. Başarılı teknolojisi ve varlıksal değeri olan ender örnekler için ancak “körün taşı” benzetmesi yapılabilir; çünkü tamamen rastlantısaldırlar.
Yapı ve yapım teknolojileri ilerlemekte ahşabın kullanımı son yıllarda farklı biçimlerde düşünülmekte ve inanılması güç becerilerle çözümlenmiş haliyle karşımıza çıkmaktadır. Mumbai Hindistan KA’da gerçekleşmiş bir projede ahşabın şiiri yazılmıştır (Resim 9, 10).
Bu örnekte mimarlar ve mühendisler malzemelerin ve yapısal sistemlerin potansiyelini keşfettikçe ışıltılı heykel parçalarına dönüşen merdiven, ilkel kökenini görkemli bir şekilde aşarak iç mekanın zorlayıcı odağı haline geliyor. Karmaşık bir şekilde inşa edilmiş merdivenler, görünüşe göre uzayda yüzen, virtüöz güç ve hafiflik gösterilerinde, mühendislikleri mutlak minimuma kadar bilenmiş bir şekilde katları dokuyor (URL-4).
Diğer yandan çelik ve camın birleşimi, tasarımcılara olağanüstü ilham veriyor. Parıldayan kafesler gibi gerilmeli çelik çubuk ağları, uzayda zahmetsizce tasarlanmış gibi görünen merdivenleri destekliyor. Basamaklar ve korkuluklar için cam kullanımı, ağırlıksızlık duygusunu arttırıyor. Işık camdan süzülüyor ve ışıltılı yansımaların büyülü bir oyununu oluşturuyor (Resim 11, 12).
Gelenek ve Yenilik
Teknoloji, Heidegger’i çok zaman önce rahatsız ediyordu, çünkü Heidegger teknolojinin, şeylerin içsel doğasına saygıdan yoksun olduğunu o tarihte görüyordu. Ne doğanın, ne tarihin ne de bizzat insanın, gezegen ölçeğinde serbest bırakılırsa eğer teknolojinin dünyayı umursamazlığına dayanamayacağını düşünüyordu (Sharr, 2016).
Bu nedenle, mimaride, felsefede ve genel olarak varoluş felsefesinde olduğu gibi, her türlü metafiziği, üstün, aşkın meşruiyeti ve kavramlarını reddetmemeliyiz!
Meşruiyeti hem diyalog yoluyla geçerlilik ufuklarının yaratılmasının bir biçimi, hem ait olduğumuz geleneklerle ve diğer canlılarla bir diyalog biçimi olarak anlarsak, o zaman mimaride tektoniğin varsıllığını ve verimliliğini hem daha iyi ortaya koyabilir, hem de eleştirel bir araç olarak kullanabiliriz.
Yöntem
Özel olarak merdivenin kozmogonisi üzerinde bir çalışma daha önce hiç kaleme alınmamış olduğu için merdivenin kozmogonik değeri üzerine sağlam bir yorum gerekir. Diğer yandan bir bina elemanına kozmogonik bir değer atfetmek iyi savunulması gereken meşakkatli bir iştir. Merdivenin ontolojik yapısını çözümlemeye kalktığımızda bilindik bilgi sınırlarını aşmak ve anlaşılmaz olmak gibi bir endişemiz var. Bundan dolayı odağa bilgi kuramının alındığı bir yaklaşım izleyeceğiz.
Buckland (1991) bilgi kuramını Türkçemize iyi çevrilmesi mümkün olmayan “information” ve “knowledge” sözcükleriyle ayrımsar. Ona göre, bilginin (information) doğruluğu (yani doğadaki olaylarla örtüşmesi) kesin değilken, bilgi (knowledge) hem kanı, hem doğruluk, hem gerekçe içerir. Yani “knowledge” dediğimiz şey doğadaki olaylarla örtüşmeli ve -şans faktörünü elimine etmek için- gerekçelendirilmelidir. Bu durumda information için “doğruluğu kesin olmayan veya en azından doğru olsa da gerekçelendirilme şart olmayan bilgi”, knowledge için de “doğru ve gerekçeli bilgi” denebilir. Özetle, “knowledge” deneyimle ve pratikle harmanlanan bilgidir, hayata dokunandır.
Ancak, bilginin nesnel (somut, objektif) veya öznel (söylemsel) olarak ayrımsanması, ya bilginin nasıl anlamlı hale geldiğini açıklayamayan nesnel indirgemeciliğe yol açar ya da tersine, bilgi yalnızca öznel, söylemsel niyetlere göre yorumlanır ki bu da bilgi süreçlendirme ve aktarımında bir eksidir (Eco, 1990; Capurro ve Hjørland, 2003). Üstelik bilgi kuramıyla ilgili yaklaşımlar genellikle ya nesnel tarafı ya da öznel tarafı desteklemektedir; “bilgi”, böylece ya nesnel olarak doğru ve öznel müdahalelerden bağımsızdır ya da algı tarafından şartlandırıldığı ve deneyime göre konumlandırıldığı ve kavramsal olduğu için tartışmalıdır (Thellefsen, Thellefsen ve Sørensen, 2017). Bu nedenle biz bu çalışmada Charles S. Peirce’in (1958-66, 1992 a-b) fenomenoloji kökenli göstergebilimindeki soyut ve somut bilgi ayrımını yapmadan, işaretlerinden okunmasını önerdiği bilginin (knowledge), bazı ontolojik koşulları ve epistemolojik sonuçlarını ortaya koymaya çalıştık. Merdiven fiziksel bir olgu olarak, gerçek olma özelliğine sahiptir; dolayısıyla, tartışmayı Peirce’in göstergebilimine dayandırmak bize ontolojik koşulları içeren ve epistemolojik sonuçlara yer açan bütünsel bir bakış açısı sağlayacaktır.
Buckland (2005)’ın da işaret ettiği gibi, bilgi, bazı durumlarda, nesnel olarak kabul edilir; diğer durumlarda, bilgi öznel, özneler arası, söylemsel ve olumsal olarak kabul edilir. Bu nedenle bu metinde her bilgi, sürecin “bilinçli veya bilinçaltı olmasına” veya “bilimsel veya bilimsel olmayan olmasına” bakılmaksızın herhangi bir anlam yaratma sürecinin başlangıç noktası olarak kabul edilecektir. Bilgi böylece dikkatimizin, anlayışımızın ve hafızamızın bir nesnesi haline gelir. Bu metinde yapılan öznel çıkarımların bilinçsiz bir seviyede önseziler veya bilinçli retrodüksiyonlar (1) olarak başladığını söylemek yerinde olur.
Peirce’ın çıkarımsal süreçler içinde zaman unsurunu vurgulamak istediğinde “kaçırma” veya hipotez yerine “retrodüksiyon” terimini kullandığını biliyoruz. Retrodüksiyon geçmişe, olmuş olan bir şeye işaret eder, yani, deneyimimize. Retrodüksiyonlar, zihnin gözlemlenen veya dikkatle düşünülen bir şeyden, onu açıklayabilecek bir durumun temsiline geçişidir. Vardığı sonuç genellikle az ya da çok, olası bir varsayım olarak kabul edilir.
Deneyimlediğiniz nesneye aşinalık hissine sahibizdir. Bu deneyimi aynı genel türden olarak yorumladığımızda bu bir endüksiyondur. Çıkarımlar (retrodüksiyonlar) yapabilmek ise deneyimimizin “genişliği ve derinliği” ile ilgilidir. Bir şey hakkında ne kadar çok şey bilirseniz, boşluk o kadar küçük olacaktır, bu nedenle şüpheniz o kadar az olacaktır; aksine, ne kadar az şey bilirseniz, boşluk o kadar geniş olacak ve bir o kadar da şüphe içinde olabileceksiniz. Boşluğu doldurmak, şüphemizin üstesinden gelmek için çıkarımlara ihtiyaç vardır. Biz de bunu yaptık.
Özetlersek, kabul görmüş bir göstergebilimsel görüşe dayanarak, bilgiyi herhangi bir anlam yaratma sürecini başlatan şey olarak kullanıyoruz. Artık algılarımız bile bilinçdışı çıkarımların çeşitli modlarıdır. Bilginin etkisi ile bilginin kendisi arasında aracılık eden şey ise biliştir. Bilişimizi özgür bırakarak çıkarımların yardımıyla, aradaki farkı elimizden geldiğince ve ihtiyacımız olduğunca kapatmaya çalışacağız. Bu boşluk hiçbir zaman tam olarak kapatılamayabilir, ancak verilen bilgileri anlamlandırmamız için yeterli olabilir. Bu nedenle evrenin altında yatan anayasa veya dünyadaki göze çarpan kalıplarla ilgili varsayımların bir araya getirilmesi olarak anlaşılan ontoloji alanına ve işaretler diline mimarın nüfuz etmesi şarttır.
Ontolojinin tanımı en basit haliyle, varoluşun incelenmesidir. Ontoloji, felsefe düşünce okulunun bir parçasıdır ve nedenleri, kimlikleri de dahil olmak üzere şeylerin doğasını araştıran metafiziğin (2) bir dalıdır (Keefe, 2021). Var olmanın ne anlama geldiğini veya varoluşun gerçekte ne anlama geldiğini hiç merak ettiniz mi? Bunun gibi karmaşık sorular, ontoloji olarak bilinen felsefe dalının parçasıdır. Ontoloji aynı zamanda şeylerin var olup olmadığını nasıl belirlediğimizin ve varlığın sınıflandırılmasının incelenmesidir. Soyut olan şeylere odaklanmaya ve aslında gerçek olduklarını kanıtlamaya çalışır. Özetle, ontoloji şeylerin doğasına, varlıklarına, nedenlerine veya kimliklerine bakan bir felsefe dalıdır.
Ontolojiler hem anlamlı etkileşimin bir sonucu hem de anlamlı etkileşimler için bir koşuldur. Ontolojileri olan nesneler sadece insanları değil, aynı zamanda mimari ve mimarî elemanlar gibi nice şeyleri, dışarıdaki veya aradaki her şeyi içerirler. Amacımız, merdivenle ilgili ontolojilerin nasıl eklemlendiklerini ve nasıl hatırlandıkları gibi gömülüp somutlaştırılabildiklerini bu metinde göstermektir (Kockelman, 2012).
Eğer merdivenin bir ontolojik değeri olmasaydı Giorgio Zuppini “Angolo Rustico” konulu suluboya resimler serisini imzalı olarak satışa çıkarır ve yığınla müşteri bulabilir miydi? (URL-5, Resim 13). On dokuzuncu yüzyılın sonunda yapılan, resimdeki yapının cephesindeki merdiven bu kadar abartılır mıydı? (Resim 14).
Notlar
- Retrodüksiyon endüksiyona benzer ama sorgulanan kuralların en azından bir adet bilinen veya çoğunluk tarafından kabul edilen bir kurala, ya da farz edilen bir gözlemler dizisine dayandırılması gerekir.
- Metafizik, M.Ö. 384-322 yılları arasında yaşayan Eski Yunan filozofu Aristoteles’in zamanına kadar uzanır. Bazı tarihçiler Sokrat öncesi filozoflardan Parmenides ve Herakleitos’un yanı sıra Aristoteles’in MÖ 427-347 yılları arasında yaşayan öğretmeni Platon’un da hem metafizik hem de ontolojik fikirleri incelediğini söyler.
Kaynaklar
- Buckland, M. (1991). “Information as thing”, Journal of the American Society for Information Science, Vol. 42 No. 5, s. 351-360.
- Buckland, M. (2005). “The philosophy of information”, Journal of Documentation, Vol. 61 No. 5, pp. 684-686.
- Capurro, R. ve Hjørland, B. (2003). “The concept of information”, Annual Review of Information Science & Technology, Bölüm 8, Vol. 37, s. 343-411.
- Chumley, L. (2017). Qualia and Ontology: Language, Semiotics, and Materiality; an Introduction, Signs and Society, vol. 5, no. S1 (Supplement 2017). 2017 Semiosis Research Center at Hankuk University of Foreign Studies, s.1-20.
- Eco, U. (1990). The Limits of Interpretation, Indiana University Press, Bloomington, ve içinde Floridi, L. (2011). The Philosophy of Information, Oxford University Press, Oxford.
- Foster, H. (der) (1983). The Anti-Aesthetic Essays On Postmodern Culture, Bay Press, Seattle, 1983. (Bkz. 8. Vittorio Gregotti, “Lecture at the Architectural League,” Bölüm A-1, s.8-9.
- Frampton, K. (1995). The Poetics of Construction in Nineteenth and Twentieth Century Architecture, Studies in Tectonic Culture. John Cava (der). Cambridge: The MIT Press.
- Giedion, S. (1964). The beginnings of architecture: The eternal present: A contribution on constancy and change (The A.W. Mellon konferansları, 1957) Bollingen Series XXXV. Princeton University Press, 1981.
- Gregotti, V. (1983). ‘Lecture at New York Architectural League’ Section A., No. 1 (Şubat/Mart).
- Gruber, Karl (1937). Reconstruction of a typical Medieval city. Rapor-28 sayfa.
- Gür, Ş.Ö. (1996). Mekan örgütlenmesi. Gür Yayıncılık, Trabzon.
- Habermann, K. J. (2003). Staircases Design and Construction. Basel: Birkhauser.
- Keefe, J. ve Danışman Lesley Chapel (2021). What is Ontology? Definition & Examples. (2016, May 4).
- https://study.com/academy/lesson/what-is-ontology-definition-examples.html.
- Klaus, K. (2020). Urban design: some footnotes from a German perspective. Journal of Urban Design. 25. 1-4.
- 10.1080/13574809.2019.1706899.
- Kockelman, P. (2012). Semiotic Ontologies,
- https://doi.org/10.1093/acprof:oso/9780199926985.003.0001
- Lévi-Strauss, C. (1995) [1955]. Hüzünlü Dönenceler, Ömer Bozkurt (çev.). İstanbul: YKY.
- Mallgrave, H. F. (1989). “Introduction to Semper.” The four elements of architecture and other writings. New
- York: Cambridge UP.
- Mallgrave, H. F. (1996). Gottfried Semper: Architect of the Nineteenth Century. Yale University Press.
- Mallgrave, H. F. ve Ikonomou, E. (der.) (1994) Empathy, form and space: Problems in
- German aesthetics 1873-1893. Santa Monica: Getty Trust Publications.
- Merleau-Ponty, M. (1945). Phenomenology of perception. London: Routledge, ikinci baskı 2002.
- Norberg-Schulz, C. (1974) [1971], Existence, Space and Architecture, Londra: Praeger Publishers.
- Peirce, C.S. (1958/1966). Collected Papers, Cambridge, MA: Belknap Press of Harvard University.
- Peirce, C.S. (1992a). The Essential Peirce: Selected Philosophical Writings. Bloomington, IN: Indiana UP.
- University Press.
- Peirce, C.S. (1992b). Reasoning and the logic of things: The Cambridge Lectures of 1898, Cambridge, MA.
- Pietro, S. S. ve Gallo, P (2006). Stairs scale, Milano: Edizioni L’Archivolto.
- Sarı, A. (2019). Düşey sirkülasyon araçları merdivenler [1960]. İstanbul: YEM Yayın.
- Sekler, E. F. (1965). “Structure, Construction, Tectonics”. İçinde Gyorgy Kepes (der.) Structure in Arts and Science. New York: Braziller.
- Semper, G. (1989). The four elements of architecture and other writings. H. Mallgrawe,
- Introduction to Semper. New York: Cambridge University Press (ori.1851).
- Sharr, A. (2016). Heidegger’in Kulübesi, Engin Yurt (çev.), Dergâh Yayınları, The MIT Press (ori. 2006).
- Slessor, C. (2000). Contemporary staircases, UK: Mitchell Beazly.
- Thellefsen, M. D., Thellefsen, T. ve Sørensen, B (2017). Information as signs A semiotic analysis of the information concept, determining its ontological and epistemological foundations, Emerald Insight at:www.emeraldinsight.com/0022-0418.htm. https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=47290158
- Vico, G. (1968). The new science of Giambattista Vico, çev. Thomas Goddard Bergin ve Max Harold Fisch (3.baskının rev. çev. 1744). Ithaca: Cornell U. Press.
URL-1. Bauakademie Schinkel (Eduard Gaertner).
URL-2. https://slideplayer.com/slide/12736573/
URL-3. https://www.caandesign.com/apartment-sdm-by-arquitectura-en-movimiento-workshop
URL-4. http://fineandhome.com/en/cascading-staircase-is-like-an-indoor-frozen-waterfall/
URL-5. https://www.ebay.com/itm/233689264679
URL-6. www.parisforseniors.com