Apricity Development Marka Genel Merkezi

Mimari Tasarım
Soar Design Studio + Ray Architects

Proje Yeri
Yeni Taipei, Tayvan

Tamamlanma Tarihi
2024

Toplam İnşaat Alanı
728 m²

Fotoğraflar
Studio Millspace

Soar Design Studio + Ray Architects tarafından tasarlanan Apricity Development’ın kurumsal merkezi, endüstriyel yapıların montaj mantığına ve Tayvan kent dokusunun parçalı doğasına mimari bir yanıt olarak biçimlendirilerek kentle kurduğu ilişki yeniden tanımlanıyor.

Apricity Development genel merkezinde, fabrika çelik taşıyıcı sistemi yerleşimi tanımlarken, yapının geçmişte bir tuğla fırını olarak kullanılan kökenine göndermede bulunuluyor. Mekanlar sökülüp yeniden kurgulanarak ardışık şekilde yerleştirilmiş. Ticari yapılardan farklı olarak, tasarım kamusallık fikrine öncelik veriyor ve marka vizyonunu toplumla paylaşıyor; yeniden yorumlanan bir fabrika estetiği ile Tayvan doğası kentsel bağlama entegre ediyor.
Projenin en önemli noktaları üç maddede özetleniyor: Sökülüp yeniden yapılandırılmış form, fabrika üretimiyle ve organik kent cepheleriyle ilişki kuruyor. Kamusal ve perakende işlevlerle bütünleşen davetkar mekanlar, kurumsal binalardaki sınır algısını bulanıklaştırıyor. Açık ve akışkan kütle kompozisyonu, dış mekanla ilişki kurarak kullanıcıya dolaşmaya ve keşfe açık bir deneyim sunuyor.

Yer duygusu üzerine çalışan bu gayrimenkul geliştiricisi, marka genel merkezini kent dostu ve yenilikçi kentsel estetiğe dair bir manifestoya dönüştürmeyi hedeflemiş. Geleneksel kutu formlu yapıdan saparak, tasarım markanın vizyonunu alışılmadık bir mimari ifade ile dile getiriyor. Yapı, kamusal ve ticari işlevleri davetkar bir mimari jestle birleştiriyor; kurumsal binalarda sıkça hissedilen sınır duygusunu aşıyor. Bu çok işlevli tasarım, Tayvan’daki kolaj benzeri kent dokusunu yeniden yorumlamayı amaçlıyor; doğal dağ atmosferi ile endüstriyel yapı dilini dikkatle harmanlayarak yeni bir metropol prototipi sunuyor. Yapı, “Biçim işlevi takip eder” ilkesine cevap veriyor; mekansal yaklaşım bir fabrikada ihtiyaç doğduğunda eklenen kontrol odası mantığıyla benzerlik gösteriyor.

Çeşitli geometrilere sahip hacim grupları, çelik taşıyıcı ızgara sistemine yerleştirilmiş ve arsanın sınırlarına göre açılı biçimde konumlandırılmış. Yelpaze biçimli yerleşim, cepheler ve dolaşım alanlarındaki hiyerarşiyi ortadan kaldırıyor. Köşe mekanlarının sürekliliği gün boyunca ışık ve gölge oyunlarını mümkün kılıyor. Zemin kat ile birinci katı bağlayan dış merdiven bilinçli olarak kesintili tasarlanmış, bu da fabrika mekanlarının parçalı doğasına gönderme yapıyor. Yapıda fabrika ortamlarında sıklıkla rastlanan malzemeler özgün halleriyle ve süslemeye kaçılmadan kullanılarak endüstriyel, ham bir estetik tercih edilmiş.

Kütle, üst üste gelen katmanlardan ve değişken geometrilerden oluşuyor. Bu hacimler arasında oluşturulan boşluklar ve geniş cam yüzeyler, çevreye duyarlı bir iç mekan deneyimi sağlıyor. Açık ve akışkan kütle düzeni, yapı ile kent dokusu arasındaki ilişkiyi çözümleyici bir şekilde yeniden kuruyor; bina ile dış mekan arasındaki etkileşimi teşvik eden daha samimi bir ölçek sunuyor. Sokak cephesine yakın konumlanan kafe, kitapçı ve oturma alanlarıyla kurumsal işlevler geri planda tutulmuş. Bu kurguyla proje, yüksek katlı binaların egemen olduğu yeni kent bölgesinde sokak köşesi tipolojisini yeniden tanımlıyor ve genel merkezi kamusal alanla bütünleştiriyor. Tayvan dağlarının organik yapısını yansıtan iç içe geçmiş geometriler, yapı sınırları boyunca akıcı bir dolaşım sunuyor; bu akış kullanıcıyı dolaşmaya, durmaya ve keşfetmeye davet ediyor. Peyzaj ve bitkilendirme ile birlikte, doğal yabanlığın yavaş yavaş mekana sızması sağlanmış.

Arazi etrafında yerel bitki örtüsü, örneğin Tayvanya köknarı ve eğrelti otları, geçirgen bir arayüz oluşturarak görsel bir kalkan işlevi görürken, ziyaretçileri dağlık peyzajın dolambaçlı yollarında duyusal bir yolculuğa çağırıyor. Orman, kent manzarası ve fabrika strüktürü Tayvan’da aşina olunan organik ortamlar. Bu üç “Tayvan’a özgü” öge, yerel kültürle yüklü bir mimaride özenle bir araya getirilmiş. Yalnızca biçimsel olarak değil, aynı zamanda toplumun içsel durumunu da yansıtan bu kurgular; doğa, mimarlık ve kentsel kültürün iç içe geçtiği bir anlatı sunuyor. Proje sadece kent üretiminin bir gözlemi değil; mevcut kent formunun kolaj benzeri, organik düzensizliğini heyecan verici ve yeni bir mimari dile tercüme ediyor. Kültürel yapıya farklı bir bakış açısı sunuyor; geçmişle yüzleşmeye ve dönüşüme dair bir zorunluluğu ortaya koyuyor.