Antakya Tarihi Kent Dokusunun Deprem Sonrası Korunması – Canlandırılması Konusunda Yetki ve Görev Üstlenen Tüm Taraflara Açık Mektup

  

Antakya Tarihi Kenti’nin depremden sonra ağır hasar alan özgün dokusu, Kültür ve Turizm  Bakanlığı’nın Temmuz ve Ağustos ayları içinde alanda yürüttüğü toplu yıkım ve moloz taşıma  uygulaması sonucunda şimdiden %35 düzeyinde kayıp verdi.  

14 Ağustos 2023                                 Ağustos 2021

14 Ağustos 2023                                 Ağustos 2021

Tarihi kentte, depremde hasar gördüğü gerekçesiyle yıkılan çok sayıda geleneksel yapı arasında  çevresel değeri olan yapılarla birlikte, tescilli yapılar da bulunuyor. 5 Nisan’da Antakya  toplantısında verilen sözlerin aksine kepçelerle yerlerinden kaldırılan geleneksel yapılar ve kültür  katmanları bu uygulama sonucunda tam anlamıyla “moloz” haline geliyor. Bu yöntemle yerinden  alınarak ayrıştırma alanına taşınan yapı molozlarının özgün yerlerinde kullanılabilmesi ve  restorasyonlarda kullanılabilmesi artık mümkün bulunmuyor. 

Bu yıkım ve moloz temizleme operasyonu sonucunda kent dokusu içinde tanımsız dev boşluklar  oluştu; kentliler kendi mahallelerini, sokaklarını tanıyamaz hale geldiler. Kültür ve Turizm Bakanlığı  ile yapılan toplantılarda tarihi alan içinde “sadece uyumsuz betonarme yapıların” kaldırılacağı ve  “yolların açılacağı” ifade edilmişken, bu operasyonda niteliksiz betonarme binaların pek azına  dokunulduğu, buna karşılık tarihi dokuyu oluşturan geleneksel yapıların yıkıma konu olduğu  izleniyor. Kentsel sit alanı içerisinde yapı adaları ölçeğinde devasa kentsel boşluklar yaratılarak tarihi kent dokusunun bütünlüğünün ortadan kalktığı hava fotoğraflarıyla belgeleniyor.  

Diğer yandan arkeologlar dev kepçelerin ve ağır tonajlı kamyonların üzerinde gezindiği arkeolojik  katmanların da yer altı titreşimleriyle zarar görmekte olduğuna dikkat çekiyorlar. Olağan  koşullarda ağır ceza yaptırımları gerektiren bu uygulamalar, sadece uluslararası sözleşmelere değil,  Anayasa’ya ve Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu’na açıkça aykırı olan pek çok unsur içeriyor. Oysa  depremin etkisi ne düzeyde olursa olsun, Antakya’nın kültürel mirası bundan daha iyi bir  muameleyi hak ediyor. 

Antakya Tarihi Merkezi içindeki 1300’den fazla tarihi yapı “halen belgelenmemiş ve tescillenmemiş” olduğu için, sıradan yapılar gibi muamele görüyor, kepçelerle geri dönüşü olmamacasına yok ediliyor.

Antakya Tarihi Merkezi içindeki 1300’den fazla tarihi yapı “halen belgelenmemiş ve tescillenmemiş” olduğu için, sıradan yapılar gibi muamele görüyor, kepçelerle geri dönüşü olmamacasına yok ediliyor.

Bu uygulama karşısında yükselen itirazlar üzerine 18 Ağustos tarihinde Antakya’da Kültür ve  Turizm Bakanlığı’nın “yerel uzmanlarla iletişim kurmak üzere” düzenlediği son toplantıda, bu  yöntemin idari bir kararlılıkla sürdürülmekte olduğu ve devam ettirileceği vurgulandı. Benimsenen  bu yıkım ve moloz temizleme yönteminin kaçınılmaz olduğu, hasarlı binalarda çalıştıracak işçi bulunamayacağı, bu kadar çok sayıda bina yıkımının güvenliğinin sağlanamayacağı gerekçesiyle tüm alanda “önce hızlı bir temizlik”, “ardından rekonstrüksiyon” yapma fikriyle hareket edildiği  anlaşılıyor.  

Bizler, sadece önceden tescillenmiş olan 584 yapının değil, kültürel miras değeri olduğu bilinen  1300 yapının daha kamu tarafından tescillenerek özel koruma statüsüne alınmasını beklerken,  tescile önerilen 98 yapıdan sadece 12’sinin tescilinin kabul edilmesi, tescil edilmeyen geleneksel  yapıların tamamen kaybedilebileceğini gösteriyor. Koruma çevrelerinin başından beri uyardığı ve  tarihi Antakya kentinin başına gelebilecek en büyük felaket olarak nitelenen, bu geri dönüşü  olmayan toplu yıkım uygulamasının sürdürüleceğinden endişeliyiz. Siyasi ve bürokratik çevrelerin  tarihi kenti hızla “yeni baştan inşa etme” isteği nedeniyle, Antakya Tarihi Merkezi’nde yer alan geleneksel yapıların, kültürel mirası koruma yöntemlerinin gerektirdiği sürede ve özenle  belgelenerek korunamayacağından ciddi olarak kaygı duyuyoruz. 

Bu yapılar içilerinde bugün yeniden üretilmesi çok zor nitelikte güzellikler barındırıyorlar. Bakanlığın “temizlik operasyonu” ise içinde ne olduğuna bakılmaksızın bu tarihi binaları moloza dönüştürüyor.

Bu yapılar içilerinde bugün yeniden üretilmesi çok zor nitelikte güzellikler barındırıyorlar. Bakanlığın “temizlik operasyonu” ise içinde ne olduğuna bakılmaksızın bu tarihi binaları moloza dönüştürüyor.

Yıkılarak molozları topluca başka yere taşınan yapıların, sadece kadim bir tarihin mimari yansıması  olmanın ötesinde, 6 Şubat’a kadar tüm canlılığıyla yaşamakta olan “Antakyalı” kimliğinin,  aidiyetinin ve hafızasının, birlikte yaşama kültürünün mekânları olduğu görmezden  gelinmemelidir. Antakya’nın Tarihi Merkezi’nin bir turistik yatırım alanına dönüştürülmesi olasılığı,  kentin tarihi dokusu ortadan kaldırıldığında, çok kültürlü kent yaşamının geçtiği özgün tarihi  mekanları yok etme riski taşımaktadır.  

Antakya’da 443 adet tescilli geleneksel konut ile 141 adet anıt yapının (camiler, kiliseler vd.)  usulüne uygun biçimde korunarak restore edilecek olmasıson derece olumlu bir gelişmedir. Ancak,  4000’in üzerinde tarihi konut parseli olan, yüzlerce yılda oluşmuş bu kentin özgün değerleri  yitirilmeden, öngörülen hızda ayağa kaldırılması mümkün değildir. Harap durumdaki sivil mimari  ve kent dokusunun özgün niteliğini göz ardı eden bu yaklaşım, son yıllarda farklı kentlerdeki  örneklerini gözlediğimiz gibi ‘sahte’ bir tarihi çevre yaratma çabasının bir yenisinin Antakya’da da  uygulanacağını gösteriyor. Koruma uzmanlarının korktuğu tam olarak budur! Antakya’nın  benzersiz ustalık ve detaylarla bezeli taş, ahşap, demir işçiliğinde okunan zengin geleneksel yapı  kültürünü artık sadece fotoğraflarla hatırlayacağımız bir sürece doğru doludizgin ilerliyoruz. Bu  yaklaşımlarla ortaya çıkarılacak ‘şeyin’ Antakya’nın zengin kültürel değerlerini yaşatmaktan uzak,  Antakya benzeri bir tiyatro dekorundan öteye geçemeyeceğini görüyoruz. 

Antakya Tarihi Kenti üzerine değerli çalışmalarıyla sürece katkıda bulunacağını düşündüğümüz  Bilimsel Danışma Kurulu üyesi uzmanların önerilerinin yerine getirilmediği, taleplerinin “tavsiye  olarak” değerlendirildiği, sahada olanlar hakkında kendilerinin yeterince bilgilendirilmediği  anlaşılıyor. Bu yaklaşımın hem Antakya’ya, hem de uzman arkadaşlarımıza büyük bir haksızlık  olduğunu düşünüyoruz. 

©Özgür Deniz Emir

©Özgür Deniz Emir

©Özgür Deniz Emir

©Özgür Deniz Emir

Bu yapılar içlerinde bugün yeniden üretilmesi çok zor nitelikte güzellikler barındırıyorlar. Bakanlığın  “temizlik operasyonu” ise içinde ne olduğuna bakılmaksızın bu tarihi binaları moloza dönüştürüyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çevre Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı ve Hatay Valiliği yetkililerini ACİLEN tarihi yapılara yönelttikleri temizlik operasyonuna son vermeye; kent dokusu ve geleneksel  yapılar konusunda duyarlılık ve sorumlululuğa davet ediyoruz. Hazırlanmakta olan Koruma Amaçlı  İmar Planı onaylanmadan, geleneksel yapılar ölçümlerle ve fotoğraflarla belgelenmeden, parçaları  usulünce, yerinde ayrıştırılmadan bu yapılara dokunulmamalıdır. Antakya tarihi dokusundan  geriye kalan emanet yapılarımızın, tescilli-geleneksel ayrımı yapılmaksızın, vakıf eseri anıtlara  gösterilen aynı özen ile, uluslararası normlarda ve ulusal mevzuatımızda tarif edildiği şekilde  korunarak canlandırılması için gereğinin yapılması konusundaki talebimizi önemle bilginize  sunarız.  

©Hakan Boyacı

©Hakan Boyacı

©Özgür Deniz Emir

©Özgür Deniz Emir

Antakya Kentsel Sit Girişimi / Çekül Vakfı / Antakya Kültürel Mirası Koruma Derneği Mimarlar Derneği 1927 / Docomomo-tr / Türk Serbest Mimarlar Derneği  /  Yeniden Antakya Platformu / Korder