Algoritmik Sıçramalar

Yrd. Doç. Dr. Sema Alaçam*
Doç. Dr. Neşe Çakıcı**
Durmuş Cesur***

1990’lardan başlayarak artan bir ivmeyle yaygınlaşan dijital tasarım ve üretim araçları, mimari eleman ölçeğinden yapı ölçeğine farklı detaylardaki geometri bilgisinin matematiksel ve mantıksal modeller ile temsil edilebilmesini olanaklı hale getirmiştir. Yakın geçmişte “yeni” olarak kabul edilen pek çok tasarım yaklaşımı günümüzde kendi konvansiyonlarını oluşturmaya başlamıştır. Picon’a göre bilgisayarın kullanımı ile mimarlığın hem tanımı hem de içeriği, bir dizi kırılmaya maruz kalmış olsa da, bu alandaki deneysel çalışmalar çoğunlukla “biçim”e odaklanmış ve “biçim”e öncelik vermiştir (Picon 2010). Alberto Pérez-Gómez, 2001’de yayınlanan “Fenomenoloji ve Sanal Mekânlar” başlıklı yazısında, tasarımda yaratıcı süreçler için yeni araçların kullanımını bütünüyle dışlamadan, mimari tasarım sürecinin salt biçim arayışına indirgenmesini ve biçimin bağlamdan kopuk olarak kendi-kendinden referans alma (self-referentiality) durumunu eleştirmektedir. Bilgisayar destekli tasarım araçlarının herkes tarafından kolayca erişilebilir hale gelmesi, daha önce potansiyel olarak var olan dijital üretim araçlarının yaygınlaşması, standart olmayan eğrisel yüzeylerin bilgisayar ortamında temsilinin ve üretiminin kolaylaşması, tasarım modellerinin çok katmanlı ve tasarım sürecinin bütünüyle ilişkili hale gelmesi gibi etkenler, ortagonal inşa etme pratiklerinin ötesinde yeni biçim arayışlarını hızlandırmıştır. Öklidyen uzay kavrayışı; fraktaller, topolojik modeller ve kendi kendine örgütlenen (self-organised) sistemler gibi yaklaşımların anlaşılmasında yetersiz kalmıştır. Teknolojik yenilikler “biçim ekonomisini” genişletmiş ve yeniden şekillendirmiştir (Terzidis, 2003). Başka bir ifadeyle tasarım teknolojilerindeki yenilikler, yeni olanak ve riskleri beraberinde getirmektedir. Örneğin, tasarımcı tasarım modelini matematik ve mantıksal modellere dönüştürürken, kendi oluşturduğu başlangıç varsayımlarının ya da dijital araçların dayattığı olanaklılık içinde sıkışma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir. Mimar, dijitalin yeni dili “algoritmaca”yı öğrenmeye girişebilir, dijital araçlarla kurduğu diyalogda deneyim kazandıkça beklenmedik ve önceden tahmin edilemeyen (emergent) biçimlerin cazibesine kapılabilir. Mimar adayı, dijital ortamın sağlayacağı potansiyellerin çok sığ bir alanında takılıp kalabilir. Bu riskleri Terzidis, “Whorfian Etkisi” olarak kavramsallaştırmıştır:

– Tasarımda kullanılan ticari araçların sağlayacağı tasarım olanaklarına bağımlılık oluşması,

– Tasarlama ediminin, kullanılan araçların dikte ettiği dil ile risk altında oluşu,

– Farkında olmadan belirli bir bilgisayar uygulamasının kısıtlamalarını biçeme (style) dönüştürmek,

– Çığır açabilecek araştırmalar ile ilgilenmek yerine, “hi-tech” biçemini alışkanlık haline getirmek (Terzidis, 2003).

Öte yandan, dijital tasarım/üretim araçlarının ve bu araçların tetikleyecekleri yeni düşünme biçimlerinin, henüz keşfedilmemiş deney alanlarını barındırmaları yadsınamaz bir gerçekliktir. Dijital kültür kendi kavramlarını ve yeni tartışmaları gündeme getirmektedir. 1999’da Londra’da düzenlenen “South Bank Gateway” yarışmasında birincilik ödülü alan “Paramorph” projesinde Mark Burry aşağıdaki açıklamayı yapmaktaydı:

“Paramorph, aynı temel özelliklere sahipken farklı biçim(ler)i benimseyen bir nesne ya da organizmadır. Projenin tamamı üretken ve alıcı (receptive) bir şekilde, çevre şartlarına göre kendini uyarlamaktan (autoplasticity) çevreyi kendine göre değiştirmeye (alloplasticity) geçişi önermektedir” (Burry, 1999).

Açıklamada kullanılan “nesne” ifadesinin yanına “organizma”nın eklenmesi, dijital çağda “biçim”den beklenen davranışın habercisi olacaktı. Bir çevrede yer alan pasif bir gözlemci ve alıcı olmanın ötesinde, çevreyi değiştirme ve çevre ile birlikte dönüşme rolleri öngörülmekteydi. Tutarlı bir topolojiye sahip olan “Paramorph”lar, dengeli olmayan topografik biçimler olarak tariflenmiştir (URL-1). “Paramorph”, üretimde maliyetin düşürülmesine, geometrik kısıtların elastik potansiyellerine, biçim yerine biçimi oluşturan ilişkilerin tasarlanmasına odaklanmaktaydı. Dijital teknolojilerin açığa çıkaracağı potansiyeller bağlamında Marcos Novak (1999) “allobiyoloji”, Karl Chu (2006) ise “biyomekanik” kavramını kullanmıştır. 2002’de Kas Oosterhuis, binaların çevrelerinden veri çeken ve veriyi başka biçimlerde depolayan organizmalar olduğu düşüncesini yinelemiştir. 2006’ya gelindiğinde ise Rivka Oxman, yeni dijital çağda performatif ve parametrik tasarım teknolojileri aracılığıyla tipolojiye dayalı geleneksel tasarımdan, topolojiye dayalı tasarıma; biçimden, biçimi oluşturan sürecin tasarlandığı yaklaşımlara geçişi işaret etmiştir.

Bilgisayar destekli yeni biçim arayışlarında biyoloji ve canlılığın yanısıra, hareket/devinim, katlama/katlanma, algoritmalar gibi başka ilham veren kavramlar da olmuştur. Bunların başında Deleuze’ün “objectile”, “katlama”, “object-event” kavramlarından söz edilebilir. “Objectile”, sanal olarak sonsuz sayıda nesneyi içeren bir işlev olarak tanımlanırken, “event-object” kavramı biçim kavrayışına kendi kendini icra eden, oluşan ve gerçekleşen biçim gibi yeni anlamlar kazandırır (Deleuze, 1993; Carpo, 2004). Deleuze’ün katlama/katlanma kavramından etkilenenlerden biri olarak Eisenman, biçimin varyasyonlar içeren alt parçalardan oluştuğunu ve varyasyonların kullanıcı tarafından duyumsanabilir bir hareket algısı oluşturmak için süreklilik taşıması gerektiğini savunur (Carpo, 2004). Dolayısıyla bütünün parçaları kendi başlarına bağımsız olmayıp, bütünün içerisinde, zaman ve algılanabilirlik aracılığıyla yeni anlamlar kazanmakta; küçük değişikler ile heterojen ve karmaşıklık oluşturma potansiyeli içermektedir. Bir bütün içindeki farklılıkların birbirleriyle olan dinamik ilişkisinin gündeme gelmesi, dijital çağda, parça-bütün ilişkisinin sorgulanmasında etkili olmuştur.

Terzidis (2003) tasarımda teknolojik yeniliklerin etkisinin, biçimin bilgisayarlara tercüme edilmesinden ibaret olmadığını savunur. Terzidis, bilgisayar destekli tasarım deneyleri ve keşifleri bağlamında kuramsal çalışmalara öncülük etmesi amacıyla kavramsal çerçeve önermektedir: kinetik, algoritmik, katlanmış, hibrid, çarpık (warped) biçim. Bu tartışmadaki kinetik biçim, Eisenman’ın algılanabilir hareket varsayımının ötesinde, dinamik çevrelerin sanal ortamda simüle edilmesini ve mekanik hareketin tasarlanabilir olmasını da öngörmektedir. Mühendislik, gömülü hesaplama teknolojileri ve tepkimeli mimarlık gibi alanların birbirine yakınlaşması, Wang ve Chen’in (2010) ifadesiyle “izomorfik yakınsamaları” kinetik mimarlığı olanaklı kılmaktadır. Algoritmalar ise, tümevarım, tümdengelim, soyutlama, genelleme ve yapısal bir mantık içeren, herhangi bir sürecin sonlu sayıda adıma indirgenme çabasıdır (Terzidis, 2003). Değişkenler, sabitler, parametreler, bunların arasında tanımlanan ilişkiler, tekrarlar ve döngüler barındıran algoritmalar bir teknikten çok, kendi dağarcığını içeren bir düşünme biçimidir. Tasarım sürecinin yönergeler ve dolayısıyla algoritmalar ile temsilini Vitruvius’a kadar geri götüren tartışmalar olsa da (Cache, 2014), günümüzde algoritmaları yapay sistemler ile doğal diller arasındaki iletişimde bir köprü arayışı olarak kabul etmek olanaklıdır. Mimari tasarımda algoritmalar; tasarımcı-tasarım modeli, tasarımcı-tasarım süreci, biçim-bağlam, biçimin nasıl organize olduğunu etkilemekte ve dönüştürmektedir.

Katlanarak Çoğalma: “Walluminous”

FABFEST’17, Londra Westminster Üniversitesi, Mimarlık ve Yapılı Çevre Fakültesi, Üretim Laboratuvarı’nın (fABE) evsahipliğinde 2-10 Temmuz 2017 tarihleri arasında gerçekleştirilen dijital üretim yarışması ve festivalidir. Yarışmanın teması geleceğin daha açık, sosyal, şaşırtıcı, ahenkli, çok-kültürlü şehirleri için açılır şehir (Pop-up City) olarak duyurulmuştur. Akademisyen ve/veya profesyonel yürütücülüğünde, 5-8 kişilik mimarlık öğrencilerinden oluşan ekipler yarışmaya başvurabilmektedir. Ön elemeden geçen ve kabul edilen pavilyonların, yarışma haftası içerisinde CNC (computer numerical control), lazer kesici ve/veya robot kolu aracılığıyla, evsahibi kurumun sağlayacağı malzemeleri kullanarak üretilmesi ve ayağa kaldırılması beklenmiştir. Walluminous, FABFEST’17 kapsamında Kocaeli Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi öğrenci ve öğretim üyeleri tarafından geliştirilmiş olan etkileşimli ve adaptif bir kabuk önerisidir.

Walluminous, “wall”, “volume” ve “luminous” kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır. Herhangi bir bağlantı elemanı olmadan birleştirilen, en-boy oranını 4-5, hacmini 3-4 kat değiştirebilen esnek, etkileşimli ve adaptif bir kabuk sistemidir. Kabuğun geçirgenliği ve algılanan rengi dinamik olarak değişirken, iç mekânın toplam hacmi genişleyebilir ya da daralabilir. Bu değişim Alice Harikalar Diyarı’nda da tasvir edildiği gibi “makropsiya” ya da “mikropsi” yanılsaması olmayıp, el ile dönüştürülebilen basit bir yapıdadır. İç içe geçen yüzeylerin birleşim açısındaki küçük bir değişim, kabuğun dinamik davranışında büyük farklılıklar yaratmaktadır. Proje kapsamında tanımlanan dijital üretim adımları, hacimsel bir yapı içeren herhangi bir geometriye uygulanabilir niteliktedir.

Dijital fabrikasyon süreci bağlamında “Waffle” tekniğinin ilk kim tarafından kullanıldığına ilişkin net bir bilgi bulunmamaktadır. Geometrik açıdan, ızgara bir örüntü mantığını barındırır. Bu açıdan betonarme sistemlerde, yüzeyin mukavemetini artırmak amacıyla kullanılan kaset döşemeye benzerlik taşır. Seville’de inşa edilen Metropol Parasol projesinde uygulanması bu tekniği dijital fabrikasyon tekniği olarak görünür hale getirmiştir. “Waffle” tekniği, malzeme kullanımını azaltarak strüktürü hafifletmesi, daha az malzemeyle daha dayanıklı strüktürel performans göstermesi, dijital ortamda ardışık olarak temsili ve üretim kolaylığı, parametrelerinin dijital ortamda değiştirilme ve yeniden tanımlanabilme kolaylığı gibi nedenlerle yaygınlaşmış ve geniş kitlelerce benimsenmiştir. Walluminous projesinde ise, tekniğin yaygın kullanımında olduğu gibi statik ve dayanıklı bir strüktür yerine; hareketli, değişken bir strüktür davranışına odaklanılmıştır. Bu kapsamda “Waffle” tekniğinin 90 derecelik bir ızgara ile uygulanması yerine, iç içe geçme açısı değiştirildiğinde malzemenin ve bir bütün olarak strüktürün dinamik performansı araştırılmıştır. Bir başka ifadeyle, var olan bir tekniğin uygulanma biçimindeki açısal ilişkileri yeniden örgütleyerek, elastik olmayan bir malzemeyi elastik hale getirme denemeleri yapılmıştır.

FABFESTS’17 yarışmasına ilk başvuru 2017 Mart ayında yapılmıştır (Şekil 4). Ön eleme sonrasında, önerilen sistem farklı geometrik biçimler ve oluklu mukavva kalınlıkları için test edilmiştir. Açılı “waffle”, tanımlı bir hacime dinamik davranış potansiyeli kazandırırken, malzeme uzunluğu belirli bir değerin üzerine çıktığında ya da yüzeyin içerisindeki minimum derinlik belirli bir değerin altına indiğinde strüktür parçalanabilmektedir. Birbirini takip eden yüzeylerin aralıkları, birbirini kesen yüzeylerin iç içe geçme oranları, malzeme kalınlığı, malzeme türü, açılı-“waffle”ın uygulandığı geometrinin karmaşıklık düzeyi gibi pek çok etken yarışmaya hazırlık sürecinde ayrı ayrı test edilmiştir.

Yarışmaya katılan ekipte yer alan öğrenciler arasında, daha önce herhangi bir bilgisayar destekli çizim ya da modelleme yazılımı kullanmamış birinci sınıf öğrencileri de bulunmaktaydı. Yarışma hazırlık süreci, öğrencilerin birlikte tasarlayıp ürettikleri, yaparak ve deneyerek öğrendikleri ortaklaşa bir keşif sürecine dönüştü. Sayılar, kutular, çizgiler, matematik fonksiyonlardan oluşan dijital modellerin sık sık fiziksel çıktılarını almanın, soyut ile somut arasında çeşitli ilişkiler kurulmasına yardımcı olurken, öğrencilerin motivasyonunu artırdığı gözlemlendi (Şekil 5). Dijital fabrikasyon araçlarının kendilerine özgü bir yapma bilgisi içerdiği, bunun kimi zaman dijital model ile fiziksel model arasındaki karmaşıklık-basitlik ilişkisini farklılaştırabileceği görüldü ve dolayısıyla yapmanın zorlukları öğrenciler tarafından deneyimlendi. Bu süreci şu cümle ile özetlemek mümkündür: “Tasarlamak ne kadar kolaysa, yapmak da o kadar zor”.

Eski ile Yeni, Durağan ile Devingen Arasında Gidiş Gelişler

Tarihi yapılarda dijital tasarım/üretim yaklaşımlarının olanaklarını araştıran pek çok uygulama bulunmaktadır. Bunlardan yalnızca bir kaçına çok kısaca değinmek gerekirse, Zaha Hadid’in Twirl projesi (Şekil 6a, Şekil 6b) ve Achim Menges’in Elytra Filament Pavyonu (Şekil 7) projelerinden söz edilebilir. Twirl, 11-17 Nisan 2011 tarihleri arasındaki Milano Tasarım Haftası kapsamında Milano Eyalet Üniversitesi’nin 18. yy.’dan kalan avlusunda inşa edilen bir enstalasyondur (URL-2). Zeminde seramik kullanılırken, mekân bölücü olarak kullanılan strüktürün ana malzemesi 3 mm kalınlığında, 1-3 metre uzunluğunda lamine edilmiş taşyünü levhalardır. Proje, kartezyen geometrinin baskın olduğu tarihi yapıdan aldığı referansları, dinamik bir mekânın doğrusal akışkanlığına dönüştürme iddiasını taşır (URL-2). Bu amaçla avludaki kenar, köşe ve kemerlerden aldığı referansları manyetik alan çizgilerinin etkisi altında kalmış gibi bir biçimsel bozunmaya uğratarak, avlunun merkezinde bir çekim alanı oluşturur. Twirl projesindeki “dinamizm” kavramını, Eisenman’ın statik/donmuş ancak öznenin hareketi ile dinamik karakteri algılanabilen mekânlar kapsamında ele almak mümkündür. Projenin yapıldığı tarihte, manyetik alan davranışının algoritmaları 3 boyutlu modelleme programlarına basit bir biçimde tanımlanmıştı. Manyetizma metaforunun mu tasarımın başında tetikleyici bir rol oynadığı, yoksa manyetizma algoritmasının bilgisayar ortamında önceden tanımlı ve ulaşılabilir olduğu için mi kullanıldığı tartışmaya açıktır.

1852 yılında inşaatı tamamlanan Londra Victoria & Albert Müzesi Avlusu için 2016 yılında Achim Menges’in yürütücülüğünde Stuttgart Üniversitesi, ICD (Institute of Computational Design and Construction) ekibinin desteği ile Elytra Filament Pavyonu tasarlanmıştır. Avluda gölgelik alanlar yaratan örtü, 40 adet altıgen kasnağın birleşiminden oluşur. Kasnaklar ise, şeffaf cam ve siyah karbon liflerin kombinasyonu olarak robotik üretim yöntemleri ile örülmüştür. Biçimsel karmaşıklığın örgütlenmesi bağlamında, Menges’in ifadesiyle doğadan esinlenilmiş ve biyomimikriden referans alınmıştır (URL-3). Ancak, doğadaki karmaşıklık ile Elytra Filament Pavyonu arasında kurulan ilişki biçimsel benzerlikle sınırlıdır.

Gölcük Yalı Mahallesi, Seramik Müzesi İç Mekân Sergileme Elemanları

“Walluminous” projesinin hazırlık sürecinde keşfedilen açılı “waffle” tekniği, Kocaeli ili, Değirmendere Yalı Mahallesi’nde 165-166 parseller üzerinde bulunan ve aslına uygun biçimde yenilenen tarihi evlerin iç mekân sergi elemanlarının tasarımında kullanılmıştır. Bernard Cache’ın deyimiyle “bütünüyle ilişkisel” (fully associative) bir dijital tasarım ve üretim yaklaşımının, tarihi bir çevrede geliştirilen tasarım sürecinde kullanılabilirliği ve zaman içerisinde değişecek biçim ve işlev beklentilerine uyarlanabilirliği sorgulanmıştır.

Seramik Müzesi olarak yeniden işlevlendirilen yalı, girişleri ortak mekâna bakan ve simetrik bir şekilde kurgulanan iki yapıdan oluşmaktadır. Giriş katında yer alan ortak bir mekân, asma katta yer alan lavabo ve mutfak, her iki yapının da ahşap merdivenle ulaşılan iki odalı birinci katları ve çatı arasından oluşmaktadır. Sergilenecek eserlerin biçimsel ve görsel niteliklerinin çeşitlilik göstereceği ve belirli zaman aralıklarında değişeceği öngörülmektedir. İşveren tarafından sergiler değiştiğinde yeni sergi düzenine uyum sağlayabilecek, kolay ve kısa sürede toplanabilecek, depolama kolaylığı sağlayan, düşük maliyetli tasarım çözümleri beklenmiştir. Yeni gelecek eserlerin boyutları, malzemesi, dokusu ya da rengi gibi nitelikleri konusunda esneklik gösterebilmesi ve eserlerin önüne geçmemesi amacıyla; parametrik olarak tanımlanabilen, tek malzemeden oluşan, parçaların birleşimi için ek bir aparat gerektirmeyen tasarım alternatiflerine odaklanılmıştır. Giriş mekânı için tek, birinci katlar için 4’er ve çatı arası için 1’er adet olmak üzere, toplamda 11 adet sergileme elemanı tasarlanmıştır.

Projede malzeme olarak 2,8 mm’lik 170×210 cm ölçülerinde MDF (Medium Density Fiberboard) levhalar kullanılmıştır. Malzemenin boyutlarının yanısıra, malzemenin işlendiği lazer kesicinin maksimum boyutları birer başlangıç kısıtı yaratmıştır. 11 adet sergileme elemanındaki parçaların hiçbirisi bir diğeri ile eşdeğer ölçüde değildir. En uzun parça 210 cm olup, iki ayrı parçanın birleşimi şeklinde tasarım çözümü geliştirilmiştir. 2,8 mm’lik levha kalınlığı sabit kalmak kaydıyla, bileşenler arasındaki mesafenin ve bileşenlerin iç içe geçme derinliği malzemenin strüktürel performansı ile ilişkili bir şekilde çeşitli parametrelerle test edilmiştir. MDF levhalar, daha önce açısal waffle’ın uygulandığı oluklu mukavvadan farklı malzeme özellikleri taşımaktadır. Parametreler farklılaştırılarak malzeme ile yapılan testler, elastik olmayan bir malzemeyi elastik hale getirme; algoritmaların yardımıyla aynı malzemenin olanaklılığını artırma çabası olarak değerlendirilebilir.

Dijital modelde levha arasındaki mesafe 10 cm kabul edilerek açılı “waffle” tekniği uygulanmıştır. Sergileme elemanlarının kullanımı sırasında, levhaların aralıkları gereksinime göre daraltılıp genişletilebilecek esnekliktedir. Böylelikle sergileme elemanları, mekânda yer alan yüzeylere eklemlenerek kendi kendine dönüşürken, mekânı da dönüştürecektir. Sergi elemanı olarak kullanılması öngörülen strüktür, bir kokteyl sırasında başkalaşabilecek ya da kullanım gereksinimi oradan kalktığında toplanarak kaldırılabilecektir. Dolayısıyla yalnızca biçimin değil, işlevin de akışkan olma hali söz konusudur. Tekil bir işlev ya da biçim yerine, kullanımına göre zaman içinde değişen işlevler ve değişen gereksinimlere göre biçimlenen bir değişim potansiyeli taşır. Değişim ve dönüşüm sürecinde ise merkezsiz çoğul eksenler yer almaktadır. Strüktürün katlanma doğrultusu bir kısıt oluştursa da, levhaların arasındaki mesafenin değişebilirliği, referansını çevresinden alan çoğul katlanma vektörleri/doğrultuları içerecektir. Bu çoğulluk aynı zamanda, kullanıcı ile farklı yüzeyler ve arayüzler aracılığıyla etkileşime girecektir.

Standart olmayan parçaların dijital fabrikasyon araçları ile üretimi pratik olmuştur. Bunun en önemi nedenlerinden biri, parçalar arasındaki farklılıklar matematiksel fonksiyonlar, parametreler ve ilişkilerle tanımlanabilmesidir. Böylelikle parametrelerdeki küçük değişiklikler parçaların kademeli olarak farklılaşmasına olanak sağlar. Kademeli yumuşak geçişler ise, parçaların bir bütün olarak algılanmasına neden olur. Böylelikle, matematiksel soyutlama ile görsel karmaşıklığın bir aradalığı ve ikisi arasında geliş gidişler söz konusudur. Ayrıca her eleman, hem komşu elemanlar ve hem de geometrinin bütünü ile arasındaki topolojik ilişkilerin bilgisini barındırmaktadır. Parça-bütün ilişkisindeki bu potansiyeller, modüler yaklaşımın dışında farklı bakış açıları gerektirmektedir.

Tartışma

Dijital tasarım ve üretim teknolojileri, günümüzde biçim arayışlarını ön plana çıkarmış olsa da; gelecekte farklı ölçeklerde yapılan deneylerle, nanoteknoloji düzeyinde malzemeye müdahalede gelişmelerle, tahminlerimizin ötesinde malzeme davranışlarını ve mekânsal olasılıkları tetikleme potansiyeli taşır. Bu süreçte ortaya çıkan rutin ve/veya yenilikçi yapma biçimleri, kendi düşünce sistematiklerini de beraberinde getirmektedir. Yapay sistemlerde bilginin nasıl depolandığı ve nasıl örgütlendiği dolayısıyla algoritma kurma konusunda genel bir içgörü sahibi olmak, tasarımcılara farkındalık kazandırabilir. Algoritma okur-yazarlığı, ana akım teknolojik yeniliklerden bağımsız olarak, yaptıkça, denedikçe ve merak ettikçe geliştirilebilen bir beceridir.

Kaynaklar

  • Burry, M. (1999) “Paramorph: Anti-accident methodologies”, AD: Hypersurface Architecture II. vol. 69, no. 9-10, pp. 78-83.
  • Cache, B. (2014). “Proportion and Continuous Variation in Vitruvius’s De Architectura”. In Geometrical Objects (pp. 47-58). Springer, Cham.
  • Carpo, M. (2004). “Ten years of folding”. Folding in architecture, 16.
  • Chu, K. (2006). “Metaphysics of genetic architecture and computation”. Architectural Design, 76(4), 38-45.
  • Deleuze, G. (1993). “The fold: Leibniz and the Baroque”. U of Minnesota Press.
  • Eisenman P. (1992) “Visions Unfolding: Architecture in the Age of Electronic Media”, Domus, vol. 734, 1992, pp. 17–24.
  • Novak, M. (1999), “Eversion, Brushing against Avatars, Aliens and Angels”, AD: Hypersurface Architecture II., vol.69, 9-10, ss.72-76
  • Oosterhuis, K. (2002). “Architecture goes wild”. 010 Publishers.
  • Oxman, R. (2006). “Theory and design in the first digital age”. Design studies, 27(3), 229-265.
  • Pérez-Gómez, A. (2001). “Phenomenology and Virtual Space”. Alternative Tactics for Architectural Practice. The Visible and the Invisible, OASE, (58), 35–58.
  • Picon, A. (2010). “Digital culture in architecture: an introduction for the design professions”. Birkhäser.
  • Terzidis, K. (2003). “Expressive Form: A conceptual approach to computational design”. Taylor & Francis.
  • Wang, J., Li, J., & Chen, X. (2010). “Parametric design based on building information modeling for sustainable buildings”. In Challenges in Environmental Science and Computer Engineering (CESCE), 2010 International Conference on (Vol. 2, pp. 236-239). IEEE.
  • URL-1: (Erişim Tarihi: 3 Mart 2018)
  • URL-2: (Erişim Tarihi: 3 Mart 2018).
  • URL-3: (Erişim Tarihi: 3 Mart 2018).

Notlar

1.Gölcük Yalı Mahallesi’nde Yalı Projelerinin İç Mekân Tasarımı, Tasarım Ekibi: Dr. Mimar Neşe Çakıcı Alp, Dr. Mimar Sema Alaçam, Mimar Durmuş Cesur. İşveren: Gölcük Belediyesi, Proje Tarihi: 07.2017 Uygulama: 08.2017-03.2018

2.Walluminous Projesi’ne emek veren Kocaeli Üniversitesi, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık Bölümü öğrencilerinden Ahsen Güneri, Begüm Kaya, Durmuş Cesur, Gülhan Demirci, Hayrettin Ömeroğlu, Kadir Demircan, Mert Güzel’e; FAB FEST 2017 yarışmasına hazırlık süreci boyunca gösterdiği anlayış için Kocaeli Üniversitesi Dijital Üretim Laboratuvarı sorumlusu Sinan Özer’e; İTÜ Bilişim Anabilim Dalı, Mimari Tasarımda Bilişim Lisansüstü Programı derslerinden Digital Architectural Design and Modelling kapsamında 2012-2013 Güz yarıyılında ortaya koyduğu yaratıcı modeller ile Walluminous Projesi’ne ilham veren Aren Semerci’ye teşekkür ederiz.

*Sema Alaçam, Yrd. Doç. Dr
İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü

**Neşe Çakıcı Alp, Doç. Dr
Kocaeli Üniversitesi, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık Bölümü

***Durmuş Cesur,
Mimar