Çizginin Yolculuğu: Sanat ve Tasarımın Ortak Dili Olarak Eskiz
Celal Abdi Güzer, Prof. Dr.
ODTÜ Öğretim Üyesi
2024 yılı Haziran ayı başında Ankara’da Siyah Beyaz Sanat Galerisi’nde “Çizginin Yolculuğu” isimli bir sergi açıldı. Siyah Beyaz’ın 40. yılı etkinlikleri içinde Faruk Sade Sanat Fonu’nun desteği ile açılan sergide mimarlık, iç mimarlık, resim, heykel, grafik, endüstri ürünleri tasarımı, sinema gibi alanlardan 63 tasarımcı ve sanatçının eskizleri yer aldı. Bu eskizlerin önemli bir bölümü bitmiş ürünlerin düşünce aşamasını, tasarımların başlangıç noktasını temsil ediyordu. Sergi bazı yazı ve alıntılarla desteklenerek bir kitaba dönüştürüldü. Gerek sergi gerekse kitap Türkiye’de tasarım ve sanat alanında önde gelen isimlerin çalışmalarını derlemenin yanı sıra çizginin, özellikle elle yapılan eskizlerin tasarım süreci içindeki eleştirel gücünü öne çıkartmayı, tasarımın barındırdığı çok sesliliği ve yaklaşım farklılıklarını temsil etmeyi hedefliyordu. Serginin bundan sonra çeşitli uluslararası ortamları da içererek gezmesi öngörülüyor. Sergi kendi hedeflerinin ötesinde bugünün ortamında giderek artan dijital sunum ortamları ile elle yapılan çizimler arasındaki süreklilik ve çatışmalara yönelik tartışmaları da yeniden gündeme getirdi.
Sergi kitabında serginin üç ana hedefine vurgu yapılıyordu: Birincisi, mimarlık, tasarım ve sanat alanlarındaki süreklilik, benzerlik ve farklılıkların eskiz yolu ile keşfedilmesi; ikincisi, Türkiye ortamında mimar, tasarımcı ve sanatçıların sonuç ürünlerine giden yolda eskizleri aracılığı ile anlaşılması, belgelenmesi ve tanıtılması; üçüncüsü ise eskizin eleştirel gücüne yönelik farkındalık oluşturulması (1). Bu son maddede vurgulanan hedef özellikle bilgisayar ve yazılım desteği ile dönüşen tasarım ve sanat ortamında öne çıkan bir tartışmayı da temsil ediyor. Bugün giderek gelişen, hazır şablon ve kütüphanelerle desteklenen ve kullanıcı dostu hale gelen yazılımlar tasarım ve sunum süreçlerini dijital ortamlara taşıyor. Hassasiyet, gerçekçi gösterim, etkileşimli kullanım gibi özellikler bu ortamın çekiciliğini ve kullanım yoğunluğunu artırıyor. Ama aynı zamanda yoğun şablon ve kütüphane kullanımları bu ortamlarda üretilen ürünlerin tek tipleşmesini ivmelendirerek bireysel ifade ve dışa vurumları kısıtlıyor. Öte yandan elle yapılan eskizler sadece bir sunum aracı olmanın ötesinde tasarım sürecine paralel, eleştirel bir düşünce sürecini temsil ediyor.
Üst üste binen çizgiler, kalınlaşan, silikleşen ifadeler ve soyutlamalar bize tasarımın çıkış noktası ve düşünsel zemini hakkında fikir veriyor. Tasarımcının öncelikleri kadar kararsızlıklarını ve tasarım sürecinin kendisini anlatıyor. Bugün bilgisayar yardımı ile yapılan tasarımlar elle çizim ortamının gelişmiş, hızlandırılmış, iyileştirilmiş ve hassaslaştırılmış benzeri gibi sunulsa da elle yapılan çizimler bir yandan kişileştirmelere açık yapıları, öte yandan süreci temsil etmeleri nedeni ile alternatif bir tasarım ve iletişim ortamı olma gücünü koruyor. Edwards’a göre eskiz sanatçı ile konu arasındaki diyalogdur ve “Yalnızca açıklama olmaktan ziyade bir öğrenme aracı olarak kullanılır (2).” Burada altı çizildiği gibi eskiz aynı zamanda bir deneme ve araştırma aracı, alternatif araştırmaları geliştirme ortamıdır. Jale Erzen de “Çizim/Desen” başlıklı yazısında çizgi ile insan arasındaki dolaysız ilişkiye değinir:
“Bir yüzey üzerine bir biçim yerleştirmek temelde bir düşünce sürecini maddeleştirmektir. Çizim çifte bir eylem demektir; kalem nesnenin biçimlerine tekabül eden çizgiler yaratırken aslında çizer sanki eliyle nesnenin konturlarını geziniyor gibi hisseder. Bu nedenle çizim hem zihinsel hem bedensel bir eylemdir. Çizerken insan, çeken iten bir güç kullanır; bu şekilde farkında olmadan da çizer, bütün bedeni ile desenle ilişki kurar. Çizerken birkaç eylem birlikte sürdürülür: Göz nesne üzerinde hareket eder ve çizen elle dolaysız ilişkilidir.” Klee’nin anlattığı gibi çizgi bir gezintidedir ve bu maceracı yolculukta kendi ifade dolu gerçekliğini yaratır. Çizmek hem beynimizle hem de dünya ile dolaysız bir ilişkiye girmektir.” (3).
Benzer şekilde Juhani Pallasmaa da eskizin ve çizimin, mekanın ve maddenin dışsal gerçekliği ile algının içsel gerçekliğini birleştiren mekansal ve dokunsal alıştırmalar olduğundan bahseder (4). “Rönesans’ın sanat ve tasarım dünyasında eskizlerin yaygın bir uygulama haline geldiği dönemde eskizlere verilen eski İtalyanca ‘pensieri’ ismi ‘düşünceler’ anlamına gelir.” (5). Şüphesiz tasarımcı ve sanatçıların düşüncelerini yönlendiren öncelikler farklılaşabilir ama o düşüncelerin temsil edilme sürecinde kullandıkları ortak dil çizmek, eskizdir.
Nevzat Sayın da yazısında çizimle düşünce arasındaki döngüsel ilişkiye değinmektedir: “(…) çizilme sıraları düşüncenin akışıyla aynı sırada değildir. Düşündüklerimizi çizer, çizdiklerimizle düşünür ve tekrar tekrar çizeriz… Vaktinden önce bir imge belirmesin diye başka yerlere sıçrayıp kafamızı karıştırıp konudan uzaklaşmanın sırasıdır.” (6).
Eskiz bir yandan var olan bir durum ya da bağlamı anlama yani bir kayıt aracı olarak kullanılabileceği gibi öte yandan düşüncenin ana fikrini temsil eden soyut bir çizim ya da gerçekleştirilmek istenen ürünün kendisini temsil eden bir başlangıç noktası olarak da kullanılabilir. Bu nedenle sergide yer alan eskizler bir yandan soyutluk düzeyleri öte yandan sonuç ürünle kurdukları ilişkiye yönelik olarak çeşitlilik göstermektedir. Tasarımcı ya da sanatçıların kişisel dışavurumu içinde zorlukla algılanan, farklı okumalara açık eskizlerin yanında neredeyse bitmiş ürünün bir önceki aşaması olarak görülebilecek detaylanmış eskizleri izlemek mümkündür. Benzer biçimde sergi üzerinden farklı tasarım ve sanat alanları arasındaki dil ve üretim süreci benzerliklerini okumak mümkün. Çizginin dili bir yandan tasarımın farklı alanları öte yandan sanat arasında bir kesişme noktasını ve ortak dili temsil ediyor. Sergide farklı ölçek ve alanlardan gelen tasarımcılarla sanatçıların eskizleri arasında bazı farklılıkların yanı sıra açık bir süreklilik gözleniyor. Kitabın giriş metninde de belirtildiği gibi:
“Tasarım ve sanatın alt alanlarında eskiz benzer ama farklı anlamlar ve yöntemler barındırır. Sanat, örneğin resim söz konusu olduğunda, eskiz doğrudan bitmiş ürünün doğal parçası, altlığı, bir önceki durumudur. Tersten gidildiğinde de nihai ürünle eskiz arasında bir süreklilik ve karşılıklı dönüştürme ilişkisi vardır. Çoğu zaman eskiz tamamlandığında nihai ürün olur. Bu nedenle tuval ya da çizim ortamı üst üste gelen, yeniden şekillenen düşüncelerin zemini, yeniden başlamalara açık bir beyin fırtınası ortamıdır. Eskizin tamamlanıp ürüne dönüştüğü ana sadece sanatçı karar verir. O aşamaya kadar tuval/kağıt kararsızlıklar ve vazgeçmeler barındıran bir arayış ortamıdır. Birbirlerinin üzerini örten, kalınlaşan ve incelen çizgiler, renkler her katmanda yeni bir şey söyler. Bir öncekini güçlendirip detaylandırabileceği gibi toptan yeni bir şey olmaya açık kalır. Mimarlık ve tasarım söz konusu olduğunda ise eskiz sadece bir başlangıç noktasıdır. Önce üretime esas ölçü, içerik ve standartları belirleyen teknik bir çizim, sonuç ürünün temsili anlatımı, sonra da malzeme ile bütünleşen fiziksel bir nesne haline gelir. Bu üç aşama bazı süreklilikler ama bazı farklar da içerir. Resmin katmanları gibi tasarımın aşamaları nereden nereye gelindiğini, yolculuk içinde nelerin korunup nelerin vazgeçildiğine yönelik bir dönüşümü, eleştirel bir süreci temsil eder. Bu nedenle son söz olan nihai ürün mitleşmeye, eskiz ise bu mitin çözülmesine, bir anlamda neler olabilecekken ne olduğunun, neden öyle olduğunun anlaşılmasına hizmet eder. Bu süreç içinde çizgi ve eskiz tarihin, nihai ürün son algılanma anının şahididir. Çizginin yolculuğu aynı zamanda hem mimarın, tasarımcının ve sanatçının hem de ürünün yolculuğudur. Bu yolculuk bizi bitmiş ürünün barındırdığı ama çoğu zaman da barındırmadığı yeni öykülere götürür. Eskiz eleştirel bir dil olarak algılandığında onun yolu bizim yolumuzla kesişir.” (7).
Özlem Yalım’ın “Kağıdını Arayan Çizgi” başlıklı yazısında altını çizdiği gibi: “(…)çizgi kağıdını arar sığınmak için. Bir kez buluşursa bu boşlukla, düşüncelerin hamlığının veya karmaşıklığının bir önemi kalmayacaktır; düş nasılsa akıp yolunu bulacaktır.” (8).
Şüphesiz süre, yer, iletişim kısıtları gözetildiğinde pek çok tematik sergi gibi Çizginin Yolculuğu da seçilmiş örneklerden oluşan ama önemli eksikler barındıran bir sergidir. Türkiye mimarlık, tasarım ve sanat ortamının birikimi gözetildiğinde sergi eklemelere, çeşitlenmelere ve yolculuğunu zenginleştirmeye açıktır.
Sergi Künyesi: Çizginin Yolculuğu / The Journey of the Line
Küratör: Celal Abdi Güzer
Küratör yardımcısı: Ayça Akay
Pano Tasarımları: Ayça Akay
Danışmanlar: Fulya Sade, Sera Sade, Umut Sur, Gözde Mulla
Yayın Çözüm Ortağı: FOL Kitap
Destekleyenler: Faruk Sade Sanat Fonu, Galeri Siyah Beyaz
Kaynaklar
- Güzer, C. Abdi, 2024 “Çizginin Yolculuğu: Bir Arka Plan Öyküsü”, Çizginin Yolculuğu (der: Güzer, C.A.), Fol Yayınları, Ankara, s. 7.
- Edwards, Brian, 2008 “Understanding Architecture Through Drawing”, Taylor & Francis, New York, s. 7.
- Erzen, Jale, 2024 “Çizim / Desen”, Çizginin Yolculuğu (der: Güzer, C.A.), Fol Yayınları, Ankara, s. 14.
- Pallasmaa, Juhani, 2009, “The Thinking Hand: Existential and Embodied Wisdom in Architecture”, John Wiley & Sons Inc., p. 89.
- Olszweski, Edward J.,1981, “Draughtsman’s Eye: Late Italian Renaissance Schools and Styles” Indiana University Press.
- Sayın, Nevzat, 2024 “Eskiz; Eski İz”, Çizginin Yolculuğu (der: Güzer, C.A.), Fol Yayınları, Ankara, s. 17.
- Güzer, C. Abdi, 2024 “Eleştirel bir Tasarım Süreci Olarak Eskiz”, Çizginin Yolculuğu (der: Güzer, C.A.), Fol Yayınları, Ankara, s. 13.
- Yalım Özlem, 2024 “Kağıdını Arayan Çizgi”, Çizginin Yolculuğu (der: Güzer, C.A.), Fol Yayınları, Ankara, s. 19.