Suyun Kıyısında Mimarlığın İzleri 3 & 4
Vedat Tokyay, Mimar
Suyun Üzerinde Yüzer Yapılar
Yüzer yapılar konusunu bu bölümde ayrıntılı olarak inceleyeceğiz. Genel olarak, 2. Dünya Savaşı sonunda Amsterdam’da evlerin çoğunun yıkılması üzerine, gemilerin ev olarak kullanılması ve daha sonra yine mimarlar ve yapı üreticilerinin yüzer evler üretmeleri ile ön plana çıkan “Yüzer Evler” kavramının evsizlik sorununun dışında başka köklü temelleri var. İlk ve en önemlisi de, iklim değişikliği sonucunda buzulların erimesiyle su düzeyinin sürekli artışı ve karaların giderek su altında kalmasıdır. Deniz düzeyi ve hatta 2100 yılında 110 cm altındaki tüm yapılaşmanın suyun altında kalmasıdır. Buna köklü çözümler bulunması ve insan topluluklarının gereksinim duyacağı dayanıklı, sürdürülebilir, sosyal ve doğal ortamın elde edilmesi sorunu mimarların önünde durmaktadır. Suyun içindeki fantezi yaşamı değil sosyal topluluklar olarak birlikte yaşamayı ve aynı zamanda sürdürülebilirliği hedefleyen bir kavramdır.
Waterwoningen Sitesi, Amsterdam, Marlies Rohmer
Amsterdam’ın Ijburg bölgesinde, 2001-2012 yıllarında tamamlanan 75 evlik, 12.000 m2 alanındaki Waterwoningen sosyal konut sitesi, ürettiği teknoloji ve mekan anlayışıyla büyük yenilikler içeriyor. Prefabrikasyonun yapıldığı tersanede, geminin suyun içinde yüzebilmesi ilkesinden yola çıkarak önce evleri üzerine oturtacakları içi boş ve geçirimsiz bir beton hücre yapılıyor. Daha sonra, 2-3 katlı çelik strüktür hazırlanıp beton hücrenin üzerine monte edilerek tersaneden denize aktarılıyor. Suyun yükselmesiyle beton hücre de yükseliyor, böylece üst yapı her zamanki konumunu korumuş oluyor. Yerleşim planında üç tür yüzer ev var: Tümüyle bağımsız olan solo tip, iki ve üç birimin birbirlerine bağlandıkları duo ve trio tipler… Evlerin en üst katında denize karşı geniş bir terasları ve insanların evlerine bağlanabilmeleri veya bir evden diğerine gidebilmeleri için kazıklarla bağlanmış ve birbirlerine köprülerle bağlantılandırılan iskeleler var. İskeleler, insanların sosyal iletişimini de sağlayan ve sokağın yerine geçen kentsel araçlar haline gelmiş. İnsanların yüzerek veya botlarıyla kentin değişik bölgelerine giderek kurdukları sosyal birliktelik oldukça güçlü, çünkü her ev sahibinin diğeriyle büyük ölçüde ortak konusu su oluyor. Prefabrik çelik birimlerin birbirlerine bağlanmalarıyla strüktür, yatay güçlere karşı daha güçleniyor, ancak ikiz yapı, kısmi salınımlara karşı 3 noktadan birbirlerine bağlandığı gibi çelik kazıklarla da sabitleniyor. Denizin yükselip alçalması veya dalga hareketleriyle yapı statik biçimde dikey yönde hareket ediyor (Resim 1, Şekil 1).
Suyun üzerinde yer sistemi: MAST
Suyun üzerindeki mimari üstüne yoğunlaşmış olan Danimarkalı mimarlık firması MAST, yüzer evlerin yapımında, geleneksel yöntemlerin dışında daha esnek ve sürdürülebilir sistemler üzerinde çalışıyor. MAST tarafından tasarlanan sistem, değişik yüzebilir unsurlarla doldurulan modüler konteyner birimlerinden oluşuyor. Modüllerde kullanılan malzeme güçlendirilmiş, dönüşebilir ve dayanıklı polimer olduğundan dolayı, plastik pontonların beton ve çelik pontonlara göre çok daha hafif olması ve dünyanın değişik bölgelerine nakliyesinin rahat olması önemli bir üstünlük olarak görünüyor. Plastik konteynerlerin içinde yüzdürme malzemesi olarak da plastik şişe benzeri malzemeler kullanılıyor. Bir üstünlüğü de üst yapının ağırlığına göre yüzdürme malzemelerinin azaltılması veya artırılmasının olanaklı olmasıdır. MAST sisteminde, modüler polimer kafesler, yerel olarak elde edilmiş yüzdürülebilir malzemeler ile doldurulmaktadırlar. Polimer pontonlar, gittikleri su bölgelerinde yüzebilir temeller oluşturdukları için, bunların üzerine hafif, ahşap türü üst yapı iskeletleri monte edilir. Birbirlerine bağlı modüller ayrı bir stabilite elde ederler (Resim 2).
GRIMSHAW’un Yüzer Evleri
İngiliz mimar Grimshaw, suyun üzerinde yapılaşmanın birkaç nedenden dolayı hem gerekli hem de yararlı olduğunu savunuyor. İklim değişikliğinin sonucunda su yüzeylerinin 2100 yılında 110 cm yükseleceği varsayımına ek olarak yüksek arsa bedelleri, nüfus artışı ve sürdürülebilirlik gibi nedenlerden dolayı insanların suyun üzerinde yaşama olasılığına karşı mimarların, inşaat mühendislerinin ve yapı üreticilerinin birlikte uygun formüller hazırlamaları gerektiğini düşünüyor. Bu yüzdendir ki, Grimshaw, Hollandalı yapı üreticisi olan Concrete Valley ile başlattığı iş birliği sonucunda modüler su yerleşimlerini tasarladı. Grimshaw’ın pontonları, içine hava doldurulmuş betondan yapılmış ve bu beton pontonlar üzerlerinde duvarları, kolonları, mobilya ve insanları taşıyabilecek dayanıklıkta… 2 katlı üst yapı, duvarları, kolonları ve cam yüzeyleriyle tamamıyla fabrika ortamında üretiliyor. Bu yapılar, fabrikada yapıldıklarından dolayı, hem daha ekonomik oluyor hem de bulundukları yerde çevreye bir zarar oluşturmuyorlar. Yapıların kendi enerjilerini üretmeleri için PV paneller ve suyun altındaki ısıl enerjiyi kullanan ısı pompası tipi ısı dönüştürücüler kullanılıyor. Böylece evlerin ısıtma ve soğutmaları da su sayesinde gerçekleştiği gibi yağmur suyunu toplama sistemi ile temiz su elde edilebiliyor. Grimshaw evleri, birçok açıdan dışardan sıfır enerji tüketen sürdürülebilir ev tipine örnek gösteriliyor (Resim 3).
Schoonschip Yüzer Evler Mahallesi
2010 yılında, Schoonschip Konut Birliği’ne ait 100 kişinin yaşayacağı 46 adet yüzer evin tasarımını Space & Matter yaptı. İlk kuruluş teması belirgin ve özgündü: Ekoloji ve sosyal komşuluk ilişkilerinin sağlanması, yani kendi kendini işletecek bir mahalle kurmaktı. Gerçekten de sürdürülebilir planlamanın bir örneği olabilecek bu çalışmada, güneş panellerinin istenilen enerjiden fazlasını sağladığını, ısı pompalarının kanalın suyundan ısı ürettiklerini görüyoruz. Konutların hepsinin suya görsel ulaşımı eşit düzeyde olduğu gibi her evin mimari biçimi de diğerinden daha farklı. Sosyal ilişkilerin kurulabilmesi için tüm dolaşım ağları sağlanmış (Resim 4).
Her türlü yapının taşınabilirliği kavramı, mimari yapıların ille de sabit bir yere bağlanmak zorunda olunup olunmadığı düşüncesini, yerin kalıcı veya geçiciliği kavramını tartışmaya yönlendiriyor bizleri. Konut sorununa seçenek olarak tasarlanan bu evler bizleri, “barınak”, “yaşama şekli’,” taşınabilirlik”, “yer”, ‘bir yapının ille de zeminindeki toprağa temel ile bağlanmak zorunda olmadığı’, ‘bulunduğu zemini terk edip başka bir yere gidebilmesini sağlamak üzere suyun varlığı’ gibi konularda düşünmeye yönlendiriyor. Peki kentin kamusal yapılarını nasıl değerlendirmeliyiz? Bu konuyu tartışmaya, neredeyse gecekondu denizine dönmüş olan Nijerya’nın Makoko kentinden başlayalım.
Makoko’da Bir Yüzer Okul: NLE Mimarlık
2012 yılında inşa edilmiş olan 3 katlı yüzer okul, NLE Mimarlık tarafından tasarlandı. Birleşmiş Milletler Geliştirme Programı (UNDP) ve Henrich Böll Vakfı tarafından desteklendi. Planlama anlayışı, tamamıyla halkın katılımını, yerel malzemelerinin kullanımını ve geleneksel yapı kültürünü yansıtmaktaydı. Ahşap, iskeletten duvarlara dek tek yapı malzemesiydi. Üç katlı yapının zemin katı çocuklar için genel oyun alanı, 2 ve 3. katlar ise okul sınıfları olarak tasarlandı. Yapı, ahşap iskeletin altında duran, birbirlerine ve iskelete bağlı plastik variller sayesinde suyun üzerinde yüzebiliyordu. NLE, çatının üzerine aydınlatmayı sağlayacak PV paneller koymuş ve kullanım suyunu da yağmur suyunu plastik varillerde toplamak şeklinde çözümlemişti. Amsterdam’da kurulu NLE mimarlık, bir okul ile başladığı bu deneysel mimarlık çalışmasını Makoko yüzer konutlarını tasarlayarak sürdürmektedir. Çünkü, iklim değişikliği, ona bağlı olarak deniz suyunun yükselmesi ve sel felaketi sadece Makoko’yu değil okyanusun kıyısındaki tüm kentleri tehdit etmektedir. Ancak bu tür kentler suyun üzerinde var olmaya devam edeceklerse ve bu kentlerdeki yapılaşmaların elektriğe, temiz suya ve çağdaş pis su arıtma sistemlerine gereksinimleri varsa bunun küçük bir modelinin Makoko Yüzer Okulu olduğunu söylemeliyiz. Bir okul, kendi elektriğini ve yağmur suyundan kendi suyunu sağlayabiliyor ve yüzebildiğinden dolayı deniz suyunun yükselip alçalmasından etkilenmiyorsa iyi bir model olarak ele alınabilir (Resim 5).
Elizabeth English Çalışmaları
İlk önce Amerika kıtasının ve Uzakdoğu’nun okyanusa komşu bölgelerinde, iklim değişikliğinden sonra, dünyanın tümünde ortaya çıkan fırtına, sel, nehir ve denizin yükselmesi gibi sorunlardan dolayı bir sürü insan ve canlının öldüğünü, yaralandığını, insanların evlerini, mal ve mülklerini, sosyal çevrelerini yitirdiklerini ve ülke kaynaklarının zarara uğratıldığını biliyoruz. Genellikle, bu tür felaketlerin sonrasında, toplumların bulduğu yapısal çözümlerde suyun kendi olumlu özelliklerinden yararlanılmadığı görülmüştür.
Özellikle 2005 yılında New Orleans’taki Katrina kasırgasının oluşturduğu sel felaketini inceleyen Kanada Waterloo Üniversitesinden Ass. Prof. Elizabeth English, özellikle konutların her türlü su yükselmesinde aynı dikey eksende yüzebilmesinin tek çözüm yolu olabileceğini düşüncesiyle çalışmalarına başlamıştır. English, doğa ile ilgili her türlü çözümün köklerinin geleneksel mimaride olabileceği varsayımıyla yaptığı araştırmada, Tayland’da sel bölgesindeki evlerin altlarında evlere bağlı bambu paketleri bulunduğunu ve bambunun hafif ve boşluklu özelliğinden dolayı, sel yükseldikçe evin de bir tekne gibi yükseldiğini gözlemlemiş. Elizabeth English, bu geleneksel çözümlerdeki 2 önemli konu olan yapının yüzebilmesi ile mevcut arsadan ayrılmaması konularını çağdaş çözümlere dönüştürmek için kar amaçlı olmayan BYP (Buoyant Foundation Project) isimli vakfı kurarak yüzer yapılara dönük yapı teknolojilerinin de önünü açmış oldu. Amaç, hem ABD’de hem de Uzakdoğu’da yüzer evlerin düşük maliyetli teknolojilerle yapılabilmesi ve evin sahibinin kendisinin yüzer evi yapabilme yöntemlerinin bulunmasıydı. BYP, 2007 yılında üniversite öğrencileriyle bir prototip ahşap ev hazırladı. Bu evin yüzüp yüzemeyeceğini anlamak üzere bir çukurun ortasına, üzerindeki tüm ölü yükleri karşılayacak kum torbalarının konduğu ahşaptan bir ev ve evin altına yüzmeyi sağlayacak köpük blokları yerleştirdi ve Mississippi Nehrinden pompalanmış suyun düzeyini yükseltmeye başladı. Yüksek rüzgarlarda bile evin yavaş yavaş yükseldiği ve yatay yüklerden etkilenmediği görüldü. 2018 yılında bulunan bir fon ile Vietnam Mekong Deltasında 4 adet yüzer ev yapıldı. En fazla 3 katlı, hafif yapı elemanları ile inşa edilmiş evler üzerinde uygulanan yüzer sistemlerde en önemli bileşen yapının hemen altına yerleştirilen ve yüzmeyi sağlayan köpük blokları, boş variller veya plastik dubalardır (Resim 6).
Ayrıca yapının altında yapıyı yükseltecek bir çelik konstrüksiyonun kurulması gerekir. Yapının dört köşesine 4 adet çelik boru kazık çakılır. Bu boru kazıkların içinde serbest hareket edebilen düşey borudan kılavuz eleman ise çelik konstrüksiyona bağlanır. Böylece sel geldiğinde su seviyesinin yükselmesiyle önce çelik konstrüksiyona bağlı köpükler yüzmeye başlar. Çelik konstrüksiyona bağlı kılavuz boru çelik kazıktan ayrılıp yükselmeye başladığından dolayı yapı yatay güçlerden etkilenmeden düşey eksende yükselmeye başlar. Ta ki su düzeyi son noktaya erişene kadar. Böylece sorun, suyun hareketine hiç müdahale yapmadan onunla uyum halinde çözümlenmiş olur.