Kamusal Alana Tehditler

Devran Bengü, Dr. Öğr. Üyesi

Mimarlık literatüründe, kamusal alana (public sphere) yönelik niteliksel araştırmalar ile mekana yönelik niteliksel değerlendirmelerin birlikte sorgulandığı ve/veya karşılaştırıldığı araştırma ve çalışmalar yoktur. Bu çalışmalar mimarlığı ve mekansal örgütlenmeyi etkileyen çerçevede şehircilik literatüründe yer alır. Ağırlıklı olarak siyaset felsefesi ve kamu yönetiminin dolaylı olarak şehir ve bölge planlamanın konusu olan bu kavram demokratik toplum yaşamının en temel araçlarından biridir. Bu alanın niteliksel değerleri ile ilişkili mekansal araçların neler olacağının tespiti önemlidir. Bunun için ise multidisipliner bir araştırma ve planlama gereklidir. 

Günümüzde, rant değerinin neredeyse sürdürülmesi gerekli tüm mimari ve mesleki değerlerin önüne geçtiği görülmektedir. Halbuki mekansal örgütlenme sürecinde, demokrasinin ihtiyaç duyduğu kamusal özne bilincinin ve toplumsal hafızanın gelişimi için yeni farklı yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Bu yaklaşım modellerinde hangi değerlere yönelik ne tür mekansal araçların kent ölçeğindeki hangi mekanlarla ilişikili olarak ele alınmaları gerektiği üzerinde düşünülmesi gerekir. Toplumda  demokrasinin gündelik yaşamda canlanması açısından bu yaklaşım çok önemlidir. Bu tür yaklaşımlar için ele alınacak  bir mimari perspektifin oluşturulmasından önce mevcut kuramsal ve kavramsal altyapının sorgulanması ve gerekiyorsa farklı disiplinlerde ele alınan yeni kuram ve kavramlarla ilişkilendirilerek zenginleştirilmesi gerekir. Bunun için ise öncelikle, farklı disiplinlerde, kamusal alanı inceleyen araştırmalar çerçevesinde ortaya konulan kuramsal yaklaşımların ele alınması, bu kuramların neden sonuç ilişkilerinde rol oynayan kavramların irdelenmesi yol gösterici olmaktadır. Bu yöntem çerçevesinde, mimarlık perspektifinden de ne tür değerler kapsamında mekansal ilşkilerin kamusal alan açısından etkili olacaklarının sorgulanması mümkündür. Böylelikle, farklı mekansal örgütlenme biçimlerine yönelik yeni yaklaşımlar  geliştirilebilir. 

Bu çalışma ağırlıklı olarak literatür taramaları üzerinden yapılmıştır. Bu literatür taramalarında; mimarlıkta mekansal örgütlenme modelleri, çağdaş kapitalist üretim süreçleri, kamusal alan, kamusal özne, toplumsal hafıza, sosyal sermaye, olumlu dışsallık, erdemli mal gibi temalar ve kavramlar çerçevesinde mimarlık, şehircilik, siyaset felsefesi, sosyoloji, kamu maliyesi, kamu yönetimi ve iktisat gibi farklı disiplinler ile ilişkili literatür içinde geniş çaplı bir araştırma yapılmıştır. Bu araştırmada, kamusal alan kavramını ele alan kuramlar ile bu kuramların neden sonuç ilişkilerini belirleyen temel kavramların disiplinler arası ilişkileri irdelenmiştir. Bu makalede ise günümüzdeki mekansal örgütlenme biçimine, alternatif bir mimari perspektif çerçevesinde, rant değerini değil ama kamusal alana yönelik değerleri ön plana çıkaran farklı bir mekansal örgütlenme modelinde nelerin var olmaması gerektiği yaklaşımı ile konuya yaklaşılmıştır. Kamusal alanın aşınması açısından irdelenen kavramlar arasında, özellikle kamusal alanı tehdit ettiği ortaya konulabilen ve mimari mekansal örgütlenme çerçevesinde demokratik gündelik yaşama etkileri detaylı olarak açıklanabilen iki temel kavram bu makalede değerlendirmeye alınmıştır. Kitleselleşme ve bireyselleşme kavramları olarak belirlenen bu iki kavram kamusal alana etkileri bağlamında ele alınmaktadırlar.

Makalede öncelikle kamusal alan kavramı ele alınmıştır. Bunun ardı sıra çağdaş kapitalist sistemdeki mekansal örgütlenmenin etkileri olan bireysellik ve kitlesellik irdelenmektedir. Bu kavramlara yol açan ortamın günümüz kapitalist sisteminin tüketim toplumunda yarattığı etkiler ortaya konulmakta ve gündelik yaşamda ortaya çıkan toplumsal örüntünün kamusal alan dinamiklerini nasıl yok ettiğine dikkat çekilmektedir. Bunu yaparken de temel bir fonksiyon olan konutun formları öncelikle ele alınmıştır. Bu fonksiyonun yanısıra  tüm diğer farklı fonksiyon ilşikilerinin tek tipleşmesine dikkat çekilmiştir. Konut alanlarındaki bireyselleşmenin yanısıra türdeşleşen toplumda oluşan kitleselleşmenin aslında nasıl kamusal özne bilincini ve kamusallığı yok ettiğinin altı çizilmiştir. Bu bağlamda kent dokusunda kamusallık ilişkileri açısından işlevsizleşen sosyal donatıların aslında sosyal sermaye gelişimine katkı sağlayamadıkları, sahte kamusal alanlara hizmet ettiklerine değinilmiştir. Mimarlık alanında, kentsel planlama çerçevesindeki geliştirilecek tasarım ilkeleri ile kamusal alan oluşumlarını besleyecek sosyal donatıların yapılandırılmasında, yeni mekansal araçların geliştirilmesinin önemine işaret edilmektedir. Kamusal alana yönelik değerlerle geliştirilecek mekansal araçların, gündelik yaşamda demokrasinin yaşayabilmesi, kamusal özne bilincinin toplumda yerleşikleşmesi ve sosyal sermayenin gelişimi açısından önemli olduğu anlatılmaya çalışılmaktadır.

Kamusal Alana Tehdit: Mekansal Örgütlenmede Kitleselleşme ve Bireyselleşme 

Mimarlık; insanların barınma, dinlenme, çalışma, eğlenme vb. ihtiyaçlarını karşılamak üzere mekanlar yaratma, tasarlama ve inşa etme, sanat  ve bilimidir (URL-1).  Mimarlık, mekanların işlevsel gereksinimlerini insanların yaşamlarını kolaylaştıracak şekilde ekonomik ve teknik olanaklarla estetik unsurları da gözeterek inşa etme sanatıdır. Kısaca yapı sanatıdır. Mimarlık mekandan hareketle insana ve toplumsal yaşama dair hem düşünsel hem de fiziksel bir etkinliktir.

Mimarlık kendi döneminin kültürünün somut göstergesidir. İyi bir mimarlık ürünü, tasarım nesnesi olarak da bir sanat yapıtıdır. Sanatsal değeri de olan her yapı mimarlık yapıtı sayılmaya hak kazanır. Ancak mekan düzenleme sanatı olarak mimarlığın, toplumun kültürel düzeyini yansıttığı olgusu çoğu kez göz ardı edilir. Bugün birçok ülkenin mimarlık sektöründe, mimarlık yasası ya da onaylı mimarlık politikası etkili bir araçtır. Fransa’nın Mimarlık Yasası’nın ilk maddesinde “Mimarlık uygarlığın bir dışavurumudur” ibaresi vardır (URL-2).

Bu bağlamda düşünüldüğünde, mimarlık, işlev gördüğü ülkenin, kamu yönetimi, kamu maliyesi, kentsel politikaları, kent planlaması, kent sosyolojisi ile holistik (URL-3) bir ilişki içerisindedir. Mimarlık bu disiplinlerdeki konjantürel durumlar, değişimler ve gelişmelerle birlikte biçimlenir. Tümdengelimci bir bakış açısıyla devletin bir sorumluluğunun da, nitelikli mimarlık ürünleri yaratılması konusunda “topluma yol gösterici olması” gerektiği düşünülebilir. Bu tür yaklaşımlar için konuların uzmanlarının fikren ve fiili görev alabildiği ve disiplinler arası dengeli bir uyum içerisinde geliştirilen planlamaların izlendiği çalışmalar gereklidir. Ancak demokratik bir yaşam biçiminde bu yeterli değildir. Demokratik ülkelerde, katılımcı proje yaklaşımları değer kazanır. Katılımcı proje yaklaşımları; günümüzde, kent planlamasında, kentsel ve mimari tasarımlarda, kamusal özne bilincini ve sorumluluk duygusunu geliştiren önemli ve değerli bir üretim biçimidir. 

Mimarlığa demokratik bir yaşamın tercih edildiği bir uygarlığın dışa vurumu olarak baktığımızda, özellikle kent ölçeğinde katılımcı yaklaşımların yanı sıra disiplinler arası ilişkilerin güçlendirildiği bir zemine de ihtiyaç vardır. Bu çerçevede, mimarlık alanında, özellikle kamu yönetimi, kamu maliyesi, kent planlaması, kent sosyolojisi gibi disiplinler ile ortak anlaşılır bir kuram ve planlama dilinin yeniden yapılandırılmasına yönelik çalışmalar gerekmektedir. Dil bilimi alanından da yararlanılarak holistik ilişkiler çerçevesinde planlamaya yeni kavram ve kuramlar kazandırılması önemlidir. Mevcut yönetmelik ve kanunların da bu yeni kavram ve kuramlar çerçevesinde yeniden yapılandırılması gerekir.

Kavramların dünyasında, disiplinler arası yaşanan kopukluğun, özellikle, mimarlık, kentsel planlama ve kamu yönetimi üçgeninin kesişim kümesinde, “kamusal alan” kavramının algılanmasında ortaya çıktığını belirtmek yanlış olmayacaktır. Kamusal alan kavramı ile siyaset felsefesi, kamu yönetimi ve kentsel planlama literatürlerinde tanımlanan uzam; uygar demokratik toplum yapılarının vazgeçilmez bir aracıdır. Ancak mekana ait bir kavram değildir ve bu durum, kavramın mimarlık alanında anlaşılmasını güçlendirir.

Bu makale kamusal alan kavramının irdelenmesi üzerine değildir. Bu irdeleme ayrı bir makaleler serisini gerektirir. Ancak bu kavramın mimarlık alanındaki yerini anlayabilmek için çağdaş kapitalist sistemde, mekanların yapılanmasında yönlendirici olan örgütlenme dinamiklerine bakmak önemlidir (Yırtıcı, 2005).  Bu örgütlenme dinamiklerinin, ne şekilde “kitleselleşme” ve “bireyselleşmeye” neden olduğunu irdelemek, kamusal alan oluşumlarının, mimarlık alanındaki hangi mekansal araçlarla karşılıklı etkileşim içinde olacağını anlayabilmek için gereklidir. 

Literatürdeki kuramsal yaklaşımlarda kamusal alan kavramı en geniş tanımıyla, toplumsal önemi olan konularda herkesin dahil olabileceği bir tartışma, fikir oluşturma, beyan edebilme ve eylem ortamıdır. Dolayısıyla kamusal alan dendiğinde, serbestçe tartışabilmek, düşüncelerini ifade edebilmek, kamuoyu oluşturmak için toplanmak ve örgütlenebilmek gibi temel insan hak ve özgürlüklerine ait değerler önem kazanmaktadır (Arendt, 2013; Habermas, 2014).

Literatürde kamusal alan politik düşünce çeşitliliğinin alanı olarak ele alınır. Bunun olabilmesi için, özgür iradesi ile eyleyen ve toplumu etkileyen konularda karar verebilen bireylerin ve kamusallığı ortaya çıkaran bir ortamın olması gerekmektedir. Diğerlerine görünür olmak ve müşterek ortak bir dünyanın bilincinde olmak kamusal alanın iki temel bileşenidir. Kamusal alan, insanların farklılığının ortaya çıktığı, kamusal ve politik özneler olarak ortaklaşa var ettikleri bir ortamdır (Arendt, 2013). Kamusal alanda çoğulculuk, farklı bireylerin konuşma ve eyleme yoluyla farklılıklarını gösterebilmesi ile var olur. Arendt için ortak bir dünya olarak “kamusal alan” çevresinde oturulan bir masa gibidir. Masanın işlevi insanları birbiriyle ilişkilendirmek, onlardan anlamlı bir topluluk oluşturmaktır (Arendt, 2013, s. 96).

Arendtçi bakış açısında kamusal alanın karşıt anlamları “kitlesellik” ve “bireysellik” olarak belirir. Kitlesellik, tüketim toplumunda oluşan ve günümüzde kronikleşmiş olan bir olgudur. “Kitlesellik” tüketim mekanizması ile hareket eder. Kamusal alanı yok eder. ‘Bireysellik’ ise yalnızlaşma doğurur ve sosyalleşme imkanlarının önüne engel koyar. Kamusal alan oluşumları sosyalleşmeyi gerektirir. Bu ortam  tüketim ile değil farklı bir üretim mekanizması ile hareket eder. Kamusal alanı var eden üretim biçimi iktisadi değildir. Bu alandaki üretim, kamu yararını esas alan ve kamusallığı oluşturan erdemli hizmet üretimidir (Arendt 2013; Berktay 2012). Erdemli hizmetlerin yaydıkları olumlu dışsallık nedeniyle yüksek düzeyde sosyal faydasının olduğu düşünülmektedir (Ali, 2016; Zülfüoğlu ve Soydan, 2019: 280). Bu hizmetin kamusal niteliği özellikle toplumun sahip olduğu ekonomik ve kültürel değerlere ek olarak o toplumun kültürel birikim varlığını güçlendirmesi ile ilişkilidir. Bu birikimin sağlayacağı olumlu dışsallıklarla sosyal sermayenin gelişmesi söz konusudur (Akdede 2020; Bourdieu, 2005; Bourdieu 2010; Throsby 1999; soL TV, 2022, 27 Mart).

Habermas’ın kamusal alan tanımlamasının iki boyutu vardır. Bunlardan ilki nitelikseldir ve bunu rasyonel söyleme dayandırır. Diğer boyut ise daha çok bir niceliğe işaret edecek şekilde ‘aleniyet’ (toplumsal katılıma açıklık) üzerinde durur. Bu kavramsallaştırma çerçevesinde kamusal alan, bireylerin şahsi ve toplumsal çıkarlarından azade, özgür ve özgün faaliyetleri ve iletişimlerini içermektedir. Bu tanımda devletin ve piyasanın konumu da çok önemlidir. Zira devletin ve piyasanın kamusal alanda yeri olmadığı gibi, bu alan aslında bizatihi onlara muhaliftir. Bu tanımda cebir ve şiddetten uzak, rasyonel tartışma ve söylem ile ortaya çıkan, insanlar arasındaki iletişimin sonucunda genel kamusal yararın gözetildiği ve kamusallığın oluştuğu varsayılmaktadır (Çetinkaya, 2008). Bu çerçevede bakıldığında “kamusal alan” diye ele alınan iletişim ortamı politik bir ortamdır ve aslında insanın kamusal özne olarak kendini ortaya koyabilmesi ve hatta kendini aşması ile ilişkili olarak değerlendirilmektedir. Arendtçi yaklaşımda bu alan aynı zamanda bir eylem ve üretkenlik alanı olarak  da kabul edilir (Arendt, 2013; Habermas, 2014; Timur, 2017).

Kamusal alan bir mekan değildir. Ancak diyalektik bir bakış açısında bu atmosferi, mekandan azade düşünmek de doğru değildir. Kamusal alanın varlığı ve çeşitlenmesi  kitleselleşme ve bireyselleşmenin varlığı ile sönümlenir. Tersi de geçerlidir. Bu atmosferin oluşumunda bu iki kavram engelleyici bir rol oynarlar. Dolayısıyla mimarlık alanında, kitleselleşme ve bireyselleşmenin anlamını irdelemek ve bu olguları ortaya çıkaran mekansal örgütlenmeler yerine gündelik yaşamda kamusallığı ve kamusal özne bilincini güçlendirecek ortamları besleyen mekanların neler olduğunu sorgulamak önemlidir.   

Çağdaş kapitalizmin küreselleşme süreci; dünyayı tek bir “pazar”a, yani sadece piyasa kurallarının geçerli olduğu bir varlık alanına dönüştürmeye yönelmiştir. Küreselleşmiş dünya, her yerin ‘pazar’, her şeyin ‘pazar için’ var olduğu ve de herkesin ‘pazar’da olduğu bir dünyaya dönüşür (Cangızbay, 2004). Bu pazar içinde, kapitalist sistemin rant üzerine kurulu örgütlenmesi, gündelik yaşamda iki temel sonuç doğurur: “Kitleselleşme” ve “bireyselleşme”… Bu iki yönelim de  kamusal alanları yok etmekte ve bu ortamların oluşumlarını engellemektedir.

Mimari mekan tasarımlarında ele alınan konvansiyonel kavramlar da mevcut piyasa etkileri ile artık yerlerini çağdaş kapitalizmin mekanları örgütlemede kullandığı kavramlara bırakmışlardır. Sermayenin küresel akışı, mekanın konvansiyonel tasarımında etkili olan “bağlam”, “işlev”, “ölçek” gibi kavramları dönüştürmüştür. Sermaye mekanın yerel özelliklerini, bağlam kavramının temelindeki mekan ve yer ilişkisini ortadan kaldırır. Bağlam kavramı içi boşaltılmış boş bir kategoriye indirgenir. Tüm kavramların yerini soyut bir mekan-yer ilişkisini tarif eden yeni  kavramlar alır (Yırtıcı, 2005).  Değişen kavramlar, mekanları birer meta haline, kullanıcıları da sadece tüketiciye dönüştürürken bu kavramlar ile açığa çıkan değerler toplumu hem kitleleştirir hem de bireyselliği ön plana çıkararak yalnızlaştırır. Gerek kitleselleşme gerekse de bireyselleşme, toplumun demokratik yapısını aşındırmaktadır. Bu dinamiklerle gelişen bir toplumda kamusal alana da yer olamamaktadır.

Çağdaş kapitalist sistemde ortaya çıkan en çarpıcı sonuçlardan biri artan konut stoku ile kentleşme sürecinin hızla yaygınlaşan bir hal almasıdır. Kent içinde artan bir rezidanslaşma ve/veya kapalı güvenlikli sitelerle genişleyen sınırlar, şehrin azmanlaşmasına neden olur. Kentleşme süreci, ölçeğini gittikçe daha da büyütür. Önce üst gelir grupları için başlayan kapalı güvenlikli konut alanları, giderek tüm kesimlere yayılan genel yapılaşma biçimine dönüşmüştür. Bu yapılaşma toplumun kapalı kapılar ardında yaşamasına ve giderek parçalanmasına neden olmaktadır. Böylece, kentler, kamusallıktan yoksun bir biçimde, birbirine kapalı, girişi korumalı yamalar biçiminde inşa edilirken, toplumsal sınıfların birbirine dokunmadan, birbirleri ile karşılaşmadan yaşayacakları bir kentleşme süreci hakim olmaya başlamıştır (Özgür Fridin, 2013). Kapalı site yaşamıyla tanışan kentli elitlere hitap eden bir diğer konut tipi de rezidanslardır. Bu konut tipi ile ‘idealinizdeki ev’ mitolojisinin simgelediği yaşam biçimi, kendi gündelik yaşamları içinde bireyleri gerçeklerden yalıtırken, uluslararası bir iş muhiti kültürüne dahil olmanın en önemli sembolik unsurlarından da biridir (Öncü, Weyland 2010).

Konut daha önce insanların başlarını sokacakları bir barınakken, ticaret için değil daha çok “kullanım değeri” için üretilirken artık sadece ticari olan “değişim değeri” için üretilmektedir. Konutun, bireylerin benliklerini saran bu değişim değeri, onları en temel olan barınma haklarından dahi vazgeçme pahasına bir yarışa girmeleri yönünde güdümlemektedir. Bu psikolojik yapının anlaşılabilmesi, kapitalizm vasıtasıyla tüketim toplumunun nasıl yüceltildiğinin ve hangi değerleri yok edebildiğinin deşifre edilebilmesi açısından önemlidir (Çavuşoğlu, 2014).

Bu gelişmelerin sonucu olarak yaşanan ise konutun içinde bulunduğu çevre ile birlikte, kentle kurduğu ilişkinin ortadan kalkması, aidiyet hissine neden olan mekansal ve toplumsal çerçevenin kaybolması ve sonuçta konutun bir üst sürümü piyasaya çıktığında yenilenecek herhangi bir eşyaya dönüşmesidir. Bu durum, konutun kişisel ve toplumsal anlamının aşınmasına neden olmaktadır (Özgür Fridin, 2013). Zamanla konut üretiminin büyük sermaye işi haline gelmesi, konut ya da ofis, otel gibi mimari mekanları birbirinden farksız kılarken, bunların tıpkı fabrika düzeni içinde üretilmeleri gibi bir anlam kazanır (Sönmez, 2010). Sonuç olarak kent planlaması tüm işlevini yitirir. Planlamanı işlevsizleştirilmesi ise gündelik yaşamın demokratik çatısı için büyük önem taşıyan kamusal alan oluşumlarının stratejik hedefler arasında yer alamaması sonucunu doğurur.

Bu gelişmelere bağlı olarak , kentin gündelik yaşamında kamusal alan açısından önemli araçlar olarak rol oynayabilecek sosyal donatılar ise bu niteliksel değerleri açısından işlevsizleşir. Sosyal donatı ağları, kent planlamasında birbirlerinden ayrışır. Bu donatılar, kamusal yaşam alanlarından, kamusallığın canlı olabileceği merkezlerden uzakta ve kitleselliği güçlendirici bir etki ile yapılandırılırlar. ‘Büyüklükler’ hakim olurken, kent ölçeğindeki planlama, kitleselliğe ve bireyselliğe hizmet eder. Yerelin belleğinden ve kent merkezi ile ilişkisellikten kopuk büyük hacimli mekanlar, kitleleşen kent sakinlerinin deşarj alanlarına dönüşürler. Hacimlerin türdeşleşen topluma sağladığı deşarj ise bireylerin, piyasa dinamikleri ile gündelik yaşamı yürütebilme becerilerini desteklemeye hizmet  etmekten öteye gitmez! Gerek kitleselleştiren mekanlarla gerekse de ayrıştıran konut biçimleriyle ortaya çıkan yalnızlaşma aslında piyasa dinamiklerine hizmet etmektedir.

Küreselleşme çabasındaki sermayenin dünyası tüketim dünyasıdır. Tüketimin yeri günlük ve hatta anlık yaşamdır. Günlük hayattaki, çalışma, boş zamanı değerlendirme etkinlikleri ve aile ilişkilerini ise birey, girift bir biçimde, dünyadan ve tarihten kopuk olarak, özel yaşamın içe kapanması şeklinde yaşar. Bireyin kişisel özgürlüğü, çevreye sahte bir güvence ile sahip çıkma ve yanlış bilme üstüne kurulu bir sahte sistemde yeniden düzenlenir. Adeta artı sermayenin kurguladığı dünya simülasyonu, dünyada bir katılım kandırmacısı olarak yaşanmaktadır. Bu simülasyon içinde bireysel yaşamların artışı ile gözlemlenen, tüketim toplumunu bir kitle haline dönüştürürken aslında gerçekte türdeştirerek ayrıştırıyor olduğudur (Baudrillard, 2013).

Günümüzdeki mekansal örgütlenmede, tüm farklı fonksiyon alanlarındaki tüketim, bireyi anlık aşırı tatmine yönlendirir. Günlük pratikte hızlı tüketimin tatminsizliği, tüketilen mal ve hizmetlerin bir emeğin ya da bir üretimin sonucu olarak yaşandığını unutturur. Tüketim adeta bir mucize gibi yaşanır! Bu uzun toplumsal üretim sürecini silen, sonu nihayetinde imgelerin tüketimine varan ve gerçeklik ilkesinin yitirilmesine neden olan bir tekniğin yardımıyla olur. Emek ve üretimin değeri  önemsizleşir. Örneğin kitlesel etki yaratan tüm kültürel etkinliklerde, tüketiciye dönüşen türdeş seyirci, o etkinlikte yer almayı mucizevî bir popülerlik biçiminde gerçekleşen bir ele geçirme gibi algılar. Böylece etkinliklerdeki boş zaman tüketimi, ele geçirilmiş bir güç gibi görünür. Böylelikle üzerinde emek harcanmış ürünler oldukları unutulan etkinliklere katılan türdeş toplum bir kitlesel form alır. Ama bu türdeşlik, demokrasi kavramı ile bahsedilen eşitlik anlamına gelmemektedir. Türdeşleşme ihtiyaçların piyasanın güdümlediği ortak sembollere indirgenmesi anlamına gelmektedir (Baudrillard, 2013). Dolayısıyla bu türdeşleşme kitleselliği kolaylıkla biçimlendirir. 

Harcama imkanları çoğaldıkça birey düşünerek çaba sarf etmekten ve üretim nedenlerini sorgulamaktan kolaylıkla vazgeçer. Bireylerin üretim hedeflerinden yalıtılmışlığı, o üretimlerin artı sermaye tarafından tercih edilen bir tüketim biçimine endeksli kılınmasını mümkün kılar. Sistem ihtiyaçları belirler (Baudrillard, 2013). Birey zaten tüketileni arzulayacaktır. Üretim değerini anlamadan tüketen bireylerin, erdemli hizmet üretimini gözeterek kamusal alan oluşturmaları; dolayısıyla da  kamusal özne olabilmeleri mümkün olamaz.

Kitle toplumunun türdeş bireyleri, tek tipleşen bir toplumsal atmosferi sunan mekanlarda tüketim odaklı hareket ederler. Etkinlik alanlarında kolaylıkla kitleleşen toplumunun oluşturduğu toplumsal atmosfer ise demokrasinin temel araçları olan kamusal alan oluşumlarını dışlar ve sadece deşarj alanları yaratır. Bireylerin bir arada eğlenmesine ve üretmesine imkan tanıyacak olan kamusal alana çıkış yolları kapatılır. Kamusal alan ile beraber kamusallık ve kamusal özne bilinci de yok olur. Arendt ve Sennett bu oluşumları sahte kamusal alanlar olarak da tanımlarlar (Arendt, 2013; Sennett, 2010). Bu sahte kamusal alanlar ile bir yandan piyasa değerlerinin hakimiyeti sağlanırken bir yandan da demokratik yaşamın ihtiyaç duyacağı mekansal araçlar, kent yaşamından dışlanmış olur.

Sonuç 

Akademik literatürde tüketim odaklı bireyselliği ve/veya kitleselliği, ayrışma ve/veya yabancılaşma üzerinden ele alan pek çok araştırma vardır. Gerek kitleselleşme gerekse de bireyselleşme aslında çağdaş insanın toplumsal ayrışmasında ve yalnızlaşmasındaki en temel dinamikleri oluşturmaktadır. Uygar bir ülkenin demokrasi bağlamında  ihtiyaç duyacağı temel araçlardan olan kamusal alanları güçlendirecek mekansal araçların varlığının ve neler olabileceğinin sorgulanması önemlidir. Özellikle mimarlık alanında bu sorgulama eksik kalmaktadır. Bu sorgulamanın yapılması disiplinlerarası çalışmalar yapılmasının gerekliliğini de ortaya koyacaktır.

Mekansal örgütlenme ve gündelik yaşam arasındaki karşılıklı etkileşimde, kitleselleşme ve/veya bireyselleşmeyi ortaya çıkaran mekan formlarının analiz edilebilmesiyle, kamusal alanların oluşum ve gelişimlerinde etkili olabilecek yeni araçlar geliştirilebilir. Demokrasiyi temel alan, kamusal alan oluşumlarını, kamusallığı, kamusal özne bilincini merkeze koyan bir yaklaşım içerisinde, kamu yönetimi, kamu maliyesi, yerel yönetim politikaları, kentsel planlama disiplinleri başta olmak üzere farklı disiplinlerle ortak ve çoğulcu çalışmalar çerçevesinde, mimarlık alanında yeni mekansal örgütlenmeler ve yeni mekansal kuram yaklaşımlarının geliştirilmesi mümkündür.

Sennett de modernist süreçte toplumsal olanın gittikçe yitirildiğini ve bunun sonucunda da kamusal alanın gittikçe aşındığını açıklar. Sennett, toplumsal dönüşümlerde sanat mekanlarıyla sokaktaki gündelik yaşam arasında kurduğu karşılaştırmalar üzerinden bu aşınmayı çok açık bir şekilde gösterebilmiştir (Sennett, 2010). Kamusal alandaki bu aşınma, kültür ve sanat alanındaki fikir ve düşünce gelişimine ait daralmalarla belirgin bir şekilde takip edilebilmektedir. Bu daralmaların etkisi, imgeler üzerinden kitleselleşmeyi sağlayan, popülerliği ve boş zaman tüketimini arttıran etkinliklere yer veren çağdaş kapitalist sistemin örgütlediği mekanlar ile mevcut aşınmayı daha da güçlendirmektedir.

Halbwachs ve Assmann’in mekanların belleği aktardığını savunan bakış açısıyla değerlendirildiğinde mekanların kentlilerle kurduğu ilişkilerde, kamusallık bağlamında yaşanan deneyimlerin de kolektif hafızada  sürdürülebilmesi mümkün gözükmektedir (Halbwachs, 2016; Halbwachs, 2018; Assmann, 2018). Ancak anlık deşarj mekanlarında oluşan sahte kamusal alanlar içinde kitleselleşen ve sadece anı yaşayan bir toplum hafızasını da yitirmektedir. 

Mekanların fiziksel mekan olarak görünürlükleriyle değil ama kamusal alan deneyimlerini aktarmaya imkan sağlıyor olmaları, kamusallığın kolektif hafızada yer edinmesine, kamusal alanların çeşitlenmesine hizmet veren özellikleriyle; gömülü olan değerleri bağlamında planlanmaları ve tasarlanmaları mümkündür. Mekanların bu niteliksel bakış açısıyla değerlendirilmeleri ve örgütlendirilmeleri, toplumun kültürel birikim varlığını ve toplumsal hafızayı da güçlendirmesi açısından etkili olabilir. Bu birikimin sağlayacağı olumlu dışsallıklarla sosyal sermayenin gelişmesi sağlanabilir.

Kaynakça

  • Ali, C. (2016). The Merits of Merit Goods: Local Journalism and Public Policy in a Time of Austerity. Journal of Information Policy, 6, 105-128.
  • Akdede, S. H. (2020). Tiyatronun Politik Ekonomisi. İstanbul: Kırmızı Kedi.
  • Arendt, H. (2013).  İnsanlık Durumu. İstanbul: İletişim Yayınları. 
  • Assmann, J. (2018). Kültürel Bellek. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
  • Baudrillard J. (2013). Tüketim Toplumu. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
  • Berktay, F. (2012).  Dünyayı Bugünde Sevmek (Hannah Arendt’in Politika Anlayışı).  İstanbul: Metis Yayınları.
  • Bourdieu, P. (2005). Pratik Nedenler. İstanbul: Hil Yayınları.
  • Bourdieu, P. (2010). Sosyal Sermaye: Kuram, Uygulama, Eleştiri. Derleyenler; Mehmet Murat Şahin, Ahmet Zeki Ünal. Sakarya: Değişim Yayınları.
  • Cangızbay K. (2004). “Globalleşme ve Kamusal Alan”, Kamusal Alan, Ed: Meral Özbek. İstanbul: Hil Yayınları.
  • Çavuşoğlu, E. (2014). Türkiye Kentleşmesinin Toplumsal Arkeolojisi. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
  • Çetinkaya, Y. D. (2008). 1908 Devrimi’nde Alan ve Kitle Siyasetinin Dönüşümü, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 38, 125-140.
  • Habermas, J. (2014). Kamusallığın Yapısal Dönüşümü. İstanbul: İletişim Yayınları.
  • Halbwachs, M. (2016). Hafızanın Toplumsal Çerçeveleri. Ankara: Heretik Yayınları.
  • Halbwachs, M. (2018). Kolektif Bellek. İstanbul: Pinhan Yayıncılık.
  • Öncü A., Weyland P. (2010). “İdealinizdeki Ev Mitelojisi Kültürel Sınırları Aşarak İstanbul’a Ulaştı”, Mekan, Kültür, İktidar. 85-103. İstanbul: İletişim Yayınları.  
  • Özgür E. F. (2013). ‘Kent ve Konut Politikaları’- Barınma, Tüketim ve Yatırım Üçgeninde Konut ve Planlama,  mimar.ist Dergisi,  İstanbul, 47, 46-52.
  • Sennett  R. (2010), Kamusal İnsanın Çöküşü. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
  • soL TV. (2022, 27 Mart). soL TV Özel Yayını: Kamusal Tiyatro Neden Gerekli? Devlet, Piyasa, Tiyatro. [Video]. Moderatör: Tunç Tatoğlu, Konuşmacılar: Sacit Hadi Akdede ve Kemal Aydoğan. https://www.youtube.com/watch?v=34CB_jb6ZDg
  • Sönmez M. (2013). “Kenti Yık, Konut Yap, Biriktir, Biriktir…” – Kent ve Konut Politikaları.  mimar.ist Dergisi, 47, 53-56, http://mustafasonmez.net/kenti-yik-konut-yap-biriktir-biriktir2/ 
  • Timur, T. (2017). Habermas’ı Okumak, (5. bs). İstanbul: Yordam Kitap.
  • Throsby, D. (1999).  Cultural Capital.  Journal of Cultural Economics 23 (1/2): 3–12.
  • URL-1 Vikipedi; https://tr.wikipedia.org/wiki/Mimarl%C4%B1k, 28.01.2023 
  • URL-2 Légifrance, Le Service Public de la diffusion; https://www.legifrance.gouv.fr/jorf/id/JORFTEXT000000522423/, 28.01.2023
  • URL-3 Vikipedi; https://tr.wikipedia.org/wiki/Holizm, 28.01.2023
  • Yırtıcı, H. (2005). Çağdaş Kapitalizmin Mekansal Örgütlenmesi. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
  • Zülfüoğlu, Ö. ve Soydan Yılmaz, N.T. (2019). Topluma Hizmet Uygulamaları Dersinin Maliye Bölümü Öğrencilerinin Erdemli Mal ve Hizmetlere Bakış Açısı Üzerindeki Etkisi. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 41, 1, 278-296, https://doi.org/10.14780/muiibd.582323