Gölgesi Olmayan Adam…
Şengül Öymen Gür, Prof. Dr.
Beykent Üniversitesi
“Hiçbir eğretileme bir öyküyü her bir açıdan anlatmaya elverişli olmadığından bırakınız geleceği, bugünle ilgili vizyonlarımız bile ne tam ne de kesin olma şansına sahiptir.” (Alvin Toffler, 1980; s.6)
Bu yazıyı kaleme alışımın nedenini paylaşm alıyım sizlerle; bir mimarlar odası şubesinden aradılar, kentin mimarisi ile ilgili bir katalog hazırlığı içindeymişler, “kentin kimliği ile ilgili önsöz mahiyetinde bir yazı yazar mısınız?” dediler, çok kibarca. Yazarım ama sizi üzerim dedim.” Gölgesi olmayan adam gördünüz mü?” diye ekledim. Sahi, gördünüz mü?
Nasıl gölgesi olmayan adam olmazsa, gölgesi olmayan kent de olmaz!
Kimlik
Kimliği çok tanımladım eski yazılarımda, burada kısaca “kimlik bir nesneyi işlevsel olarak benzeri olanların sistemi içinde ayırt edilebilir kılan inatçı, başat, tekrar tekrar ortaya çıkan özelliklerinin toplamıdır” diyebiliriz. Kendi içinde tutarlı, her zaman “aynı”dır; ama onu saran sistem ve diğer nesnelerle karşılaştırıldığında farklıdır. Culler, “On Deconstruction: Theory and Criticism after Structuralism” (1982) konulu yapıtında “farkı” nesneler arasında bağlantısızlıkların, kopmaların, mesafelerin evrensel sistemi olarak tanımlar. Buradan anlaşılıyor ki kimlik aynı vokabülerde bulunan kavram ve sözcüklerin anlam düzeyinde sapma gösterdikleri noktadır. Diğer yandan, “Angelfire” websitesinin farklılık tanımında başlıca vurgu bir fikrin tekrarı anlamına gelen “aynılık” üzerindedir. Bir fikrin gücü o fikrin birçok metinde geçerli ve ısrarlı bir biçimde tekrarlanmasında yatar ve kendi içkin yasalarıyla kendini mütemadiyen tekrarlar. Derrida, “Plato’s Pharmacy, Dissemination”da Eidos’un (fikrin) gerçekliğine hükmeden en önemli kuralı şöyle tanımlar: “Eidos’un gerçekliği, kendisiyle özdeş, her zaman kendisiyle aynı ve her zaman basit, ayrışmaz, değişmez olan şeydir. Eidos, her zaman aynı şekilde tekrarlanabilen şeydir. Eidos’un idealliği ve görünmezliği, tekrarlanarak artan gücüdür. Örneğin, hukuk her zaman bir tekrar yasasıdır ve tekrar her zaman bir yasaya boyun eğmektir.”(1).
Özet olarak yorumlarsak, hukukun kimliği tekrarda yatar, diyor Derrida. Kişinin ve kentin de öyle… Kendi sözlerimle söylersem; sağlam kimlik sağlam kişilik gerektirir her şeyden önce.
Bu konuda beni destekleyen birçok düşünür mevcut: Kendilik bilinci ya da yanılsaması kişinin tüm deneyim ve etkinliklerine yansır. Bu nedenle kimlik (kendilik) kişinin kendiyle ilişkisinin ilk ve en ilkel bir biçimidir (2). Bu ilişkiye Žižek bir açıklama getirir: Lacan’a dayanarak Slavoj Žižek tüm gerçeklikler gibi kimliğin de yapılandırılmış olduğunu savunur. Ona göre kimlik yalnızca bir inanç veya ideoloji çerçevesinde tanımlanabilir (3).
Sartre, kişisel kimliğin en önemli özelliğinin ısrar olduğunu söylese de, sonuçta Foucault gibi o da zamansal olduğunu, çeşitli yanılsamalar, dönüştürücü yaşam deneyimleri sonucunda, sosyal, kurumsal ve normatif kurallara uyma çabası içinde dönüştüğünü kabul eder (4).
Kimlik konusunu mimari ve kent bilim düzeyinde tartışmaya açan, öncü anlambilimci Roland Barthes’dan başkası değildir (5). Bourdieu ise, anlambilim düzeyinde obje tartışmalarına hiç girmeden, kendi engin deneyimlerine dayanarak, “etnik veya bölgesel kimlik üzerindeki mücadeleler, çıkış noktası ile ilişkili dayanıklı işaretler aracılığıyla kökenle bağlantılı sınıflandırmalar konusundaki farklı mücadelelerin, insanların görmelerini, tanımalarını ve inanmalarını sağlama gücünün tekeli üzerindeki mücadelelerin özel bir örneğidir” der. Bunu sosyal dünyanın bölünmelerinin meşru tanımını dayatmak ve böylece gruplar oluşturmak ve bozmak gibi anlayabiliriz. Sonuç olarak, ona göre kimlik bir sosyal dünya vizyonu empoze etme gücüdür. Otorite eyleminin ölü izidir. Yasa gücüne sahip bir gerçeği otorite ile ileri sürmekten ibaret olan bu eylem, tüm simgesel güçler gibi, tanınmaya dayandığından, ileri sürdüğü şeyi var eden bir biliş eylemidir (6). Bireyden topluma, hatta toplum yapısına, bölgelere kadar burada çok kısaca incelediğimiz kimlik kavramının hassas bir kavram olduğu aşikardır. Ancak özellikle vurgulanmalıdır ki kimlik, kişilikle doğrudan bağlantılıdır. Ulusal kimlik tarih ile bağlantılı olduğu kadar tüm küresel güçlerle de bağlantılıdır. Bu nedenle Toffler’ın dediği gibi, bugünle ilgili vizyonlarımız ne tam ne de kesin olma şansına sahiptir. Ama şu kesindir ki kimlik kişilik özellikleriyle doğrudan bağlantılıdır (Glass, 2006). Tekrar söylersek, bir kentin ancak sağlam bir kişiliği varsa kimliği vardır!
İnsan kimliği ve kent kimliği, çeşitli karakter özelliklerinin tekrarından oluşur. Her zaman dürüst, açık, net, kararlı ve her zaman aynı insanın gölgesi önüne düşer; her zaman sahte, bulanık, ne yapacağı belli olmayanın gölgesi arkasına düşer. Öyle tanırız insanları… Görüldüğü gibi her iki durumda da “süreklilik” önemli bir belirleyicidir. Kentlerin eğer varsa, kaldıysa kimliği mutlaka gölgesi vardır, önüne düşer. Siz tekrar eden bir şeyi ve her şeyi, her özelliği 50-60 yıl boyunca kazırsanız bir kentten, gölgesi olsa olsa arkasına düşer kentin.
Bu durumda, sürekliliği olmayan, karnından bıçaklanmış, dağlarına delik açılmış, fındıklığı-zeytinliği tarumar edilmiş, deniziyle arasına setler çekilmiş kentlerin kimliğinden söz edilebilir mi? Bu noktada ancak kentsel kimliğin yok ediliş öyküleri yazılabilir bizim ülkemizde. Ender olarak bir sokakçık yakalarsak panoramada bayram ediyoruz… Yazılar döşeniyoruz (7).
Kentsel kimlikte “önde giden gölge”yi örneklediğimizde her şey daha açık ve net olacak… Sözü kentsel düzlemde bir grup ögeye bırakıyorum. Söz savunmanın!
Kaynaklar
- Derrida, J. (1981). Dissemination, Barbara Johnson (çev.), Londra: Athlone Press, s.125.
- Glass, G. (2006). Person, Personality, Self and Identity: A Philosophically Informed Conceptual Analysis, Journal of Personality disorders, Cilt20/2, ss.126-133.
- Kruse, S. (2016). The Paradox of Ideology, Identity and Judgement, International Study of Žižek Studies, Cilt4/3. Online.
- Capek, J. ve Loidolt, S. (2021). Phenomenological Approaches to Personal Identity, Phenomenology and Cognitive Sciences, 20, ss.217-234.
- Barthes, R. (1994). The Semantic Challenge, U. of California (1. Baskı: Edition du Sevil, Paris, 1985).
- Bourdieu, P. (1992). Language and Symbolic Power. Polity Press, ss.220-251.
- Gür, Ş. Ö. ve Kaymak-Heinz, G. (2024), “Place Diagnosis Before Transformation: Case of Fener-Balat”, Space and Culture, Sage Publications, 2024, DOI:10.1177/12063312231213287.