Taner’s Sons Design Studio tasarımı M’Arks Sky Bar, samimiyet, akıcılık ve akılda kalıcılık olarak şekillendirilen tasarım temasıyla misafirlerini, gündüzleri mutlu ve rahat, geceleri ise özel ve güçlü hissettirmeyi amaçlıyor. 

M’Arks Sky Bar, güneydoğu Londra’da bir ana cadde üzerinde konsol olarak çıkan bir kütle içerisinde yer alan lounge, bar, çatı terası ve kolektif çalışma alanlarını kapsayan çok amaçlı bir mekan. Proje, belirsizliğin en yüksek olduğu bir zamanda, sadece bar işlevi ile sınırlanan bir mekan tasarımı olmayıp, gün boyunca, aydınlık bir “lounge” olarak işlev görebilecek bir ortam; kahve keyfi yapılabilecek, arkadaşlarla sohbet edilebilecek ve oldukça rahat bir şekilde çalışabilecek bir mekan olarak tasarlanmış. Güneş battığında ve gece sokaklara çökerken, mekanın ruh hali de aydınlığın alacakaranlığa geçişindeki gibi tamamen değişir. Mekanın gece hali ancak karanlığın gizemine yakışır bir şekilde duygu odaklı, konukların samimiyeti ve yaşamsal cömertliğini deneyimlemelerine izin veren ve orada geçirilen zamanı anlamlı hale dönüştürebilen bir iç mekan. 

Müşteri ile yapılan workshoplar neticesinde, mekanın çeşitlilik sunması gerekliliği ortaya çıkmış. Mekan misafirlerini, gündüzleri mutlu ve rahat, geceleri ise özel ve güçlü hissettirmeliydi. Kendi sözleriyle “İnsanların sadece bir şeyler içme eylemini değil, bu mekanda bir deneyim yaşamış gibi hissetmelerini istiyoruz”. Bu nedenle, müşteri deneyimi, görsel bir matrise (gündüz/gece hissiyatı, etkinlik ve ruh hali karşısında) dönüştürülmüş ve bu matris anlayışı ile tasarıma başlanmış.

Bu talep üzerine, müşterilerin bu mekanı her ziyaretinde farklı bir deneyim yaşayabileceği bir destinasyon haline getirilmeye çalışılmış. Bu bağlamda tasarım teması samimiyet, akıcılık ve akılda kalıcılık olarak şekillendi. “Melt into the sky” olarak isimlendirilen ana konsept ile de konsol olarak çıkan kütledeki iç mekanının kamusal alandan daha kolay algılanıp ilgi çekmesini sağlamak amacıyla, yukarıdan eriyerek oluşan formlar mekanı şekillendirmeye başlamış. 

Barı saran ceviz kaplama duvar panelleri ile yakınındaki Eltham Sarayı’na gönderme yapılmakla birlikte, kullanılan malzemeler genel olarak konfor, nostalji ve yansıma hissini çağrıştırarak müşterilerin kolayca mekanla ilişki kurmasına olanak tanırken aynı zamanda hava karardığında ortam aydınlatmasıyla zengin bir atmosfere geçişe olanak tanıyor.

İç mekanda iki zemin kaplaması kullanılmış. Cam kenarı boyunca ahşap döşeme mekanı dıştan sarar, zemin kattan 3. kata kadar tırmanan ve mekanın merkezinde yukarıya doğru kavisli bir kıvrım çizerek barı oluşturan lacivert mozaik. Bunların yanında burada yerel bir marka ile çalışılıp geri dönüştürülmüş CD’lerden tabureler kullanılmış.

Bar alanı ana cadde üzerinde konsol olarak çıkan bir kütle olarak durmakta ve buraya ulaşmak için 3 kat merdiven veya asansör kullanılarak çıkılması gerekmiş. Karşılaşılan ilk zorluk, insanların sokak seviyesinden bu mekanı algılamasını sağlamakmış. Bunun için; eriyen bar sütunlarıyla eşleşen bakir metalik yüzeye sahip ayrık duran üç asma tavan tasarlandı. Buradaki amaç, yansıma ve aydınlatma öğelerini kullanarak mekan atmosferini ve hareketliliğini kamusal alana yansıtmak ve sokaktaki insanların ilgisini çekebilmekmiş. Bu asma tavanlar aynı zamanda üç ana bölümü tanımlamaya da yardımcı olacakmış.

Barın arkasındaki iki sütun, tavandan eridiği izlenimi vererek bara bir çerçeve oluşturmaktadır. Konukların bilmediği şey, bu sütunların sol taraftaki sütunun arkasına saklanan yağmur su borusunu gizlemek için tasarlandığıdır. Simetriği sağlamak amacıyla da sağ tarafa da aynı sütun yerleştirilmiş.

Müşteri, bu asma tavanların ödenemeyeceğini ve çıkarılmaları gerektiğini söylediğinde, bu sefer bölüm sonu canavarı seviyesinde bir zorlukla karşılaşılmış. Asma tavanların mekanın çekicilik noktasında ne kadar önemli olduğu anlatılsa bile müşteri ikna edilemedi. Son olarak; bunun çözümü de asma tavanların tasarımını bozmadan iç malzemesi boşaltılarak sadece dış hatlarını izleyen led aydınlatma armatürleri tasarlanarak bulunmuş.