“Gediz 1970: 53 Yıl Öncesinden Bir Deprem Anısı ve Deprem Konutlarında Değişik Bir Seçenek Olarak Köpük Kubbeler…”
Suha Özkan, Hon F AIA
Mart 1970 yalnız Ankara’nın değil, tüm Türkiye’nin en güzel aylarından biriydi: Ben yeni yetme ODTÜ öğretim görevlisi olarak hayatın güzelliklerini yaşamak isteyen bir gençtim; yaş 25, tam 53 yıl önce. Dile kolay da bir de bana sorun. Doğrusu sormayın, öyle dolu dolu uçup giden yarım yüzyıl…
Şimdi sağlıklı yaşam için onlarca yol var. O zaman bizimki nedense Fin Hamamı’ydı. Ankara’da Tunalı Hilmi Caddesi’nde Kuğulu Park yakınındaydı. Bizim için yepyeni bir deneyim olmuştu. Sık sık bilinen sauna işlemlerini yapıyoruz. Lüksümüz “sodalı ayran” içmek ve şezlonglarda dinlenmek. Televizyon yeni ve önemli bir odak, ama öyle renkli falan da değil. İzliyoruz. Babamızın, dedemizin sözünden daha çok saygı duyduğumuz Zafer Celasun ve Jülide Gülizar üzgün; Gediz’de önceki gece yaşanan depremi anlatıyorlar. Richter 7,6 büyüklüğündeki depremin yaşattığı olumsuzluklar her şeyi unutturmuştu. Büyük bir sorumluluk duygusu ile tüm önceliklerim değişmişti.
Binden çok ölü, bir o kadar da yaralı vardı. Yaklaşık olarak 3.000 km2 genişliğindeki sarsıntı alanında takriben 3.500 ev tamamen yıkılmış, 7.000 ev ağır surette ve 10.600’den fazla bina da fazla ölçüde hasara uğramıştı. 33.000 aile, yaklaşık olarak 80.000 kişi barınaksız kalmıştı.
Hemen okula gittim. ODTÜ sorumluluğun farkında, gönüllülerden oluşan bir yardım ekibi düzenlenmekteydi. Katıldım. Aynı gün bir otobüs ve yardım gereçlerinin yüklü olduğu yeşil branda örtülü bir kamyonla yola çıktık. Aramızda olan, ismen anımsadığım tek kişi genç mezunlarımızdan sevgili arkadaşım Ali Günöven idi.
Güzel bir rastlantı otobüsümüzün şoförü liseden sınıf arkadaşımdı. Hayat ikimize farklı davranmıştı. Aradan geçen 8 yılın yaşam ortamında farklı yollara girmiştik. Anılarımız ise ortak hazinemizdi. O da otobüsü ile bir deprem gönüllüsüydü. Eskişehir’e yaklaşırken o yılların gözde otobüsü Magirus’un ön camı dağıldı. Ayrıntıya gerek yok, Anadolu’nun yetenekli küçük sanayisi sabaha kadar, bilinen kalın pencere camından silindirik oto camını, sac kalıp üzerinde fırında biçimlendirip yerleştirdi. Yola koyulduk. Aramızda ODTÜ Fen ve Edebiyat Fakültesi’nden Gedizli bir öğretim görevlisi de vardı. Yardımların Akçaalan Köyü’ne götürülmesinde ısrarlıydı. Var olan bir yardım dağıtım kuralı olmadığı için oraya gittik. Genellikle ODTÜ öğrenci yurtları stoklarından derlenmiş gereçleri biraz gelişigüzel de olsa dağıtıp kamyonu ve otobüsü özgürleştirdik. Pek başarılı olmasak da çadırlarımızı kurup uyuduk ve ertesi sabaha sırılsıklam işe koyulduk.
Mimar olarak bizi en çok ilgilendiren Alman Bayer firmasının orada üretmeye başladığı igluları anıştıran kubbelerdi.
Yapım İşlemi
Tüm ham maddesi Bayer’in petro-kimya tesislerinden gelmekte olan plastik köpüğünün ana maddesi olan poliüretan ve onun kimyasal katalizörü iki ayrı kanaldan gelip püskürtücüde birbirine karışmakta ve kimyasal reaksiyon kalıbın üzerinde oluşmaktaydı. Kalıp şişirme plastik bir yarım küre olup bir elektrik motoru aracılığı ile kendi ekseni etrafında dönmekte, dönerken de püskürtücü kalıp üzerine katalizörü ile karışmakta olan poliüretanı püskürtmekteydi. Püskürtücü, düşey yönde kalıba paralel yay biçimli bir ray üzerinde hareketli olup yukarı aşağı hareketlerle plastik kabuk kalınlığı 10 cm’yi bulana kadar püskürtme işlemini sürdürmekteydi.
Kabuk gereken kalınlığa eriştikten sonra yarım kürenin alt kenarında daha fazla plastik püskürterek bir kenar elemanı oluşturmakta, bu eleman, taşıma sırasında kubbenin parçalanmaması için gereken direnci vermekteydi. Kubbe yapımı işlemi tamamlandıktan sonra kısa bir süre kimyasal reaksiyonun tamamlanması için beklenmekte ve sonra şişme kalıp indirilmekteydi.
Daha sonra 12-14 kişi yardımıyla kubbe yerleştirileceği yere taşınmakta, kapı olarak sert PVC’den bir perde, pencere olarak da pleksiglastan bir habbe yerleştirilmekteydi. Bir buçuk saat bir kubbenin yapımı için yeterli bir zaman olmaktaydı.
Açık sarı renkte olan kubbeler sonra üzerlerine uygulanan yangından koruyucu boya ile koyu gri rengi almaktaydı.
Nitelikleri
Kubbelerin yüksekliği 3 metre, çapı ise 5 metreydi. Bu 15 m2’lik bir taban alanı ile 4-5 kişilik bir aileyi barındırabilecek durumdaydı. Bir kubbenin ağırlığı 250 kg’dı. Isı izolasyonu çok iyi olup Türkiye’deki köylüler bir yılda önceki yıla oranla çok az odun yaktıklarını belirtmişlerdi. Her kubbede 8 havalandırma deliği (çapları 5 cm.), 1 veya 2 pencere, 1 kapı ve baca deliği bulunmaktaydı. Bugünkü fiyatlarla bakarsak bir ünite 300.000 TL gibi bir fiyata mal olmaktaydı ki bu ne o zaman ne de şimdi ucuz bir rakam değil. Ama edinilen mekanın ısıl niteliği, yaşam konforu ve değişik amaçlarla onlarca yıl kullanılmış olması bambaşka bir değer katıyor.
Toplumsal Uyum
Akçaalan’ın 500 ailesinin her birine bir kubbe verilmişti ve kendi özel malları olan bu kubbeleri halk, bir tek oylumun tüm gereksinmeleri cevaplandırmaktaki yetersizliği gereğine karşı birtakım elemanları yerel olanaklardan sağlayarak geliştirip uygulamıştı.
Bunun en genel örneği bir kubbeye bir giriş, bu girişe de bir pişirme ocağı konulması durumudur. Bunun dışında iki veya daha çok kubbenin değişik biçimlerde birbirlerine bağlanarak bir bütün durumuna getirilmesi sık sık görülen bir yapı düzeni olmaktadır.
Kubbeler tamamlandıktan sonra köy kenarındaki düzlüğe bir dama tahtası düzeniyle yerleştirilmişti. Kubbelerin taşınabilirliği, komşuluk ve akrabalık ilişkilerine göre, köylülerin topluluk yaşamıyla ilintili düzenlerine göre yerlerinin değiştirilmesini sağladı. Bu yeni düzen köydeki yaşam ve ilişkiler düzeninin karmaşıklığı ölçüsünde
karmaşık, o denli ve yerel gerçeklere uygundu. Bu yeni barınak düzeni kubbelerin etkisiyle yepyeni bir imgeyi yansıtmaktaydı.
Kubbelerin yerel gerçeklere uydurulması yalnız planlamalarının değiştirilmesi düzeyinde kalmamış, her konut birimi çerçevesinde de kubbeler bir değişime uğramıştı. Bu değişim genellikle ahşap ve kiremitin plastik kubbelere ek olarak kullanılması ve böylece apayrı nitelikte iki malzemenin birleşimi ile daha ilginç bir olgu olarak belirmişti.
Devlet tarafından yeni evler yapılmaya başlandığında kubbe konutlarda oturanlar konutları ile birlikte yapı alanının dışına çekilmişler, konutların yapımı tamamlandıktan sonra da yeni evlerine taşındıklarında kubbelerini evlerinin yanına getirmişlerdi. Yalnız bu kez hayvanları için bir barınak olarak…
Kubbe konutlar deneyimi, hem halkın yeni ve değişik biçimlere olan benimseyici niteliği hem de içinde kısa zaman gibi kesin belirleyici öğeler olan sorunlara yaklaşımda alışılagelmiş yöntemlerin kısıtlayıcılığı yönünden çevre düzencilerine değerli bir öğretide bulunmuştur.
Türkiye’de yapıldığı sırada dış basında da ilgi ile karşılanan, geçici olarak tasarlanan ama neredeyse ek bir mekan olarak yıllarca kullanılan bu çözüm, acil konutların çadır türü tümüyle geçici birimler olmak yerine ek bir mekan olarak var olması çözümünü gündeme getirmiştir. Köpük kubbeler olumlu sonuçlar alınarak Peru ve Pakistan’da da denendi. Edinilen bilgiye göre, Peru’da yapılan tüm deprem konutu girişimleri içinde en iyisi olmuştu.
Not: Suha Özkan “Akçaalan Köpük Kubbeleri” yapımını ve kullanım evrimini 1970’ten 1982’ye kadar izledi; bu konuda 2 makale, bir bilimsel bildiri yayımladı ve birçok ülkede onlarca konferans verdi (Fotoğraflar: Suha Özkan).