İstanbul Resim ve Heykel Müzesi
Künye
Mimari ve İç Mimari Tasarım
EAA-Emre Arolat Architecture
Peyzaj Tasarımı
Emre Arolat Mimarlık, DS Mimarlık
İşveren
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ)
Statik Proje
Tezkon Mühendislik
Mekanik Proje
Dinamik Project Mühendislik
Elektrik Proje
HB Teknik Mühendislik
Cephe Danışmanı
Axis Mühendislik
Aydınlatma Tasarımı
SLD – Studio Light Design, Philips
Akustik Danışmanlık
Sey Danışmanlık
Yangın Danışmanı
Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç
Tamamlanma Tarihi
2021
Toplam İnşaat Alanı
20.087 m²
Fotoğraflar
Thomas Mayer, Cemal Emden, Engin Gerçek
EAA-Emre Arolat Architecture tasarımı İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, antrepo binalarının en kayda değer yapısal özelliği olarak dikkat çeken betonarme ızgaranın yüzey geometrisini sürdürürken galeriler arasında sürpriz perspektifler sunan ara sanat mekanları oluşturuyor.
Karaköy liman bölgesinde bulunan 5 numaralı antrepo, 2012 yılında İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’ne dönüştürülmesi amacıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne tahsis edildi. Böylelikle bir yandan kent merkezinde ve önemli bir bölgede yer almasına karşın neredeyse hiçbir sosyal geçirgenliği olmayan bir alanın kamu yararına kullanılabilmesinin, öte yandan aralarında geç Osmanlı’dan günümüze, modern Türk resminin önemli parçalarının da olduğu binlerce değerli esere ev sahipliği yapacak özgün ve nitelikli bir müze yapısının önü açılmış oldu.
EAA’da tasarım sürecinin ilk aşamasında yapılan zihinsel temrinlerde bölgenin tarih içindeki fiziksel ve sosyolojik özellikleri irdelenmiş. Bu çerçevede, endüstri ve liman bölgesi olarak yüzyıllar boyunca kentin diğer bölümlerinden ayrışan kimliği üzerinden, 50’li yılların son bölümünden beri bölgede bulunan antrepo ve ofis kitlelerinin görsel bellek bağlamında oluşturduğu özgül yerin altı çizilmiş. Ölçek ve yapısal unsurlar anlamında hayli belirgin özellikler taşıyan bu strüktürlerin korunmasının önemi ortaya konmuş. Özellikle antrepo yapılarının en kayda değer yapısal özelliği olarak dikkat çeken betonarme ızgaranın tekrar ve düzene dayalı yüzey geometrisinin sürdürülmesi tasarımın ana hedeflerinden biri olarak ortaya çıkmış. Mevcut betonarme taşıyıcı sistemin büyük ölçüde korunması, buna karşın duvarlar ve döşemelerin kaldırılmasıyla, içine yeni müzenin galerilerinin yerleşebileceği üç boyutlu bir ızgara yapının elde edilmesi planlanmış.
Müzeolojik yaklaşım anlamında, eserlerin farklı dönemlerde değişken küratöryel yaklaşımlar doğrultusunda kategorize edilmesi, mekanların özelliklerine göre değerlendirilerek gruplar halinde getirilmesi ve galerilere dağıtılması öngörülmüş. Bu rotanın farklı senaryolara göre değişken izlekler oluşturabilmesi hedeflenmiş.
Yapıyı saran ve dış etkilerden koruyan şeffaf yüzey, bildik doğrama-cam ilişkileri üzerinden geliştirilen konvansiyonel bir çözüm yerine yapının endüstriyel geçmişine de atıf yapan özgün bir sistemle ele alınmış. Bazen birbirlerine geçiş olanağı veren kimi kere de tekil bölümler olarak düzenlenen galeriler, yeni yollar ve köprülerle ilişkilendirilmiş. Böylelikle galeriler arasında sürpriz perspektifler sunan ara mekanların oluşması ve izleyicinin bir yandan eserlerle steril bir ortamda olabildiğince katıksız bir ilişki kurulabilmesi, diğer yandan da galeriler arasında kentle ilişki kurabilecekleri bir ortamın devreye girmesi sağlanmış.
Meclis-i Mebusan Caddesi yönünde antrepo yapısına bitişik olarak inşa edilmiş olan ve ciddi taşıyıcı zafiyetleri olan dar-uzun planlı ofis yapısı da özellikle özgün cepheleri bağlamında öne çıkan benzer bir bellek duygusuyla yeniden inşa edilmiş. Bu bölümde oluşturulan üç boyutlu boşluğun, giriş ve dağılım mekanıyla birlikte atölyeler ve kamusal kullanıma açık işlevlerle zenginleşmesi sağlanmış. Zemin katın olabildiğince geçirgen bir kullanım stratejisiyle ele alınması bu yapının çevredeki diğer yapılarla ve açık alanlarla kuracağı ilişkiyi güçlendirmiş.
Tüm bu yapısal özellikleri ile MSGSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin kentin kültürel peyzajı içinde yeni, özgün ve taze bir merkez oluşturuyor.