Hey Koca Vedat!..

Doğan Hasol, Dr. Y. Müh. (Mimar)

Mimarlar Odası Türkiye’nin mimarlık kültürüne katkıda bulunmuş ve artık hayatta olmayan mimar(lar)ın anısını yaşatmak üzere 2006 yılından beri Anma Programları düzenliyor. Her iki yılda bir belirlenen isimlerden Mimar Kemalettin Bey, Seyfi Arkan, Zeki Sayar, Haluk Baysal-Melih Birsel, Ernst A. Egli, Maruf Önal ve Nezih Eldem anılmıştı. 2020-2022 dönemi için Vedat Dalokay seçilmiş. 

Biz de o kapsamda Vedat Dalokay’ı bir kez daha analım. 

1991 yılıydı, kötü haber çabuk geldi… YAPI Dergisi için, “Çarpık Kentleşme” konusundaki yazısını beklerken kaza haberini aldık. Vedat Dalokay’la eşini geçirdikleri trafik kazasında yitirmiştik (1). “Trafikte hatalı sollama” diyorlardı. Olan olmuştu. Vedat yine bir sürprizle, fakat bu kez tatsız bir sürpriz yaparak çok ani bir şekilde çıkıp gitmişti aramızdan.

Vedat Dalokay 1957’de Ankara Kocatepe Camisi için açılan proje yarışmasında Nejat Tekelioğlu ile birlikte birinciliği kazanmış, sözleşmesini imzalamış, uygulama projelerini hazırlamaya çalışıyordu. 

Resim 1. Kocatepe Camisi için Vedat Dalokay önerisi.

1960’ların ilk yıllarıydı. 27 Mayıs devrimini izleyen yıllar… O sırada iktidar değişiyor ve 27 Mayıs’ın izleri, iyi olsun kötü olsun, yavaş yavaş sistemli bir şekilde silinmeye başlanıyor. Cami yaptırma derneğinin yönetimi de silinen izlerden biri. O günlerde Ayasofya tartışması da patlayınca yeni yönetimin ilk işi, Kocatepe Camisi projesini Vedat’ın elinden almak, sonra da başka kişilere Sultanahmet-Süleymaniye karışımı bir proje ısmarlamak oluyor. Vedat’ın projesine göre yapılmış olan temeller büyük bir hınçla, dinamit atılarak ortadan kaldırılıyor (2).

Vedat yine o yıllarda Mimarlar Odası’nın çeşitli kademelerinde görevler alıyor: önce Mimarlar Odası Ankara Şubesi Sekreter Üyesi, sonra Başkanı, 1966 İzmir Kongresi’nden sonra da Mimarlar Odası’nın Genel Sekreteri.

Vedat, her dönemde olduğu gibi o dönemde de hareketli kişiliğiyle, görüşlerini hep çarpıcı bir biçimde ortaya atıyor. Bazen düşünceleriyle hatalı solluyor; düşünceler üretirken aklından geçenleri hep apaçık ve renkli bir şekilde söylüyor. Vedat’ın, kendi görüşleriyle Oda’nın resmi görüşleri arasına bir sınır koymaması zaman zaman Oda yönetiminde sıkıntılar yaratmıyor değil.

Ünlü Ayasofya tartışması da o döneme rastlar. Artık Adalet Partisi iktidara iyice yerleşmiş. Bir yandan 27 Mayıs’ın izlerini silmeye çalışıyor, bir yandan da gerici çevrelere göz kırpmaktan geri kalmıyor. Yılların da verdiği deneyimle durumu daha iyi kavrayabiliyoruz: Hükümetler gericiliğe ödün vermeye başlayınca, ilk hortlayan konu Ayasofya oluyor. O dönemde de öyle oldu. O zamanlar tirajı oldukça yüksek olan Tercüman Gazetesi yoğun bir kampanya açmış: “Ayasofya Cami Olmalı”… Vedat durur mu? Kuşkusuz Ayasofya’nın müze kalmasından yana… İlerleyen günlerde basında yer aldığına göre Vedat “Ayasofya’yı kilise yapmalı. Sonra da, Ayasofya cami olsun diyenlerin başını Fatih’in kılıcıyla kesmeli…” demiş.

Basının belli kesimlerinde Vedat’ı ve Mimarlar Odası’nı hedef alan yüklü bir yıpratma kampanyası başlıyor. Vedat yılmıyor… Vedat gözünü budaktan esirgeyen adam değil ki… 

Ben o günlerde Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nin Sekreter Üyesiyim, Vedat Ankara Şubesi’nin… İstanbul Şubesi’ne Ayasofya konusunda gelen telgrafları -ilgisi dolayısıyla- hep Ankara’ya Vedat’a gönderiyorum. Kırık dökük sözcükleri bazen telgraf memurlarınca kalemle düzeltilmiş o telgraflarda hep Vedat’ın hatırı soruluyor (!). Telefonda bana, “gönderme şunları” diyor, sürekli şakalaşıyoruz. Ayasofya kavgası, daha sonra Yalova’da yapılan Mimarlar Odası olağan kongresinde Vedat’ın “ben böyle bir şey söylemedim” demesiyle kapanıyor.

Resim 2. Kral Faisal Camisi, İslamabad.

Kocatepe macerasından sonra “Cami” konusu Vedat için bir iddia haline gelmiştir. Sonunda, Müslüman mimarlar arasında açılan uluslararası bir yarışmada, İslamabad Camisi yarışmasında birincilik ödülünü kazanıyor. Bu yarışmada Türk mimarlarının genelde büyük bir başarısı var: İkincilik ödülü Bülent Özer, Cengiz Eren, Öner Tokcan’ın, üçüncülük ise Nihat Duygu Bindal’ın. Sonraki yıllarda caminin yapılışı başarılı bir şekilde gerçekleşiyor. Böylece Türkiye’nin vermediği olanağı Vedat bir dış ülkede bulmuştur. Yazık ki Pakistan’ın iç politika sorunları nedeniyle resmi açılış töreni, cami kullanıma açıldığı halde bir türlü yapılamıyor, o nedenle de, verilmesi kararlaştırılmış olan, Pakistan’ın en büyük nişanını almak Vedat’a nasip olmuyor.

Vedat Dalokay’ı Odadaki meslek politikası artık doyurmadığı için, İsmet İnönü’nün başkanlığı döneminde, düşüncelerine yakın bulduğu CHP içinde genel politikaya dalıyor. Genel Sekreter Bülent Ecevit’in önermesi üzerine Ulus Gazetesi’ni satın alıyor, gazetenin adını Barış olarak değiştiriyorlar, ama o iş yürümüyor. Daha sonra başka bir gazeteye, Politika’ya ortak oluyor; o da yürümüyor.

Vedat ilginç fikirleri ve başarılı çalışmasıyla parti içinde ön plana geçiyor ve 1973’te Ankara Belediye Başkanı seçiliyor. Belediye Başkanı olunca da ilk yaptığı iş ünlü Kızılay Çukuru’nu kapatmak oluyor. Kendisinden önceki Başkan, çarşılı alt geçit yapmak üzere Kızılay Meydanı’nda dev boyutlu bir çukur kazmıştı. Vedat seçim kampanyası boyunca değindiği, Ankaralılara sıkıntı veren o çukuru çok kısa bir sürede kapatıyor, alanı da kolay çözümlerle düzenliyor.

“Halktan bir başkan” imgesi o günlerde çok revaçta. Vedat bu ortam içinde renkli kişiliğiyle gerçekten iyi bir belediye başkanı oldu. Bir yandan Ankara’nın kenar mahallelerine yöneliyor, zaman zaman da şehrin merkezinde “vitrin çalışmaları” dediği türden, meydan düzenlemesi benzeri kimi çalışmaları çarçabuk, örneğin bir gecede gerçekleştiriveriyor. Bir sabah Ankaralılar işlerine giderken, bir gecede yapılmış yepyeni bir meydanın sürpriziyle karşılaşabiliyorlar. Vedat, kendisini Ankara’nın “ev kadını”, “anası” sayıyor. Bir yandan da “yiğit biraz deli gerek” diyerek ilginç düşünceler sıralıyor; buna uyan ilginç uygulamalar yapıyor. Sonuçta, Murat Karayalçın’ın dediği gibi, Vedat Dalokay Ankara’nın çağdaşlaşması için gerçekten çok büyük emek veriyor.

Politikada atılgan ve sevecen karakteriyle çok renkli bir kişilik yaratırken, aklına geleni süzgeçten geçirmeden hemen söyleyivermesi bazı kişileri rahatsız etmekten geri kalmıyor. O nedenle Vedat, sonraki yıllarını aktif politikanın dışında, ama politikadan yine hiç kopamadan, daha çok mimarlığa ağırlık vererek geçirecektir. Taksim Meydanı için İstanbul Belediyesi’nin açtığı sınırlı yarışmayı kazanıyor, Şişecam gökdeleni için bir teklif projesi ve ötekiler…

Vedat’ı bitmez tükenmez mücadele gücüyle, güler yüzü, sevecen hali, inancını apaçık ortaya koyan, hatalı hatasız sollayan düşünceleriyle, renkli kişiliğiyle anacağız. 

Hey Koca Vedat hey! Sen trafiğe mi yenik düşecektin?

Notlar
1.
Ne yazık ki aynı kazada yaralanan oğulları Barış da 27 Mart günü 16 yaşında yaşama veda etti.
2. Bu konuda bkz. YAPI Dergisi Sayı 75, Kocatepe Camisi ve İlyas Bey Camisi, D. Hasol

Resim 3. Üç kültür insanı… İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde aynı sınıfın öğrencileriydiler.