Oku Dedi, Sesin Sahibi
Zeliha Burtek
Baykuşun sesiydi, gecenin karanlığının gördüğü…
Canlı olma durumunun sesle ilişkisi nefes alıp vermenin sesinden geçse de, kalbin atışının bir cihaz aracılığıyla solukla ilişkili olamayacak bir sesle görüntülendiği dijital alette sesin görünürlüğü canlılığın sürekliliğinin aksayan, tekleyen noktalarına veri olur. Verinin, canlılığın sürekliliğindeki önemi, nefesin görüntü/ses uyumu ilişkisinden geçeceğinden, birbirleriyle uyumlu olmayan farklı varoluşların nasıl bir nefesin sürekliliğini sağladığının verileridir. Canlı yaşamında ses, görüntü verilerinin birlikteliği, toplumsal yaşamın kuralları, sürekliliği aracılığıyla hem zorunlu olarak başvurulan hem de otoritenin kendini var etmeye çalışacağı temel yerler olmuştur: Bilinç, otoritenin ses/görüntü uyumu, uyumsuzluğu noktasındaki ilk yeridir. Bu noktada işitme, görme yetilerinin birlikteliği her zaman olamayacağından, bu durum fiziki sebeplerle yetersizliklerin getireceği bir sonuç olabilecekken toplum yaşamını yönlendirenlerin tarih içinde varlıklarını şekillendirdikleri temel alan olmuştur: Bilinç, toplumsal olanın sesinin işitilmeye başlandığı ilk yer olarak, sesi, görme eyleminin ayrımında tutacaktır.
Daire Sanat Galerisi’nde gerçekleştirilen, Açık Atölye Sanatçı Programı kapsamındaki atölyede sanatçılar Özge Enginöz ve Özgül Kahraman, algının temel bileşenleri olan işitme/görme ikilisini, dokunsal olanla ilişkide kullanırlar. Özgül Kahraman, Braille alfabesinin hem görünen hem de dokunsal olan niteliğini, görme yitimi olan kişiler için öneminin yanında tutar. Özge Enginöz, işitilen, görülen her şeyin, görülemeyen, işitilemeyen ayrımında kendi tanımlamasıyla, boşluğunda tuttuğu yazı kolajlarını gerçekleştirmiştir. Görme engelinin kalkmasının bir olanağı olarak Braille alfabesi, görme engelinin oluşmasının da olanağı olacaktır, Kahraman’ın çalışmalarında. Sanatçı “Üç İhtimal Üzerine” projesinde yer alan “Sevgili Günlük” adlı çalışmasında, günlüğün kendisinin sesi, gözü olarak, gizlilik noktasında, herkesle paylaşmamayı seçmiştir: Duygularıma dokunabilirseniz (sanatçı çalışmalarına, sergi mekanlarında dokunulması yasak olduğu hatırda tutularak) Braille alfabesinin dokunma algısıyla algılanabileceğinin gerçekliği, sanatçı yapıtlarına dokunulmasının yasak olduğu sergi düzenlemelerinde, bilincin işittiği, gördüğüyle uygunluk içinde olamayacağını hatırlatmaktadır.
Bu noktada Özge Enginöz, “Alfabe” adlı projesinde, Virginia Woolf’un Deniz Feneri kitabı, günlüklerinden cümleleri, bir çeşit alıntılayarak yan yana getirmek olan kolajlarıyla bir düzenleme içinde vermiştir. İletişimde bütünsel olarak algılanan sesin, görüntünün aslında boşluklardan oluştuğu, ayrıntı denilebilecek bu boşlukların, sanatçının kolajlarında da yer aldığını izleyebiliriz. Sesin sahibi, duyma edimi içinde olanın işittiğinden kilometrelerce uzakta, bir deniz feneri misali durmaktadır. Enginöz, ustalıkla bu uzaklığı estetik incelik içinde, tedirgin edici olmayan bir dille sunmuştur. Deniz feneri her zaman burada, uzakta değil bir istenme edimi olduğundan tanıdık/bildik bir dilin içinde var olacaktır. Woolf’un kitabında kahramanın ulaşmayı arzuladığı deniz feneri, duyamadığı, işitemediği, duymak, işitmek istediği kendi -iç- sesidir.
Özgül Kahraman incelikli ifade diliyle, yoksunluk olarak kabul edilen görme engelli durumunu, var olma yeteneğine dönüştürerek, şeffaf yüzeye işlemiştir. Notlar çalışmasında, işitilen sesin, görme algısıyla olası bir ifadesinde, şeffaf malzemenin olanaklılığı içinden gören gözün bir deniz feneri uzaklığında, gördüğünün yakınında durduğunu hatırlatır.
Sergide çalışmaları yer alan iki sanatçının yakınlaştığı nokta burasıdır: İşittiğimiz/gördüğümüz her şey “Deniz Feneri”nin gerçekliğinde var olmaktadır. Göremeyen göz, göz çukurunda gerçekliğiyle durmaktadır; işitemeyen kulak, yüzün komşusu olmaya devam etmektedir. Bedenin toplumsal tanımlanışının çözülmeye başladığı nokta, uzuvlardaki yetersizliğin aslında dönüştürülebilecek bir olanak olarak var olduğu sergideki çalışmalarda hatırlatılır.