Mekan Tasarımının Temel Kavramları

Prof. Dr. Hakan Ertek

Müzisyen, bestesindeki duyumu bir notasyon sistemiyle sese dönüştürür; ressam, iki boyutlu görsel biçimleri ve rengi kullanarak zihnindekileri ifade ederken; heykeltıraş, üçüncü boyutu devreye sokar ve dokunduğu nesneyi anlamlandırır. Fikir, bu şekilde ifade bulur, paylaşılır, yeni ve farklı duyumsamalar yaratır. Özünde hiçbir yaratma disiplini birbirinden farklı değildir. Mekan tasarımında ise düşünce; kavram ve biçimlerin sürekli olarak birbiriyle etkileştiği, sonuçta kullanıcının yaşayarak deneyimleyebileceği bir bağlamda kendine özgü bir ifade diliyle aktarılmaktadır.

İnsanın yaşayış biçimini birebir şekillendiren tasarım disiplinlerden biri, kuşkusuz ki mekan tasarımıdır. Bu yakın ilişkinin dozu, ölçek büyüdükçe daha da yoğunlaşır ve içselleşir. Tasarımcı, herhangi bir işleve yönelik olan mekanı tasarlarken, sürecin her aşamasında somut biçimler kullanır. Bir anlamda; tasarımcının düşünce ve ifade araçları “biçim”lerdir. Ancak kullanıcının yaşama şeklini yönlendirebilmek, tasarlanacak biçimin yalnızca fiziksel bir ortam oluşturulmasından fazlasını gerektirir. Tasarımcının, düşünce ürününün, somut yani biçimsel karşılığı olan “mekan”; kullanıcının bütün algılarını harekete geçirmeyi ve yaşantının hangi bağlamlar içerisinde gerçekleşmesi gerektiğini yönlendirmeyi de sağlamalıdır. Bu nedenle, tasarımın bir gereği olarak; görünen yani algılanan biçim ile deneyimlenen mekan arasında her zaman tutarlı anlamsal ilişkiler kurulması beklenir.

Sonuç ürünün yani mekanın sahip olduğu biçimin ötesinde, tasarımcılar tasarım süreci boyunca çeşitli olgunluk düzeylerindeki biçimleri kullanırlar. Biçimlerle düşünür, düşünceyi biçimlerle dışsallaştırarak geliştirirler. Bir yolla somutlaşmış, fiziksel ortama aktarılmış her biçim; aslında soyut kavramlarla ilişkilidir. Yani diyebiliriz ki; kavramlar, biçimin var oluş nedeninin ipuçlarını veren anlam genellemeleridir.

Bir iletişim dizgesinde kavramların önemi göz ardı edilemez. Platon, kavramları kullanmadan konuşmanın, hatta düşünmenin olanaksız olduğunu belirtmiştir (Hacıkadiroğlu; 1991). “Kavramlar sözcüklerle dile getiriliyor olsa da sözcükler değildirler; kavram, sözcüğün anlamıdır. Eş anlamlı birkaç sözcük tek kavramı içerebilir, çok anlamlı bir sözcük de birçok kavramı taşıyabilir” (Hançerlioğlu, 1980; s.248). Bu tanımla birlikte George Teyssot ise, bir kavramın farklı kelimeler kullanılarak farklı yollarla ifade edilebileceğini belirtmiştir (Bingöl; 2007). Dolayısıyla, farklı dil dizgelerinde kavramların ifade yolları da değişim gösterecektir. Mekan tasarımcısı da, hem süreç boyunca yaptığı dışlaştırmalarla, hem de gerçekleştirdiği somut mekanlarla aslında alanına özgü bir kavramlar dizisi sunar.

Hançerlioğlu (2012)’nun tanımına göre dil, insanların duyduklarını ve düşündüklerini anlatmak için kullandıkları söz dizgesidir. Dilsiz hiç bir düşünce var olamaz. Dilin sağladığı en önemli olanaklardan biri, sınırlanan alan içerisinde bir ortaklığı tanımlamasıdır. Her bir üst iletişim alanı, o dili paylaşan çağdaşlar arasında öteki insanlardan farklı bir tartışma sistemine olanak sağlar. Mekan tasarımcıları için bu özgün dil, benzer şekilde tasarladıkları mekanlar aracılığıyla kullanıcılar arasında ortak bir lisan yaratır. Tasarımcıların sorumluluğu, bir anlamda bu lisanın kelime dağarcığını zenginleştirerek, kullanıcılara o zamana dek farkına bile varmadıkları ya da mümkün olduğunu bilmedikleri yeni şeyler sunabilmektir (Brooker; 2011).

Bu noktada, mekan tasarımını ilgilendiren iki farklı kavram ekseninden söz edilebilir. Bunlardan biri; mekan tasarlamayla ilgili disiplinlerin tümü için geçerli olan ve tasarımın temel kavramları olarak nitelendirilebilecek nesnel kavramları içeren “rasyonel eksen”dir. Öteki ise, tasarımcının yaratıcılığını tetikleyen ve tasarıma özgün karakterini kazandıran, öznel kavramları kapsayan “sezgisel eksen” olarak ele alınabilir.

Belirtilen nesnel kavram ekseni bağlamında, tasarıma ilişkin literatür incelendiğinde; algı ilkeleri, tasarım ilkeleri, tasarım elemanları, organizasyon ilkeleri, biçimlendirme yaklaşımları vb. ortak olan temel kavramlar için özünde birbirleriyle benzer tanımlamaları ifade eden pek çok farklı gruplandırmanın yapılmış olduğu görülmektedir. Bu sınıflandırmalar, disiplinlere göre ya da disiplinlerin ölçeğine göre değişkenlik gösterebildiği gibi, farklı kaynaklara göre de çeşitlenmektedir. Bu çeşitlilik; hem kural niteliğinde tanımlanarak ortaya konmasıyla, hem de sürekli değişim gösteren bir yapıya sahip oluşuyla bazı çelişkilere neden olabilmektedir. Ancak üzerinde durulması gereken temel nokta; bu kavramların tasarım sürecine nasıl etki ettikleri ve ne şekilde kullanılması gerektiğidir. Bu bağlamda çalışma, bu farklılıklara yönelik yeni bir sınıflandırma ya da tanımlama yapmanın ötesinde, biçimlendirmeye ilişkin kavram ve kuralların tasarım sürecindeki rollerini, sözü edilen öteki kavram ekseni ile ilişkilerini göz önünde bulundurarak, farklı bir bakışla ele almayı ve tartışmaya açmayı hedeflemiştir.

Mekan tasarımı; salt barınma, korunma ya da doğal ortamdan yalıtılmayı değil, yaşamın nitelikli içeriğini oluşturan değerlerin insan yaşamında gerçekleşmesine yönelik bağlamları da barındırmaktadır. Bu anlamda disiplini icra edenler, yaşama ilişkin hem bilimsel hem de sanatsal bilgiye ve yaşamsal deneyime gereksinim duymaktadır. Dolayısıyla, tasarımcılar mesleğin teknik bilgisini ve terminolojisini kullanmanın ötesinde, sürekli olarak kendi devingen bilgi alanını tanımlamak ve üretmek zorundadırlar. Tasarımcıyı başarılı kılan en önemli özellik, bu üretimde öznel ve nesnel bilgiyi sistematik ve dengeli bir şekilde rafine edebilmek ve bunu dönüştürebilmektir.

Dolayısıyla tasarımcının dönüştürme eylemi, sözü edilen iki kavram eksenine bağımlı olarak işler. Çünkü mekanı oluşturmaya yönelik üretilen yeni bilgi, kavram eksenlerinden yapılan seçimlerin tümünü içerir. Başka bir ifadeyle, hem fiziksel mekanın geometrik özelliklerinin nesnelliği, hem de kavranan mekanın imgesel özelliklerinin öznelliği mekan oluşumunda önemli rol oynar.

Dil, kendi kuralları ve belirgin simgeleri olan bir yapıya sahiptir. Bu nedenle bir dilin temel kavramları ve kuralları, yeni bilgi üretimini ve gelişmeyi de yönlendirmektedir. Söz konusu bu temel kavram ve kurallar tasarım alanının kendine özgü ifade dili için de geçerlidir. Her disiplin alanında olduğu gibi tasarım disiplinlerinde de nesnel bilgiyi oluşturan temel kavramlar ve kurallar dizisi bulunmaktadır. Daha önce söz edildiği gibi bunlardan biçim ve ifadeyle ilgili olanları, aslında nesnel kavramlar setini de oluşturan bilimsel temelli ilkeler ve kurallardır. Tasarımcı özgün bilgiyi üretirken ve mekanı aracılığıyla bunu tartışmaya açarken bu dilin kavramlarını ve kurallarını kullanmaktadır. Ancak evrensel ve nesnel bir tartışma platformu oluşturulurken, her tasarımcıya ve her sürece özgü sonsuz çeşitlilikte farklı ve öznel dillerden de söz edilebilmektedir. Bunun nedeni tasarımcının ortaya koyduğu tasarım fikirlerini bu kavram, ilke ve kurallarla kendine özgü geliştirmesi ve yorumlayabilmesidir.

Algı İlkeleri
Mekan, insan algısına hizmet etmek için yine insan algısı aracılığıyla tasarlanır ve gerçekleştirilir. Mekanda yaratılmak istenen özel algılar olabilir. Bu algılar işleve, anlama göre sonsuz varyasyonla değişim gösterir. Doğru algıyı kurgulayabilmenin yolu ise, temel algı ilkelerini kavramış olmaktan geçer. Tasarımcı yeni kavramsal öneriler sunabilmek için, önce doğadaki yaşantıdan öğrendiklerini kavrayabilmelidir. Yani beynin algı ve çözümleme sistematiğinin farkında olmalı, ve dolayısıyla algı ilkelerini amaçları doğrultusunda yaratımına alet edebilmelidir.

Algı, Hançerlioğlu (2012) tarafından nesnel dünyayı duyular yoluyla öznel bilince aktarma olarak tanımlanmıştır. Almak kökünden türetilen bu sözcükle, aslında sağlıklı bütün insanlarda aynı türde varlık gösteren duyu organlarının beyne aktardığı ileti ifade edilmek istenir. Duyu organları, doğadaki gerçeklikleri birebir aynı duyumsasa bile, farklı beyinlerde bu ileti işlendikçe ve derinlere inildikçe öznel düşüncelere dönüşebilir. Ancak, duyu organlarına bağlı olan bu alım işlemi, dozajı değişebilen bir rasyonelliği tanımlamaktadır. Gestalt Algı Kuramı, görsel olarak insanların duyu organları aracılığıyla aldıkları bilgileri araştırmış ve bir ortak dil çerçevesinde sınırlamıştır. Bu algı psikologlarına göre görsel gerçekliklerin algılama yolları ”Görsel Algı İlkeleri” olarak tanımlanır. (benzerlik, figür-zemin ilişkisi, kapalılık, yakınlık)

Görsel algı ilkeleri, anlamlı biçimlerle işlev çözümleri yaratmaya çalışan mekan tasarımcıları için önemli bir veri kaynağı oluşturur. Tasarımcının kullanıcı algısı için kurguladığı düzen, kullanıcıya mekanı deneyimlerken hangi bağlam ve zaman içerisinde, neyi nasıl yapması gerektiğinin şifresini verir. Dolayısıyla mekanın tasarımcısı, insanın doğayı nasıl algıladığını bu ilkeler aracılığıyla keşfedebildiği için insan yaşamına katkı sağlayacak yeni kurguyu da rahatlıkla oluşturabilecektir.

Tasarım Elemanları
Eleman denildiği zaman, bir bütüne ulaşmak için kullanılan bir parçadan söz edildiğini anlayabiliyoruz. Bu anlamda mekanı oluşturan eleman nitelendirmesinin kullanılabileceği çok sayıda değişken vardır. Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi (1997)’nin tanımına göre mekan, “en yalın biçimiyle, uzayın insan eliyle sınırlandırılmış parçası” olarak tanımlanmaktadır, ancak bununla birlikte mekanın tanımı, bütün sanat dallarına göre farklılaşabilmektedir. Mekan, sınırlandırılmış bir alanı tariflediğine göre, gözlemcinin mekanı hangi algıyla sınırladığı önem kazanmaktadır. Dolayısıyla mekan algımız; algılayıcının niteliklerine, bakılan bölgeye ve sınırladığımız alanın özelliklerine göre değişecektir.

Biçimleri boyutlandırmak için nokta, çizgi, yüzey ve hacimleri kullanırız. Bazen bir çizgi ya da yüzey alanı, içerdiği düzenli bilgiyle bir mekansallık tanımlayabilmektedir. Bunun ötesinde, yaşadığımız üç boyutlu mekanı tarif edebilmek ve ilk baştan kurgulayabilmek için de noktayı, çizgiyi ve yüzeyleri kullanırız. Her bir eleman bir önceki elemanı kapsar ve hacimleri yaratır. Hacim, gerçekte yaşadığımız mekanı tariflemeye en yakın eleman olarak görülebilir. Bununla birlikte 3. boyutun ötesinde 4. boyutun varlığından da bu noktada söz etmekte yarar vardır. Günümüzde, nokta, çizgi, yüzey ve hacme ek olarak “zaman” kavramını da mekanı tanımlayan bir eleman olarak kabul eden yaklaşımlar vardır. Bu kavramlar, mekan tasarımının boyutsal elemanları olarak kabul edilebilir. Gözle görülebilen somut kavramlar olmamakla birlikte, bir araya gelerek bir kurgunun parçası olduklarında somut, görünür, gerçek mekanları oluşturan ve bir yaşam biçimi tariflemeye yardımcı olan “elemanlardır”.

Farklı boyutsal elemanlar, kavramsal iletilerin de yönlendirmesiyle uygun bir geometrik düzen çerçevesinde bir araya gelirler. Geometri, matematiğin uzamsal ilişkilerle ilgilenen bir dalı olarak kabul edilir. Dolayısıyla kavramın itici gücüyle gelen boyutsal elemanlar, geometrik kurallara uyarak bütünü oluştururlar. Bu nedenle mekan bağlamında, düşünsel bilginin rasyonalize edilmesinde geometrik bilginin devreye girmesi gerektiğini söyleyebiliriz.

Eleman sözcüğünün içeriğini daha geniş kapsamlı düşünecek olursak, mekanı tanımlamaya ve oluşturmaya yardımcı başka eleman ve niteliklerden de söz edebiliriz. Işık, renk, doku ve hatta koku; boyutsal elemanları biraz daha ayrıntılı tariflemeye yardımcı bir üst dizgeyi oluşturur. Bu elemanlar daha da ayrıntılandırılarak çeşitlenebileceği gibi, hepsi beynin dünyayı algılama ve çözümleme sistemlerinden referans alınarak tanımlanmıştır.

Tasarım elemanları, sözcüklere döküldüğünde tasarımcıyı araçlar bakımından kısıtlıyormuş gibi gözükse de her bir eleman ölçeksiz ve aslında sınırsızdır. Bu noktada, tasarımcıya aynı elemanı farklı kurgularda ve farklı bakış açılarıyla kullanarak sonsuz farklı mekan yaratabilme potansiyeline sahip olunabileceğini hatırlatmak gerekir. Tasarımcı, mekana uygun geometriyi ve biçimlenişi anlamsal tetikleyiciler yoluyla bulabilmektedir.

Düzenleme / Tasarım İlkeleri
Mekanı oluşturabilmek için bir takım tasarım elemanlarını kullandığımızdan ve bu elemanları gerektiği şekilde bir araya getirebilmek için geometrik bilgiye gereksinim duyduğumuzdan söz etmiştik. Elemanları gerekli referansları kullanarak bir araya getirmek kurulu bir ”düzen” oluşturur. Burada düzen (kompozisyon) sözcüğü; disiplinler üstü bir kavram olup, bir müzik bestesinin, bir plastik sanat ürününün, bir edebiyat metninin ya da bir mekanın yerine geçebilmektedir. Hançerlioğlu (2012); düzen kavramı için, bir bütünün parçaları arasında bulunan uygunluğu ve uyumu ifade ettiğini belirtir. Hangi amaçla kullanılırsa kullanılsın, bir bilgi temeline dayandığını ve bilinçli bir amaçla gerçekleştiğini de vurgular. Elemanlar kullanarak tasarlanan / kurgulanan ”düzeni” tariflemeye yarayan bir başka kategorizasyon da ”düzenleme ilkeleri”dir. Bu ilkelerin kaynağı ise ”algı ilkeleri”dir.

Bu noktada, tasarlama eyleminin yapısına yönelik oldukça baskın bir söyleme sahip olduğu için ”ilke” kelimesinin anlamına da değinmekte yarar var. Temel düşünce ve bilgi anlamını taşıyan ilke sözcüğü, ”ilk” kökünden türemiştir ve bilgilere yol göstermekle yükümlüdür. Mantık biliminde ilke, sonucun zorunlu olarak kendisinden çıktığı öncüldür (Hançerlioğlu; 2012).

Mekan bağlamında düşünecek olursak; düzenleme ilkeleri, mekanı oluşturacak tasarım elemanlarının algı ilkeleri ışığında ne yollarla bir araya gelebileceğine ilişkin bir kategorizasyondur. Yaygın olarak eksen, simetri/asimetri, hiyerarşi, veri, ritim, tekrar, oran ve vurgu olarak tanımlanabilecek olan düzenleme/tasarım ilkeleri, tasarlanmış üründe oluşturulabilecek bütün düzensel olasılıkları ortaya koyar. Bu ilkelerden her birini süreçte kullanmak mümkün olmasa bile, bir ya da daha fazla ilke, mutlaka tasarımın bir parçası olacaktır. İletilmek istenen kavramlar doğrultusunda gerekli olan ilke ya da ilkeler tasarımı yönlendirmeyi sağlayan bileşenlerdendir.

Tasarım ilkelerini doğru kavrayabilmek, yaratıcılığın sınırlarını genişletebilmek için zorunlu olarak görülebilir. Çünkü bu ilkeler de tıpkı tasarım elemanları gibi, kısıtlayıcı değil, özgür düşüncelere kılavuzluk edebilecek kavramlar olarak görülmelidir.

Tasarım ilkeleri, ölçeksiz ve sınırsız kavramlardır. Yalnızca görsel değil, anlamsal değerleri de taşırlar. Bu nedenle tasarımcının kendi öznel kavramlarıyla önerilen biçimler arasında rahatlıkla köprü oluşturabilme potansiyeli taşırlar. Dolayısıyla, mekanda iletilmek istenen düşüncelerin tasarım ilkeleriyle sağlamasının yapılabileceğini söylemek ve tasarım sürecini bu yolla değerlendirmek mümkün olabilecektir.

Sonuç
Tasarlama, kendi sözcük anlamından referansla, başı ve sonu olmayan, doğrusu ya da yanlışından söz edilemeyen ve nasıl olması gerektiğine ilişkin bir formülü olmayan bir yapma eylemidir. İçinde bulunulan disiplin ya da ölçek ne olursa olsun tasarım ürünü, geride barındırdığı düşünsel süreçle var olabilir. Ancak tasarlama ediminde düşüncenin sınırları belirsiz kalırsa; düşünce biçime dönüşemez, değerlendirme mekanizması sağlanamaz ve en önemlisi ”dil” işlevini yerine getiremez.

Bu çalışmada söz edilen ”tasarım elemanları”, ”algı ilkeleri” ve ”tasarım ilkeleri” başlıkları mekan tasarımı için gerekli olan ”özgür bilgiyi rasyonelleştirme” edimi için gerekli olan temel kavramların tartışılabileceği kategorilerdir. Bu kavramların bilincinde olmak, mekanı tasarlarken neyi kullanabileceğimizin, nereden referansla, hangi yollarla biçimlendirme yapabileceğimizin bilgisini verir. Bu kategoriler bir kural değildir ya da bu kategorileri ezberlemek tasarım yapabilme yetisini kazandırmaz. Bu kategoriler aracılığıyla öznel ve rasyonel kavramlar arasında geçiş sağlayabilmek, neden-sonuç ilişkisi kurabilmek tasarımcı için vazgeçilmez bir alışkanlık olmalıdır. Amaç, düşünceyi akıl yoluyla organize etmektir.

”Kelimeleri şekillendirmeden ve söz dağarcığını geliştirmeden önce insanın harfleri bilmesi ve anlaması gerekir; cümleleri kurmadan önce insanın dil bilgisi ve sözdizim kurallarını anlaması; düzyazı, roman ve benzerlerini yazmadan önce kompozisyon yazma ilkelerini anlaması gerekir. Bu elemanlar bir kere anlaşıldıktan sonra, kişi dokunaklı ya da sarsıcı yazabilir, huzura davet edebilir ya da başkaldırıya kışkırtabilir, ıvır zıvır şeyler hakkında yorum yapabilir ya da bilinçli ve anlamlı bir şekilde konuşabilir. Benzer şekilde, mimaride anlamın daha yaşamsal meselelerine geçmeden önce, tasarım öğrencilerinin, mimari biçim ve mekanın asal elemanlarını tanımaları, bir tasarım fikrini geliştirirken bunları nasıl beceriyle kullanabileceklerini anlamaları ve tasarım çözümünün uygulanması sırasında bunların görsel gönderimlerini fark etmeleri son derece önemlidir” (Ching, 2002; s.9.)

Tasarım sürecine yönelik kabul edilebilecek kavram kategorileri başka başlıklarla artırılabilir ya da azaltılabilir, ya da bu kategoriler belli bir alan için daha detaylandırılabilir. İçinde bulunulan koşullar ve zaman değiştikçe, tasarımın değişkenlerinin farklılaştığını görmek şaşırtıcı olmayacaktır.

Kaynaklar
Adams, E.; “The Elements and Principles of Design: A Baseline Study”, International Journal of Art & Design Education, Volume 32, Issue 2, pages 157-175, June 2013.

Bingöl, Ö.; “Mimarlıkta Tip Kavramı ve Tipoloji”, İstanbul: MSÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, 2007.

Brooker, G.; Stone, S.; “İç Mekan Tasarımı Nedir?”, İstanbul: YEM Yayın, 2011.

Ching, F. D.; “Mimarlık; Biçim, Mekan ve Düzen”, İstanbul: YEM Yayın, 2002.

Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi; İstanbul: YEM Yayın, 1997.

Hacıkadiroğlu, V.; “Felsefe Tartışmaları” 10. Kitap İstanbul: Panorama Yayın, 1991.

Hançerlioğlu, O.; “Felsefe Ansiklopedisi”, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2012.