Zamanla dünyanın en çok ziyaret edilen ve en merakla beklenen sergisi haline gelen Serpentine Gallery Pavyonu’nun son on yıldaki birbirinden etkileyici tasarımları…
İlk kez 2000 yılında, Julia Peyton Jones ve Hans Ulrich Obrist tarafından uluslararası tasarımcılara yeteneklerini daha geniş kitlelerle paylaşma fırsatı vermek için Londra’daki Serpentine Gallery’nin arazisindeki Kensington Bahçesi’nde oluşturulan ve Zaha Hadid’in tasarımıyla başlayan Serpentine Gallery Pavyonu, geçen yıllar içinde Meksika’nın Frida Escobedo’sundan Burkina Faso’nun Francis Kéré’sine, Fransa’nın Jean Nouvel’inden Danimarka’nın Bjarke Ingels’ına kadar uluslararası mimarinin önde giden isimleriyle sürekliliğini sağladı. Zamanla dünyanın en çok ziyaret edilen ve en merakla beklenen sergisi haline gelen Serpentine Gallery Pavyonu’nun bu yılki tasarımı ise, geleneksel mimariyi yorumlayışıyla ve doğal olguları yansıtan deneysel strüktürleriyle tanınan Japon Mimar Junya Ishigami tarafından gerçekleştirildi.
Günümüzden geriye giderek Serpentine Gallery’deki son on yılın birbirinden etkileyici pavyon tasarımlarını sizler için derledik…
Hazırlayan: Betül Toy, Y. Mimar
2019 Pavyonu
Mimari Tasarım: Junya Ishigami
Tamamlanma Tarihi: 2019
Fotoğraflar: Norbert Tukaj, Taran Wilkhu, John Offenbach, Iwan Baan
Serpentine Gallery’nin arazisindeki Kensington Bahçesi’ne bu sene geçici bir pavyon tasarlaması için davet edilen 19. mimar olan Junya Ishigami, mimarlığın en yaygın ve karakteristik öğesi olan çatılardan ilham alarak planladığı tasarımında, çevreyi saran parkın zemininden yükselen ve arduvaz taşlarının dizilmesiyle biçimlenen bir üst örtü oluşturmuş. Pavyonun iç mekanı ise tıpkı kapalı bir mağara ya da düşünmek için bir sığınak alanı olarak planlanmış. Pavyon, Ishigami’nin insan eliyle üretilmiş yapılarla doğa arasındaki uyumu aradığı “serbest mekan” felsefesinin bir ürünü.
Ishigami’nin “Çimlerin arasından yükselen, kayalardan yapılmış bir tepe görünümüyle doğal ve organik bir his uyandırırken yapılı çevreye olan bakış açımızla oynuyor. Ayrıca, geleneksel mimariyi modern yöntem ve konseptlerle tamamlayarak daha önce görülmeyen bir manzara alanı sağlıyor. Dağınık kaya parçaları, tıpkı dünyadaki diğer arduvaz çatılar kadar ağırken aynı zamanda da rüzgarda dalgalanan bir kumaş parçası gibi uçup gidecek kadar hafif görünüyor” sözleriyle aktardığı 350 m2 oturum alanına sahip olan pavyonda çatı strüktürü, temele direkt bağlanan, bir uçtan bir uça gerilmiş ortogonal çelik ağ ile destekleniyor. Çatının üst yüzeyi, su yalıtımı sağlamak ve mimari açıdan ilgi çekmek için Cumbria bölgesinden 61 ton arduvaz karolarla örtülü. Gelişigüzel bir grid olarak düzenlenmiş çatı ucu pim şeklindeki kolonlardan destek alırken, pavyonun üç köşesi çatının tüm yönlerdeki dengesini sağlamak için sabitlenmiş.
2018 Pavyonu
Mimari Tasarım: Frida Escobedo
Tamamlanma Tarihi: 2018
Fotoğraflar: Rafael Gamo, Iwan Baan, Norbert Tukaj, Rafael Gamo, Ste Murray
Kentsel mekanı harekete geçiren dinamik projeleriyle tanınan Frida Escobedo’nun tasarladığı Serpentine Gallery 2018 Pavyonu, ışığın, suyun ve geometrinin ustaca kullanımıyla oluşan etkileşimden yararlanarak yaratılan avlusu ve malzeme seçimleriyle dikkat çekiyor. Pavyonda hem Meksika’nın yerel mimarisinden, hem de İngiliz malzemelerinden, tarihinden ve özellikle başlangıç meridyeninin üzerinden geçtiği kabul edilen Londra’daki Greenwich Gözlemevi’nden ilham alınmış.
Açılı olarak yerleştirilmiş iki dikdörtgen hacim ve bu hacimlerin oluşturduğu kapalı avludan oluşan pavyonda dış duvarlar Serpentine Gallery’nin doğu cephesine, iç avlu ise kuzeye hizalanmış. Bu iç avlular Meksika yerel mimarisinde yaygın olarak kullanılan avlu tipolojisine referans veriyor. Pavyonun konstrüksiyonunda koyu renkli ve dokulu İngiliz yapımı malzemeler kullanılmış.
Çimentodan yapılmış çatı kiremitleriyle örülen ve Meksika mimarisinde “celosia” (esinti duvarı) olarak adlandırılan duvarlar, ziyaretçilere etraftaki yeşilin ve mavinin bulanık ve enerjik bir görünümünü sunuyor. Tasarımda kullanılan iki yansıtıcı malzeme, gün boyu pavyonun içindeki ışık ve gölge hareketini vurguluyor. Pavyonun kavisli çatısının alt kısmı da bu yansıtıcı panellerle kaplanmış. Üçgen şeklindeki havuzun sınırları doğrudan çatının, başlangıç meridyeninden referans alan ve kuzey ekseni boyunca uzanan aksın iz düşümünden oluşturulmuş. Meksika ve İngiliz esintileriyle tasarlanan pavyonda güneşin gökyüzündeki hareketiyle yansıyan ve kırılan görüntülerle bir harmoni yaratılmış.
2017 Pavyonu
Mimari Tasarım: Francis Kéré
Tamamlanma Tarihi: 2017
Fotoğraflar: Iwan Baan, Simeon Duchoud, Enrico Cano, Erik Jan Ouwerkerk, Eduardo Perez
Afrikalı mimar Francis Kéré tasarımı Serpentine Gallery 2017 Pavyonu, ziyaretçileri doğayla ve birbirleriyle yakınlaştıran bir buluşma noktası olarak düşünülmüş. Memleketi Gando’da en temel buluşma noktaları olan ağaç altlarından referansla pavyonu da ağaçlardan ilham alarak tasarlayan mimar, Londra’nın değişen iklimini göz önüne alarak iklim koşullarına yenilikçi bir çözüm getirmiş, yağmurdan ve sıcak havadan koruyan ve aynı zamanda havanın serbestçe dolaşımına imkan sağlayan, merkezden çelik bir iskeletle desteklenmiş geniş bir çatı örtüsü tasarlamış.
Yağışlı günlerde yağmur suyu, toprak altına yerleştirilen drenaj sistemine ulaşırken bu çatı örtüsü sayesinde adeta şelale görüntüsü yaratıyor. Duvarları ve çatısı ahşaptan yapılmış olan pavyonda kullanılan ahşap gölgeleme elemanları, iç mekanda dinamik bir gölge efekti oluşturuyor. Üçgen biçimli modüllerle birbirine monte edilen ahşap bloklardan oluşan duvarlar, geceleri boşluklardan gelen ışık sayesinde adeta bir ışık kaynağı haline geliyor. İnsanların günlük aktivitelerini gerçekleştirebilecekleri, altında toplanarak keyifli vakit geçirebilecekleri mekanlar sunan yapıya, eğrisel duvarların birleşim noktalarında yaratılan dört farklı girişle kolayca erişim sağlanıyor.
2016 Pavyonu
Mimari Tasarım: BIG (Bjarke Ingels Group)
Tamamlanma Tarihi: 2016
Fotoğraflar: Iwan Baan, Luke Hayes, Jim Stephenson
BIG (Bjarke Ingels Group) Serpentine Gallery 2016 Pavyonu’nda fiberglastan yapılmış, birbirine kenetlenmiş çok sayıda bloktan oluşan bir pavyon tasarımına imza atmış. Modüllerden oluşan bu heykelsi pavyon, serbest bir forma sahip olmasına rağmen son derece titiz bir çalışmanın ürünü. Birbiri üzerine istiflenmiş blokların ortasındaki alan gün boyu çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Mekanda ayrıca bir de kafeterya bulunuyor.
Duvarlar, pavyonun içerisindeki programa göre çeşitli hacimler yaratıyor. Blokların farklı dizilimleriyle yaratılan bu üç boyutlu, karmaşık hacimler, ziyaretçilere hem iç hem de dış mekanda keşfederek yakalayabilecekleri deneyimler sunuyor. Üst kısmı düz bir çizgi şeklinde görünen duvarın alt kısmı ise parka doğru dalgalı bir şekilde uzanıyor. Bloklar arasında ise mağaraya benzer bir oyuk yaratılarak bir giriş mekanı tanımlanmış. Pavyon doğu-batı yönünde tamamen opak, kuzey-güney yönünde ise tamamen şeffaf olarak tasarlanmış.
2015 Pavyonu
Mimari Tasarım: SelgasCano
Tamamlanma Tarihi: 2015
Fotoğraflar: NAARO, Iwan Baan, Jim Stephenson, John Offenbach
İspanyol mimarlık ofisi SelgasCano tarafından tasarlanan Serpentine Gallery 2015 Pavyonu, çelik bir iskelete renkli, flor bazlı plastikten üretilen ETFE malzemesinden yapılmış tabakaların sarılmasıyla oluşturulmuş. Sentetik malzemelerle yaptığı çalışmalarla tanınan SelgasCano tasarımcılarının pavyonda kullandıkları bu renkli ETFE malzemesi, çelik çerçevenin üzerinde hafifçe bükülerek dinamik ve kırılgan bir görüntü yaratırken bir yandan da yapıya hareketlilik ve hafiflik katıyor. 19 farklı renkte kullanılan bu plastik esaslı tabakalar adeta kaleydoskop görüntüleri oluşturuyor.
Pavyonun renkli iç mekanlarına birkaç farklı noktadan erişim sağlanabiliyor. Londra’nın yeraltındaki çok katmanlı ve kaotik yapısından esinlenerek tasarlanmış koridorlarla da ana mekana ulaşılıyor. Tasarımda ziyaretçilerin strüktür, ışık, gölge, şeffaflık, form, renk ve malzeme gibi basit temel unsurlarla deneyimlemesi amaçlanmış. Opak ve yarı saydam olmak üzere çift katmandan oluşan kabuk, iç mekanda çok renkli ve her biri farklı ışık, gölge ve forma sahip hacimler oluştururken ziyaretçileri de sürprizli bir yolculuğa çıkarıyor.
2014 Pavyonu
Mimari Tasarım: Smiljan Radić
Tamamlanma Tarihi: 2014
Fotoğraflar: Iwan Baan, John Offenbach
Şilili mimar Smiljan Radić tarafından tasarlanan 2014 Pavyonu, cam elyafla güçlendirilmiş plastik bir kabuktan oluşuyor. Oscar Wilde’ın yazdığı The Selfish Giant (Bencil Dev) adlı hikayeden ilham alan mimar, bu çarpıcı kütleyi büyük kayaların üzerine yerleştirmiş. Peyzajın bir parçası gibi duran kayalar, bir yandan pavyonun fiziksel ağırlığını taşımaya destek olurken diğer taraftan da pavyonun hafif görüntüsüyle kontrast yaratıyor. Pavyonun alışılmadık formu, Serpentine Gallery’nin klasik mimarisiyle birlikte güçlü bir fiziksel etki yaratıyor. Adeta Neolitik dönemden kalma bir bölgedeymiş gibi duran, arkaik bir forma sahip pavyonun tasarımında ham bir ifade yakalamaya çalışılmış.
İnce, saydam kabuk, akşamları etraftan geçenlerin dikkatini çeken sarı renkli bir ışık yayıyor. Esnek, çok amaçlı bir sosyal alan olarak tasarlanan pavyon, sanat, şiir, müzik, film, edebiyat gibi farklı alanlardan çeşitli etkinliklere de ev sahipliği yapıyor. Pavyonda ayrıca bir kafeterya yer alıyor.
2013 Pavyonu
Mimari Tasarım: Sou Fujimoto
Tamamlanma Tarihi: 2013
Fotoğraflar: Iwan Baan, Jim Stephenson
Doğallık ve yapaylığın ara kesitinde işler ortaya koyan ve daha çok organik strüktürlerden ilham alan Japon mimar Sou Fujimoto’nun Serpentine Gallery için 2013 yılında tasarladığı pavyon, çelik kafes bir strüktürden oluşuyor. 40 santimetrelik çelik çubuklarla üç boyutlu gridal modüllerden üretilen bu strüktüre şekli ve hafifliğinden dolayı “bulut” adı verilmiş. Bulutlar gibi çevresine karışarak mimarlığın, teknolojinin ve doğanın uyumlu bir kombinasyonunu oluşturan pavyon, parkın içerisinde yaklaşık 350 m2’lik bir alan kaplıyor. Çelik çubuklar arasına polikarbonat esaslı, güneş ışığını içeriden yansıtan, daire şeklinde yüzeyler tasarlanmış. Böylece pavyonun yağmurlu havalarda ziyaretçilerin korunabileceği bir yere dönüşebilmesi amaçlanmış.
Beyaz renkli kafes sistem, ziyaretçiler hareket ederken görüş alanlarını kimi zaman sınırlandırarak parkı adeta bir çerçeve içerisine alırken, kimi zaman da tamamen gizliyor. Strüktür aynı zamanda insanların pavyonun çevresinde, altında ve üzerinde, farklı şekillerde kullanabilecekleri çeşitli mekanlar sunuyor. Pavyonda ayrıca esnek ve çok amaçlı sosyal alanlar yaratmak için bir dizi basamak oluşturularak oturma alanları yaratılmış.
2012 Pavyonu
Mimari Tasarım: Herzog & de Meuron, Ai Weiwei
Tamamlanma Tarihi: 2012
Fotoğraflar: Iwan Baan, John Offenbach, Luke Hayes
Herzog & de Meuron ve Ai Weiwei tarafından tasarlanan 2012 Pavyonu’nda arkeolojik bir yaklaşım benimseyen tasarımcılar, ziyaretçileri park yüzeyinin altına bakarak daha önce yapılmış pavyon yapılarının izlerini sürebilecekleri bir zaman yolculuğuna çıkarıyor. Pavyon aynı zamanda çeşitli konuşma ve etkinlik programları için de kamusal bir alan olarak faaliyet gösteriyor.
Yerin altına gömülmüş olarak tasarlanan pavyonda yer seviyesinin üzerinde sadece 1.4 metre yükseklikte kolonlarla yükseltilmiş düz bir platform bulunuyor. Bölgede inşa edilmiş önceki pavyonların temellerini açığa çıkarmak amacıyla kazılan alanın üzerinde daha önce yapılan Serpentine Gallery pavyonlarının sayısı kadar kolon kullanılarak alanın üzerini örten, yüzen platform desteklenmiş ve platformun üzerine bir havuz tasarlanmış. Basamaklar, kolonlar ve kazılan çukurlar, çıkarılan toprakla uyumlu, sürdürülebilir bir yapı malzemesi olan mantarla kaplanmış. Dairesel platformun altında yazın en sıcak günlerinde bile serin ve sakin bir atmosfer yaratılmış.
2011 Pavyonu
Mimari Tasarım: Peter Zumthor
Tamamlanma Tarihi: 2011
Fotoğraflar: John Offenbach, Walter Herfst, Hufton & Crow/VIEW
Serpentine Gallery 2011 Pavyonu’na imza atan Peter Zumthor, malzemenin mimariyi deneyimlerken duyular ve duygular üzerinde oynadığı rolü bir kez daha vurguluyor. Mimarisinde her zaman fiziksel mekanı duyusal bir deneyimin aracı olarak kullanan mimar, 2011 pavyonunun tasarımında da aynı yaklaşımı sergilemiş. Bu duyusal ve ruhsal deneyimi ışığın etkisi, ölçek, malzemenin kendisi ve yarattığı yalın ve açık kompozisyon diliyle yakalayan Zumthor, yapıyı Latince’de “kapalı bahçe” anlamına gelen “hortus conclusus” konseptinde tasarlamış.
Ortasında çiçeklerle dolu, kapalı bir bahçe bulunan pavyon, ziyaretçilere Londra’nın trafiğinden ve gürültüsünden soyutlanmış, dingin bir atmosfer sunuyor. İnsanların yoğun metropol hayatından uzaklaşarak rahatlaması için güzel bir fırsat yaratan mimar, doğayı insanların içinde bulundukları çevrelere yeniden dahil etmeyi hedeflediğini dile getiriyor.
Çiçekleri gözlemleyerek, oturup dinlenerek veya yürüyüş yaparak yoğun ve akılda kalıcı bir mekan deneyimi sunan pavyonda kullanılan malzemeler de bu deneyimi destekler nitelikte. Siyah macun ve kum karışımı bir malzemeyle kaplanmış hafif, ahşap bir strüktürden oluşan yapı, ziyaretçileri duvarın dokusunu deneyimleyerek karanlık bir mekandan üzeri gökyüzüne açılan aydınlık bir iç bahçeye ulaştırıyor.
2010 Pavyonu
Mimari Tasarım: Jean Nouvel
Tamamlanma Tarihi: 2010
Fotoğraflar: John Offenbach, Philippe Ruault
Hafif malzemelerden yapılmış oldukça etkileyici metal konsollardan oluşan Jean Nouveal tasarımı 2010 pavyonu, cesur ve güçlü bir ifadeye sahip. Pavyonun bu parlak kırmızı rengi, parkın yeşiliyle kontrast yaratarak ilk bakışta göze çarpan, canlı bir etki bırakıyor. Londra’nın ikonik telefon kulübeleri, posta kutuları ve otobüslerinin renginden ilham alan mimar, kırmızının yaz sıcağını çağrıştıran, canlı, güçlü ve kışkırtıcı bir renk oluşuna da dikkat çekiyor.
Yapı, yarı saydam malzemelerle kaplı çelik bir strüktürün yanı sıra toplanabilen kanvas güneşlikler ve konsolun bir tarafından desteklenmiş eğimli, geniş bir cam duvardan oluşuyor. Pavyonu oluşturan geometrik formlar kumaş, polikarbonat ve cam gibi çeşitli malzemelerle kaplanmış. İç ve dış mekanlar değişen hava şartlarına uyum sağlayacak ve çok sayıda ziyaretçiyi ağırlayacak şekilde esnek bir tasarım yaklaşımıyla ele alınmış. Serpentine Gallery’nin her yaz 250.000 ziyaretçiyi çeken konuşma ve etkinlik programlarına ev sahipliği yapan pavyonda oditoryum ve kafeterya gibi mekanların yanı sıra dış mekanklarda masa tenisi, satranç gibi çeşitli oyun alanlarına da yer verilmiş.