Geleceğin Şimdi Hali: Mies Tapınağında Yeni Zamanlar Festivali
Doç. Dr. Evin Eriş,
Brandenburg Teknik Üniversitesi Cottbus-Senftenberg, Mimarlık Fakültesi, Bina Bilgisi
Berlin, çağın ruhunu yakalama konusunda her zamanki gibi iddialı. Modern mimarinin en ikonik yapılarından biri olan Mies van der Rohe’nin Neue Nationalgalerie’si bu kez geçmişin değil, geleceğin izlerini taşıyor. 31 Ekim – 2 Kasım 2025 tarihleri arasında gerçekleşen “Festival of Future Nows,” yüzü aşkın sanatçıyı beden performanslarından ses yerleştirmelerine, katılımcı atölyelerden mekansal müdahalelere uzanan geniş bir üretim ağıyla bir araya getirdi. Bu üç gün boyunca Mies’in “cam tapınağı” dönüştü; modernizmin saf formu, geleceğin çoğul seslerine açık bir laboratuvara evrildi. Belki biraz iddialı olacak ama, Neue Nationalgalerie tarihindeki en kalabalık zamanlarından bi rini yaşadı, denilebilir. Yapı artık sadece modern mimarinin bir ikonu değil; zamanın geçiciliğini ve çağın dönüşümünü mekansal bir deneyime çeviren canlı bir organizmaya dönüşmüş durumdaydı. Bu kez modernizmin tapınağı değil, geleceğin provasının yapıldığı bir laboratuvar.
Mies van der Rohe’nin modernizm anlayışı, biçimsel saflığın ötesinde bir düşünsel çerçeve taşır: “Less is more” ifadesi yalnızca estetik değil, bir varoluş biçimi önerisidir. Ancak Festival of Future Nows, bu cümleyi güncel sanatın diliyle yeniden, onun minimalizmine koşut ama aynı zamanda karşıt bir evren kurarak yazar: Daha fazla ses, daha çok katman, daha kişisel, daha içsel bir yoğunluk…
Bu fazlalıklar, Mies’in minimalizmine karşı değil, onunla diyalog içinde gelişiyor. Cam, çelik ve ışığın keskin geometrisi; ses, beden ve hareketin geçici formlarıyla buluşuyor. Mies’in kristal düzeni içinde geleceğin kırılgan, çok sesli gerçekliği yankılanıyor. Yapı yalnızca bir sergi mekanı değil; zamanın hem tanığı hem de katılımcısı haline geliyor. Yani Neue Nationalgalerie’nin açık planı ve neredeyse metafizik saydamlığı, bu festivalle birlikte yeni bir anlam katmanı kazanıyor. Mies’in şeffaflık ideali (içi dışa, dışı içeri taşıyan mimari) burada “geleceği seyretme” değil, “geleceğin içinde var olma” düşüncesine dönüşüyor. Cam yüzeyler, kenti içeri davet ederken aynı anda festivalin enerjisini dışarı taşıyor; yapı, kent ve insan arasında geçirgen bir sınır yaratıyor. Belki de çağın ruhu tam burada saklı: İzleyiciyi nesne değil, zamanın öznesi kılan bir “şimdi” anında.
Festival of Future Nows, “Yarın nasıl yaşayacağız?” sorusunu teknolojik bir ütopya değil; ekolojik, toplumsal ve etik bir sorumluluk olarak ele alıyor. Sanatçılar, işlerinde zamanın hızına, dünyanın kırılganlığına, insanın yalnızlığına ve kolektif iyileşme ihtiyacına temas ediyor. Bu üretimler, geleceği yücelten değil; geleceği soran, tartan ve çoğaltan bir yaklaşım öneriyor.
Serginin en çarpıcı yerleştirmelerinden biri kuşkusuz ana giriş cephesinde yer alan Fabian Knecht’in “Lachen ist verdächtig” (Gülmek Şüpheli) başlıklı çalışmasıdır. Bu devasa enstalasyon, modern mimarinin dokunulmaz, rasyonel ve mükemmel simetri ideallerine doğrudan bir müdahale niteliği taşıyor. Knecht, Neue Nationalgalerie’nin kristal netliğindeki cephesini savaşın içinden, Ukraynalı siviller tarafından askeri ve sivil alanları gizlemek amacıyla üretilmiş gerçek kamuflaj ağları ve kumaş parçalarıyla kaplıyor. Bu müdahale, binanın camdan geçirgenliğini neredeyse tamamen örterek Mies’in şeffaflık üzerine kurulu mekansal ideolojisini adeta ters yüz ediyor. Artık cephe bir vitrin değil, korunma ve gizlenme alanına dönüşerek; ışık, açıklık ve saflık yerini ağırlık, dokusallık ve geçiciliğe bırakıyor. Bu sayede yapı, kendi biçimsel mutlakiyetinden sıyrılarak kırılgan, insani ve politik bir yüzey haline geliyor. Knecht, Mies’in “Less is more” söylemini savaşın tanıklığıyla yeniden yazmakta: Burada “az”ın yerini fazla olan, karmaşık ve dokunulmuş olan alır. Kamuflaj ağları, yalnızca mimari bir yüzeyi örtmez; modernizmin temsil ettiği saf rasyonelliğin de görünmezliğini ifşa eder. Böylece Neue Nationalgalerie, modernizmin simgesel idealinden çıkarak çağın çatışmalarına tanıklık eden yaşayan bir bedene dönüşür.
Bina kütlesinin birbiriyle simetrik cephelerinden alt kotta yer alan göçük bahçeye bakan yöne geçildiğinde, bu kez Knecht’in kamuflajının yarattığı yoğun örtü ortadan kalkar ve izleyici bambaşka bir mekansal deneyimle karşılaşır. Burada Japon sanatçı Fujiko Nakaya’nın “Fog Sculpture” (Sis Heykeli) adlı yerleştirmesi, yapının rasyonel geometrisini bütünüyle dönüştürür. Göçük bahçede konumlanan bu çalışma, yapının arka cephesinden yükselen yoğun sis kütleleriyle hem alt hem üst kotta algılanan yeni bir atmosfer yaratır. Sis, Mies’in kurduğu mutlak düzeni bulanıklaştırır; şeffaflığı görünmezliğe, çizgiyi titreşime, biçimi geçiciliğe dönüştürür. Ziyaretçi sisler arasında ilerledikçe, yapının sınırları erir; mimarinin katı formu bir hareketli illüstrasyona, hatta yaşayan bir peyzaja dönüşür. Bu atmosferde izleyici artık yalnızca gözlemci değil, mekanın kendisinin bir parçasıdır. Nakaya’nın müdahalesi, modernizmin durağan, ölçülebilir mekan anlayışına karşı geçicilik ve belirsizlik kavramlarını öne çıkarır. Göçük bahçeden yükselen sis, üst kotta da algılanarak iki düzlem arasında zamansal bir bağ kurar; böylece yapı, modern mimarinin durağan ideallerinden sıyrılıp akışkan, duyusal ve katılımcı bir deneyim alanına evrilir. Bu dönüşüm, Neue Nationalgalerie’nin hem fiziksel hem algısal sınırlarını yeniden tanımlar; binayı sabit bir nesne olmaktan çıkarıp, yine zamanın ve insan varlığının etkisiyle yaşayan bir organizmaya dönüştürür.
Bu ve benzer pek çok yönüyle festival, bugünün geleceğini değil, geleceğin şimdisini sahneye çıkarıyor. Mies’in mimarisiyle güncel sanatın beden dili arasında kurulan ilişki, modernizmin katı sınırlarını esnetirken, geleceğin biçimlenmemiş olasılıklarına alan açıyor. Modernizmin kutsal mekanı, bugün artık bir tapınak değil; geleceğin provasının yapıldığı bir deney alanı, zamanın kendisini mimari bir malzeme gibi kullanan bir yapı. Ve belki de gelecek artık uzak değil; “şimdi”nin içinde filizleniyor. Az ama çok sesli; sade ama çok katmanlı.
Sonuçta Festival of Future Nows, yalnızca geleceği tahayyül eden değil; modernizmin bugüne yansımış ideallerini eleştirel biçimde yeniden okuyan bir sergi olarak karşımıza çıkıyor!





