Tate Evi

Mimari Tasarım
MATERIA

Proje Yeri
Oaxaca, Meksika

Tamamlanma Tarihi
2024

Fotoğraflar
Jaime Navarro

MATERIA tarafından Meksika’da tasarlanan Tate Evi, doğal çevreyle uyumlu açık ve kapalı alanlar yaratırken, yerel malzemeler ve geleneksel inşaat teknikleriyle mekanın görsel ve işlevsel dinamiklerini güçlendirerek, çevresiyle bütünleşen bir deneyim sunuyor.

Tate Evi’nin tasarımında, “yer” duygusu yaratmak ana hedef olarak belirlenmiş ve bu alanın iyice anlaşılması ile mümkün olmuş. Ev, dayatılan bir nesne olarak değil, bağlama özgü doğal olayları ve tezahürleri ortaya çıkarmak için bir araç olarak algılanıyor. Modüllerin yerleşiminde; açık alanların düzenlenmesine, içlerinde patikalar oluşturulmasına ve inziva alanları yaratılmasına öncelik veriliyor. Bu tasarım, açık ve kapalı alanları birbirinden ayıran sınırları tanımlayarak yer algısı deneyimini geliştiriyor.

Tate Ev’i için üç farklı tipe sahip bahçeler tasarlanmış. İlk bahçe tipi, yaşam alanından okyanusa kadar uzanan geniş ve engelsiz bir açık bahçe olarak tanımlanmış. Bu bahçe, doğal bir kumul şeklinde tasarlanmış ve çevreyle uyum içinde, açık bir alanda yer alıyor. İkinci bahçe tipi, komşu mülklerden ayrılarak, mahremiyeti sağlamak amacıyla tasarlanmış. Mülkün yan taraflarında yerli tropikal ağaç türlerinden oluşan yoğun bir yeşillik tabakası yer alıyor. Bu yeşil alan, görsel bir bariyer işlevi görerek mahremiyetin korunmasına katkı sağlıyor. Üçüncü bahçe tipi ise, projede merkezi bir konumda yer alan bir çöl botanik bahçesi. Bu bahçe, bölgeye özgü endemik bitki türlerinin sergilendiği bir alan olarak tasarlanmış. Bitkilerin yerleştirilmesi ve seçimi, pavyonları birbirine bağlayan yollarla uyumlu olacak şekilde yapılmış. Bitkiler arasında agavlar, kaktüsler, bromeliadlar gibi bitkilerinin yanı sıra, copal, guayacán gibi ağaçlar da yer alıyor. Bu bitkiler, mevsimsel döngülerine göre çiçek açma, renk değiştirme ve dokusal farklılıklar göstererek bahçenin görsel ve doğal çeşitliliğini artırıyor.

Pavyonun tasarımının, Oaxaca’nın zanaatkarlığının tektonik bir tezahürünü yaratılması amaçlanmış. Yerel malzemeler ve basit inşa sistemlerinin kullanılması ile dokunsal bir ifade oluşturulmuş. Proje boyunca yığma yapı elemanları yatay bir eksende yer alıyor ve bu yapı elemanları döşeme üstünde bir sınır oluşturarak yaşanabilir alanları sınırlıyor. Yapının hacimleri ve taş duvarlar, binayı görsel olarak çevresindeki araziyle bütünleştirerek arazinin bir parçası gibi görünmesi sağlanmış. Yapılar arasındaki boşluklar geleneksel inşaat teknikleri ile ahşap ve palmiye ağacı kullanarak yapılan palapalar (yerel yapı elemanları veya yapılar) ile kaplanmış.

Böylelikle pavyonlar, bahçeyi çevreleyen ve ona özgü bir atmosfer sağlayan teraslar ile ilişkilendirilmiş. Pavyonlar arası etkileşim sürekli değişen ışık ve gölge etkileriyle dinamik bir görsel deneyim oluşturuyor. Beton, taş ve ahşap gibi farklı malzemeler, aralarındaki boşluklar ve derzlerle birbirine bağlanarak yerleştiriliyor. Böylelikle malzemeler birbirine sıkıca bağlanırken aralarındaki farklılıklar ve birleşim noktaları yapının estetik ve işlevsel dinamiğine katkı sağlıyor.
Projenin merkezindeki pavyon, tasarımda kalıcı ve temel bir öğe olarak vurgulanmış ve bu merkezi pavyon ”kalıcılık eşiği” olarak adlandırılmış. Bu pavyon, kamusal ve sosyal alanlara ev sahipliği yaparak çevresiyle güçlü bir bağ kuruyor. Gölgenin ana kaynağı olması, sıcak ve güneşli bir iklimde, kullanıcılar için korunaklı bir alan sağlamış. Kumul ve botanik bahçesiyle görsel ve fiziksel ilişki kurarak doğal çevreyle uyum içinde tasarlanmış. Pavyonun batı tarafında Pasifik Okyanusu’nun ufkunu, doğusunda ise Oaxacan dağlarının kenarını çerçeveleyen büyük bir pencere, hem görsel bir manzara sunuyor hem de mekanın çevreyle bütünleşmesini sağlıyor. Bu pencere aracılığıyla, proje hem yakın hem de uzak çevresiyle bütünleşiyor, doğayla iç içe bir deneyim sunuyor. Son olarak, projede yer alan ara boşluklar, inzivaya davet eden odalara geçişi sağlayan eşikler gibi işlevsel tasarım unsurları içeriyor. “Oculus” (göz pencere) aracılığıyla gelen ışığın beton döşemede haritalanması, hem görsel hem de sembolik bir anlam taşıyor. Bu tasarım, ışığın mekanla olan etkileşimini vurgularken, insanları düşünmeye, gözlemler yapmaya teşvik ediyor.