20. Yüzyıl Başlarında Riga’da “Art Nouveau” Üslubu

Doç. Dr. Oya Şenyurt

Bu makalede, 20. yy’ın başlarında Letonya’nın başkenti Riga’nın mimarisinde önemli bir etki bırakan ve farklı bir uygulama bulan Art Nouveau üsluplu yapılar, kente 2016 yılında yapılan gezi sırasında elde edilen görseller ışığında değerlendirilmiştir. Art Nouveau üslubunun etkili biçimde uygulandığı bazı Avrupa ülkelerine göre merkez dışında kalan ve çoğu zaman gözden kaçan Riga’daki yapı örnekleri; yerel etkiler ve ülkenin geleneksel mimarlık yaklaşımı bağlamında incelenmiştir.

1. Riga’da 19. yy Sonu Üslupları ve Mimarlara İlişkin Genel Bir Değerlendirme

Letonya ya da resmi adıyla Letonya Cumhuriyeti, Kuzey Avrupa’da yer alan bir ülkedir. Kara sınırlarını kuzeyde Estonya, güneyde Litvanya; doğuda ise Rusya Federasyonu ve Belarus ile paylaşmaktadır. Aynı zamanda Letonya, İsveç ile denizden sınırdaştır. Ülkenin en büyük şehri ve başkenti Riga’dır. Riga resmi olarak 1201 yılında Haçlı Seferleri’ni takiben Piskopos Albert tarafından kurulmuştur. Ancak, Riga’nın tarihi, ilk yerleşmelerle 2. yy’a dayanmaktadır (li.lv/upload/files). Dinamik bir siyasi tarihe sahip olan Riga’da, çeşitli dönemlere ait yapılar, cephelerindeki plakalar aracılığıyla kentin mimarlarına ilişkin bazı bilgiler verirler. Çoğu restorasyonlar sonrasında eklenen bu mimar ad yazıtları, kentle ilgili araştırma yapmak isteyen meraklılar için önemli bir yol göstericidir. Genel olarak kentteki mimari mirasın restorasyonu konusunda yavaş davranıldığı konusunda kaynaklarda bazı bilgilere rastlanmaktaysa da; 2016 yılının sonunda kente ilişkin izlenimlerin farklılaştığını ve kentteki yapıların korunması konusunda titiz ve itinalı adımların atıldığını söylemek yanlış olmayacaktır (Resim 1, 2, 3, 4).

Kent, Ortaçağ’dan kalan “eski kent” ve 19. yy’ın ortalarından sonra inşa faaliyetleriyle yerleşime açılan “yeni kent” olarak adlandırılan iki ana bölge  çerçevesinde değerlendirilebilir. Özgürlük Anıtı, St. John Kilisesi, St. Peter Kilisesi, Karakafalılar Evi (Büyük Lonca) ve bu yapının cephesinin açıldığı Riga kent meydanı, Riga Dome Katedrali, Riga Şatosu, Üç Biraderler Evleri, St. James Katedrali, Parlamento Binası, İsveç Kapısı, Powder Tower (Letonya Savaş Müzesi) ve Kedili Ev (Resim 5) gibi tarihi yapılar; eski kentin çeperini oluşturan önemli duraklardır (Harita 1).

Riga’nın kültürel yaşamının zenginliği ve dinamizmi her dönem karekteristiktir. Letonya’ya 800 yılı aşkın süredir başkentlik yapmış olması dolayısıyla da kentin farklı ve uluslararası alanda kabul görmüş bir mimari mirasa sahip olduğu saptanmaktadır. 19. yy sonları ve 20. yy başı Riga tarihinde ekonomik gelişimin canlı dönemlerinden biridir ve bu durum kentin kültürel ve mimari alandaki zenginliğinin zirveye ulaşmasına neden olmuştur. Bu noktada, mimariyi etkileyen unsurların yalnızca 19. yy’ın sonundaki ekonomik ve toplumsal gelişimler ve değişimlerle sınırlı olmadığını söylemek gerekir. Aynı zamanda geleneksel, tarihsel ve dekoratif değerler de bu dönemde mimaride etkili olmuştur. 19. yy sonu ve 20. yy başlarında Riga’daki şehir plancıları ve tasarımcılarının çoklu katılımıyla modernist yaklaşımların, radikal avangardı yarattığı kaydedilir (Tolloczko; 2015, s.63). Bu dönemde çeşitli mimari üsluplara ait yapılar kent içinde dağınık olarak varlık gösterir. Bu üsluplar içinde Neo-Klasik, Neo-Gotik, Eklektik yapılar dikkat çekmekle birlikte; Art Nouveau üslubunun da bazen söz konusu tarihselci üsluplarla birlikte kullanıldığı görülmektedir.

Özellikle Neo-Gotik ve Art Nouveau üsluplarına ait süsleme öğelerinin birbirleriyle ilişkili olarak bir yapı cephesinde değerlendirilmesi ve hattâ bu öğelerin halk kültüründe gelişen süsleme öğeleri ile ilişkilenmesi; mimarlık ortamında Riga’ya özgü “Ulusal Romantizm”in gelişmesini olanaklı kılmıştır.  Öteki yapılara genel olarak göz attığımızda; Aspazijas Bulvarı’nda yer alan Letonya Ulusal Opera Binası ile Valdemara Caddesi üzerindeki yapılar içinde Neo-Klasik üslup özelliklerine sahip olan örnekleri görmek olanaklıdır. Bu yapılar kente egemen olan “Milli Romantik” ve “Art Nouveau” üsluplarından etkilenmeden, antik mimarlık özelliklerini belirgin biçimde yansıtmaktadır. Söz gelimi, Letonya Ulusal Opera binası üçgen alınlıklı ve iyonik sütun başlıklı girişi ile “Neo-Klasik” bir örnektir (Resim 6).

2. Riga’da “Art Nouveau”

Riga’da Art Nouveau yapılar, Alberta ve Elizabetes Caddeleri çevresinde “Konsolosluk binaları”nın yakınında ve eski kentin dışında inşa edilmiştir. Kenti ikiye bölen Daugava Nehri (Batı Dvina) (Harita 2) “eski kent” ile Art Nouveau binaların yoğun olduğu “yeni kent” arasında doğal bir sınır oluşturmuştur.

S. Grosa’ya göre, Art Nouveau’nun 1899 yılından kısa süre önce Riga’da ortaya çıkmasının birinci nedeni, “özel ilişkiler ve yurt dışındaki bilginin elde edilişindeki mükemmelliktir”. Dekoratif sanatları bilen mimar ve ustaların Riga’ya gelmeleri ve deneyimlerini paylaşma şansını yakalamaları “Art Nouveau” üslubunun Riga’da yayılması için önemli bir etkendir. İkinci olarak ticari yapıların inşaları Riga’da Art Nouveau üslubunun tanınmasında önemli bir rol oynamıştır. Sözgelimi, 1901 yılında mimar Carl Felsko tarafından tasarlanan “Jaksch&Co”nun görkemli binasının açılışı ile kentte farklı bir görsel etki yaratıldığına şüphe yoktur. Bu etkinin oluşumu bir Alman Şirketi olan “Villeroy&Boch”un ürettiği mozaiklerle yapının cephesinin kaplanmış olmasından kaynaklanır. Üçüncü olarak, Art Nouveau’nun Riga’da tanınmasında yabancı sergiler ve dergilere ait resimli baskılar etkili olmuştur (Grosa; s.1-9).

Riga Art Nouveau’sunun Fransa ve Belçika Art Nouveau’su örneklerinden farklılaştığı ve çoğu bina süslemelerinin “Jugendstil” ve “Secessionstil” ile yakın ilişkili olduğu söylenebilir. Renate Caupale göre, hem Letonya’da hem de Bohemya’da 20. yy’ın başlarındaki mimari eğilimin Alman ve Avusturya geleneği ile bağlantısı, özellikle Avusturya’daki Otto Wagner’in mimarlık okuluyla ilişkilidir  (Caupale, s. 51). Bilindiği gibi, gerek “Jugendstil” ve gerekse “Secessionstil”e sahip tasarımlar, Fransa ve Belçika’daki eğrisel mimari formlar ve süsleme öğelerinden daha çok, geometrik niteliğe sahiptir. Bu bağlamda, Z. Tolloczko “Jugendstil” uygulamaları içinde gerek Krakov gerekse Riga mimarisinde görülen sanatsal araçların yakınlaşmasını değerlendirerek, Riga’da Teatra Caddesi’nin köşesinde 9 numarada yer alan (Resim 7), H. Scheel ve F. Scheffel tarafından tasarlanan çok işlevli bir yapının üzerinde yer alan “endüstri, ticaret ve nakliye ticareti”nin metaforu olarak görülen “dünya” figürüne dikkat çeker (Tolloczko, 2015). Tolloczko’nun (2015) Krakov-Riga kentleri mimarisindeki benzerlikleri “Jugendstil”e bağlamasındaki en önemli neden, simgesel olarak kullanılan “dünya” figürünün Almanya’da da var olması dolayısıyladır. Söz gelimi, Bernhard Sehring ve L. Lachmann’ın Almanya’da inşa ettikleri Tietz Department Mağazası’nın çatısına çapı dört metreden daha büyük bir kürenin yerleştirildiği ve gece aydınlatıldığı bilinmektedir (Gössel ve Leuthäuser; 2005, s.80).

Bununla birlikte, süs öğeleri içinde büyük ölçüde antik Mısır, Asur ve Maya sanatlarına ait göndermeler, masonik süslemeler, güneş motifleri ve abartılı antropomorfik (insan biçimcilik) figürlere ağırlık verilmesi, Riga Art Nouveau’sunu farklılaştıran asıl kaynaklar olarak düşünülür. Bu nedenle Alman “Jugendstil”ine yakın duran bir yaklaşımla birlikte, mimarların kendine has yaratımlarının ön plana çıktığı, özgün bir Art Nouveau’dan söz etmek olanaklıdır. Bu özgün yaratımlar içinde Mikhail Eisenstein, üslubu ile kent mimarisine biçim veren mimarlar arasında önemli bir yer edinmiştir. Özellikle 1903 yılında Çarlık Rusyası’nın yüksek rütbeli görevlilerinden A. Lebedinsky’nin evinin giriş kapısı önünde yer alan, antik Mısır pilonları ve iki ejderha figürü, antik dönem mimarlıkları ile yeni yaratımları birleştiren önemli bir denemedir.

Bu noktada, Riga’da Art Nouveau üslubunun en sıra dışı örneklerini, kendi özgün fikirleriyle harmanlayan bir mimar olarak Mikhail Eisenstein’dan söz etmek yerinde olacaktır. Mimarın kişisel arşivinin 20. yy’da ülkenin içinde bulunduğu siyasi karışıklık nedeniyle ortadan kaybolması nedeniyle, araştırmacılar mimar hakkındaki bilgilerin önemli kısmını, oğlu Sergei Eisenstein’dan derlemiştir. M. Eisenstein 1867 yılında Alman Yahudisi bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. 1893 yılında, 26 yaşında St. Petersburg’da inşaat mühendisliği eğitimi almıştır. Okulu bitirdikten dört yıl sonra St. Petersburg’un zengin ailelerinden birinin kızı olan Julia Ivonar Konecka ile evlenmiştir. Ailesinden önemli miktarda çeyiz alan Julia, Mikhail Eisenstein ile Riga’ya yerleşir. 20. yy’ın başında Eisenstein eşi ile Riga’ya geldiğinde, Riga hızlı bir gelişim içine girmiştir. Riga bu dönemde Rus İmparatorluğu’nun Moskova, St. Petersburg, Kiev ve Varşova’dan sonra beşinci büyük kentidir (Silıs, s.9-10). 1898 yılında çiftin oğulları Sergei dünyaya gelir. 1909 yılında Mikhail’in eşiyle arasında uzun zamandan beri devam eden huzursuzluk işini etkilemeye başladığından eşinden boşanır ve Julia ailesinin yanına St. Petersburg’a döner (Silıs, s.6, 8). 1915 yılında Mikhail, kendi yolundan gideceğini umarak, oğlunu St. Petersburg’a inşaat mühendisliği eğitimi alması için gönderir. Kendisi ise 1917 yılına kadar Riga’da kalır. 1918 yılında Rus Savaşı sırasında kraliyet ordusunda mühendis olarak görev alır. Oğlu Sergei’nin gönüllü olarak Bolşevik karşıtlığına katılmasıyla, baba-oğul arasında kırılgan olan ilişki tümüyle kopar. Mikhail, kral taraftarlarının bozguna uğraması ile Berlin’e kaçar. Burada Rusya’dan kaçan entelektüel bir grubun içine dahil olduğu bilinmektedir. 1919 yılında burada Elizabeth Michelsohn ile evlenir. 1920 yılında ölen Mikhail Eisenstein, Tegel’de, Rus Ortodoks Kilisesi mezarlığında yakılır. Oğlu Sergei ise babasının ölümünü üç yıl sonra öğrenir (Silıs, s.70).

Mikhail Eisenstein’in çalkantılı yaşamı boyunca kendine has üslubunun ortaya çıkardığı ürkütücü masklar (Resim 8), Mısır mimarisine ilişkin öğeler (sfenks, pilon gibi) (Resim 9), renkli çini süslemeler dışında, kaynakları kesin olarak ortaya konulmamakla birlikte, öteki mimarlar tarafından geliştirilen birkaç süsleme yaklaşımı, Art Nouveau üslubunun genel süsleme olanakları çerçevesinde Riga’da kullanılmıştır. Söz gelimi, Škunu Caddesi’nde yer alan ve mimarları H. Scheel ve F. Shefeel tarafından 1902 yılında inşa edilen bir yapıdaki “pergel-gönye”den oluşan motif bina sahiplerinin mi yoksa mimarların mı fikridir bilinmemekle birlikte; masonik göndermeler taşır. Ancak, masonluğun resmi olarak 1822 yılında Rus İmparatorluğu’nda yasaklanması ve bu yasağın 1905 yılına kadar sürmesi nedeniyle bu tip süsleme öğelerinin ortaya çıkmasında kısıtlamalar olduğu göz önüne alındığında “masonik” gönderme amaçlı yapılıp yapılmadığı hakkında kesin bir yargıya varmak güçleşmektedir (Grosa; s. 5). Antropomorfik denemeler ise (Resim 10) bir binadan ötekine tekrar edilmiş gibidir. Yunan mimarisinde önemli bir yer edinmiş olan ve taşıyıcı sütun olarak kullanılan “atlanta” ve “karyaditler”, kirişin verdiği ağırlığı taşımanın zorluğunu gösteren yüz ifadeleri ile dikkat çekicidir. Kimi zaman tam, kimi zaman yarım olarak çeşitli biçimlerde tekrarlanan kadın ya da erkek vücutlarına ilişkin yüksek kabartmalar ya da heykeller büyük olasılıkla bina inşası talebinde bulunan müşterilere göz alıcı geldiği için tekrarlanmıştır. Bununla birlikte, 1907’den sonra “düşey Art Nouveau” üslubunun Riga’da ön plana çıktığını da kaydetmek gerekir. Bu eğilim cephe tasarımında düşey öğelerin vurgulanmasıyla kendini göstermiştir. Bunlar temelde iyi eklemlenmiş çıkma pencereler ile çoğu kez pencere sırasını kesen ve birkaç kat boyunca uzanan profilli düşey silmelerdir (Krastinš; 2005, s.88).

Öte yandan, 20. yy başında “Art Nouveau” üslubunun özellikleri doğal malzemelere talebi yükseltmiştir ve Letonya’nın soğuk ve puslu ikliminin verdiği durağanlığın yapı cephelerinde yarattığı donukluk, kent ortamında var olan binaların duyusal etkilerinin artırılmasına yol açmıştır. Bu yaklaşım büyük ölçüde İskandinav eğilimi içinde yer edinen “Ulusal Romantizm” akımından kaynaklanır ve “Art Nouveau” ile ilişkili olarak iki üslubun kaynaşmasını sağlar. Riga’da iç mekânlar arasında tarihselci üsluplarla birlikte tasarlanan ve Letonya güzel sanatlarına ilişkin ürünlerin taçlandırdığı Letonya Milli Sanat Müzesi’nin iç mekânları (Resim 11-12), “Art Nouveau” üslubunun önemli bir temsilcisidir. Uluslararası mimari proje yarışması sonucunda yenilenen yapıya, yapılacak müdahalelere önemli kısıtlamalar konulmasına karşın, bodrum kat ekleri yapılmasına ve tarihi ahşap çatının oldukça zayıf bir strüktüre sahip olması nedeniyle, hem fiziksel hem de işlevsel değişikliğe uğramasına engel olunamamıştır.

Riga’da “Art Nouveau” üsluplu kamusal binalar dışında apartmanlar yalnızca sanatsal ve mimari özellikleriyle değil, aynı zamanda gayrimenkul yatırımlarına ilişkin gelişimi desteklemeleri nedeniyle de mimari miras içinde önemli bir yer tutar. Riga’daki “Art Nouveau” üsluplu binaların çoğu apartmandır ve kiralık daireleri içerir. Daireler 6-7 odalıdır ve bu boyuttaki daireler caddeye bakan geniş yapılardır. Daha küçük metrekareye sahip olanlar ise avlulu apartmanlardır. 20. yy başında orta sınıf apartman sahipleri öteki orta sınıf üyelerine ve çalışan kesime apartman dairelerini kiraya vermişlerdir. Hem evsahipleri hem de kiracılar İkinci Dünya Savaşı’dan şiddetli biçimde etkilenmiştir. Bu dönemde ailelerin çoğu ya Sibirya’ya sürülmüş ya da Batı ülkelerine göç ettirilmişlerdir. Sovyet rejimi döneminde Riga’da kalanlar ise bir odaya sıkışarak ya da bir daireyi bölümleyerek “komünal daire” haline getirmek zorunda kalmışlardır (Anteniške, 2013). 1970’lerde mimari mirasın farkına varılmasıyla apartmanlar  tadilat görmeye başlamıştır. Bunun bir örneği Riga Art Nouveau Müzesi’dir. Bu bina da 1903 yılında Konstantin Pekšens tarafından Art Nouveau tarzında bir apartman olarak tasarlanmıştır (Resim 14-14a). Sonradan müzeye dönüştürülen binanın giriş katındaki dairede mimar Konstantin Pekšens yaşamıştır (Şekil 1). Ayrıca, Letonya’da Art Nouveau tablolar yapan ünlü ressam Janis Rozentals’in eserlerine ilişkin sergi, 1973 yılında ressamın bu apartmanda yer alan dairesi ve stüdyosunda sergilenmeye başlanmıştır (Resim 13). J. Rozentals, K. Pekšens ile işbirliği içinde apartmanın merdiveninin altına, duvarlara ve tavanlara “Art Nouveau” üsluplu  süslemeler yapmıştır (Resim 15).

Sonuç

Oldukça değişken olan siyasi tarihi, Riga’da farklı üsluplara sahip pek çok yapının ortaya çıkmasını sağlamıştır. 19. yy’ın sonları ve 20. yy’ın başlarında bütün Avrupa’da etkili olan “Art Nouveau” üslubu ise Riga’da “eski kent” ve “yeni kent” arasında doğal bir sınır oluşturan Daugava Irmağı dışında kenti ikiye bölmüş gibidir. Ortaçağ’dan kalan yapıların yeniden yapımları nedeniyle “eski kent” Neo-gotik üsluplu yapılarla karakterize olmuşken, “yeni kent” ise “Art Nouveau” tarzına sahip apartmanlarla kimlik kazanmıştır. Mimarlıkta “Ulusal Romantizm”in etkisiyle Riga’da Art Nouveau üslubu öteki Avrupa kentlerinden farklı yerel özelliklere sahiptir ve Avrupa’da Art Nouveau üslubunun ünlü mimarlarının uygulamalarından uzak bir başkentin mimari mirası olarak literatürde çoğu zaman göz ardı edilmiştir.

Kaynaklar

  • Anteniške, A.; “Art Nouveau Buildings of Riga for the Future”. CDF International Congress, Barselona, 2013.
  • Caupale, R.; “Art Déco and Neoclassicism in 1900-1930 Architecture Examples from Latvia, Poland and Czechoslovakia”, 51-58, www.gdynia.pl/g2/2012.
  • Gössel, P.; Leuthäuser, G.; “Architecture in the 20 th Century”, C. 1, Köln: TASCHEN, 2005.
  • Grosa, S.; “Motifs of Art Nouveau Décor in Riga and Their Sources”, http://www.artnouveau-net.eu/, s. 1-9.
  • Krastiš, J.; “Riga’da Art Nouveau Mimarlığı, Avrupa’dan İstanbul’a Yeni Sanat: 1890-1930”, ed. Yıldız Salman, İstanbul : Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, 83-92, 2005.
  • Silıs, M.; “Mikhail Eizenstein: Master of Riga Art Nouveau”, Madris, Riga, t.y.
  • Tolloczko, Z.; “At the Confluence of Art Nouveau and Eclectic Early Modernism in Riga’s Metropolitan Architecture”, Technical Transactions Architecture 10-A, 52-72, 2015.
  • “Many Faces of Riga”, li.lv/upload/files Erişim: 20.11.2016.

*Oya Şenyurt, Doç. Dr.

Kocaeli Üniversitesi MTF Mimarlık Bölümü