Gelecekte insan eliyle yaratılmış bir algoritmanın, tıpkı bir mimar gibi bütün parametreleri hesaba katarak bir tasarım ortaya koymasının mümkün olup olamayacağını henüz bilemesek de, teknolojinin mimarlığın üretim biçimlerine köklü değişiklikler getireceği de yadsınamaz bir gerçek. Sanal gerçeklik, robotik ve yapay zeka gibi yeni teknoloji alanlarının mimarlığı ve mimarlığın üretim biçimlerini nasıl değiştirebileceğini mimarlara sorduk…
Derleyen: Ekin Öztürk, Mimar
Bilim kurgu filmlerinin ve distopyaların popüler konuları olan yapay zeka, sanal gerçeklik ve robot teknolojileri zaman geçtikçe kurgu olmaktan çıkıyor. Endüstri 4.0 devrimiyle birlikte gelişen nanoteknoloji, biyoteknoloji, genetik, 3D yazıcılar, robotik ve yapay zeka gibi alanlar, bir yandan yeni iş sahaları yaratırken öte yandan da birçok iş kolunu yok olma tehlikesiyle baş başa bırakıyor.
Economist dergisinde yayınlanan bir araştırma, 2037 yılında bugün insanlar tarafından yapılan işlerin %47’sinin -üniversite eğitimi gerektirenler dahil- robotlar tarafından yapılacağını vurguluyor. Dünya Ekonomik Forumu, 2015 ve 2020 yılları arasında yapay zeka, robotik, nanoteknoloji ve öteki sosyo-ekonomik etkenlerin insan çalışanlara duyulan gereksinimin yerine geçeceğini ve dünya çapında 7,1 milyon işin kaybedileceğini tahmin ediyor.
2016 Dünya Ekonomik Forumu’nda yayınlanan “The Future of Jobs” raporuna göre 2020 sonlarında bilgi-işlem, matematik, mühendislik ve mimarlık alanlarında somut gelişmeler göreceğiz. Gelişmekte olan piyasalarda orta sınıfın yükselmesi, iklim değişikliği, 3D baskı teknolojileri gibi etkenler, bu beklenen gelişmelerin nedenlerinden… Öte yandan, 2013 yılında Oxford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre ise otomasyonla birlikte 700 iş kolunda artık insana gereksinim duyulmayacağı tahmin ediliyor. Mimarlığa dönecek olursak, mimarların % 1.8 oranı ile stilistler (% 2.1), uzay mühendisleri (1.7), küratörler (% 0.7), mikrobiyologlar (% 1.2), makyaj sanatçıları (% 1), antropologlar (0.8) ve koreograflar (0.4) ile birlikte, en düşük oranlı “yerinin alınması beklenen” meslek gruplarından olduğunu görüyoruz.
Her ne kadar otomasyon ve yapay zeka şu an için mimarların yerini alacakmış gibi görünmese de bu, mimarlığın ve üretim biçimlerinin uzak olmayan bir gelecekte köklü değişimlerden geçmeyeceği anlamına da gelmiyor. Örneğin, bilgisayar yazılımları bazı sıkıcı ve tekrarlayan işlemleri ortadan kaldırıp üretimi optimize edecek, ama aynı zamanda da mimari ofislerin küçülmesine neden olacak. Her seferinde daha karmaşık projeler geliştirmek için daha az mimara gereksinim duyulacak.
İlk akla gelen bu yeniliklerin ötesinde teknolojinin sanal gerçeklik, robotik ve yapay zeka gibi yeni sahalarının mimarlığı ve mimarlığın üretim biçimlerini nasıl geliştireceğini mimarlar YAPI Dergisi için yorumladı.
ALİ MANÇO
Manço Mimarlık
Konuyu mimarlık özelinde ele alacak olursam aklıma gelen başlıca orta ve uzun vadeli öngörüleri aşağıdaki gibi özetleyebilirim:
•Neredeyse bütün yapı elemanları prefabrike olacağı için mimari tasarım gittikçe daha fazla endüstriyel tasarıma benzeyecek. Bütün yapı bileşenleri çok daha standardize boyutlarda ve ayrıntılı olarak ele alınacak.
•Çok derin ve karmaşık bilgi birikimini içerecek yapı bilgi modellerini oluşturmak ve yönetmek başlı başına eğitimi verilen bir meslek dalı haline gelecek. Mimari projeler yalnızca kavramsal tasarıma odaklanan mimarlar ile onların tasarımlarını robotik üretime uyarlayan modelleme ekiplerinin işbirliği ile ortaya çıkacak.
•Gerek tasarım gerekse de yapım işi coğrafyadan tamamen bağımsızlaşacak. Projenin yeri ve programına ilişkin her tür veriyi işleyen yapay zekâ yazılımları dünyanın herhangi bir yeri için yapılacak mimari tasarımları optimize edecek.
•Mimari tasarım gittikçe daha fazla veriye ve yapay zekâya bağımlı hale gelecek. Mimarların kişisel yetenek ve tanınırlıkları önemini yitirirken daha derin veri tabanlarına ve bunları işleyip yorumlayacak teknolojilere erişimi olan mimari bürolar öne çıkacak.
•Bildiğimiz anlamdaki yükleniciler ortadan kalkacak. Yapı modelleme uzmanlarınca robotik üretime uyarlanan mimari tasarımlar yeni nesil robotik inşaat firmalarının tesislerinde yapı elemanları haline getirilerek kara, hava ya da deniz yoluyla sahaya gönderilecek ve orada yine robotlarca bir araya getirilecek. Bunu başarmak için gerekli finansman ve Ar-Ge kaynaklarına sahip büyük teknoloji firmaları bugün nasıl otomotiv sektörünü dönüştürüyorlarsa yarın yapım sektörünü de benzer biçimde dönüştürecekler.
•Yapı elemanlarının robotlarca hatasız boyutta üretilebilmesi ve yine robotlarca şantiyede sorunsuzca birleştirilebilmesi adına saha ölçümleri çok daha hassas ve ayrıntılı hale gelecek. Mimari tasarımlar, her tür topografik ve jeolojik bilgiyi içeren karmaşık saha modelleri üzerinden geliştirilecek.
•Mavi yakalı şantiye istihdamı zaman içinde tamamen ortadan kalkacak. Mimar ve mühendisler şantiye deneyim ve uzmanlıklarını sahada kullanmak yerine yazılım uzmanları aracılığıyla veri tabanlarına aktaracaklar. Toplanan bilgi birikimi belli bir derinliğe erişip yapay zekâ ile doğru tasarımlara dönüştürülebilir hale geldikten sonra beyaz yakalı şantiye kadrolarına da gereksinim kalmayacak. Mimarlık ve mühendislik etkinlikleri bütünüyle gerçek ortamdan sanal ortama kayacak. “Yerinde çözümler” tarihe karışacak, yapıların bütün inşa süreci baştan sona bilgisayarda kurgulanacak.
•Sanal gerçeklik ve arttırılmış gerçeklik teknolojileri tüm alışılmış tasarım ve sunum biçimlerini değiştirecek. Mekânlar daha tasarım aşamasında deneyimlenerek geliştirilecek.
•Yapılar, çevreleri ve kullanıcıları ile ilgili her tür veriyi toplayan, depolayan, birbirleri ile ve merkezi veri tabanları ile paylaşan “sunuculara” dönüşecek. Kentler ve yapılar çok daha doğru tasarlanabilir ve yönetilebilir hale gelirken bildiğimiz anlamda mahremiyet de tamamen ortadan kalkacak.
•Nanoteknolojinin ve mini işlemcilerin yapı bileşenlerine entegre edilmesi ile birlikte durağan yapı yüzeyleri çevresine tepki veren aktif elemanlara dönüşecek. İklimlendirme ve aydınlatma sistemleri çok daha enerji etkin ve konforlu hale gelecek.
•Robotlar birçok görevi üstlenmeye başlamaları ile birlikte insan dışı yapı kullanıcısı konumuna gelecekler. Bugün fabrikalar, enerji ve bilişim tesisleri gibi yapı türlerinde mimarların önüne gelen “makineler için mekân tasarımı” sorunsalı her tür yapıda karşımıza çıkmaya başlayacak.
•Otonom araçların gelişmesi ve yaygınlaşması ile araç sahipliği ve ulaşım altyapısı kökten bir değişime uğrayacak. Kendi kendini en uygun konumlara park eden araçlar sayesinde açık alanlarda ve yapı içlerindeki otopark alanları yeni işlevler kazanacak ya da ortadan kalkacak.
ALİ OSMAN ÖZTÜRK
A Tasarım Mimarlık
Teknolojinin yardımıyla ilerlemenin nasıl olacağını şimdiden öngörmek zor… İlk yerleşimlerden bu yana üretim ve yapım birlikte eşzamanlı olarak gelişti. Yaşam biçimi de üretimle uyumluydu. Geçmişe bakarak bu değişimin hangi hızda olduğunu kavrayabiliyoruz. Şimdi her şey çok hızlı değişiyor ve değişmeye devam ediyor. Sürekli arayış ve gelişim içinde olma durumu evrende yaşamanın temeli gibi… Yoksa her şey başlangıçtaki gibi kalırdı. Uzay dışı varlıkları araştıran bilim insanlarının araştırmaları da, başka evrenlerde yaşam arayışları da kuşkusuz devam edecek ve birçok bilinmeyen gün yüzüne çıkarılacak… Sınırlarını bilemediğimiz yerlerde yeni yaşam alanları oluşturulacak. Kullandığımız çizim programları bilmediğimiz geometrileri tanımlayacak…
Şimdi içinde bulunduğumuz ortam üzerine geriye dönük bir değerlendirme ile bazı şeyler söylemek mümkün… Yüz yıllar öncesinin çizim araçları nasıl bir değişim geçirdi. Bugün gelinen noktada inanması hayli güç üretim biçimleri vardı. Çizimler, kopyalama teknikleri, el çizimi ile yapılan üç boyutlu görüntüler… Yüzyıl içinde bütün bu üretimler çok hızlı bir değişim geçirdi.
Arayış ve gelişim içinde olan insan tasarımı yapay zekâ, bileşenleri çok da karmaşık bir süreç olan mimari tasarımı nasıl yönetecek bilemiyorum. Program yazılımları gelişimini öngörebiliyoruz. Mimarlık çok zihinsel bir eylem… Yapay zekâ ile tasarımın duygu boyutu yönetilebilecek mi? Üretim araçları hayal edebilmenin, sınırlarına ne kadar yaklaşacak? İnsanın ruh ve duygu dünyasının yerine geçecek bir tanımlamadan söz etmek bana göre şimdilik zor görünüyor. Teknolojinin olanakları kuşkusuz zamanı daha iyi kullanmamızı sağlayacak. Yirmi yıl içinde deneyimledik. Kıtalararası teknik toplantılar yer değiştirmeden online yapılabiliyor. Evrende üzerinde yaşadığımız tek dünyanın bir bölümü yenilikleri araştırıp, tartışacak, kullanacak, geliştirecek. Ya seyredenler, ya hiç bilmeyenler nasıl bir değişimle karşı karşıya gelecek? Bilinmezliklerle dolu bir süreç…
AYDAN VOLKAN
Kreatif Mimarlık
Sanal gerçeklik çoktan mimari sunum teknikleri içinde yerini aldı. Pek çok ofis ve yatırımcı tasarladıkları ya da sattıkları mekânları kullanıcılarına inşa edilmeden önce içinde göz gezdirebilecekleri şekilde sunabiliyor artık. Maket üretimleri için 3 boyutlu yazıcılar ve yeni üretim teknikleri ile çok daha hızlı ve hassas maketler üretebildiğimiz gibi daha önce üretilmesi mümkün olmayan formlar bu teknolojilerle üretilebilir hale geliyor. Parametrik tasarımın dayandığı bu teknolojilerle neredeyse yeni bir mimari akım doğdu.
BIM ise artık yeni standart haline geldi. Bu durumdan kaçınmamız pek mümkün değil sanırım. Artık malzeme, detay ve ürün kütüphaneleri arasından seçilenlerle tasarım ve uygulama çizimleri yapılıyor. Bu kadar standartlaşmaya pek sıcak bakmasam da şartlar sizi buna zorluyor.
Ancak yapay zekânın yakın ya da uzak zamanda mimari tasarımda insan faktörünü devre dışı bırakacağını sanmıyorum. Bazı mimari üretimler için bu geçerli olabilir, örneğin standartlaşmış endüstriyel binalar, hızlı üretilen afet konutları ya da benzin istasyonları gibi işlevleri ve işleyişi çok değişmeyen yapılarda yapay zekâ ile tasarım ve üretim gayet mümkün.
Ama öteki işlevlerdeki yapılarda her şey rasyonel bir şekilde tasarlanmıyor. İşimiz gereği elbette rasyonel olmak zorundayız bir dereceye kadar, lakin bir yerin ruhu da olmalı ve bunu yapay zekânın üretebilmesi için epey uzun zaman geçmesi gerekecektir. Bir projede çok sayıda veri var ve karar vermeniz gereken çok fazla nokta var. Yapay zekâ size bu aşamada neleri değerlendirme seti içinde tutup neyi ihmal etmeniz gerektiği konusunda yardımcı olabilir. Çünkü hiçbir zaman her verinin gereğini yerine getirmek mümkün değil ve işimiz nerede ne kadar taviz vereceğimizle ilgili aslında. Yapay zekânın bu aşamada biz mimarlara yardımcı olabileceğini ama yakın zamanda bunun gerçekleşmesinin pek mümkün olmadığını düşünüyorum.
Ancak robot teknolojileri inşaat üretimi konusunda bize epey zaman kazandırabilir. Bu konuda da tam tersine oldukça iyimserim. Tekrar eden ve hassasiyet gerektiren pek çok işte olduğu gibi inşaat üretiminde de bu konuda robotlara gereksinimimiz olacağı kesin.
BAHADIR KUL
Bahadır Kul Architects
Bugüne kadar mimarlığın gelişimi yapı teknolojilerinin elverdiği ve insan gücüyle inşa edilebilecek bir sistematikle gelişti ancak geldiğimiz noktada, özellikle son 20 yılda çok hızlı evrilen teknolojiyle birlikte mimarlıkta da büyük değişimler oldu. Teknoloji ilk olarak mimarlığa akıllı yapılarla, otomasyon sistemleriyle girmiş oldu. Bunun şöyle bir artısı oldu; manuel kumanda edilen bütün sistemler artık otomasyon bir beyinle çok daha hızlı, pratik ve kontrollü hale geldi. Otomasyon aynı zamanda yapıların enerji verimliliğini artırmış oldu. Otomasyon olanaklarıyla yapı birçok işleve çok daha hızlı dönüştürülebildi. Gerek elektronik sistemler gerekse yapının bileşenlerindeki hareketlilik otomasyon tarafından kontrol edildi. Örneğin, cephedeki güneş kırıcıların otomasyonla güneşin hareketlerine göre hareket edebiliyor oluşlarından tutun, yapı içerisinde yapının kullanılmayan bölümlerinin ısınma ve aydınlanma sistemlerinin otomasyon tarafından yönetilmesi bu yapılara teknolojinin katkısı olarak değerlendirilebilir. Bunların gitgide artmasıyla binalar aynı zamanda yalnızca akıllı ve yapay zekâyla yönetilen binalardan öte, teknolojinin yapı bileşenlerinin imalatı ve yapım sistemine de girmeye başladığı binalar oldu. 3 boyutlu yazıcılar ve robot teknolojileriyle birlikte yapı bileşenleri de değişmeye başladı. Örneğin, şu an 3 boyutlu yazıcılar, robotik CNC kesiciler ve 5 boyutlu robotik üretim tezgâhlarıyla elde etmesi zor yapı elemanları artık çok daha kolay imal edilebilmeye başladı. Bunun en iyi örneklerini yenilikçi amorf formlu yapı cephe kabuklarını oluşturmada görebiliriz. Yalnızca bu yapı bileşenleri elde edilmekle kalınmayıp bu medium ile cephe kabuklarının hareketliliği gibi iç mekânlardaki bölücülerin de hareketliliği sağlanarak bir nevi hareket edebilen, dönüşen yapılar elde edildi. Bunda hem robotik sistemlerin hem de otomasyonun büyük katkısı var. Bütün bu sistemlerin, mimarlığa katkısı yalnızca bunlarla sınırlı da diyemeyiz. Sürdürülebilir mimari de hem fiziki sürdürülebilirlik hem de işlevsel sürdürülebilirlikte çok önemli kolaylıklar sağladı. Bir yapının, tek bir hacmin birden fazla bölücünün hareket edebilerek, değişebilerek birden fazla işlevin kullanılabilirliği aynı zamanda işlevsel sürdürülebilirliğe de büyük olanak sağladı. Önümüzdeki zamanlarda şuna inanıyorum ki; artık değişebilen, dönüşebilen, hareket edebilen, taşınabilen mimari yapı elemanları ya da mimari birimler ile mimarlık çok daha farklı bir yere gidecek; çok daha farklı çözümler yapabilmemize olanak sağlanacak. Artık hareket edebilen şehirler görmek olanaksız değil…
BEGÜM YAZGAN
Yazgan Tasarım Mimarlık
90’lar, cephenin öteki mimari elemanların üzerinde baskın olduğu dönemi işaret ediyordu, şimdi de formun sahneyi ele geçirme zamanı geldi. İnternetten, mimari tipolojileri üç boyutlu olarak sergileyen bir uygulama indirebilir, ardından üç boyutlu yazıcılardan seçtiğinizi yazdırabilirsiniz. Bu bir ev, bir alışveriş merkezi ya da bir ofis olabilir; arzuladığınız her şey gözünüzün önünde beliriverir. Bir mimarın eli, bir yazıcının dijital çıkışı ile değiştirilir.
Bu yeni biçimsel metalaşma çağında mimarlara gereksinimimiz var mı? Mimarlara, “techne” ve “poesis”i bir araya getirme uzmanlıkları için değil, yazıcıdan çıkan formları öteki disiplinlerle koordine etme yetenekleri için gereksinim duyulacak. Mimarlar, bu yazıcı kaynaklı formları, statik, mekanik, elektrik mühendisleri, akustik ve trafik danışmanları ile ilişkilendiren farklı iletişim biçimleri icat edecekler. Mimari elemanları birbirleriyle entegre eden sistemleri bir kenara bırakıp, mimari ürünün çıkmasına yardımcı olan çeşitli aktörleri koordine eden iletişim sistemleri tasarlayacaklar. Disiplinler arası deneyimin maestroları olacaklar. Koordinasyon, işin amacı yerine odağı olacak.
Düşünceler zaman zaman geri dönüştürülür. Günümüz mimarlığı, 70’lerde ekoloji disiplininden mimarlık alanına geçiş yapan sistemci yaklaşımın yeniden geri dönüştürülmeye başladığını işaret etmektedir. Sistemci yaklaşım, belirli bir konudaki ilişkiler ağına odaklanır. Sistemci yaklaşım, ekoloji alanında ise, belirli bir ekosistemdeki enerji ilişkilerini anlama biçimleriyle kendini gösterir. Bu yaklaşım, 70’li yıllar mimarlığında, yapı elemanları arasındaki ilişkilerin modellerini çıkarmaya yönelik araştırmaların hız kazanmasına sebep olmuştur. Şimdi ise, bir yazıcıdan yaratılmış biçim ile mühendislik odaklı işlevler arası ilişki modellerini düşünme zamanı gelmiştir. Mimarlar, formlar yerine yenilikçi etkileşim sistemlerinin tasarımcıları olacaktır.
MEHMET EMİN ÇAKIRKAYA
Tekeli-Sisa Mimarlık Ortaklığı
Mimarlığın üretim biçimleri 20. yy’ın son çeyreğinden itibaren kalem, cetvel, pergel ile kâğıt üzerinde yapılan bir faaliyet olmaktan çıkıp hızlı bir dijitalleşme sürecine girmişti. Bu sürecin başlangıcı benim meslek yaşantımın başlangıcı ile büyük ölçüde örtüşüyor.
İlk dönemde amaç yalnızca kâğıt üzerindeki çizgiyi ve taramayı dijital ortama en benzer şekilde aktarmaktan ibaretti. Bu dönemi hem donanımda hem yazılımda çok hızlı gerçekleşen gelişmeler takip etti. Bugün BIM tabanlı yazılımlarla nesneleri dijital ortamda bütün özellikleri tanımlanmış birer yapı elemanı olarak tarifliyoruz. Yapı doğrudan 3 boyutlu olarak modelleniyor. Geleneksel anlamda kesit, görünüş ve plan çizilmiyor. Bu ortam beraberinde karmaşık geometrilerin de çağdaş mimaride etkin kullanımına olanak sağladı. Artık işverenler de tasarımda çarpıcı, farklı formlar, geometriler bekliyor, işlevsel problemlerine karşın bu formları benimsiyor ve maliyetlerine katlanıyor.
Teknolojideki ve yazılımlardaki bu gelişmelerin hepsi mimarın işini kolaylaştıracakları, üretkenliğini artıracağı iddiası ile ortaya çıktılar. Buna karşılık bu dönemde mimarlık bürolarının çalışan sayıları azalmadı, tersine bürolar büyüdü. Teknolojik gelişmelerle birlikte projelerin içerdiği bilgi miktarı arttı. Yapılara ek donanımlar, sistemler geldi. Mimarın iş yükü arttı, hattâ şantiye süreçlerinin bir kısmı artık mimari ofislerin faaliyet alanına girdi. Yakın gelecekte, mimari ofislerin tasarımla ve inşaat süreçlerinin örtüşmeye başlaması ile daha da büyüyeceğini düşünüyorum.
Bu teknolojik gelişmelere karşın, mimarın tasarım süreçlerindeki özgün ve yaratıcı rolü değişmedi. Star mimarlar hâlâ özgün ve yaratıcı kabiliyetleri ile medyada popülerliklerini sürdürüyor. Mimari tasarımın kalitesi öteki endüstri üretim kollarında olduğu gibi objektif olarak belirlenemiyor. Örneğin, otomobil üretiminde robotlar insan elinden daha kaliteli kaynak işçiliğini yapabiliyor, işçinin yerini alabiliyor. Bu tarzdaki endüstriyel üretim standartlara göre test edilebiliyor, ama mimarlık ürününün kalitesi konusunda uzman mimari eleştirmenler dahi ortak bir görüş ortaya koyamıyorlar.
Mimarın yaratıcı rolü değişmese de teknolojik gelişmelere koşut olarak mimari üretim süreci değişim geçiriyor. Yakın gelecekte, sunumların tamamen dijital ve sanal gerçeklik teknolojileri ile yapılacağını tahmin etmek çok zor değil. Tasarımın ilk aşamalarında bile BIM modelinin oluşması ile birlikte keşif, metraj, malzeme ve nakit akışı gibi inşaat süreci ile ilişkili işlemler tasarım sürecinin doğal bir parçası haline gelecek. Tasarım sırasında sürekli bu konularda veri üretilebilecek ve sürece geri besleme sağlayabilecek. 3 boyutlu yazıcılar maket yapımında etkin olacaklar. Hattâ, bazı yapı elemanları ofis ortamında prototip olarak üretilecek, yapımcı ve işverenle paylaşılacak. Ofislerin kullandığı yazılımların çeşitliliği de artacak. Genel tasarım yazılımlarının yerini daha uzman yazılımlar alacak.
Bütün bunlara karşın, mimari ofisler yalnızca robotların çalıştığı, “işçisiz” üretim tesisleri gibi olmayacak. Mimarın yaratıcı kimliği ve rolü süreçte etkin olmayı sürdürecek. İnsan etkeni tasarım sürecinin en önemli girdisi olarak kalacak. Mimari tasarım teknoloji gelişse dahi yapay zekalı robotlar tarafından yapılmayacak. En azından bir süre daha!
MEHPARE EVRENOL
Evrenol Architects
20. yy’ın sonlarında meydana gelen bütün gelişmeler ile insanoğlu kendisini “bilgi toplumu”nun içinde buldu. Toplumsal dönüşüm teknolojik gelişmelerle koşut değildir; ekonomik, politik, kültürel, bilimsel ve sosyal bütün dinamiklerle bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Bu dönüşümün, örneğin bir önceki sanayileşme dönüşümünden temel bir farkı olduğu düşüncesindeyim. Bu fark, teknolojik gelişmelerin gündelik yaşamın içine hızlı ve çarpıcı bir şekilde girmesinden kaynaklı. Doğru ya da yanlış için karar verme hakkıyla donattığımız yapay zekânın varlığıyla yüz yüzeyiz. Bu seçme hakkıyla birlikte artık başka bir dünyaya evrileceğiz. Kendime soruyorum; 40 yıldır ürettiğim proje deneyimimle, karşılaştığım sosyal patlamaların etkileriyle, ekonomik erozyonlarla, kültürel çeşitliliğin bilgi ve değerleriyle donatılmış bir yapay zekâ, projelendirme proseslerini bizlerden çok daha “kolay” ve “hızlı” üretecek olmalı. Binlerce plan tiplerinden yaşama en uygun olan alternatifi hızlıca ortaya çıkaracaktır. Master planlamada en etkin ve verimli olanı üstün seçme donanımıyla gerçekleyebilecektir. Çok özel cepheleri, tradisyonel yaklaşımı ya da ikon arayışını seri bir şekilde alternatifleriyle sunabilecektir. Mimarlığın bu anlamda yapay zekâya teslim olabileceği öngörüsünü taşıyorum.
Şimdiden değişen yaşam ve ilişki biçimlerine paralel olarak gerçek yaşam, sanal olarak yaratılan ortamlara kaymakta; kütüphaneler, alışveriş merkezleri, müzeler, bankalar, eğitim, ticaret ve benzeri bütün etkinliklerimiz dijitalleşerek bilgisayarın ortamına taşındı. Bu süreçte mimarlık pratiğinin üretim safhalarında ve sonuçlarında çok büyük değişimlere tanık olduk; mimarlık topluma önemli sorular sormaya çalıştı. Mimarlığın asıl görevlerinden olan, kullanıcısının gereksinimlerini hem analiz eden hem biçimlendiren rolü, görevi daha da keskinleşti.
Mimarlık pratiği dijital mimarlık başlığı altında farklı ürünler vermekte. Bilgisayar ortamı yalnızca tasarım yöntem ve süreçlerini değil, inşaat tekniklerini, kullanım, bakım, onarım, işletim gibi sonraki adımları da yeni teknoloji eliyle yapılandırdı. Teknoloji artık mimarlık pratiğinin “gelecek” ve “yeni” kavramlarıyla daha da çok anılmasına yol açtı. Bugünün mimarlığı artık yalnızca işlev-biçim ilişkileri ile tanımlanmıyor; etkileşim, deneyim, bir aradalık, arayüz gibi gündelik yaşamımıza da giren yeni söylemleri içeriyor ve bu kavramların çevresinde çok çeşitli ve zengin mimarlık akımları belirdi. Binaların sanal gerçeklik teknolojisinden yararlanarak üç boyutlu olarak görselleştirilmesi algılamayı kolaylaştırmakta, tasarımın şekillendirilmesinde ve revizyonlarında artı değerler kazandırmakta. Aynı şekilde bina simülasyon programları da tasarımın hayata geçirilmesini sağlamak adına maliyet, malzeme, enerji korunumu, bina performansı gibi konularda optimizasyonu sağlıyor. Mimarlık medyasında, mimari tasarımın hayata geçer ya da geçmez birçok yaklaşımını takip ediyoruz. İleriki dönemlerde imalat teknolojisiyle birlikte hayata geçme olasılıkları daha da artacaktır. Mimarlığın “mekân”ı arama serüvenini kaybetmememiz gerekiyor. Teknolojinin tek tipleştirme riski taşıdığını unutmamak gerekir. Mimarinin kentle olan organik bağı, mesleğin dinamiklerini çok etkiliyor. Bina ölçeğinden daha kent ölçeğine taşınan bir üretim süreci bekliyor olabilir biz mimarları. Daha çok sistem tasarımlarına yönelebiliriz.
ÖNDER KUL
mimaristudio
Günlük yaşamımızın tam içinde, barındığımız evde, çalıştığımız ofiste, yaşadığımız şehirde farklı biçim ve kullanımlar ile karşımıza çıkan ileri teknoloji ve yapay zekâ, yüzyıllardır insanoğlunun ifa ettiği mimarlık mesleği içinde de yerini güçlendirmeye devam ediyor. Basit manada, insan eli ve yeteneğinin yerini usuldan almaya başlayan teknoloji, yine insan hayali olan tasar ve projeleri gerçekçi akan kareler halinde önümüze sunuyor.
Özellikle son 10 yıl içinde akıllı ev, akıllı sağlık, akıllı araç takip sistemleri gibi uygulamalar ve bütün bunların bir arada vücut bulduğu akıllı şehir kavramı içinde aslında bu yeni yaşamın içine çekildiğimiz aşikâr. Şehirleri yapay zekâ yönetmeye başladı, içinde yaşadığımız evlerimiz ve çalıştığımız ofislerimiz yapay zekâların elinde aktif kontrol sistemleri ile bütünleşmiş halde. Elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonlar da bunun birer aracı. Bu sebeple, karşı konulmaz bir yola çoktan çıkılmış durumda.
Bunun yanında, koşar adım ilerleyen teknoloji ile mekânlar, binalar ve şehirler sanal gerçeklik ile görselleştirilmekte, hayal edilen o fikrin içinde dolaşılabilmekte, istenildiğinde müdahale edilip kolay bir şekilde değiştirilebilmektedir. Bu yeni yaklaşım, mimariye aynı zamanda esneklik, şeffaflık, farklı form ve mekân kavramlarını da getirmiştir.
Öte yandan, taşıyıcı sistemden, yapı malzemelerine kadar şahit olduğumuz teknolojik dönüşüm, mimarlık ve şehir planlama konularının yapay zeka, robotik teknolojiler, elektronik ve bilişim teknolojileri ile bir arada ilerlemesini sağlamakta. Mimarideki farklı ve yapılamaz denilen formlar, değişen ve evrilen yapı malzelemeleri ve bütün bunların dünyaya olan etkileri, insanoğlunun farklı arayışlara girmesine de neden olmakta. Daha insani bir yaşam, iyi bina yönetim sistemleri ve ekolojik mimari gibi kavramlar bir kanaldan ilerlerken, yine teknoloji yardımı ile gezegenler arası yaşam sorgulanmakta ve bunun ilk temelleri atılmakta.
Bunları bir tarafa koyup, şu soruyu sormalıyız: “Yapay zekâ insanın yerini alabilir mi?” Örneğin, yapay zekâ yeni fikir üretebilir mi, bütün bu fikirlerin sonunda yorum ve muhakeme gücü var mıdır? Sanırım hiç birimiz bunun yanıtını bugün veremez. Yine de şu aşamada, düşün gücü, yorum ve muhakeme kabiliyeti, his ve ilham dediğimiz mevhumların insan işi yapay zeka içinde hayat bulması ütopik bir düşünce.
Son olarak şunu da belirtmek gerekir; mimarlık mesleği özelinde temele ve günlük çalışma rutinine indiğimizde, ileri teknolojinin yaygın örneği olan bu gelişmeler, mimarların problemlere ürettiği çözümleri aynılaştırmakta ve bu da emek ve fikirden ziyade, büyüğün ve güçlünün hâkimiyetine dönüşmekte. Bütün olumlu getirilerine karşın, hiçbir teknolojik gelişme, yüzyıllar boyunca bu mesleği icra etmiş meslek emekçilerinin fikirlerinin, hattâ tek bir çizgilerinin yerini alamayacak.
PINAR İLKİ, DİCLE DEMİRCİOĞLU
GMW MIMARLIK
Kültürel üretim ve kimliğin önemli parçalarından biri olan mimarlık pratiğinin teknolojideki bu gelişmelerden etkilenmemesi elbette düşünülemez. Konuya bir kaç farklı açıdan bakmak gerekir. Biliyorsunuz mimarlık pratiğini farklı süreçlerde gerçekleştiriyoruz. Tasarım bu süreçlerin ilki ve en bireysel olanı. Genelde düşünülenin aksine, çok kabiliyetli bilgisayar programlarının mimarları daha çok özgürleştirdiğini ve farklı kompleks geometrik formlar kullanması adına cesaretlendirdiğini düşünüyoruz. Ayrıca fikirlerin ve yapılan tasarımların sunulması ve işverenlerin ikna edilmesi konusunda da teknolojinin bütün nimetlerinden sonuna kadar yararlanılıyor. Sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik bu amaçla çok yaygın olarak kullanılmaya başlandı bile. Ve en önemlisi bütün bunlar teknoloji sayesinde eskiye oranla çok daha hızlı yapılabildiğinden çok sayıda farklı fikir ve tasarım alternatifinin analiz edilebilmesi ve bunun sonucunda da daha iyi ve doğru çözümlere ulaşılması mümkün olabiliyor. Teknolojideki gelişmelerin sektörün öteki paydaşlarının da dahil olduğu proje üretimi, uygulama ve binanın kullanımı süreçlerindeki etkisi de çok büyük. Özellikle son yıllarda hızla yaygınlaşan Bina Bilgi Modelleme sistemi sayesinde bütün bu paydaşların iş yapma yöntemleri neredeyse yeniden tanımlanıyor.
Kavramsal olarak baktığımızda ise bugün bile mimarlığın artık yalnızca form ve işlev ilişkisi üzerinden tanımlanmadığını, bunların yanına etkileşim, arayüz, deneyim gibi kavramların eklendiğini ayrıca bireyle ve çevresiyle etkileşime giren, tepki veren mekânların kurgulanmasının konuşulduğunu söyleyebiliriz.
Özellikle yapay zekâ konusundaki çalışmaların belli bir eşiği geçmesinden ve yapay zekânın Bina Bilgi Modelleme sistemi ile entegrasyonundan sonra, mimarlık pratiğindeki değişimin beklenenden çok daha hızlı ve büyük olacağını düşünüyoruz. Bu durumun mimarları işsiz bırakacağını değil ama meslek tanımını ve çalışma yöntemlerini temelden değiştireceğini söyleyebiliriz.