Eski Kabuk Yeni İşlev: Yeniden Kullanıma Adaptasyon

Doç. Dr. Umut Tuğlu Karslı
Yrd. Doç. Dr. Saadet Aytıs

Binaların Yeniden Kullanımı ve Sürdürülebilirlik

Binalar, değişen kullanıcı ve gereksinimler nedeniyle ilk yapılış işlevlerini kaybetmekte ve güncel kullanımlara uygun olarak adapte edilmektedirler. Douglas (2006:1), adaptasyon terimini “bir binanın kapasite, işlev ya da performansını değiştirmek için yapılan bakım-onarım çalışmaları”; başka bir deyişle “bir binayı, yeni koşul ve gereksinimlere uygun hale getirme amacıyla yeniden kullanmak ya da ıslah etmek için yapılan müdahaleler” olarak tanımlar. Yeniden kullanıma adaptasyon ise, “işlevini yitirmiş binaların işlevlerinin güncel gereksinimleri karşılayacak biçimde adapte edilmesi ile binanın yaşamını uzatma müdahalesi” olarak tanımlanabilir (Yıldırım & Turan, 2002). Kültür varlıklarının yeniden kullanımı, koruma kavramının ve rehabilitasyon sürecinin bir alt bileşeni durumundadır. Yapıldığı dönemin izlerini taşıyan yapılar, toplum yapısının ve kimliğinin değişmesi sonucunda zamanla kendilerinden beklenen gereksinimi karşılayamaz olurlar. Bu bağlamda yapıları yıkma ya da işlev verilmeden pasif bir koruma anlayışı yerine, mevcut yapıların yaşaması ve yaşatılması sürdürülebilirlik açısından önemli olmakta ekolojik, ekonomik ve toplumsal yararlar sağlamaktadır (Aksoya & Aydın, 2015). Yeniden kullanıma adaptasyon, hem sürdürülebilirliği sağlama, hem kültür varlığını korumanın bir kombinasyonu olarak karşımıza çıkmaktadır (Kuban, 2000). Bu anlamda binaların yeniden kullanıma adaptasyonu “sürdürülebilir adaptasyon” olarak anılır. Bunun en önemli nedeni, eski binanın yıkımı ve yeni bina yapılması yerine binanın yeniden kullanımının sağlanmasının, enerji ve malzeme kullanımı ve atık miktarını azaltmasıdır (Elsorady, 2013). Yeni inşa edilen her binanın, doğal çevreye zarar verdiği düşünülürse; mevcut yapı stokunu yeniden kullanım ile değerlendirerek önemli miktarda enerji ve kaynak korunumu sağlanabilir. Tarihi değer taşıyan bir binayı korumada bir araç olan “yeniden kullanım” ekolojik ve ekonomik yararlara ek olarak sosyo-kültürel yararları da beraberinde getirmektedir. Çünkü tarihi değer taşıyan binalar, geçmiş yaşamla ilgili bilgileri aktaran en kuvvetli fiziksel referanslardan biridir (Aydın & Okuyucu, 2009). Bu yönü ile tarihi binaların yeni ve güncel kullanımlar ile yaşatılması ekolojik sürdürülebilirlik yanında sosyo-kültürel sürdürülebilirlik açısından da büyük önem taşır.

Yeniden Kullanıma Adaptasyon ve Tasarım

Mevcut bir binanın sınırları içinde karşılanması beklenen yeni işlevsel gereksinimler ve yeni bir program, orijinal strüktürün mekân düzeninde meydana gelecek hatırı sayılır miktarda değişim/dönüşümleri gerektirecektir (Eyüce&Eyüce). Bu anlamda sürdürülebilir bir adaptasyonda en önemli adımlar doğru işlev seçimi ve başarılı tasarım ve uygulamadır. İşlevini yitirmiş binaya yeni bir işlev yüklerken kendine özgü mekânsal, organizasyonel ve işlevsel niteliğini belirlemek gerekir. Bu nitelikleri tespit etmek için ise öncelikle binanın mekânsal analizlerini yapmak ve düşünülen işleve uygunluğunu belirlemek gerekmektedir (Aksoya & Aydın, 2015). İşlev seçimi adımından sonra gelen tasarım süreci, yeniden kullanıma adapte edilecek tarihi binanın beraberinde getirdiği bazı kısıtlar ile şekillenir. Yeniden kullanımı önerilen binanın özgün mekânsal özelliklerinin korunması ve tarihi değerini kaybetmeyecek biçimde müdahalelerde bulunulması önemli tasarım problemleri olarak karşımıza çıkar (Tuğlu Karslı, 2015). Tasarıma veri teşkil edecek konulardan en önemlisi tarihi değer taşıyan binanın yapıldığı dönemi yansıtan mimari dildir. Binanın orijinal mimari dilinin bilinmesi, bugünün mimari dili ile oluşturulacak olan üst dilin temeli olarak değerlendirilebilir. Cantell (2005)’e göre, yeniden kullanıma adaptasyon sürecinde, orijinal binaya bir ek yapılması söz konusu olduğunda iki farklı yaklaşımdan söz edilebilir. Bunlardan ilki, ekin, orijinal bina ile ölçek, oran ve malzemesi ile uyumlu olacak biçimde tasarlanması, ikincisi ise mimari tasarımdaki çağdaş eğilimleri temsil eden ve güncel malzeme ve teknikleri yansıtan bir yaklaşım içinde tasarlanmasıdır. Özetle, mevcut yapının sahip olduğu mimari dili tekrarlamak ya da dönüştürmek, iki farklı görüş olarak karşımıza çıkar. Müdahale, tekrarlama şeklinde olursa, yapıdaki değişiklikler binanın orijinal haline benzetilerek yapılmaya çalışılacak, bu da zaman kavramı bağlamında karışıklık yaratacaktır. Dönüştürme şeklinde yapılan müdahalelerde ise, genel eğilim karşıt dil kullanarak bilinçli bir zıtlık yaratmaktır. Zamanın katmanlarının okunması, geçmişin mimari dili ile bugünün mimari dilinin birbirlerinden ayrışabilmesinin yanısıra birbirlerine olan saygılarını ortaya koymalarıyla mümkündür (Kaşlı, 2009). En başarılı yeniden kullanıma adaptasyon projeleri, yapının tarihsel değerini korurken yeni kullanımının işlevsel gerekliliklerine doğru biçimde yanıt verebilen, sosyo-kültürel, ekonomik ve ekolojik bağlamda sürdürülebilir ve yapıya bugünün teknolojisi ve malzemesi ile oluşturulmuş çağdaş bir katman ekleyebilen projelerdir (Tuğlu Karslı, 2015). Bu çerçevede çalışmada bundan sonra yapılacak tasarımlara esin kaynağı teşkil edecek başarılı ve güncel örneklerden oluşan bir yeniden kullanıma adaptasyon projeleri seçkisine yer verilmiştir.

Selexyz Dominicanen

Yer: Maastricht, Hollanda

Tasarımcı: Merkx + Girod

Orijinal işlev ve yapım yılı: Kilise-1294

Yeni işlev ve yapım yılı: Kitap Satış Mağazası-2007

1294 yılında, Flemenk cemaate hizmet vermek amacıyla Dominikan Kilisesi olarak inşa edilen bina, sırasıyla depo, arşiv ve bisiklet depolama alanı olarak kullanılmıştır. 2007 yılında Hollanda’nın en önemli kitap satış mağazası zincirlerinden biri olan Selexyz, Merkx+Girod firması ile anlaşarak bu sembolik binayı yeniden kullanıma adapte etmeye karar vermiştir. Bu karar sayesinde bina günümüzde tekrar yaşamaya başlamıştır. Binanın adaptasyonunda en önemli nokta, köhnelik hissi ile başarılı biçimde başa çıkan minimalist ve modern bir iç mekân tasarımı anlayışı uygulanırken aynı zamanda eski kilisenin karakter ve albenisinin korunabilmiş olmasıdır. Yeni kullanım nedeniyle gereksinim duyulan kitap satış alanlarını oluşturabilmek için, eski kilisenin sunduğu tavan yüksekliği, çelik konstrüksiyon kitap raflarından oluşan 3 kat ile çözülmüştür. Binanın arka kısmında kullanıcıların dinlendiği bir oturma alanı tasarlanmış ve yanında yer alan eski koro mekânının içine bir kafe yerleştirilmiştir.  Kafenin ortasına haç biçiminde bir okuma masası dahil edilerek eskiyle sembolik bir bağ kurmak amaçlanmıştır.

Loft Ofis

Yer: Rotterdam, Hollanda

Tasarımcı: Jvantspijker Urbanism Architecture Research

Orijinal işlev: Fabrika

Yeni işlev ve yapım yılı: Büro-2015

Jvantspijker firması tarafından 2015 yılında dönüştürülen Loft Ofis, Rotterdam’daki “De Fabriek van Delfshaven” adlı eski fabrika binası bünyesinde yer almaktadır. Eski fabrika, son üç yıldır, tasarım atölyesi, yazılım firması ve yenilikçi küçük ölçekli işletmeler gibi birçok kreatif büroya evsahipliği yapmaya başlamış; canlı bir çalışma ortamına dönüşmüştür. Bu dönüşümlerden biri olan açık düzenli Loft Ofis projesinde, fabrika binasının eski depo alanı aydınlık, rahat kullanımlı ve tek hacimden oluşan bir çalışma mekânı haline getirilmiştir. Ana hacmin merkezinde yer alan cam toplantı odası ve mutfak mekânının bitkiler ile donatılmış üst kotuna bir merdiven ile bağlantı kurulmaktadır.  Bu adaptasyonda ana çıkış noktası, mekânın ölçek, şeffaflık ve aydınlık özelliklerini korumak ve ofisin, binanın ana avlusu ile bağ kurmasını sağlamaktır. Projede zemin, duvar, mutfak ve tavan ahşap malzeme ile oluşturulmuş tek bir form çerçevesinde çözülmüştür. Binanın sunduğu yüksek tavan ve açık tek mekân potansiyeli, toplantı odasının üst kotunda yer alan mütevazi çatı bahçesi ile değerlendirilmiştir. Bu küçük bahçe zorlu çalışma günleri boyunca kullanıcılarına bir rahatlama mekânı sunarken açık ofislerde önemli bir sorun olan akustik kontrol için ses yutucu eleman görevini üstlenir. Toplantı odası açık ofis mekânının geri kalanından akustik açıdan yalıtılmış ve bu sayede özel toplantılar, telefon aramaları ve rahat çalışma için sessiz bir ortam sağlamıştır.

Arcade Providence Konut Yerleşimi

Yer: Rhode Island, ABD

Tasarımcı: Northeast Collaborative Architects

Orijinal işlev ve yapım yılı: Alışveriş Merkezi, 1828

Yeni işlev ve yapım yılı: Karma (Konut+Ticari) Kullanımlı Bina

1828 Yılında Neoklasik üslupta inşa edilen ve Amerika’nın en eski kapalı alışveriş merkezlerinden biri olan Arcade Providence, 2008 yılında işlevsel eskime gerekçesi ile kapatılmıştır. Aynı yıl mikro-yerleşim yatırımcısı Evan Granoff, binanın tarihi özelliklerini koruyarak renove etme planları çerçevesinde, eski alışveriş merkezini satın almıştır. 7 milyon dolara mal olan yeniden kullanıma adaptasyon projesini gerçekleştiren Northeast Collaborative Architects firması, alışveriş merkezini, zemin katında mağazalar ve öteki 2 katında mikro-dairelerden oluşan karma kullanımlı bir binaya dönüştürmüştür. Tasarımında kargotektür (konteyner yerleşim) yaklaşımından esinlenilen 48 mikro-daire, içleri tamamen döşeli banyo, depo, mutfak, yaşama ve yatma çevrelerinden oluşmaktadır. Binada bir oyun odası, bisiklet ve otomobil park alanı ile çamaşırhane, ortak kullanım alanı olarak tasarlanmıştır. Yeniden kullanıma adaptasyon projesinde binanın hem tarihi karakteri korunmuş, hem yeni kullanımı sayesinde bina eski canlı günlerine tekrar kavuşabilmiştir. Binada en küçük daire 550 dolara kiraya verilmekte; buna karşın kiracı olabilmek için uzun bir bekleme listesi bulunmaktadır.

Botin Foundation Yönetim Bürosu

Yer: Madrid, İspanya

Tasarımcı: MVN Arquitectos

Orijinal işlev ve yapım yılı: Endüstriyel Depo, 1920

Yeni işlev ve yapım yılı: Büro, 2013

MVN Arquitectos tasarım ekibinin gerçekleştirdiği 1920’de endüstriyel depo olarak inşa edilmiş binanın Botin Foundation’ın yönetim bürosu olarak yeniden işlevlendirme projesinde, 1.640 m2’lik binanın orijinal karakteri korunurken, doğal aydınlatma, malzeme korunumu ve tasarımda doğal bitkilendirme gibi sürdürülebilir bina strajetejilerinin avantajları kullanılmıştır. Projede deponun doğal tuğla dokusu açıkta bırakılmış, iç duvarlar, tavan ve zeminde yer yer ahşap giydirme elemanlar kullanılmıştır. Endüstriyel polikarbonat duvar panelleri mekânda çoklukla gereksinim duyulan ve ışık kuyuları ile sağlanan doğal ışığa erişime katkı sağlamaktadır. Tasarım ekibi, çelik konstrüksiyon çatı kirişi kullanımına ek olarak HVAC, aydınlatma ve mekanik tesisat elemanlarını da açıkta bırakmış; böylelikle eski deponun endüstriyel tarzı desteklenmiştir. Renovasyonun yeşil bina stratejileri ile gerçekleştirildiği daha lobi mekânına girişte hissedilmektedir. Bitkiler ile donatılmış, doğal ışık alan iki katlı avlu, binadaki en keyifli mekânlardan biridir. Zemin kat, çokamaçlı kullanımlara esnek biçimde hizmet verecek modüler mekânlardan oluşmakta; bu mekânlarda doğal ahşap giydirme panelleri kullanılması ile sıcak bir ortam sağlanabilmektedir. İkinci kat, özel toplantı alanları ve avluyu çevreleyen camlı polikarbonat duvarlar tarafından aydınlatılan esnek kullanımlı mekânlardan oluşmaktadır.

“The Wave” Açık Performans Mekânı

Yer: Valparaiso, Şili

Tasarımcı: The Scarcity and Creativity Studio

İlk işlev: İşlevsiz Kentsel Alan

Yeni işlev: Açık Performans Mekânı

Yeniden kullanıma adaptasyon bir binanın sürdürülebilirliğinin sağlanması amacı ile uygulanabileceği gibi işlevini kaybetmiş kentsel alanlar için de uygulanabilir. Buna örnek olarak verilebilecek “The Wave” projesi, Valparaiso şehrinde yer alan eski atık alanının kamuya hizmet veren bir açık performans mekânına dönüştürülme projesidir. Valparaiso’da eski işlevini kaybetmiş kent alanlarını ıslah ederek kamu hizmetine kazandıran Sitio Erazio organizasyonu, 2013 yılından itibaren UNESCO Dünya mirası listesinde yer almaya başlayan Valparaiso kentinin kentsel mirasını korumak ve toplum tarafından kullanılabilir hale getirmek için çalışmalarını sürdürmektedir. Kent, 19. yy Latin Amerika kent ve mimari dokusunun mükemmel örneklerinden birini sunar. Doğal eğim üzerine konumlanan anfitiyatroya benzer yerleşimi ile şehir, yamaçlara tutunan yerel kentsel dokusu ve arada yükselen çok çeşitli çan kuleleri ile karakterize olmaktadır. Sitio Erazio, bu kentteki terkedilmiş kentsel alanları sanat, zanaat, kentsel tarım, tiyatro vb. amaçlı olarak dönüştürmekte; toplum tarafından üretilen atıkların geri dönüşümünü sağlamakta ve tekrar kamu tarafından kullanılabilir hale getirmektedir. Bu projelerden biri olan “The Wave” yeniden kullanıma adaptasyon projesinde Sitio Eriazo, Oslo Mimarlık Okulu bünyesinde faaliyetlerine devam eden Scarcity Creativity Studio’yu destek amaçlı olarak davet etmiştir. Projede, zaman içinde işlevini kaybeden ve çöp-atık alanı haline gelen kentsel mekânın tiyatro, sirk ve müzik performanslarına ev sahipliği yapan esnek bir gösteri alanına dönüşümü önerilmektedir. The Wave projesinde açık performans mekânı yanında organize edilen gösterilerin katılımcılarına hizmet verecek yemek hazırlık ve servis mekânları ile halkın sanat ve zanaat etkinliklerini gerçekleştirebilecekleri workshop alanları düşünülmüştür. Bunlara ek olarak tuvaletler ve Sitio Eriazo’nun mutfakta kullanılmak üzere yetiştirmeyi planladıkları bitki ve otlar için küçük bir kentsel tarım alanı yer almaktadır.

Sonuç

Yeniden kullanıma adaptasyon projeleri başarılı biçimde uygulandığı takdirde binaya yüklenen güncel kullanım ile binanın sürdürülebilirliğinin sağlanması yanında toplumsal bir gereksinim karşılanmış olacaktır. Binaların yeni kullanımı ile yaşama devam edebilmesi öncelikle yüklenecek kullanım işlevinin binanın mekân kurgusu ve kentlinin gereksinimleri ile bağlantılıdır. Doğru işlevin seçimi yeniden kullanıma adaptasyon projesinin başarısında önemli bir girdidir. Bu başarıda doğru işlev seçimi kadar projenin doğru biçimde tasarlanması da önemli rol oynar. Yaratıcı bir yeniden kullanıma adaptasyon projesi, mimari miras vasıtası ile geçmiş ile bağ kurarken çağdaş malzeme ile yaratılan mimari yenilik için ideal bir platform sunar. Çalışmada incelenen örneklerde işlevini yitirmiş bina ve alanlar, tarihsel özellikleri korunarak güncel gereksinimlere paralel yeni kullanımlara adapte edilmiştir. Bu süreçte projelerin tümünde orijinal mekân deneyiminin devamlılığının sağlanması, hacim algısının korunması, katmanların okunabilirliği sağlanması kısıtları göz önünde bulundurulmasına karşın her örnek için farklı ve tek defaya özgü bir tasarım süreci sergilenmiştir. Yeniden kullanıma adaptasyonda, “güncel kullanımın uygunluğu”, “binanın özgünlüğüne saygı” ve “binaya yapılan müdahalelerin çağdaş teknik ve malzeme ile çözülmesi sayesinde orijinal binadan ayırt edilebilmesi” konuları başarı göstergesi olarak kabul edilmektedir. Günümüzde nitelikli yeniden kullanıma adaptasyon uygulamaları ile binaları bir anlamda kaderlerine terk eden pasif koruma anlayışı güncelliğini kaybetmekte; binalar yeni kullanımlar ile yaşatılarak sürdürülebilirlikleri sağlanırken ekolojik, ekonomik ve sosyo-kültürel kazanç elde edilmektedir.

Kaynaklar

Aksoya, E. & Aydın, D. (2015) “Mimaride Yeniden Kullanım: Sürdürülebilirlik Bağlamında Raziye Takkalı Evinin Yeniden Kullanımı İçin Mekansal Analizler”, 2nd International Sustainable Buildings Symposium, Ankara, 28-30 Mayıs 2015.

Aydın, D. & Okuyucu, S.E. (2009) “Yeniden Kullanıma Adaptasyon ve Sosyo-Kültürel Sürdürülebilirlik Bağlamında Afyonkarahisar Millet Hamamının Değerlendirilmesi”, Megaron, Cilt: 4, Sayı: 1, 1-14.

Cantell, S.F. (2005) “The Adaptive Reuse of Historic Industrial Buildings: Regulation Barriers, Best Practices and Case Studies”, Virginia Polytechnic Institute and State University, Yüksek Lisans Tezi, Virginia, USA.

Douglas, J. (2006) “Building Adaptation”, Butterworth-Heinemann, Great  Britain.

Elsorady, D.A. (2013)  “Assessment of the Compatibility of New Uses for Heritage Buildings: The Example of Alexandria National Museum, Alexandria, Egypt”, Journal of Cultural Heritage, http://dx.doi.org/10.1016/j.culher.2013.10.011

Eyüce, O. & Eyüce, A. (2010) “Design Education for Adaptive Reuse”, International Journal of Architectural Research, 4(2-3), 419-428.

Kaşlı, B. (2009)  “İstanbul’da Yeniden İşlevlendirilen Korumaya Değer Endüstri Yapıları ve İç Mekân Müdahaleleri: Santralistanbul Örneği”, İstanbul Teknik Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.

Kuban, D. (2000) “Tarihi Çevre Korumanın Mimarlık Boyutu, Kuram ve Uygulama”, YEM Yayın, İstanbul.

Tanaç Zeren, M. (2013) “Adaptive Re-Use of Monuments, Restoring Religious Buildings With Different Uses”, Journal of Cultural Heritage, 14/3, 14-19.

Tuğlu Karslı, U. (2015) “İç Mimarlıkta Bir Tasarım Problemi Olarak Yeniden Mimari”, 1. Ulusal İç Mimari Tasarım Sempozyumu Bildiri Kitabı, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 144-150.

Yıldırım M. & Turan, G. (2012) “Sustainable Development in Historic Areas: Adaptive Re-use Challenges in Traditional houses in Sanliurfa, Turkey”, Habitat International, 36, 493-503.