Tarihi Yapı ve Ek Yapı İlişkisinde Çağdaş Yaklaşımlar Alman Tarih Müzesi ve Çağdaş Ek Yapısı

Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Sönmez*

Mimari miras, kültürel mirasın en önemli bileşenlerinden biridir. Toplumsal varlığımız, kimliğimiz, tarihsel süreklilik içerisinde kültürel mirasımız olan anıtlar, yapılar, kentsel dokular, sosyal ve manevi değerler ile ifade bulur (ICOMOS; 2013). Ancak sosyo-ekonomik ve politik koşullara bağlı olarak mimari miras değişim ve dönüşüm baskısı altında kalmaktadır. Bu durumda toplumların kültürel sürekliliği ve mimari mirasın çağdaş yaşam ile bütünleştirilebilmesi için güncel koşulları dikkate alan, mimari mirasa saygılı koruma ve gelişme politikaları ele alınmalıdır.

Söz konusu politikalar tarihi mimari mirasa çeşitli biçimlerde müdahaleyi zorunlu hale getirebilmektedir. Tarihi miras üzerinde sağlıklaştırma, yeniden kullanım, taşıma, yeniden yapım gibi müdahale yaklaşımları bulunmaktadır. Ancak bu yaklaşımların yanısıra, son 20-30 yılda tarihi mimari mirasa eklemlenen ek yapıların inşası da mimarlık gündeminde önemli bir yer edinmiştir. Tarihsel süreçte artan gereksinimlere bağlı olarak yapılara eklerin inşa edildiği, geleneksel tasarımın her aşamasında eklerin yapımının mümkün olduğu bilinmektedir. Ancak Şahin’in (2011) belirttiği üzere tarihi yapılara ek konusu 1990’lı yıllarda öğe boyutundan kent boyutuna dek geniş bir yelpaze içinde -koruma, esneklik ve uyum konularına paralel olarak- mimarlık gündeminde çok sayıdaki uygulama nedeniyle yer almıştır. Bu yazıda öncelikle ek yapı ve tarihi yapı arasındaki ilişkinin temel ilkeleri tartışılacak, ayrıca örneklem olarak belirlenen Berlin kentindeki Alman Tarih Müzesi’nin Mimar I. M. Pei tarafından çağdaş bir tasarım anlayışı ile tasarlanmış olan üst örtü eki ve ek yapı ile ilişkisi değerlendirilecektir. Bu örneklemin seçilmiş olmasının nedeni ek yapı ile eklerin tasarımında tarihi yapıya müdahalenin en az olduğu çağdaş tasarım yaklaşımlarının seçildiği bir örnek olmasıdır.

Tarihi Yapı ile Ek Yapı Arasındaki İlişkinin Temel İlkeleri

Tarihi yapılara iki nedenden ötürü ek getirildiği belirtilmektedir. Birincisi, tarihi yapıların yenilenmeleri sürecinde yapılara verilen ikincil işlevlere hizmet edecek yeni mekânların gereksinimi, ikincisi ise hasar gören tarihi yapıların hasar gören bölümlerinin estetik, işlevsel ya da strüktürel denge açısından bütünlenmesi gereksinimidir (T. Zeren; 2010).

Ek yapılar ya da ekler, mimari miras üzerinde gerçekleştirilen bir müdahaledir, bu nedenle ek yapının ya da eklerin tasarımında, yapımında, malzeme seçiminde, tarihi ve yeni ek arasındaki kütlesel ilişkinin belirlenmesinde koruma yaklaşımları öncelikli belirleyici olmalıdır.

Çoğu zaman işlevsel bir gereksinimi karşılamak için inşa edilen ek yapılar, ya da ekler tarihi yapıya yeni bir işlev de eklemektedir. Bu nedenle müdahale yaklaşımı olarak “yeniden kullanım-yeni işleve uyarlama” kapsamında da değerlendirilebilirler. ICOMOS tarafından belirlenmiş olan yeniden kullanım ilkelerine göre “Yeni işleve uyarlama: Kültür varlığının özgün işlevi dışında başka bir işlev için kullanılması yönünde alınan kararın gerektirdiği müdahalelerin, restorasyon/koruma projesi kapsamında uygulanmasıdır. Bu yeniden kullanım sürecinde yapılar kabul edilebilir bir yaşam standardına yükseltilirken, özgünlüğü, bütünlüğü ve anlamı saygı görmelidir” (ICOMOS; 2013). Söz konusu ilkeler tarihi yapıya yapılan ek yapı müdahalesinde de geçerli olmalıdır. Ek yapı ile tarihi yapı arasında kurulan ilişki restorasyon/koruma projesi kapsamında değerlendirilmeli ve ekler tarihi yapının özgünlüğü, bütünlüğü ve anlamına saygı gösteren nitelikte olmalıdır. Köksal (2012), yeniden kullanım uygulamaları yoluyla yapının yaşama kazandırılması sürecinde, tarihi yapıya ait donanımın korunmasının önemli bir unsur olduğunu, bu tür uygulamalarda yapının teknolojik ve sosyal niteliklerinin korunması için bilimsel çalışmalar yapılması gerektiğini belirtmiştir. Benzer çalışmalar ek yapı ve ek uygulamaları için de gereklidir. Ayrıca, mimari miras üzerindeki bütün uygulamalar ICOMOS, Mimari Miras Koruma Bildirgesi’nde de (2013) belirtildiği üzere restorasyon projeleri kapsamında özgün yapıya olabildiğince zarar vermeden kaldırılabilir ve /ya da yenilenebilir tekniklerle yapılmalıdır.

Estetik açıdan ise mimari mirasa eklenen yapılar kimi zaman tarihi yapı ile malzeme kullanımı, cephe ve kitle özellikleri açısından benzerlik göstererek uyum ararken, kimi zaman eski ve yeni yapı arasındaki ilişki karşıtlıklar üzerinden kurulmaktadır. Şahin (2011) bu konuda modern örneklerde “karşıtlığın” en sık rastlanan çözüm olduğunun görüldüğünü belirtmiştir. Karşıtlık ilkesi üzerinden kurulan uyum benzer biçimde zamanın katmanlarının ve sürekliliğinin okunabilmesine olanak tanımaktadır. T. Zeren (2010) ise ek yapıların tasarımında ve yapımında dikkat edilmesi gereken ve estetik algıyı oluşturan konuları çevrenin etkisi, ölçeğin etkisi, zıtlık etkisi, formun etkisi, ritmin etkisi ve malzeme etkisi olarak belirtmiştir. Ayrıca konunun arazi ile ilişkileri, ek ve eklenen arasındaki estetik, strüktürel, mekanik sistem ilişkileri ve çevresel tasarım girdileri gibi konular çerçevesinde ele alınması gerektiğini vurgulamıştır.

Tarihi yapılara yapılan çağdaş ekler genellikle giriş saçağı, çatı gibi yapının dışarıdan en net algılanan bölümlerinde olabileceği gibi tarihi yapının yanında ve onunla bağlantılı yeni bir yapı şeklinde eklemlenebildikleri görülmektedir. K. Kaya (2012) ise İtalya örneklerinde yeni ek uygulamaların özgün bileşenlerini yitirmiş ve/ya da varlığını sürdürebilmek için gerekli strüktürel bütünlüğü kaybetmiş tarihsel yapıların bu niteliğini iade etmeye yönelik bütün girişim ve önlemleri içerdiğini belirtir.

Alman Tarih Müzesi

Bu çalışmada örneklem olarak seçilen tarihi Alman Tarih Müzesi yapısına yapılan çağdaş eklerin arazi ve çevresi ile ilişkileri, eklerin ve ek yapının estetik ve yapısal ilişkileri değerlendirilmek istenmiştir. Ancak öncelikle var olan tarihi yapının özellikleri ve önemini tartışmak yararlı olacaktır.

Günümüzde Alman Tarih Müzesi olarak kullanılan tarihi yapı Arsenal, Joahn Arnold Nering, Martin Grünberg ve Andreas Schlüter tarafından 18. yy başlangıcında Barok tarzında yapılmıştır. Prusya mimarisinin egemen olduğu kentsel çevrede, 2. Dünya Savaşı’nda çok ciddi hasar görmüş olan yapı 1949 ve 1965 yılları arasında yeniden inşa edilmiştir (http://microsorber.net).

Almanya’nın başkenti Berlin’de, Unter den Linden Caddesi üzerinde yer alan ve günümüzde Alman Tarih Müzesi olarak kullanılan yapının, Almanların ve Avrupa’nın ortak geçmişini anlamaya ve aydınlanmaya adanmış bir müze olduğu belirtilmektedir (Resim 1). Berlin’in cam ve çelik hazinesi olarak değerlendirilen ek yapı Mimar I. M. Pei tarafından tasarlanmıştır (www.dw.com). Alman Tarih Müzesi’nde gereksinmelere bağlı olarak iki tür ek inşası yapılmıştır. Birincisi iç avluya yapılan üst örtü eki, öteki ise müzenin arka tarafına inşa edilmiş olan ek yapıdır. Ek yapı, gereksinim duyulan yeni işlevlere hizmet sağlaması amacıyla inşa edilmiştir.

Müzenin Avlu Üzerindeki Üst Örtü Eki

Tarihi yapının arka tarafında açık olarak kullanılan 41×41 metre genişliğindeki avlunun iklim koşullarından korunması ve bütün mevsimlerde kullanılabilirliğinin artırılması amacıyla yapılan üst örtünün inşaatı 2003 yılında tamamlanmıştır (http://microsorber.net).

Kullanılan sistem ve malzeme ile avluya bol miktarda ışık alma olanağı sağlanmıştır. Tarihi yapıya en az müdahale ile eklenen üst örtü sistemi ile avlu yaşayan bir kamusal mekâna dönüştürülmüştür. Avluya yapılan bir başka ek ise granit yer döşemesidir. Resim 2 ve 3’te görüldüğü üzere bu sayede avlu çeşitli toplantı ve gösterilerin yapılabileceği her mevsim kullanılabilecek duruma gelmiştir. Üst örtü çağdaş malzeme ve teknolojinin kullanıldığı, estetik olarak zıtlık ilkesinin benimsendiği bir anlayış ile tasarlanmış ve uygulanmıştır. Tasarımın sadeliği ve cam gibi hafif ve saydam bir malzemenin kullanılmış olması nedeniyle zamanın katmanları açık bir şekilde okunabilmektedir.

Ek Yapı

Alman Tarih Müzesi ek yapısı kentsel çevre içerisindeki ilişkileri, tarihi yapı ile kurduğu estetik ilişki, kütlesel birliktelik, malzeme seçimi, bağlantı biçimi ve işlevi gibi konular çerçevesinde değerlendirilmiştir.

Alman Tarih Müzesi’nin ek yapısı tarihi yapıya yalnızca yer altından bir geçit ile eklemlenen bir ek yapıdır. Alman Tarih Müzesi ile ek yapı arasında dar bir sokak bulunmaktadır. Resim 4 ve 12’de görülen dar sokağın altından bir geçit ile ana binaya bağlantı sağlanmaktadır. Resimlerde de görüldüğü üzere Mimar Pei’in tarihi kentsel çevrede yeni bir ek yapı inşasında tarihi yapı ile yeni ek yapının bütünleştirilmesinde tarihi yapıya en az müdahaleye neden olacak bir yaklaşımı benimsediği görülmektedir.

Tarihi kentsel çevrede, tarihi müze yapısı ve öteki yapılar ile kurulan ilişkide tarihi doku ile bütünleşme anlayışı benimsenmiştir. Ek yapının yüksekliği tarihi yapının yüksekliğini aşmamaktadır. Ayrıca kütlesel olarak ek yapının tarihi çevrede öteki yapılar ile bütünleşme sağladığı belirtilebilir (Resim 5, 6).

Estetik açıdan dar bir tarihi kentsel çevrede eski yapı ile yeni ek yapı arasındaki uyumun cephe tasarımında zıtlık ilkesi üzerinden kurulduğu görülmektedir. Tarihi yapının ayrıntılı cephe özelliklerine karşın yeni yapıda kullanılan malzeme ve tasarım oldukça sadedir. Ancak söz konusu sadelik, malzeme türü ve rengi ile zıtlıktan kaynaklanan bir uyumun yakalanmasına olanak sağlamıştır. Ek yapı yalın cephe tasarımıyla geride kalırken tarihi yapı daha fazla görünür kılınmıştır (Resim 6).

Ek yapının işlevsel açıdan galeri ve sergileme olanağının yanısıra atölye çalışmaları için uygun mekânlar oluşturması amacıyla yapıldığı belirtilmektedir. Üç üst kat ve bir zemin altı kattan oluşan yapı 4.700 m2 kapalı alan olarak planlanmıştır (Resim 12, 13, 14). Ek yapı ilavesi ile tarihi yapının yeni etkinlikler yoluyla yeniden canlandırılmasının hedeflendiği belirtilmektedir (http://www.world-architects.com; www.artiskunst.com).  Yalnızca yer altından bir geçit ile tarihi yapı ile ek yapı arasında bağlantı sağlanmaktadır. Ek yapının tarihi yapı üzerinde en az müdahalede bulunduğu bu seçeneğin tercih edilmiş olması nedeniyle ek yapının inşasında oldukça korumacı bir yaklaşımın benimsendiği görülmektedir (Resim 7). Galeriler, yeni binanın var olan müzeye bağlandığı yeraltı düzeyinde, ikinci bir girişin sokağa açıldığı kat düzeyinde ve ayrıca üçüncü ve dördüncü katlarda yer almaktadır (www.world-architects.com).

Tasarımın odak noktasını merdiven oluşturmaktadır. Merdiven, işlevinin yanısıra yarı açık olması nedeniyle ziyaretçilerin, katlar arasında bağlantı sağlarken, tarihi müzeyi farklı açılardan algılamasına olanak sunmaktadır. Dört katlı ferah, heykelimsi sarmal, cam merdiven, köprüler ve platformlar ile tarihi yapı ve ek yapı arasındaki görsel ilişki sağlanır (http://www.world-architects.com) (Resim 8, 9, 10).

Ek yapının çağdaş ilkeler gözetilen tasarımında saydamlık, hareket ve ışığın olanaklarından yararlanılarak ziyaretçiler için çekici bir mekân oluşturulmaya çalışıldığı belirtilmektedir. Ek yapı cephesinin tarihi yapıya yönelen cephesinin tamamı camdır. Böylece iç mekân etkinlikleri sergilenebilmektedir. Kule şeklinde tasarlanmış olan merdiven ise tasarım bütününde oldukça önemlidir, çünkü ek yapının uzaktan görülebilen tek parçasıdır, böylelikle ziyaretçileri yapıya girmeye teşvik eder. Ziyaretçiler, farklı biçimlerdeki dikey dolaşım ile her katta müzenin farklı perspektifini keşfederler: önce bir yürüyen merdiven, sonra anıtsal bir merdiven ve sonunda her yöne açık ve kapalı manzaralar sunan sarmal merdiven en üst kata uzanır (http://www.world-architects.com). Giriş ile ilişki içerisinde olan sarmal merdiven ile tarihi çevrede bir işaret noktası ve ziyaretçiler için bir çekim noktası oluşturulmaya çalışıldığı görülmektedir.

Pei’in tasarımlarında dikkat çeken üç temel özellik bu yapıda da fark edilmiştir: birincisi, cam çatılar ile çok ayrıntılı ve rafine edilmiş cepheler; ikincisi, solgun ve pürüzsüz taş malzemenin duvar, zemin ve tavan uygulamalarındaki ayrıntılı bitişler ve üçüncüsü ise merdivenlerdir (www.artiskunst.com).

Sonuç

Tarihi mimari mirasın korunması söz konusu olduğunda kullanım taleplerinin yoğunlaşması ile giderek tarihi yapılar üzerinde eskime ve özgün özelliklerin kaybı gibi sorunlar da gündeme gelmektedir. Bu noktada, artan yeni kullanım taleplerinin karşılanması için ek yapıların inşası bir çözüm alternatifi olarak değerlendirilebilir. Berlin’de yer alan Alman Tarih Müzesi örneğinde sergi ve atölye çalışmaları için gerekli kullanım alanları ek yapı ile sağlanmıştır. Ayrıca avlunun üst örtü ile kapatılması sonucunda avlu her mevsim çeşitli etkinlikler için kullanılabilir hale getirilmiştir. Bu ek yapı örneğinde de görüldüğü üzere önemli olan ek yapının tarihi mirasa saygılı bir tutum içerisinde ve koruma ilkeleri çerçevesinde inşa edilmesidir. Ek yapının kütle ve cephe özellikleri ile malzeme seçimi zıtlık ilkesi üzerinden tarihi bina ile uyumu yakalarken yapının özgün değerine zarar vermemekte ve algılanabilirliğini artırmaktadır. Ek yapının tarihi binaya yalnızca yer altı tüneli ile bağlanması ise tarihi bina üzerinde görünen müdahaleyi en aza indirmektedir. İki bina arasındaki ilişki, saydam cepheler ile sağlanırken, galeri ve merdivenlerden tarihi yapı kolaylıkla algılanabilmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere tarihi yapı ile ek yapı arasındaki ilişki estetik, strüktürel, mekanik sistem ilişkileri ve çevresel tasarım girdileri gibi konular çerçevesinde ele alınmalıdır (T. Zeren, 2010).

Kaynaklar

  • ICOMOS; “ICOMOS Türkiye Mimari Mirası Koruma Bildirgesi”, Ulusal Mimari Koruma Uzmanları ve ICOMOS Türkiye Milli Komitesi, 2013.
  • Tanaç, Z. M.; “Tarihi Çevrede Yeni Ek ve Yeni Yapı Olgusu – Çağdaş Yaklaşım Örnekleri”, Yalın Yayıncılık, 2010.
  • Köşklük, K. N.; “İtalya’da Tarihi Yapılarda Yeni Ek Uygulamarında Çağdaş Çatı ve Cephe Sistemleri ile Tasarım İlkeleri”, 6. Ulusal Çatı&Cephe Sempozyumu, 12-13 Nisan 2012, Uludağ Üniversitesi, Bursa, 2012.
  • Köksal, G.; “Endüstri Mirasının Korunması ve Yeniden Kullanımı Eğitimi”, TKB, Kültürel ve Kentsel Koruma Eğitimleri, 2012.
  • Şahin, M.; “Bir Yanılsama: Ek”, Mimarlık 359 – Mayıs-Haziran, 2011.
  • www.artiskunst.com
  • www.dw.com
  • www.oh-berlin.com
  • http://microsorber.net
  • www.world-architects.com

*Abdullah Sönmez, Dr. Öğr. Üyesi

Dokuz Eylül Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü